neden ateistsin neden deizm agnostizm değil de ateizm

azadi

Laik Sözlükte bu konu pek umursanmasa da, sosyal medyanın başka mecralarında düzenli olarak tartışılıyor. Sık sık konu başlıklarını inceleyerek neler konuşulduğuna bakıyorum. Genellikle içerikleri okumam ya da çok hızlı okurum. Agnostisizmin ara ara tartışıldığını görüyorum. Hala bu konuda söyleneceklerin bitmemiş olması şaşırtıcı. Ben de zaman ayırıp katkıda bulunayım dedim. Bana kalırsa son noktayı koyacak bir yazı yazacağım ama sanırım bunun ileride yine gündeme gelmesine engel olamayacağım.
Fazla uzatmadan özet geçeyim sevgili laik sözlük okur ve yazarları;
Önce şu sorulara modern zamanın bilgileriyle cevap verelim:
S1 - Evrenin bir yaratıcısı olabilir mi?
C1 - Olabilir.
S2 - Dünyanın ve insanların bir yaratıcısı olabilir mi?
C2 - Hayır, olamaz. Bu konu artık kapanmıştır.
S3 - Evrenini yaratıcısı varsa bu dünyanın ve insanların da yaratıcısı olmaz mı?
C3 - Hayır olmaz. Bunu sonra açıklayacağım.
S4 - Evrenin yaratıcısı varsa, bu Tanrıdır. Bu durumda Tanrı'nın olabileceği olasılığı hala geçerli değil midir?
C4 - Değildir. Bir varlığın Tanrı olabilmesi için insanları yaratmış olması zorunludur. Başka dünyaların ya da evrenlerin olası tanrısı bizim için tanrı değildir. Bunu da aşağıda açıklayacağım.
Önce Tanrı kavramının gerçeklik düzeyinen bahsedelim ki bilinmezlikte bir sınır çizebilelim:
İnsan, her türlü gerçeğe itiraz edebilir. Hatta 2 + 2 = 4 olduğuna bile... Sonuç olarak sanal bir ortamda hayal gördüğümüzü ve beynimizin programlanıp yanlışları doğru zannettiğimize kadar ileri gidilebilir. Tabi ki bu tarz kurgulara itiraz etmek zordur. Sonuç olarak en çılgınca kurguları bile kesin olarak dışlama olanağımız yoktur. Ancak bir kurgunun kurgu olduğunu anlamanın yolları vardır. Bu kurguyu icat edenlerin üzerinde gereken sınamalar yapıldığı zaman bu ortaya çıkar. Arkadaşlarınız size şaka yapmak için çeşitli kurgular ortaya atabilir. Ama yeterince akıllıysanız bu kurguların gerçekliğini test edebilirsiniz. Ve size gerçek diye söylenenlerin arkasındaki sebepleri anlarsanız kurguları kesin olarak reddedebilirsiniz.
İnsan beyninin gerçeklerle ilgili bilgisi, aslında bir anlamda beynin bir kurgusudur. Ama burada tutarlılık ve süreklilik aranır. Üç metre yüksekten betona düşeceğiniz zaman canınızın yanacağından şüphe duymazsınız. Çünkü beyniniz bununla ilgili çok fazla veri almış ve sağlam bir kurgu oluşturmuştur. Artık bu kurgu bizim için gerçektir. Veri kaynaklarımız her zaman kendi duyularımız değildir. Bunun dışında bir de çevre vardır. Bu çevrede de güvenilir ve güvenilmez kaynaklar vardır. Politik sebeplerle kendimize ve başkalarına bu kaynaklar hakkında yalan söyleyebiliriz ama bu yalanlara beynimizi inandırmamız o kadar kolay değildir. Mesela dünyanın küre şeklinde olduğuyla ilgili sıradan insanın kesin bir verisi yoktur. Ama dünyanın geri kalanına bu konuda inanır. Bununla birlikte kendi kutsal metinlerini bu bilgilere uydurmaya çalışır. Bu demek oluyor ki aslında dünyanın geri kalanına kendi kutsal metinlerinden daha fazla güveniyordur. Ama bunu kendine yada başkasına itiraf etmez.
