confessions

laikherif

Yazar  · 26 Temmuz 2016 Salı

  1. toplam giri 4
  2. takipçi 0
  3. puan 40

Laiklik nedir

laikherif
Laik kelimesi Yunanca laos ismi ve laikos sıfatından gelir, Latincesi laicus’tur. Laos: halk, kalabalık, kitle demektir ve zıddı kleros’tur. Laikos: halka ait, ruhban olmayan demektir. Laicus: dinsel olmayan demektir. Lâiklik, Osmanlı döneminde Ziya Gökalp'in Lâ-dinî (dinsel olmayan), Ahmet İzzet Paşa'nın la-ruhbanî ve Ubeydullah Efendi'nin İş Hükümeti deyişleri ile açıklanmaya çalışılmış olup bir süre kullanılan lâyisizm deyişi yerini tümüyle lâiklik terimine bırakmıştır. Laos/kleros karşıtlığı MÖ 3. yüzyılda, din yönetiminde iki sınıfı belirtmek üzere kullanılmıştır. Hıristiyanlığın ilk yüzyılından itibaren kilise adamlarına klerikoi (Latince clerici), bunların dışında kalanlara laikoi (Latince laici) denilmiştir. Bu adlandırma, ruhani ve cismani bir ikiliğe de işaret eder. Yeniçağda laik terimi, felsefi ve hukuki, siyasal bir anlamla genişleyerek devlet ve din ilişkilerine ait bir tarzı ifade etmeye başlamıştır . Fransa’da 3. cumhuriyette laicisme kelimesi dile girmiştir. İngilizcede, papazdan başka bütün halka lay, laity denir ve laic, secular kelimeleri de cismaniliği ifade eder. Latince saecularis’ten gelen secular, özellikle İngiliz ve Alman toplumunda kullanılır.



Siyasi anlamı üzerindeki tartışmalarda ise laiklik, liberalizmin fikri kaynaklarından biri sayılır ve siyasi kudretin dini kudretten ayrılmasını ifade eder. Teokratik devletten demokrasiye geçerken devlet otoritesiyle din otoritesi sınırlandırılmış, laiklik klasik demokrasinin gerekliliğinin bir icabı olmuştur. Buna göre kavram, çağdaşlaşma ve insan hakları ile yakın bağlantılıdır.



Hukuki tanımlara göreyse en yaygın tanım, devlet ile din işlerinin ayrılmasıdır.' Devlet, bir dine inanıp inanmama meselesini özel bir problem sayar, fertlerinin sadece maddi yönüyle ilgilenir, kendisi devlet olarak hiçbir dini taşımaz, hiçbir dini ayine iştirak etmez, fakat fertlerin her türlü dini serbestliklerini kabul eder. Devlet, dini esaslara dayanan kanunlar yapamayacağı gibi, bütün dinlere eşit mesafede durur ve hiçbir şekilde dinlerin ibadet hüküm ve kurallarına müdahale edemez. Bununla birlikte din adına devlet düzenini bozacak davranışları önlemekle yükümlüdür.



Atatürk'e göre lâiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürluğü de demektir.[1]



Kavramın tarihsel gelişimi Katolik Avrupa ile Anglosakson Avrupa arasında bir nüans yaratmıştır. Katolik ülkeler laik, diğerleri sekülerdir. Laik ülkelerde daha çok din devletin denetimi altındadır; buna mukabil seküler ülkelerde din ile devlet özerk iki alandır. Protestan ve Anglikan ülkelerdeki sekülerizm, günlük hayatı belirleyen dünyevi bir yaşama tarzını ifade eder ve dünyevi işlerde dini dışarda bırakmak anlamını edinir. Bu ülkelerde milli kiliselerin Roma Kilisesinden ayrılmışlığı, Kraldan ayrı özerk kurum oluşu da kavrama etkinlik kazandırmıştır. Bu aynı zamanda uluslaşma ve burjuvazinin ortaya çıkışıyla da ilgilidir. Laikliğin Bizans sezaropapismine ve elitist hakimiyete, sekülerizmin ise Roma paganlığına ve vicdan özgürlüğüne yakın olduğu belirtilmiştir.



Devlet ve din arasındaki ilişkilere bir temel sağlayan laiklik, bu ilişkiler açısından üç özellik gösterir: Devlet dine bağlıdır (teokrasi, Tibet); din devlete bağlıdır (imparatorluk, Bizans, Osmanlı, İngiltere, Rusya); ikisi de özerktir (demokrasi, ABD, Avustralya, Belçika). Laik devleti Duguit şöyle tanımlar: “Din konusunda kendisi tarafsız olup, mensupları bir dini taşımakla birlikte kendisi devlet olmakla hiçbir dini özellik göstermeyen ve hiçbir din ayini yapmayan ve kendi namına yaptırmayan devlet.” Bugün bütün dünyada, cismani ve ruhani ayrılık anlamındaki temel ilkeler kabul görmekle birlikte, her devletin toplumuna ve kültürüne has özellikler de kavrama girmiştir. Atatürk'e göre “her faydalı ve yeni şeye karşı çıkmak irticadır”. İrtica, devletin laikleşmesiyle ilgili olarak kanun koyucunun hukuki normlarına aykırı hareketler, devletin dayandığı ana değerlere aykırı görüşleri bu açıdan etiketlemesi şeklinde tanımlanmakla beraber, dini kamuoyundaki dini vecibeleri yerine getirme davranışları ile bu anlayış sıklıkla karıştırılmakta, hatta seçimle işbaşına gelse dahi eğer bu aykırılık görülürse devlet en başta ordu kurumu olmak üzere müdahale edebilmektedir. Burada devlet, demokratik açıdan her türlü düşünceye geçit verse bile, bu düşüncelerin dine dayanıp dayanmadığı noktasında laikliğe aykırı hareketler kapsamında irticayı temel terim olarak benimsemiştir.

İmam Hatipler kapatılsın

laikherif
- Şeriat nedir, ne değildir?



Şeriat: “Din”, “Allah’ın emri”, “İlâhî emir ve yasaklar” gibi manalara geliyor.



İnsan, bir kavramı reddederken de kabul ederken de anlamını bilmeli, diye düşünüyoruz. Taraftar olmak veya olmamak ayrı mesele.



En çok tartışılan kavramlardan biri de “şeriat.” Bu konuda bir çok kişinin kafası bir hayli karışık. Anlamını bilen de konuşuyor, bilmeyen de.



Önce, Şemseddin Sami Efendinin, dilimizin en esaslı lugati olarak bilinen “Kamus”una bakalım:



Şeriat, “evamir ve nevahi-yi İlahiyye ve âyet ve hadis ve icma-ı ümmet esasları üzerine müesses kanun-u İlahi” diye tarif ediliyor.



Tarifte iki unsur dikkat çekiyor. Biri, şeriatın “İlahi emirler ve yasaklar” oluşu. Diğeri, bu İlahi kanunların “âyet, hadis ve icma” denilen temeller üzerine kurulu bulunduğu.



Ömer Nasuhi Bilmen ise, “Hukuk-u İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu” adlı mükemmel eserinde bu ıstılahı ayrıntılı biçimde şöyle açıklıyor:



“Şeriat, din lisanında, Cenab-ı Hakk'ın, kulları için vazetmiş olduğu dini, dünyevi ahkamının heyet-i mecmuasıdır. Bu itibarla şeriat, din ile müradif olup, hem ahkam-ı asliye denilen itikadiyatı, hem ahkam-ı fer'iye-i ameliye denilen ibadet, ahlak ve muamelatı ihtiva eder.”