ibrahim sadri

pencere
95 yılında bir gece uykusuzluğumda kanal 7 televiyonunda izledim ilk defa kendisini. henüz 12 yaşında bir çocuktum. tv'de ki bu komikler yapan sempatik abiyi izlemek iyi gelmişti bana. komiklik yaptıktan sonra, on iki yaşımdan beri hiç unutmadığım ve bu yaşıma kadar hayatımın her alanında yaşam felsefesi yaptığım bir menkıbe anlattı.
ibrahim peyhamberin etrafı odunlarla çevrilip yakılma işlemlemlerine geçilecekken, gökyüzünden bir serçe ağzında bir kıymık parçası atar. ibrahim der ki ''o attığın kıymık ne fayda sağlayacak bu ateşe?''
serçe de ''olsun ibrahim, maksad düşmanlığımız duyulsun'' diye cevaplar.
daha sonra başka bir serçe ağzında bir damla suyla gelir ve bunu ateşe atar. ibrahim ona teşekkür eder ama bu bir damla suyun ateşe ne faydası olacağını ona da sorar.
serçe de; ''olsun ibrahim, maksat dostluğumuz duyulsun'' der.

o gün bugün ben de zalime mümkün mertebe dilimi tükürmekten çekinmedim. ne pahasına olursa olsun iyi insanların yanında durmaya çalıştım. ibrahim sadri o gün, o programda necip fazıl'ın ''kaldırımlar'' şiirini de okumuştu. şiirden hiç bir şey anlamamıştım fakat hayatımda bu kadar güzel bir şekilde hüzünle arındığım çok az olmuştur.

yıllarca izlemeye devam ettim ibrahim sadri'yi. gecenin bir yarısı tv'de çıkan bu adamı bilen çok az insandık. 99 yılında çıkarttığı şiir kasediyle ulusal anlamda tarkan kadar meşhur oldu. bu gün o şiirleri dinleyince ne kadar kötü olduğunu anlayabiliyorum fakat yine de kendisine beni şiire bu kadar güzel bağladığı için teşekkürü borç bilirim.

son yıllarda bir kaç kez çalıştığım yerin kafetaryasındaki tv'de a haberde sunuculuk yaparken gördüm kendisini. görmezden geldim. ve büyük acılarla görmezden gelmeye çalışıyorum.