Bizim kesin gerçekler olarak bildiklerimiz beynimizin sağlam, sürekli ve tutarlı kurgularıdır. Bir insanın beyninde bir sorun olduğunu kurgularının tutarsızlığından ve temelsizliğinden anlarız. Mesela birisi kurtadam gördüğünü iddia edebilir. Bunu hemen deli diye damgalamazsınız (umuyorum ki). Bunun yerine verilerini sorgularsınız. Tutarlılıkta sorun varsa ve hikayesini doğrulamak için dünyanın geri kalan verilerini çarpıtıyorsa bir sorun olduğunu anlarsınız. Bunun dışına tutarlılıkla ilgili sorunu olmayabilir ama sağlam veriler ortaya koyamamıştır. Bu durumda olabilir der geçersiniz ilgilenmezsiniz. Bununla ilgili bir eylem gerekiyorsa bunu da fazla dikkate almazsınız. Ama birisi size kurgusu konusunda eylemsel bir dayatmaya girişiyorsa burada gerçekleri incelemeyi sadece konu üzerinde değil, kurgu sahibi bireyler üzerine de genişletebilirsiniz.
Şimdi gerçeklik düzeylerimizle ilgili kendime göre birkaç kademe vereyim:
1 - Beynimizin sağlam kurgularına dayalı bilinen gerçekler.
Dünyanın küre şeklinde oluşu ve bunun gibi sağlam bilimsel gerçekler buna örnektir.
2 - Son derece zayıf, doğruluğuna ihtimal vermediğimiz hikayeler.
Ness gölü canavarı gibi.
3 - Doğruluk ihtimali yalnızca çok zayıf olmakla kalmayıp bilinen gerçeklerin ötesinde sihirsel oluşları gerektiren kurgular.
Kurtadam, vampir gibi. Mesela biyolojik olarak insandan kurta ve bunun geri dönüşü mümkün değildir.
4 - Yalnızca üçüncü kadar zayıf bir kurgu olmakla kalmayıp, reddedilebilen ve reddedilmiş iddialara sahip kurgular.
Tanrı böyle bir kurgudur. Mesela kurtadamın varlığı ya da yokluğu bizim çevremizdeki verilerle doğrudan sınayacağımız birşey gibi gözükmemektedir. Oysa birisi bir tanrının varlığını iddia ediyorsa bunun doğrudan sözde eylemleri (yarattığı şeyler) gözümüzün önünde olacağından gerçekten bunlarla ilgili bir sınama yapabiliriz. Tabi ki bunu bilim insanları yapabilir.
İşte Tanrının gerçeklik seviyesi budur. Yani çılgınca, akılsızca, bilimsel gerçekleri hiçe sayan tutarsız bir kurgu...
Tabi ki buna inanlara çılgın demiyoruz. Çünkü her ne kadar Tanrı diye birşeyin olmadığı dünyanın küre şeklinde olduğu kadar gerçek ise de ilk gerçeğin farkına varmak daha fazla donanım gerektiriyor.
Yaratıcı bir tanrıyı neden belirsizlik sınırına da almayıp doğrudan reddedebiliyoruz? Evrimin bununla ilgisi var mı? Varsa ne derecede?
Bir oluş için şunu söyleyebiliriz: Ya bu oluşa bir akıllı müdahale kısmen de olsa vardır, ya da yoktur. Bunu sınamak için de bu oluşun tamamını ve parçalarını inceleriz. Akıllı müdahale varsa nasıl olurdu? Olmasa nasıl olurdu? İşte bunun için dünyayı ve canlılığı inceleriz. Akıllı müdahaleyi burada ararız. Bunun için evrenin oluşum teorilerine gitmeye gerek yok. Çünkü orada kesin bir cevap bulamayız. Zaten gerek yok. Tanrı ile ilgili tartışmalarda yapılan en büyük hata bu şekilde konunun çarpıtılmasına izin vermektir. Eğer canlılık ve dünya, evrenin şimdiki halinde bir cevap bulamasaydık, burada bir belirsizlik olsaydı araştırmayı genişletirdik. Ama böyle birşey sözkonusu değil. O halde konuyu dağıtmanın hiçbir anlamı yok.
