anne sevgisi

azadi
Biz insanlar ellerimize tutuşturulan ufacık şeylerle bağlanırız hayata doğar doğmaz. Önce süt emdiğimiz memedir hayattaki en değerlimiz. Sonra da oyuncaklarımız katılır onlara. Konuşmaya başladığımız sıra en sık sorulmaya başlanan, 'en çok kimi seviyorsun' sorusuna uzun bir zaman boyunca cevabımız hep 'anne' olur. Annemizi karakteri için ya da sırf kendi annemiz olduğu için sevdiğimizi düşünürüz. Fakat daha doğar doğmaz önce sıcak bir kucak, sonrasında sütle başlayan açlığımızı giderdiği için başlar anne sevgisi. Ardından duygusal yönden tatminimizi sağlayan birçok duyguyu, ilk olarak 'anne'den duyduğumuzdan, daha da pekişir ona karşı olan sevgimiz. Süte oyun katılır, kucakta taşınmak katılır, bisiklet katılır… Bu şekilde devam ettiği sürece, kısa bir süre sonra kalıp halini alır bu sevgi ve tartışmaya açık değildir. En azından bir süre için değildir. Zaman biraz daha ilerledikçe çocuğun ihtiyaçtan türeyen istekleri, üç aşağı beş yukarı karşılanıyorsa, olayın rengi değişmeye başlar. Başta birkaç yudum sütten ibaret olan isteklere yenileri katılır. Henüz bebekken atılmaya başlanır insanı dünyanın en tehlikeli yaratığı yapacak olan duyguların temeli.
Hep göz ardı edilir ya da çocuksu bir tebessüm ile geçirilir; fakat kıskançlığın çok tehlikeli sonuçlar doğurabileceği ve en akıl almaz zararlara sebep olacağı çağdır bebeklik dönemi. Nasılsa açlık ve korunma rutine binip sürekli karşılandığından, bebeğin içinde uyanan bu yeni duygu, o kadar göz alıcı olmaya başlar ki en vahşi hayvandan daha gözü kara yapar o narin bebeği. Yirmili yaşlarımızda kıskançlığımızı bastırmayı sağlayacak duyguları öğrenmeye başlarız. Kimileri daha geç öğrenir ya da hiç öğrenemez bunu. Fakat bebekken henüz bunu dışa vurmayı engellemeyi bilmediğimizden, en tepede yaşarız kıskançlığı. Öyle ki başka bir bebeğin elinde gördüğümüz bizde olmayan bir oyuncak bile, günlerdir çölde susuz gezen birinin suya olan açlığı gibi bir etki yapar bebekken üzerimizde. O kadar çok isteriz ki o oyuncağı ele geçirmeyi, bu uğurda diğer bebeğin gözünü çıkarmamız gerekiyorsa, ikinci kez düşünmeden yaparız bunu. O an iştahla istenen oyuncağı tutan kişinin, kardeşimiz ya da annemiz olması da hiç fark etmez. Var gücümüzle indiririz kafasına elimizde bulunan nesneyi, her kim tutuyorsa istediğimiz oyuncağı elinde. Yine de bebeklerin bu tehlikeli durumuyla ilgili bizi sevindiren bir şey var. En azından yeterince güçlü değiller. Belki de törpülenmemiş duygularla doğuyor olmamız yüzünden, küçücük ve güçsüz doğuyoruz kim bilir? Aksi halde çocukların beraberce oynadıkları görüntüler hiç olmamış olur, her bebeğe özel oyun alanları oluşturulurdu. Miniklerdeki bu vahşi hareketleri eğitmek zamanla mümkündür. Bunun yolu ebeveynlerin sahip oldukları bakış açılarından geçer. Fakat bu tarz bir törpülenmeye günümüzde en çok ebeveynlerin ihtiyacı vardır. Sert bir kayayı kırabilmek için balyoz olmamız gerekir.
Bebek büyüyüp dış dünyayı tanıdıkça, sonu gelmez arzularına bağlı olarak sürekli değişkenlik göstermeye başlar istekleri. On yedi, on sekiz yaşlarına gelindiğinde her zamankinden daha fazla sorular soran beynimiz fazlasıyla meşgul iken bizim bu meşguliyetimizi göz ardı ederek üzerimize hiç uğraşamayacağımız sorumluluklar yüklemeye çalışan anneye veya babaya karşı içimizde bilenen bir balta belirir. Bizim bu sorumluluklara ne kadar zamanda yanıt verdiğimiz ile anne ve babanın bunu bize sınırlarımızı daraltmadan ya da fark ettirmeden aşılamayı öğrendikleri zamana kadar bilenir bu balta. Onlara karşı içimizde bilediğimiz bu baltayı ne zaman göstereceğimiz ya da gösterip göstermeyeceğimiz, öncesinde öğretilmiş olduğumuz dengeye ve ebeveynlerin tehlikeyi sezip bakış açılarını ve davranışlarını değiştirmelerine bağlıdır. Bilmemiz gereken, çıkarlarımız dışında hareket eden her kimse, bir gün cezalandırabileceğimizdir. Örneğin yeni doğmuş bir çocuğun içtiği ilk sütü dâhil ihtiyaç duyduğu her şeyi biyolojik anne yerine başka biri karşılarsa, anneye karşı beslenmesi gereken tüm duygular, bu yeni kişiye karşı beslenmeye başlar. Bu örneğe anne ve babasını öldüren evlatların da olmasını eklersek insanda en saf olduğu düşünülen anne sevgisinin bile, açlığımıza olan karşı konulamaz isteğimizin bir ürünü olduğunu anlayabiliriz. İnsan, en saf olduğu düşünülen duyguları bile kirli olan nadir bir yaratıktır.
(bkz:ya ölünce bitmiyorsa)
aydinoglu
Neye benzer ki ? Anne bu. Çocuğu ne olursa olsun o nu sever ve kollar. Böyle olmalıda. Anneler Candan öte candır. Erkekler, bir kız için annenizle kötü olmayın. Kızlar, sizde bir erkek için annenizle kötü olmayın. Unutmayın. Ne Dediler. Ana gibi yar olmaz. Evet.
anne boleyn
sizi karşılıksız seven tek kişidir. annem ile ideoloji ve inanç konusunda tamamen zıt olsak da ona olan sevgim bütün ideoloji ve inançlardan üstün olduğu için bazen çatışsak bile sarsılmıyoruz. çünkü annem dünyadaki en sevdiğim insan, canımın bir parçası.

tabii ki gönül ister ki, benim ideolojimi paylaşsın lakin herkesin doğrusu kendine. onu değiştirmeye çalışmaktan vazgeçtim. çünkü o beni değiştirmeye çalışmıyor.
moskovakurdu
hiçbir varlığın tanımlamaya gücünün yetmeyeceği büyüklükteki hayatın en güzel gerçeği.
Şu an ondan uzak olsam da çok seviyorum annemi.

"bizi hiç kimse sevmediğinde başlarız sevmeye annelerimizi"