kuranın insan uydurması olduğunun kanıtları

madman
Mekke Döneminin Nispeten Yumuşak ve Hoşgörülü Nitelikte Görünen
Ayetlerinin, Medine Döneminin Sert, Katı, Savaşçı Ayetleriyle Çelişkili
Olması.
Kırk yaşındayken, kendisini “peygamber” olarak ilan eden Muhammed, ömrünün geri kalan
23 ya da 25 yılının aşağı yukarı yarısını Mekke'de, diğer yarısını da Medine'de geçirmiştir.
Mekke'de bulunduğu süre boyunca Kur'an'a koyduğu ayetler “Mekki”, Medine'ye göçten
(hicretten) sonra koyduğu ayetlere de “Medeni” deyimiyle tanımlanır. Mekki ayetler ile
medeni ayetler, yumuşaklık ve sertlik ya da hoşgörülülük ve hoşgörüsüzlük veya barışçılık ve
saldırganlık gibi konular bakımından birbirlerinden çok farklı ve genellikle çelişkili nitelikte
şeylerdir. Genellikle bu farklılıklar ve bu çelişkiler, Muhammed'in Mekke döneminde henüz
güçsüzken, Medine'ye geçtikten sonra, giderek güçlenmiş olmasından doğmuştur. Daha başka
bir deyimle, henüz kendisini güçlü bulmadığı dönemlerde “hoşgörülü”ymüş gibi davranırken,
güçlendiği an saldırgan ve savaşçı kesilmiş olmasındandır. Mekke dönemindeyken pek az
taraftar toplayabildiği, yani henüz güçsüz durumda olduğu için, Kur'an'a., hoşgörülü,
yumuşak, barışçı, öğüt verici (tebliğ edici) gibi görünümlü ayetler koymuştur ki, bunlardan
bazılarını yukarıda gördük. Bunlar arasında, “(Ey Muhammed!) Sen öğüt ver, esasen sen
sadece bir öğütçüsün” (Gaşiye Suresi, ayet 21-22) ya da
“(Ey Muhammed!) Yine de yüz
çevirirlerse, artık sana düşen ancak açık bir tebliğdir” (Nahl Suresi, ayet 82) ya da
“(Ey
Muhammed!) Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde, onlar başka
bir söze geçinceye kadar onlardan uzak dur...” (Enam Suresi, ayet 68) ya da
“Ben de sizin
taptıklarınıza asla tapacak değilim. Evet siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz. Sizin
dininiz size, benim dinim banadır” (Kafirim Suresi, ayet 6) şeklinde olanları vardır. Fakat,
daha sonraki Medine döneminde Kur'an'a. yerleştirdiği ayetler (yani medeni olan ayetler),
sertlik ve şiddet ifadesi olarak, bu yukarıdaki “mekki” ayetlerle çelişki halindedir. Mekki
ayetlerin “tebliğ et” ya da “öğüt ver” veya “dinde zorlama olmaz” şeklindeki yumuşaklığı
yerine, medeni ayetlere “şiddet”, “katılık”, “savaşçılık” ve “saldırganlık” gibi nitelikler
egemendir ki, bunlar arasında, “Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürünüz!” (Tevbe Suresi, ayet
5) ya da “Kafirlerle ve münafıklarla savaş (cihatta bulun. Ve onlara katı davran!.. “ (Tevbe
Suresi, ayet 74) şeklinde olanları vardır. Çünkü, Medine'ye geçtikten az sonra, çete saldırılan
sayesinde ele geçirdiği ganimetler ve ganimetlerden yararlanmak isteyen taraftarların
sayısının artması nedeniyle giderek güçlenmiştir; artık sadece “tebliğ edici” ya da “öğüt ve-
rici” değil, “emredici”dır; dilediği şeyleri kılıç yoluyla elde edebilicidir. Bu nedenle artık
yumuşak davranmak, hoşgörü saçar olmak ihtiyacında değildir; bu nedenle Kur'an'a, sert,
yıldırıcı, lanetleyici, ölüm saçıcı, savaşçı nitelikte dehşet saçan hükümler koymuştur.
Güçsüz
durumdayken, Kur'an'a, “Biz Resulleri, sadece müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz...”
(Kehf Suresi, ayet 56) ya da “Ey Muhammed, sen öğüt ver, esasen sen sadece bir öğütçüsün.
Sen onlara zor kullanacak değilsin” (Gaşiye Suresi, ayet 22-24) ya da “Dinde zorlama
olmaz” (Bakara Suresi, ayet 256) şeklinde hoşgörülüymüş kanısını yaratıcı ayetler koyarken,2
güçlendiği an sert ve dehşet saçar nitelikte ayetler yerleştirmiştir ki, bunların arasında “Allah
yolunda kıtal”\ öngören (Nisa Suresi, ayet 84) ya da müşrikleri Müslüman yapıncaya kadar
savaşı emreden, örneğin, “... (kafirlerin) boyunlarını vurun, parmaklarını doğrayın” (Enfal
Suresi, ayet 12) ya da “Onları bulduğunuz yerde öldürün... Fitne kalmayıp yalnız Allah'ın
dini ortada kalana kadar onlarla savasın” (Bakara Suresi, ayet 191-193) şeklinde olan ya da
Yahudilere, Hıristiyanlara karşı savaş açılmasını ve İslami kabul etmelerine ya da “cizye”
(kafa parası) vermelerine kadar savaşın sürdürülmesini öngören hükümler vardır ki, bunlar
arasında, “(kitab ehli'ne, yani Yahudilere, Hıristiyanlara ve İslami din edinmeyenlere karsı)
... boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın” (Tevbe Suresi, ayet 29) ya
da “Ey Peygamber! Kafirlerle ve münafıklarla savaş. Ve onlara katı sert davran! Varacakları
yer cehennemdir...” (Tevbe Suresi, ayet 73; Tahrim Suresi, ayet 9) şeklinde olanları var.
Öte yandan yine henüz yeteri kadar güçlü bulunmadığı zamanlar, özellikle Mekke döneminde,
düşman kazanmamak amacıyla tedbirli davranmayı tercih etmiş, örneğin Tanrı'yı inkar
edenlere ya da puta tapanlara sataşılmamasını, onların taptıkları şeylere sövülmemesini
istemiştir. Çünkü, aksi takdirde onların da kendisine ve taraftarlarına saldıracaklarını ve
sövmeye başlayacaklarını bilirdi. Bundan dolayıdır ki, Kurana, “Allah'tan başka
yalvardıklarına sövmeyin ki, onlar da ... Allah'a sövmesinler” (Enam Suresi, ayet 108)
deryada “...onlar, savaşmadıkça, 'siz de onlarla savaşmayın...” (Bakara Suresi, ayet 191)
şeklinde yumuşak ve barışçı nitelikte görünen ayetler koymuştur. Fakat, Medine'ye geçip de
güçlendikten sonra, artık çekingen ve barışçı siyaset izlemeye gerek kalmadığı için, Kur'an'a,
“Ey Peygamber! Kafirlerle ve münafıklarla savaş (cihatta bulun!). Ve onlara katı davran
(sertlik göster)! Varacakları yer cehennemdir...” (Tevbe Suresi, ayet 74; ayrıca bkz. Tahrim
Suresi, ayet 9) şeklinde ya da biraz önce değindiğimiz gibi, yıldırıcı ve dehşet saçıcı hükümler
koymuştur
bu başlıktaki tüm girileri gör