Bu oluşumun parçalarını ve tamamını inceleriz dedik. İşte canlılığın oluşumunda bunu yapıyoruz. Akıllı bir müdahale varsa nasıl olurdu, yoksa nasıl olurdu. Ve her bir incelemede akıllı müdahaleyi dışlayan sonuçlara varıyoruz. Bir değil, iki değil, incelediğimiz her alanda... Verilerin adedi milyonlara vardığı zaman ve sonuçlar ya nötr ya da akıllı müdahale açısında olumsuz ise artık kesin bir sonuca varabiliriz. Nötr durum mesela: Canlılık için akıllı bir müdahale varsa çok büyük bir evrene gerek yok. Akıllı müdahale yoksa var. Bu durumda eğer evren çok küçük olsaydı ya akıllı müdahale olduğu ya da evrenin sandığımızdan çok daha büyük olduğu sonucuna varacaktık. Ya da çok sayıda evren olduğu... Tabi ki şimdi de sonsuz evren olduğunu düşünebiliriz. Ama bu ayrı bir konu. Canlılık için bildiğimiz evrenin yetmeyeceği söylenemez.
Akıllı müdahale ihtimalini çok zayıflatan milyonlarca veri olduğunu söyledik. Bunlardan herkesin anlayabileceği kolay bir tanesini söyleyeceğim. Besin zinciri. Doğa belgesellerini hepimiz ara ara seyretmişizdir. İşte bu doğa belgesellerinde gördüğünüz, gerçek vahşetin yanında Walt Disney çizgi filmi gibi kalır.
Canlıların varlığını, çeşitliğini sürdürebilmesi, evrime ve değişmeye devam etmesi ve en nihayetinde kendi oluşumunu sorgulayabilecek "akıllı" bir canlı oluşturması için maddenin döngüsüne ihtiyaç vardır. Tasarım olsa zaten bu böyle madde döngüsüyle, evrimle falan yapılmaz ama hadi diyelim öyle olsun. Bu durumda bu döngünün nasıl gerçekleştirilebileceğiyle ilgili bir yığın senaryo yazabilirim. Mesela Her şey tek hücreli canlılardan oluşur, her canlı bitki yer, ölen canlı çözünür... Mesela hiçbir canlıya eziyet etmem. Hadi diyelim içine biraz kan, vahşet katmak istedim. Yine bunu sınırlı tutarım. Acıların belli bir seviyeyi ve zamanı aşması durumunda devreye girecek mekanizmalar falan eklerim. Ya da organik canlı yaratmak zorunda değilim. Daha başka bir sürü senaryo yazarım. Peki akıllı bir müdahale olmasa ne olur. İşte tam şu anda olduğu gibi olur. Bunu aşağıda açıklayacağım. Tabi ki bu bir tek örnek akıllı müdahale fikrini çürütmez. Belki kafayı tamamen sıyırmış manyak bir tanrı olabilir. Bunu gibi sözde yaratılandan tasarım yapmış olanla ilgili karakter arayacaksak hiçbirşey bulamıyoruz. Yani işkence seven manyak bir tanrıyı belki bu besin zinciri için iddia edebilirdik ama tüm diğer verileri de toplayınca karakter olarak hiçliğe varıyoruz.
