kız oyunları. sadece oyun değil, çocuk oyunları değil nedense kız oyunları... o zamanlar biraz cinsiyetçiydim galiba, sonra feminist oldum.
sevilen erkeğin dünyevi uğraşlarıyla kendi dünyevi uğraşlarını birleştirip düzene sokmak, en önemlisi de anne olmak ve sevilen erkegi baba yapmak için. bir de belki düğün takıları için olabilir.
eleştirenlerin, bu fiyatin 5-6 katı kadar paraya denk gelen telefonlar kullanması ve eleştiriyi bu telefonlar aracılığıyla iletmesi...
imam hatipler kapatıldı mı?
ufak bir şekil farklılığı hariç lokmayla tamamen aynı olan tatlımız. dışı lokmaya göre gereksiz sert olur, bir de şerbeti iyi değilse kurabiye gibi bir şeye benzer fakat kimse sevmese bile ramazanda muhakkak sofrada kendine yer bulur.
gömlek, parfüm, ayakkabı, kravat ve anahtarlık zannımca artık çok değersiz hediyeler. bu sene ne alacagimi ben de bilmiyorum ancak birkaç sene önce babalar gününde yaptigimiz surprizden bahsetmek isterim;
malûm güne 1 hafta kadar vakit kalmisti. annem internetten güzel bir spor ayakkabi begenmis ama kendine güzel; kırmızılı mavili bol renkli bi ayakkabı ve babam 56 yaşında... ablam olmaz öyle şey, hayatta giymez babam dedi. o gün konu öyle kapandı. bir kaç gün sonra nereden çıktıysa eski fotoğraf albümlerine bakıyoruz, babamın askerlik fotoğraflarına gelince bu kim, şu kim diye anneme soruyoruz. annem de anlatıyor falan. sonra bi fotoğrafta işte bu da meşhur ahmet dedi, kim bu ahmet diye sorduk. babamin askerde en sevdiği arkadasiymis, yedikleri içtikleri ayrı gitmezmiş ve annemle evlenirken babam annemi de tanistirmis bu ahmetle. ama daha sonra hayat, iş güç derken bir daha görüşmek nasip olmamış bu ahmet ve babama. çok mu severdi ahmeti dedik. evet dedi annem. o aksam babam uyudugunda cep telefonundan rehberdeki tüm ahmetlere baktik ama asker ahmeti bulamadik. eskiden numara defterleri oluyordu boyle kalın bir defter; herkesin ev telefonlari falan kaydedilirdi, bizde de büyük bir tane vardi ama artik kullanmiyorduk: olsa olsa orada olur artik dedi annem. ona da baktik ve sahiden bulduk. gece gece aramayalim dedik. sabaha kadar ne desek ne yapsak diye kurduk kafamizda. sabah aradik, önce babami hatirlamadi, sonra annemle konuşunca çıkardı. şansımıza bize yakın bir vilayette ikamet ediyormuş, ailesiyle beraber bize konuk etmek istediğimizi babama sürpriz yapacagimizi söyledik; bi hanıma sorayım dedi kapattı, sonra bize dönüp olur dedi. çok mutlu olduk tabi, yillar sonra bulusturucaz iki yakin arkadaşı. neyse gün geldi, annem balkonda masayı kurdu, sevdiği yemekleri yaptı babamın. sonucta ahmet abi ve babam buluştu; gerçekten keyifli bir gün geçirdiler. babama elle tutulur bir şey veremedik ama unutamayacağı bir anı bıraktık.
