yazarların en sevdikleri şiirler

prometheus

Samanyolu çobanının peşinden giden bir sürü gibi, göğün yamacından tırmanıyordu. sürüdeki en küçüklerden biri, bu geniş döngüden ve dinginlikten öteye geçmeyen yolculuklardan bıkmıştı artık. huzursuzdu sıkıntının tırnakları bir yerlerini kanatıyordu. işte böylee bir gökgününde sürüden sessizce ayrıldı. evinden kaçan kısa pantolonlu afacan bir çocuğa benziyordu küçük yıldız. hoplaya zıplaya uzaklaştı sürüden. buşluğu ve birbaşınalığı duyumsadı birdenbire. arkadaşlarından öğrendiği bir evren türküsünü mırıldanmaya başladı. bir yandan da ayrıldığı sürünün, bütün bir ömür evrenin kıyısında yaşamaya nasıl katlandığını merak ediyordu. şaştı kaldı bu işe. yıldızaklının hayalsiz olabileceğine inanmak istemiyordu.

sonra unuttu bütün bunları. geleceği geçmişi ve herşeyi..........
ve şöyle düşündü küçük yıldız:

evren yalnızlıktan da küçükmüş
düşlermiş asıl sonsuz olan

zaman kar kristalleri gibi ayağına batsa da yolculuk duygusunun esrikliği gizemli bir tada dönüşüyordu gittikçe. saklı vadileri keşfetti küçük yıldıuz. karadeliklerde dolaştı. başına belalar açmada gittikçe ustalaşıyordu artık. kendine yönelmiş bir tehtid gibiydi. asteroidlerin meteor yağmurlarına uğramış bedeni delik deşikti. cüzzamlılara benziyorlardı. ölüm dedi küçük yıldız. 'ölüm beni çirkinleştirmeden yok olma yollarını aramalıyım.' sonra öteki galaxinin uğuldayan rüzgerlarına yöneldi nebulalar arasıdan kayarken biryandan da türküler söylüyordu, yıldız türküleri.

evren umutlardan da küçükmüş
mutsuzluk daha büyükmüş meğer

küçük yıldız sönmüş yıldızlar arasından geçerken, terk ettiği sürüyü anımsadı bir ara arkadaşlarını, ışıklığa mevki dostlarını düşündü büyücüleri bilicileri anımsadı. dönse ömrü uzayacak, hızla yitirdiği ışığını yenileyebilecekti belki. ama oraya dönmeyi bir kez aklından bile geçirmedi. ışığının elmas tozlar gibi bedeninden dökülmesine aldırmadı. çevrenini kendisi yaşatmalı kendisi yok etmeliydi. o hiçbirzaman sönmüş yıldızlar mezarlığına gömülmeyecekti. gerektiğinde kül olup savrulacaktı. diğer yanda samanyolu küçük yıldızın kaybolduğunu yüzlerce ışık yılı sonra anımsadı.ama binlerce ışık yılında açtığı kendi yolundan çıkıp da onu aramaya yanaşmadı. imkansızı denemeye kalkışmıştı o.

evren:
sekizinci renge sarınan
metoforlarmış meğer

karanlık bölgelerden geçiyordu küçük yıldız, bir ateş böceği kadar kendine yakın, kendine uzaktı. krndini evrenin öteki kıyılarına sürükledi sonra. yıldızların düşkurucu olduklarını. ama artık düş de kurmaları gerektiğini duyumsadı. yıldızların da ütopyaları olmalıydı. ama bir yandan tükeniyordu küçük yıldız. hızla, ışık hızıyla tükeniyordu. karadelikler onu yutabilir, sönmüş gezegenler kendine çekebilirdi. tehlikeler ortasında kalabilirdi. umurunda bile değildi bütün bunlar. yaşıyordu ölümlüydü ve hepsi bu...

evren hiçlikten de küçükmüş meğer
yaşamı ve ölümü ezberleyecek kadarmış

sonra bir ışık yılında, yırtılmış ozon tabakasının altında dünyayı gördü. insanları çamur içindeki larvalara benzetiyordu. küçük yıldız dehşetle bbaktı aşağıya. işte tam o an ayağı bir meteora takıldı ve kaymaya başladı. düşüyordu. tutunabileceği birşey yoktu evrende tutunmak da istemiyordu zaten.... ışığa ve kendine veda etmenin vakti gelmişti. vedanın anlamı ne diye düşündü sonra. anlşamsızdı, dünyaya inme duygusunun bir biçimiydi veda. bir yandan da kaymaya devam ediyordu. son çabasını aşağıdaki dünya kirliliğine düşmemek için harcadı. ve kılpayı kurtuldu bundan:

evren
küçük bir okyanusmuş meğer
kıyısında yelkenliler batan

kendini gök uçurumunda bırakırken küçük yıldızın son baladı şu oldu:

d ü ş ü y o r u m
t o z l a ş a r a k

dünyaya olmasın da!
(bkz:Ahmet telli)
bu başlıktaki tüm girileri gör