Şimdi bu besin zinciri meselesine girelim. Dediğim gibi doğa belgesellerinden gerçek doğanın vahşetini asla öğrenemezsiniz. Gerçek doğada canlılara bitmek tükenmek bilmeyen ağır bir işkence vardır. Hem avcıya, hem avlanana. Yani burada doğa kanunu falan demekle kurtulamazsınız. "Allah onları besin olarak yaratmış, yok insan için yaratmış..." ile hiç kurtulamazsınız. Açıklamanız gereken ve açıklayamayacağınız çok şey var. Özellikle besin zinciri için olması gerekmediği halde olan, bitmek tükenmek bilmeyen işkence... Şimdi bazı örnekler verelim:
Burada bahsettiklerimle ilgili Youtube videoları bulabilirsiniz. Ben link vermeyeceğim.
Önce canlı canlı yemeden bahsedelim. Genel kanının aksine bu sadece sırtlanların işi değildir. Her avcı bunu gerek görürse yapar. Zaten öldürerek yememin anlamı mesela canlının fazla gürültü yapıp da diğer avcıların dikkatini çekmemek gibi yeme işlemini tehlikesiz hale getirmekle ilgilidir. Yoksa hayvanların avın canı yanmasın diye bir yazılı kodları yoktur. Onlar sadece yaşamsal besinlerini almakla ilgilenirler. Ancak bazen hayvan öldürülmesi kolay değildir, bazen çok büyüktür, bazen rekabet yüzünden acilen yemek gerekir... Ya da bazen canlı canlı yemenin hiçbir tehlikesi yoktur. Bu durumda avcı sadece kendi keyfine bakar. Link vermeden birkaç örnekten bahsedeceğim:
Bir örnekte erkek aslanların afrika yaban domuzu yemesi var. Aslanlar aç ve hayvan genç ve küçük bir hayvan. Dolayısıyla kim ne kadar parça kaparsa o yanına kar kalıyor. Bu hayvanı öldürmek hiç kolay değil. Saatler sürebilir. Oysa diğer arkadaşları yemeğe başlarken birisinin öldürmek için çabalaması aç kalması demektir. Aslanlar öldürmeden yemeye başlıyor. Hayvan dakikalarca bağırıyor. Belki de yarım saat hayatta kalıyor. Üzerindeki etleri tamamen parçalanıp sıyrılıp alınıyor, kafasındaki etler de dahil olmak üzere. Ama hala bağırıyor. Öldürülmesi çok zor bir hayvan. Bu bir istisna değil. Ve sanıldığı gibi avcılar sadece yaşlı ve hastaları temizlemiyor. Birçok genç hayvan (insan yaşıyla söyleyecek olursak bebeklikten 15 yaşına kadar, ve hatta daha doğmamışken) canlı canlı yeniyor.
Diğer bir örnekte bir sırtlan, bir yavru yaban domuzunu yiyor. Hayvan kaçmaya çalışıyor. Peşinden koşarak bir bacağını koparıyor ve parça parça yemeye devam ediyor. Başka bir örnekte sırtlan yavru zebrayı parçalıyor. Kafasından etlerden başlayarak yiyor. Hayvanı yere düşürmeyi bile beklemiyor.
Başka bir örnekte aslanlar bir bufaloyu yakalamış canlı canlı yiyor. Arka bacak arasından ve anüsten başlayarak parça parça yiyorlar. Hayvan acı içerisinde ölümü bekliyor. Hayvanın çektiği korku ve acı gözlerinden okunuyor. Bir başka örnekte bir babun ceylanı canlı olarak yavaş yavaş yiyor. Başka bir videoda yine bir babun yavru bir ceylanı yiyor. Muhtemelen birkaç gün önce doğmuş. Hiç acele etmiyor. Arka bacaklarını ayırıyor ve yavaş yavaş yiyor. Yavru hala canlı. Başka bir videoda anne ceylan babunun kaptığı yavurusunu korkunç sondan kurtarmaya çalışıyor. Bütün gücüyle çabalıyor ama nafile. Sizin "muhteşem yaratıcınız" anne ceylana yavrusunu koruyacak hiçbirşey vermemiş ama nedense anne şefkati vermiş!
