galata kulesi

vaybanavaylarbana
Adeta her taşından ayrı bir gizem fışkıran dünyanın incisi eşsiz şehir İstanbul'un bir gizemini daha aydınlatmanız için yolunuza ışık tutmaya çalışacağım bir yazı ile sizlerle beraberiz.

İstanbul'un silüeti ile belki de en çok özdeşleşmiş semtlerden biri o meşhur Galata ve burası ile bütünleşen Galata Kulesi. Galata'nın tarihine bakacak olursanız, birçok bilgiye ulaşabilirsiniz. İstanbul'un fethedilmesinden sonra, Galata Kolonisi de kendiliğinden Fatih'e teslim olmuştur. İstanbul kuruldu kurulalı, bilinen en eski tarihte de burada yaşayan “bir sülale”, tarihin her döneminde sahnede yer almış ve varlığını sürdürme başarısını göstermiştir. Buradaki başarı, kendilerine göre tabi. İşte ben sizlere bugün Galata Kulesi'ni ve bu esrarengiz sülaleyi anlatacağım. “Galata Kulesi, aslında gemiler için bir deniz feneri görevi görmekteydi. Bizans devrinde buraya İsa Kulesi ismi verilmişti. Uzun yıllar bu isimle anıldı. Ta ki fethe kadar. Fetihten sonra Türklerin eline geçen bu kule, çok çeşitli amaçlar için kullanılmıştır: Hapishane, deniz feneri, yangın kulesi. Ayrıca 16. yüzyılda Kasımpaşa tersanelerinde çalıştırılan Hıristiyan harp esirlerinin barınağı olarak da kullanılmıştır. Fakat Kule'nin kullanım amaçları arasında, en önemlisi rasathane olarak kullanılmasıdır ki, Sultan III. Murat'ın müsaadesiyle burada müneccim Takiyüddin tarafından bir rasathane kurulmuştur. Ancak bu rasathane, 1579'da kapatılmıştır. Burasının bir gözlem kulesi olması dikkat çekiciydi. İşte az önce dikkat çektiğim o sülale, devreye girerek rasathaneyi kapattırmıştır.

Kule dibi diye adlandırılan mahallelerde, fetihten hemen sonra çok esrarengiz olaylar oluyordu. Kule'nin dibinde cesetler bulunuyordu. Kalpleri sökülmüş olarak bulunan bu kadınlar hemen gayrimüslim mezarlıklarına defnediliyorlardı. Konunun esrarengizliği aslında fetihten çok öncelere dayanıyordu. Kule dibinde gizli bir tarikat vardı. Bu tarikat, paganist ritüeller uygulayan o sülalenin bağlı olduğu bir tarikattı. Konstantiniye döneminde Galata efsaneleri kulaktan kulağa yayılıyordu. Bir müddet sonra o bölgedeki herkes, korkudan kaçmış ve o sülale dışında kimse kalmamıştı. Artık korkudan kimse de o bölgelerde dolaşamıyordu. Korkudan girilemeyen bu bölge daha sonra imtiyazlı bir alan olmuş ve itibar görmeye başlamıştır. Bunun sebeplerinden biri ise, o kadim sülalenin orada bir fahişe tapınağı kurmasıdır. Bir çeşit genelev yani. Zaten mabed fahişeliği antik mısırda hatta günümüz Hindistanında da görülen çok eski bir ibadet şeklidir. Ama buranın farklı bir özelliği vardı. Burada önce ayinler yapılıyordu. Ancak her isteyen bu ayinlere katılamıyordu. Daha çok elit tabaka bu ayinlere iştirak ediyordu. Oraya gidenler itibarlı sayılıyordu. Korkulan kimseler oluyorlardı aynı zamanda nüfuzlu kimseler olarak bulundukları krallığın yapısında, söz sahibi oluyorlardı. Bugün orada yine genelev vardır. 'Tarih tekerrür ediyor' diyenler haksız da sayılmazlar.

