TANRI VE ANLAM

huseyinsimsek
Tanrı kavramının yaşamı nasıl daha anlamlı kılacağını düşünüyorum ve ciddi ciddi her şeyi tasarlamış olan, yani kelebekten başlayıp insan yaşamına ulaşan bir yolun tamamiyle önceden yazılmış olma fikrini anlamaya çalışıyorum. Yani Hristiyanlık'ta geçen "Destiny" ve İslam'da geçen "Kader" kelimelerinin anlattığı hikayeler, kutsal rüzgarla kutsanmış gökteki kitaplarından, her şeyin, her hissin, her yaprak düşüşünün, her öpücüğün, her balığın yüzeceği yerin, her kuşun avlayacağı solucanın bilindiği bir evren...

Her ölümün, her yaşamın planlandığı, her kadının ağlayacağı zamanın başka bir yerlerde belli olduğu, etken bir görünmez canlının tasarımcının ölüm buyruklarını yerine getirdiği bir yaşam hayal ediyorum.

Bence saatçinin kurduğu bir sistemde yaşamak anlamsızlık olurdu; kader ya da destiny fikrinin anlamsızlığı oldukça berrak.

Düşünün güzel insanlar, her gözyaşının, her resmin, her öpücüğün ve acının bilindiği ya da planlandığı bir yaşam.

Buna inanmıyorum, çünkü yaşamı inceleyecek kadar uzun zamandır hayattayım ve geçmişimi bilecek kadar kadar uzun süredir okuyorum, ve okudukça gördüğüm tek şey şu: yaşam bir mücadeledir.

Yani her tırtılın dışarıdan bir el olmaksızın kendi gücüyle koza yaptığı, her civcivin kendi kabuğunu kendi kırdığı ve her insanın kendi yaşamını kazıdığını gözlerimle gördüm.

Her avlanan balığı, her gözyaşının sıcaklığını ve her kaos nesnesini yaşayacak kadar çok uzun süredir buradayım.

Fırtınalar atlattım sıcak, turuncu ve acıtan, dalgalarla boğuştum gemilerim parçalandı ve sahiller tahta parçalarıyla doluydular.

Ben, insanlık.

Karanlıkta otururken, ok çekip öpmeye kıyamayacağım ceylanları yere düşürürken, yüzmeyi bilmediğim için su yutarak hayatımı kaybettiğimde ya da su içemediğim için öldüğümde bir görünmez el yoktu.

Savaştığım kadarını aldım, sevdiğim kadar sevildim. Dünya'nın bütün çizgileri karmakarışıkken doğdum, bütün çizgileri bir bir bükerek gezegenimi fethettim. Artık su damlayan mağaraların soğuk zeminlerinde yatmıyorum, artık etime dişler saplanmıyor, artık mızrağımın ucunu yakmıyorum ayılarla savaşabilmek için.

Hayatımda elde ettiğim her şeyi, her gözyaşını, her mutluluğu, aldığım her öpücüğü ve her alkışı kendim kazıdım yaşamıma.

Hedefler koydum, gemilerimi metalden yaptım, artık doğaya hükmedebiliyorum; çünkü kendi bacaklarımın üstünde durduğum kadar var olduğumu biliyorum.

Yanaklarım birçok öpücükler gördü, kimi zaman hayran gözlerle izlendim, kimi zaman güçlenip varlığımı bütün herkese kanıtladım; ancak bunu kendim savaşarak yaptım.

Ne bir devrim, ne de bir kadının takdirleri, hiçbiri kendim için verdiğim savaş dışında bir şeyden dolayı değil.

2012 yılında eril, kaba, ırkçı, saygısız ve avam olarak başladı sorularım.

2013'te bir çekiç buldum, ahşabında Alman harfleriyle Nietzsche yazıyordu ve o günden beri bir kitle mermerden kendimi yontuyorum.

Ama kız kulesi gibi, ama bir mühimmat mağarası gibi.

Sadece çekiç ve keski ile kendimi kazıyorum, yaşamım Güneş'in gerekliliği kadar anlamlı hâle geliyor, ne bir kuzey rüzgarı, ne bir avam oku yıkamıyor içimdeki elektrikten yapılma heykeli.

İşte ben, her rengin, her kelebeğin, her insanın, her "canavarın" kendi mücadeleleri olduğunu biliyorum; başarılmış her kazanım kan ile yazıldığı için, saygı duyuyorum.

Bunu Tanrı'nın ya da kuklacının elinde olduğunuz için değil, anlamsızlığı yıkıp anlamı yarattığınız için, sesleri büküp dil yaptığınız için, karanlığı delip aydınlığı yaydığınız için hissediyorum, çünkü bu müzik, bu sıcaklık ancak sizlerin elleriyle yapılacak kadar güzel.

15.000.000.000 yılda 65 seneliğine ziyaret için geldiğimiz bu Dünya'da, her santimini ellerimizle kazıdığımız için yaşamı seviyorum.

Sadece bir ziyaret...

Sevmek, dokunmak, yaşamak ve en onurlu şekilde bayrağı başkasına devretmek için buradayız.

Her insan önünde tertemiz bir kağıtla kendi yaşamını çizdiği için bunda bir kutsallık duyuyorum.

Her başarı vaadedildiği için değil kazıya kazıya alındığı için değerli.

Yaşamak gibi...

Aşk gibi...

Aşık olmak bir başarıdır, aşık kalmak da öyle.

Bu yüzden iki insanın aşklarına saygı duyuyorum.

Benim yaşamım bir mücadele olduğu kadar, sizin yaşamı da bir mücadele.

Bu yüzden yaşam hakkınıza saygı duyuyor ve sizi incitmemeye çalışıyorum.

Bir kelebeğe kozasından ne kadar zor çıktığını bildiğim için saygı duyuyorum, kılıcın dövülüşüne, müziğin bestelenişine.

Tanrının kalemiyle çizilmedik elbet, ancak yaşam hissedilebilecek en yüce şey. Bunu hissetmekten asla vazgeçmeyin, aşkı kutsamaktan, dokunmadan sevmekten asla vazgeçmeyin.

Yıldızlara bakın, yarattığımız bunca anlamı düşünün...
tengur
Bir grup insan Tanrı fikriyle hayatını daha da anlamdırır .Bunu herkes değil bir grup insan yapr . bzdeki yanılgı bunun herkes için olduğu yanılıgısı .Kimi için de seks hayatını anlamlı kılar
asgard
Vardır ya da yoktur. Anlamına gelmek,anlamında olmak, fazlalık ya da hiçlik,farkındalık,unursamayışlık kavramlarına da aynı zamanda açıklık getirebileceğimi sandığım bir başlıktır. Eğer tanrı bizim için bir anlama gelebiliyorsa çoklukta, gelmiyorsa azınlıktadır. Bazen anlamsızdır ya zaten o çok ayrı meseledir