Komodonun geyik yemesi, vahşi köpek sürüsünün bufalo yemesi ve daha birçok canlı canlı yeme örnekleri... En zorlu anlar ise bebek filler ve su aygırları için. Çok büyük olan bu hayvanlar saatlerce ölmüyor. en zayıf yerden, anüsten ve arka bacakların arasından yavaş yavaş parçalanarak canlı canlı yeniliyor.
Bir de yılanlar var. "Yaratıcı" ne "muhteşem" yaratmış ama! Bir anakonda avını sıkarak öldürür. Ama her hayvanın ölmesi o kadar kolay değildir. Özellikle timsahların. Bir anakondanın büyük bir avı mideye indirmesi 5-6 saat sürer. Sindirmesi ise günler alır. Bazen hayvan mideye indiğinde hala canlıdır. Bazende yılan sindirebileceğinden büyük yutar ve sindirdikten bir süre sonra midesi parçalanarak hayvan ikiye ayrılır. Sizin akıllı tasarımcı burada fena çuvallamışa benziyor. Bunların hiçbirisi istisna değildir. Bunlar doğada oluyor. Siz şu yazıyı okuyorken düşünmek bile istemeyeceğiniz şeyler doğada oluyor. Ama gören kim! Önemli olan, bunu bir yaratıcı yaratmışsa şunun için yaratmıştır savunusu falan değil; bir yaratıcı yaratsaydı nasıl olurdu, kendi kendine olsaydı nasıl olurdu sorusunun cevabıdır önemli olan. Bu sorunun cevabı da bellidir.
Gelelim evrim teorisine... Canlılığın yaratılmadığını evrim teorisine dayanarak iddia etmiyoruz. Canlılığın yaratılmadığını buna dair hiçbir veri olmayıp bunun karşısındaki yukarıda anlattığım gibi milyonlarca veriden çıkarıyoruz. Eğer durum böyle olmasaydı zaten evrim teorisi hiçbir zaman ortaya atılmazdı. Evrim teorisi olmasaydı ve bu dünyanın, canlıların yaratılmış olduğu kesin bir dille herkes tarafından kabul edilseydi dahi, kutsal tanımayan bir tarafsız araştırma sonucu insanlar bunun doğru olmadığını zamanla anlamaya başlayacaklardı.
Eğer mutlaka mistik birşeylere inanmak istiyorsanız tanrıya ihtiyacınız yok. Eğer 2030'a kadar yaşarsanız gerçeklerin yapabileceğiniz her türlü kurgudan daha fantastik olacağını görebilirsiniz. Hiçbirşey için tanrıya ihtiyacınız yok.
Mutlaka birşeye inanmak istiyorsanız size benim "inancımı" ve "kurgumu" söyleyeyim. Birgün bu evren bir cennete dönüşecek. Ama sapıkların değil, gerçekten iyi insanların cenneti. Ve kimsenin de gerçek anlamda öleceği yok. Kötülüğü gördüğünüz halde alıştığınız kutsalları bırakmamak için görmezden gelirseniz kaybedersiniz. Uyduruk tanrılarınız da sizi kurtaramaz. Bunu burada keselim.
Sonuç olarak mutlaka bir inanca sarılacağız diye saçmalıkları görmezden gelirseniz kaybedersiniz. İbrahimi dinler insanlığın birikimini kötüye kullanan zırvalar yığınıdır. Vicdanınızı ve aklınızı bunlara satmayın.
Tanrı nedir, ne değildir, neden insanlar bir tanrı olasılığınından tamamen kurtulmak istemiyor...
İnsanları, dünyayı ve dünyadaki canlılları yaratmamış, yaratımına etkin ve bilinçli olarak katılmamış bir şeye tanrı denemez. Şimdi ben size çeşitli aday tanrı tanımları yapayım ve neden denemeyeceğini anlatayım. Ayrıca unutmazsam evreni yaratmış olası bir gücün bizi yaratmış olmayacağını ve bu sebeple tanrı sayılamayacağını da...