Bu Kule'de ilginç şeyler oluyordu, Mesela, senenin belli dönemlerinde, kule dibindeki ritüelden sonra kuleye çıkılıp, seçilen kimseler atlayarak intihar ediyorlardı. Bu durum fethe kadar devam etti. Fetihten sonra, esrarengiz şekilde bazı intiharların yani kuleden atlama modasının olması tabii ki Osmanlı idaresinin dikkatini çekmişti. Fatih'in emri ile araştırılması ferman buyrulmuştu. Bahse konu ferman Topkapı sarayı müzesi arşivlerin de 2016 senesinde tesadüfen bulunmuştur. İşte biraz önce naklettiğimiz bilgiler böylelikle gün yüzüne çıkmıştı. Fatih devri ve sonrası esrarengizlikler az da olsa yine devam etmişti. Fakat oradaki sülale format değiştirerek varlığını bir şekilde devam ettiriyordu. Abdülhamit Han dönemde burada intihar vakaları yine artmıştı. Yani kuleden atlayarak intihar. Bu ritüelden bir türlü vazgeçmiyorlardı. Abdülhamit Han'ında ilgisini çeken bu olay, istihbaratçılarını oraya sevk etmesine neden oldu. Gelen raporlar çok ilginçti: Kule dibinde tıpkı eski dönemlerde olduğu gibi yine fuhuş yapılıyordu. Ticaret gemileri ile Dünya'nın çeşitli yerlerinden gemilerle gelen kadınlar, buradaki o eski tarikat tarafından fuhuşa zorlanıyor, gayri meşru doğan çocuklar, belli bir yaştan sonra çok gizli bir ritüelle intihar ettiriliyordu.

Abdülhamit Han'ın zabitleri aldıkları fermanla oraya baskın düzenlendiler ve bir tür masonik bir yapı ile karşılaştılar. Sorguya çekilen itirafçılar serbest bırakıldılar ancak bir süre sonra bunların da intihar ettikleri gözlendi. Yapı dağıtılmasına rağmen, o eski sülale orada kalmaya devam etti. Aile çok zengindi. Adeta İstanbul'un en zenginiydiler. Bu ailenin en ilginç akrabalarından biri ise bankerlik yapan Yahudi Kamando ailesiydi. Bu sülale, Osmanlı döneminde bir ticaret anlaşmasında aracı olunca, Yahudiler tarafından aforoz edildi. Bu kişi, öldüğünde ise anıt mezarı harabe halinde bırakıldı. Geçtiğimiz yıllarda İstanbul Büyük Şehir Belediyesi tarafından anıt mezarı yaptırıldı. Bu konuda internette fazlası ile bilgi mevcut ufak bir araştırma ile kolayca ulaşabilirsiniz. Fetihten önce kulenin üzerinde bakır bir levha üzerinde masonik bir göz olduğunu da hatırlatalım. Bilindiği gibi Hezarfen Ahmet Çelebi Galata Kulesi'nden Üsküdar'a uçmuştu. Hezarfen'in uçtuğu yer Üsküdar'dı. Kız Kulesi'nin üzerinden geçerek buraya indi. Bizans tarihinde Galata Kulesi'ne, “İsa Kulesi” denmesi boşuna değildi. O tarikat, o dönemlerde, Hz. İsa'nın Galata Kulesi'ne ineceğini kulaktan kulağa yayıyordu. Hıristiyanlığa girmiş ancak eski paganist inançlarını da tamamen terk etmemiş olan Bizans halkı, İsa'nın Ayasofya'ya ineceğini bekliyorlardı. Hz. İsa'nın hangi kuleye ineceği bir çekişme konusu haline gelmişti. Velhasıl Hezarfen Ahmet Çelebi, Galata Kulesi'ni özellikle seçmişti. Oraya Hz. İsa'nın inmeyeceğini ama oradan bir Türk bilim adamının uçacağını ispat etmiştir.