malûm güne 1 hafta kadar vakit kalmisti. annem internetten güzel bir spor ayakkabi begenmis ama kendine güzel; kırmızılı mavili bol renkli bi ayakkabı ve babam 56 yaşında... ablam olmaz öyle şey, hayatta giymez babam dedi. o gün konu öyle kapandı. bir kaç gün sonra nereden çıktıysa eski fotoğraf albümlerine bakıyoruz, babamın askerlik fotoğraflarına gelince bu kim, şu kim diye anneme soruyoruz. annem de anlatıyor falan. sonra bi fotoğrafta işte bu da meşhur ahmet dedi, kim bu ahmet diye sorduk. babamin askerde en sevdiği arkadasiymis, yedikleri içtikleri ayrı gitmezmiş ve annemle evlenirken babam annemi de tanistirmis bu ahmetle. ama daha sonra hayat, iş güç derken bir daha görüşmek nasip olmamış bu ahmet ve babama. çok mu severdi ahmeti dedik. evet dedi annem. o aksam babam uyudugunda cep telefonundan rehberdeki tüm ahmetlere baktik ama asker ahmeti bulamadik. eskiden numara defterleri oluyordu boyle kalın bir defter; herkesin ev telefonlari falan kaydedilirdi, bizde de büyük bir tane vardi ama artik kullanmiyorduk: olsa olsa orada olur artik dedi annem. ona da baktik ve sahiden bulduk. gece gece aramayalim dedik. sabaha kadar ne desek ne yapsak diye kurduk kafamizda. sabah aradik, önce babami hatirlamadi, sonra annemle konuşunca çıkardı. şansımıza bize yakın bir vilayette ikamet ediyormuş, ailesiyle beraber bize konuk etmek istediğimizi babama sürpriz yapacagimizi söyledik; bi hanıma sorayım dedi kapattı, sonra bize dönüp olur dedi. çok mutlu olduk tabi, yillar sonra bulusturucaz iki yakin arkadaşı. neyse gün geldi, annem balkonda masayı kurdu, sevdiği yemekleri yaptı babamın. sonucta ahmet abi ve babam buluştu; gerçekten keyifli bir gün geçirdiler. babama elle tutulur bir şey veremedik ama unutamayacağı bir anı bıraktık.
yüzyıllık yalnızlık - gabriel garcia marquez
memlekete, köye gitmek. uyku düzenini yaza mahsus değiştirmek ve her sabah en geç 8'de kalkmak, makyaj ve türevlerini azaltmak, toprağa yalın ayak basmak, bir hayvan bakmak -kedi/köpekten ziyade kuzu, keçi veya inek olması daha keyifli olacaktır çünkü kedi ve köpek şehir hayatında da bize eşlik eden hayvanlar- bir fidan dikmek, onu büyütmek. köylüyle hemhâl olmak; yaşlılara yardım etmek, onlarla muhabbet etmek, aileyle zaman geçirmek ve sonuç olarak dünyevi zevklerden mahrum olarak yaşamanın mümkün olduğunu kavramak.
şarkılarını ve okuma stilini begenmediğim lakin duyarlılığını ve sosyal medyada, gerçek kürk kullanan markalara karşı yürüttüğü kampanyaları takip ettiğim sanatçı.
gece yapılan yolculuklarda pencereden dışarıyı seyrederek düşünceden düşünceye atladıktan sonra sorunlara çözüm bulunamadığında ve hayattan keyif alınmadığı hissedildiğinde akla gelen düşünce.
muz ve haşlanmış patates
tüm gün çay içip tespih sallamak hariç
mensup olduğum, kafkasya orijinli, kendilerine özgü bir dilleri olan (lazca/lazuri) halktır.
lazca sıklıkla karadeniz ağzıyla karıştırılır fakat tamamen farkli bir dildir; 'uy, haçan, celmek, citmek' gibi kalıplarla alakası yoktur. (örneğin lazca nasılsın: Muç'ore / Muç'oşire şeklindedir.) günümüzde etkisini kaybetmiştir ve UNESCO'nun yokolma tehlikesi altındaki diller listesine girmiştir.
bilinenin aksine doğu karadeniz vilayetlerinin hepsinde değil yalnızca rize ilinin doğu ilçelerinde ve artvinde yoğun olarak yaşarlar.
fıkralardan ibaret değil, köklü tarihi geçmişe ve kendine özgü kültürel ögelerle sahip bir halktır.
laz böreği isimli muhallebili tatlıları meşhurdur.
burunları uzun olmak zorunda değildir ve sürekli horon oynamazlar.
lazca sıklıkla karadeniz ağzıyla karıştırılır fakat tamamen farkli bir dildir; 'uy, haçan, celmek, citmek' gibi kalıplarla alakası yoktur. (örneğin lazca nasılsın: Muç'ore / Muç'oşire şeklindedir.) günümüzde etkisini kaybetmiştir ve UNESCO'nun yokolma tehlikesi altındaki diller listesine girmiştir.
bilinenin aksine doğu karadeniz vilayetlerinin hepsinde değil yalnızca rize ilinin doğu ilçelerinde ve artvinde yoğun olarak yaşarlar.
fıkralardan ibaret değil, köklü tarihi geçmişe ve kendine özgü kültürel ögelerle sahip bir halktır.
laz böreği isimli muhallebili tatlıları meşhurdur.
burunları uzun olmak zorunda değildir ve sürekli horon oynamazlar.