confessions

prometheus

Yazar  · 22 Eylül 2016 Perşembe

  1. toplam giri 537
  2. takipçi 64
  3. puan 10386

türkiye'deki marksist leninist hareketlerin başarısızlık sebepleri

prometheus
Bu durumu yıllardır düşünüyorum. Komünist partiler sosyalizmin programının ve mücadelesinin temel taşıdır. O ülkede mevcut kosullar ne kadar ilerlemiş olursa olsun eğer o ülkenin işçi sınıfı, öğrencileri ve diğer bütün ezilenler belli sosyalist bir program altında birlesememisse o isyanlar sönümlenir (bkz:Yunanistan isyanları).

Ülkedeki komünist partiler her ne kadar kendilerini bu noktada öncü olarak görse de neden onların sosyalist devrimi yapamadığını en basit haliyle sıralamaya çalışacağım:
-her ne kadar kendilerini devrimci partiler olarak gösterseler de bu malumunuz bu sistemin bütün geriliklerini de içlerinde barındırmaktalar.

-Türkiye'de partiler bürokratik çöplük haline gelmiştir.

-günümüz Türkiye koşullarını yorumlayıp ona göre bir mücadele hattı cizememeleri.

-hala 1980 öncesi sosyalist kaynakların çok bilinmediği dönemdeki gibi sekter ve "köylü" kalmaları. (hemen atlamayın köylüleri kötülüyor bu diye. Amacım bu değil)

-sınıfın partisi olduğunu iddia eder hepsi ama sınıfı anlamak adına bir adım atmazlar. Genelde örgütlemeye çalıştıkları tipler zaten aileden muhalif tipler. (dersim güvercin sevenler derneğine üye bir işçi gibi. Buradaki "dersimli" kelimesine dikkat edelim)

-yeni bir program yazmak bu güne bakmak kadar gecmisin örneklerini görmek ve kaynak birikimi önemlidir. Daha ideolojik olarak gelistiremiyor kendini. Ne yazacak allasen.

Sadece partilerin suçu yoktur. Dış etkenler de vardır bunda:

-ulkedeki bireylerin, turk-kurt, alevi-Sünni, hatta fenerli-galatasarayli olarak bölünmüş olması.

-ortadoguda yıllardır süren dengesizlikler

Daha çok var tabi. Anlatmaya kalksan kitap olur. Buna da ne benim birikimim ne zamanım yeter. Ama en kaba haliyle en özet şekilde nedenler bunlar. Sadece bazıları bunlar.

Şu da bir gerçektir ki, tarihin çarkları hareket ediyor. Gerçek bir işçi sınıfı partisi tarihsel bir zorunluluksa o parti bu işçi sınıfının bağrından çıkacaktır. Bugun değilse yarın...

Duzeltme: imla

kayseri

prometheus
1 yıl yaşadığım şehir. Tarihi bakımdan güzel bulduğum -ki etrafı surlarla çevrili bir merkezi, tarihi camileri ve hamamları vardir- sene 2009 da gittiğim zaman epey zorlanmistim. Akpli nüfusun çokça olduğu şehir bir öğrenci için oldukça zorlayici olabiliyor ama sanmayiniz ki laik, alkolik ve yüzünün yarısını kaplayan bıyıklarla "eski devrimci" amcalar burada yok... En büyük etkinliklerinizden birisi onlarla takılıp eski anılarını dinlemek olabilir...

Ekleme: hemen hemen her sokakta bulunan buz gibi su akan çesmeleri ve her parkta bulunan ücretsiz tuvaletleri de eklemek gerekir.

büyümeyi reddetmek

prometheus
Bence politik bir tutumdur. Yani ortalıkta mal mal dolaşmak beynin yerine hormonlarinla hareket etmek değil bahsettiğim şey.

Sistemin kadın ve erkeklere dayattığı şeyler var erkekler için okul askerlik iş evlilik çoluk çocuk vb. Kadınlar için de böyle. Hepimiz banka kredilerinin, lüks arabaların, müdürümüze yaranmak zorunda olduğumuz bir işin sahibi olup ölene kadar aynı tempo ile ilerliyoruz. Bundandır ki sistemin bizlere dayattığı "sen büyüdün haydi hayatın tadını çıkarma" mantığına karşı duruştur büyümeyi reddetmek.

ana

prometheus
Maksim gorki'nin efsane romanı. Devrimci bir gencin mücadelesinden bahseden roman yer yer gencin annesi gözünden devrimci mücadeleyi anlatırken kadının zaman içerisindeki değişimini bizlere gösteriyor...
Lise yıllarında okumuştum. Hayatımdaki yeri büyüktür. İyi ki güzel bir kütüphanesi olan bir lisede okumuşum dedirten kitaptır. Beni ben yapandır...