Şimdi tekrar konumuza dönelim: Abdülhamid Han'ın istihbaratçılarının verdikleri raporlarda şunlar vardı: Ritüel'de bir mizansen vardı. Hz. Musa ve Firavun kıssasında bir olaya atfedilen mizansen. Firavun tahtını yok edecekler diye tüm doğan erkek çocuklarını öldürtüyordu. Bilinen bir hikâye. Hani Firavun bir rüya görüp, korkmuştu. Rüyasını tabircilere anlattı ve ne manaya geldiğini sordu. Kendisine: “ Bir erkek çocuk dünyaya gelecek. O çocuk senin saltanatını yıkacak,” dediler. Firavun'da bunun üzerine doğan bütün erkek çocukların öldürülmelerini emretti. Ev ev dolaşırlar, yeni doğan çocuk olup olmadığını kontrol ederlerdi. Bunun üzerine kız çocuklarını, kadınları hayatta bırakıyordu. Üremenin devamı için. Belli bir seneye kadar erkek çocukların katledilmesi, kız çocuklarının bırakılması şu terimi doğurmuştu: HAYAT KADINLARI. Yani hayatta kalan kadınlara verilen isim. İşte burada “kutsal akrabalık” devreye giriyor. Paganist yarı Hıristiyan Bizans ile bu sülalenin ortak bir akrabalık nesli olmuştu… Kutsal Akrabalık bir kod'dur. Anlaması gerekenler mesajı anlayacaklardır. Burayı da fazla kurcalamamakta fayda var. Daha sonraları bu kulenin yanına küçük bir kule daha yapılmıştır ve burası “İkiz Kuleler” olarak anılmaya başlanmıştır. Buraya göz hastanesi yapılmış, ancak bu sıralarda onu oradan kaldırmaya uğraşmaktadırlar. Ayrıca bir başka dikkat çeken nokta da, Galata Kulesi'nin aynısı bugün Estonya'da da vardır. Elbette ki bu tesadüf değildir. İslam dininde intihar haramdır. Kültür dememizin sebebi başkadır. Sık sık duyarsın bazı yabancı tarikatların topluca intihar ettiklerini. Anlatmak istediğimiz, intihardan çok intihar şekli. Müslümanlar ekseriyetle intihar etmezler. Etseler bile kendilerini yüksek bir yerden atmazlar. Tarihte, Türk Sultanları arasında yüzüğündeki zehri içerek canına kıyanlar vardır. Japonlar da ise harakiri vardır.

Tarihi kayıtlara göre şöyle bir olay var:
1876 tarihinde bir Avusturyalı, nöbetçilerin dalgınlığından faydalanıp kendini kuleden aşağı atmıştır. Daha sonra acaba bu kuleden kimler atlayıp, intihar etmiştir? Cumhuriyet tarihinde, yüksek yerden atlayarak intihar etme, özellikle “Boğaz Köprüsü'nün” yapılışından sonra artmıştır. Köprüden atlayan ilk vakalardan birinde masonik locanın telkini olmuş mudur? Boğaz köprüsünden ilk intihar eden kişiyi biraz araştırın bakın neler bulacaksınız. Ayrıca Galata kulesinin mimari planlarında ki çapına ve yüksekliğine de bir göz atın. Acaba ortaya çıkan rakamlar neyin simgesi veya nerenin koordinatlarını işaret etmektedir? Bugün o bölgede, o sülale yine devrede. Galataport ile özerk bir alan mı yaratılmak istenmektedir? Arap Camii bu yüzden mi feda edilmek isteniyor? Galataport'a kim talip olmuştu, sonra onun sonu ne oldu? Fotoğraf gün gibi meydan da Fetih öncesi duruma dönmek isteyenler, çarpışıyor. “Hıristiyanlar ekümenlik istiyor, Yahudiler de boş durur mu, onlar da Galata'yı istiyorlar. Bizim İstanbul'umuzu parsellemişler, birbirleri ile zaman zaman ittifak yapıyorlar, zaman zaman da çatışıyorlar kendi emelleri uğruna. Hıristiyanlar, ekümenlik maskesi ile siyasi özerklik, Yahudiler ise, Galataport maskesi ile ticari özerklik istiyorlar. Meselenin özü budur. Ve o kadim sülale hala işbaşındadır.

turca
bundan 10 sene önce duvarından kayısı büyüklüğünde taş koparttığım kule.
odamda duruyor, gördükçe hangi kafayla aldığımı düşünüyorum.