Dünyanın ve insanların yaratımında hiçbir bilinçli katkı olmadığını söyledik. Peki evren yaratılmışsa o evreni yaratan bizim tanrımız mıdır? Şimdi birkaç senaryo daha yazalım ve bu senaryolar sizin insanları yaratan tanrı senaryosunun aksine az çok olası olsun:
- Diyelim ki galaksinin bi yerinde çok üstün bir uygarlık bizi keşfetmiş olsun ve her yaptığımızı kaydetsin. Daha sonra bu bilgileri istediği gibi kullansın. Bu durumda bizi yargılamak için kullanırlarsa bize karşı mutlak bir teknolojik üstünlükleri olacağı için bizim tanrımız mı sayılacaklar. Mesela bunun sonucunda tanrıdan beklediğiniz eylemleri bizim üzerimizde gerçekleştirseler.
- Dünyadaki bir kısım insan "tanrısal", herşeyi yapabilecekleri çok üstün bir teknolojiye kavuşsalar (ki bu zaten olacak) ve bundan sonra insanlar üzerinde tanrıdan beklenen eylemleri gerçekleştirseler bunlara tanrı mı diyeceğiz.
- Peki evreni yaratmış olan olası bir akıllı varlık (ki insanlarla şimdiye kadar hiçbir ilgisi olamayacağı insanın oluşumun sürecinden dolayı kesindir) bizimle hiç ilgilenmediği taktirde başka bir üstün uygarlık tanrısal eylemleri gerçekleştirse hangisine tanrı denecek? Dahası hangisini dikkate almalıyız?
- Diyelim ki çok üstün bir bilgisayar yaptık ve tüm bilgilerimizi kaydetti. Bir gün insanlık tamamen yok olduktan sonra herkesi başka bir bedende tekrar yaratıp hakim olsa bunlar biz mi oluruz ve bu tanrısal güçte varlık tanrı mı olur?
Bu senaryolar daha da arttırılabilir. Sanırım nereye varacağımı anlamışsınızdır. Tanrı kurgularını neden yapıyoruz? Bir kitaba yazıp orada kalsın diye mi? Sade kurgu ya da düşünsel eylem olarak... Hayır, tanrı kurgusunu doğrudan aktif hayatımızda eylemsel olarak yer alsın diye yaparız. Ya da "felsefi" yapılanmamızda, doğrudan kişiliğimize "tanrısal", gizemsel bir etkiyle etki etsin diye... Eskiden tanrılar basitti. Bir kabile tanrısı, çevredeki vahşi bir hayvandan esinlerek kurgulanan tanrılar, hikayeler, ya da bir doğa olayıyla bağlantılı... İbrahimi dinlere doğru yaklaşırken tanrılarda bir gelişme, bir rekabet görüyoruz. Bu rekabet kurgulayanlarda... kurgularda. Hiç kimse kendi tanrısının başka tanrılar tarafından "dövülmesini" istemez. Bu da kurgularda bir derlemeyle doğal olarak sonuçlanır. Nihayet gücü herşeyin üstünde bir tanrı... Güya en akla yakını buymuş. Hayır, bu sadece düşünsel bir derleme... Ve bu süreci ve çeşitlemelerini çok kolay takip edip kurguyu hemen görebilirsiniz. Kurguyla gerçeği ayırmak çok kolaydır ama yazıyı uzatmayalım.