Ekleme: eksileyen arkadaş beni mi gorki'yi mi sevmiyor

yazarların en sevdikleri şiirler

prometheus

Samanyolu çobanının peşinden giden bir sürü gibi, göğün yamacından tırmanıyordu. sürüdeki en küçüklerden biri, bu geniş döngüden ve dinginlikten öteye geçmeyen yolculuklardan bıkmıştı artık. huzursuzdu sıkıntının tırnakları bir yerlerini kanatıyordu. işte böylee bir gökgününde sürüden sessizce ayrıldı. evinden kaçan kısa pantolonlu afacan bir çocuğa benziyordu küçük yıldız. hoplaya zıplaya uzaklaştı sürüden. buşluğu ve birbaşınalığı duyumsadı birdenbire. arkadaşlarından öğrendiği bir evren türküsünü mırıldanmaya başladı. bir yandan da ayrıldığı sürünün, bütün bir ömür evrenin kıyısında yaşamaya nasıl katlandığını merak ediyordu. şaştı kaldı bu işe. yıldızaklının hayalsiz olabileceğine inanmak istemiyordu.

sonra unuttu bütün bunları. geleceği geçmişi ve herşeyi..........
ve şöyle düşündü küçük yıldız:

evren yalnızlıktan da küçükmüş
düşlermiş asıl sonsuz olan

zaman kar kristalleri gibi ayağına batsa da yolculuk duygusunun esrikliği gizemli bir tada dönüşüyordu gittikçe. saklı vadileri keşfetti küçük yıldıuz. karadeliklerde dolaştı. başına belalar açmada gittikçe ustalaşıyordu artık. kendine yönelmiş bir tehtid gibiydi. asteroidlerin meteor yağmurlarına uğramış bedeni delik deşikti. cüzzamlılara benziyorlardı. ölüm dedi küçük yıldız. 'ölüm beni çirkinleştirmeden yok olma yollarını aramalıyım.' sonra öteki galaxinin uğuldayan rüzgerlarına yöneldi nebulalar arasıdan kayarken biryandan da türküler söylüyordu, yıldız türküleri.

evren umutlardan da küçükmüş
mutsuzluk daha büyükmüş meğer

küçük yıldız sönmüş yıldızlar arasından geçerken, terk ettiği sürüyü anımsadı bir ara arkadaşlarını, ışıklığa mevki dostlarını düşündü büyücüleri bilicileri anımsadı. dönse ömrü uzayacak, hızla yitirdiği ışığını yenileyebilecekti belki. ama oraya dönmeyi bir kez aklından bile geçirmedi. ışığının elmas tozlar gibi bedeninden dökülmesine aldırmadı. çevrenini kendisi yaşatmalı kendisi yok etmeliydi. o hiçbirzaman sönmüş yıldızlar mezarlığına gömülmeyecekti. gerektiğinde kül olup savrulacaktı. diğer yanda samanyolu küçük yıldızın kaybolduğunu yüzlerce ışık yılı sonra anımsadı.ama binlerce ışık yılında açtığı kendi yolundan çıkıp da onu aramaya yanaşmadı. imkansızı denemeye kalkışmıştı o.

evren:
sekizinci renge sarınan
metoforlarmış meğer

karanlık bölgelerden geçiyordu küçük yıldız, bir ateş böceği kadar kendine yakın, kendine uzaktı. krndini evrenin öteki kıyılarına sürükledi sonra. yıldızların düşkurucu olduklarını. ama artık düş de kurmaları gerektiğini duyumsadı. yıldızların da ütopyaları olmalıydı. ama bir yandan tükeniyordu küçük yıldız. hızla, ışık hızıyla tükeniyordu. karadelikler onu yutabilir, sönmüş gezegenler kendine çekebilirdi. tehlikeler ortasında kalabilirdi. umurunda bile değildi bütün bunlar. yaşıyordu ölümlüydü ve hepsi bu...

evren hiçlikten de küçükmüş meğer
yaşamı ve ölümü ezberleyecek kadarmış

sonra bir ışık yılında, yırtılmış ozon tabakasının altında dünyayı gördü. insanları çamur içindeki larvalara benzetiyordu. küçük yıldız dehşetle bbaktı aşağıya. işte tam o an ayağı bir meteora takıldı ve kaymaya başladı. düşüyordu. tutunabileceği birşey yoktu evrende tutunmak da istemiyordu zaten.... ışığa ve kendine veda etmenin vakti gelmişti. vedanın anlamı ne diye düşündü sonra. anlşamsızdı, dünyaya inme duygusunun bir biçimiydi veda. bir yandan da kaymaya devam ediyordu. son çabasını aşağıdaki dünya kirliliğine düşmemek için harcadı. ve kılpayı kurtuldu bundan:

evren
küçük bir okyanusmuş meğer
kıyısında yelkenliler batan

kendini gök uçurumunda bırakırken küçük yıldızın son baladı şu oldu:

d ü ş ü y o r u m
t o z l a ş a r a k

dünyaya olmasın da!
(bkz:Ahmet telli)
23 /