Etkin olarak kurgulanmış ve hayatta, toplumsal olarak kabul görüp yerini almış tanrılar üzerinde ancak tanım yapılabilir. Kurgulayanlar bunun hayal olduğunu bilerek bunun üzerine yaşam kurabilirler; bu hiç sorun değil. Bu durumda kendi özgün tanımlarını yapmış olurlar. Ama tabi ki tanrı kurgusu yapanlar bununla elde etmeyi düşündükleri getirilerden dolayı (olumlu olabilir, olumsuz da olabilir) gerçekliğini iddia etmiştir. Tabi ki kurgunun saçmalığı, çelişkileri, beğenilmemesi, etkinliğini yitirmesi gibi sebeplerden evrim geçireceği kaçınılmazdı. Ama artık öyle bir noktaya gelindi ki bunlar yeni yollar, tarikatler, inanç ve yaşam şekilleri oluşturma yeteneklerini kaybetiler. Artık her inanç sahibi tanrı hakkında kendine göre atıp tutmada bir sakınca görmüyor. İnanç sahipleri yeni arayışlarını belli bir yaşam şekli oluşturmaya değil, sadece kişiliğinde bu hurafelere yer vermeyi mazur göstermeye yöneltmiş durumda. Bunun için kimi bütün vicdanı ve aklını kapatıp iyice muhafazakarlaşma yoluna giderken kimi de kendilerini güvende hissedecekleri gizemli alanlara çekilmektedir. Bu yüzden tanrı tanımları ve etkinlikleri yontulmaya başlanmıştır. Deizm ve agnostisizmin bu yüzden çok müşterisi vardır. Çünkü kendinizi böyle tanımlayarak dokunulmaz hissedersiniz. Artık saçma sapan hurafelere inanan bir çılgın değil aklı başında modern bir insansınızdır ama dinin moral getirilerine hala sahipsinizdir. Bunları da bırakmıyorsunuzdur.
Burada sorun şu ki deizm ve agnostisizm hiçbir zaman düzgün bir tanrı tanımı yapamaz. Bunlar sadece inancın getirilerini muhafaza etmek için uydurulmuş sığınaklardır. Tanrı tanımı ibrahimi dinlerde bellidir. Diğer dinlerin de yaklaşımı bellidir. İbrahimi dinlerden kaynak almış birisi tanrısını insanlarla ilgisiz bir tanrı olarak tanımlayıp gözden kaçıramaz. Bu tanrı insanları yaratmış olmak zorundadır. Eğer öyle olmazsa, inançların getirileri üzerinden gideceksek çok daha anlamlı senaryolar var. Ama bunlar üzerinde tanım yapmıyoruz. Nitekim daha akıllıca senaryolar kurgulayan insanlar yeni dinler icat etmişlerdir. Ama onların ne olduğunu biliyoruz ve mercek altına alıp inceleyebiliyoruz. İşte bu şekilde kişi tanrı derken ne demek istediğini, bunun insanlarla ilgisini düzgün bir şekilde kurgulayıp genel olarak kabul ettirirse dikkate alınabilir.
Neden böyle? Çünkü aslında bu şakilde dokunulmaz tanrılar icat edenler sadece kendilerine değil, yobazlara da kaçış yolları hazırlamış oluyorlar. Yani bir deistin tanrısından müslümana ne? Ama onlar böyle düşünmüyor. Deistin tanrısı reddedilemediği sürece kendi tanrısı da reddedilemez sanıyor. Tabi ki ilgisi yok. Dolayısıyla tanrı inancını reddetmede bu tarz belirsizlikler, uyduruk sığınaklar dikkate alınamaz. Biri bunlara dayanarak agnostik olduğunu söylerse ya cahildir ya da ilkesizdir. Bu yüzden agnostisizm kabul edilemez. Bilim ateisttir ve ateist olmak zorundadır. Çünkü tanrının olmadığını bilhassa son dönemlerdeki çalışmalarla birlikte kesin olarak ispatlamıştır.
Ancak tabi ki bir bilim insanı tutup da tanrının yokluğunu ispatladık diye ortaya çıkmaz. Çünkü bu bilimin çalışma disiplini içerisinde son derece ciddiyetsiz bir yaklaşımdır.
Modern insana yakışan İbrahimi dinlerden tam temizliktir. Yani ateistliktir. Ateizmin ne demek olduğu bellidir. Ben şahsen teknik olarak ateistim ama kendimi hiçbir zaman ateist olarak tanımlamam. Bu beni hiçbir zaman sıkıcı, "inançsız" ya da karamsar bir insan yapmaz. Dediğim gibi, bilen için gerçekler bütün kurgulardan daha heyecan vericidir.