dizi isimleri

jamiryo


DİZİ İSİMLERİ

"Neeeee Ayaz Çakırbeyli mi?", "Hülya Şamlıoğlu'nun yakınları siz misiniz? Kendisi malesef yoğun bakımda","Rüzgâr Kantarcı ve Eylül Kantarcı siz misiniz? Bizimle karokala gelmelisiniz", "Bak Seydo Ağa,bana ve aileme bir daha yaklaşırsan.Seni yaşatmam bilesin.","Göreceğiz Baran Sözübüyük,göreceğiz,kim kimi yaşatmayacak"...
Gerçekten bu ve bunun gibi isimleri sayfalarca yazabilirim. Hastasıyım çatır çatır dizi isimlerinin. Ben bir ismin,gerçek isim mi yoksa dizi ismi mi olduğunu 100 metre öteden anlarım. Bir aile düşünün ki çocuğuna öyle bir isim koyuyor ve o çocuk artık sessiz sakin bir hayat yaşayamıyor. İlla ki bir arbade, illa ki bir olay içinde buluyor kendini zavallı çocuk. Ve bu öyle bir isim ki sahibi mutlaka en az bir kere yakası açık takım elbise giyiyor, dost kazığı yiyor, hangi mesleği yaparsa yapsın mutlaka eline silah alıyor.
Ve tabii ki meslekler! Dizilerdeki meslek sahipleri... Bir meslek sahibi olmak öyle bir şeydir ki mesleği insanın suratına yansır. Bir çok mühendis, mimar, doktor arkadaşım var. Yüzlerine baktığınızda hemen anlarsınız hangi meslekten olduklarını... Suratlarına,bakışlarına, tavırlarına sinmiştir meslekleri. Oysa ki başarılı mimar Başar Başarır 'ın şantiyede projeye yalandan baktığı hemen belli olur dizide, başındaki tertemiz baret sırıtır Başar'ın kafasında. Ya da ünlü cerrah Erdinç Şenkal'in üniversite sınavlarına girse ancak dandik bir özel üniversitede sosyal medya ve iletişim bölümünü güç bela kazanabileceğini hemen gözlerinden anlarsınız, o gözler TUS'a hazırlanamaz. Veya ünlü holding patronu Cevher Narmanlı 'nın kötülük yapmak dışında ihracattan bir skim anlamadığı şıp diye anlaşılır. Ana karakterler hep gümbür gümbür mesleklerin erbabıdırlar dizilerde, dizi yaşlıları ise mutlaka geleneksel mesleklere sahiptir.
Ah o dizi yaşlıları. Hiçbirinin yaşına, ağarmış saçlarına, özenle kesilmiş tertemiz sakallarına, tek açılı keskin kaşlarına en ufak bir hürmetim yok. Hele gözlerini belerte belerte bölüm sonunda donduklarında, ekrana tükürürüm. Şiddete karşıyım ama elime bir sopa alıp bütün dizi yaşlılarını önüme katarak saatlerce kovalayabilirim. Ve hemen hemen hepsi muhafazakar yapıya sahiptir bu yaşlıların. Ki çoğu Janis Joplin'le, Mick Jagger'la aynı yaştadır. Namazdan kalkıp arkalarında uhrevi bir fon müziği eşliğinde aile değerlerini koruyacak bir kaç kelam ederler ya da "Hülya ne diyor bu kızım?" , "Hayrola Sedat, gecenin bu saatinde, sen daha uyumadın mı?" diye şaşırarak sorarlar. Ne "ne diyo"su, ne hayrola'sı ulan! Y.rrak gibi silahlı külahlı evlat yetiştirmişsin bir de soruyorsun. İyi yaşlı kadınlar ise mutlaka başı örtülüdür. Ama o nasıl bir baş bağlamadır, İran usulü önden saçlar çıkan fili fili diye kafaya atılmış bir örtüdür onlarınki... Hiç gerçek muhafazakar yaşlı, alnı secdeye değmiş insan görmesek bize yutturacaklar. Dizilerde en tiksindiğim kişiler, dizi yaşlılarıdır.
Diziler, yapımcısından yönetmenine, oyuncusundan senaristine her çalışanın içinde olmaktan şikayet ettiği, "ama ne yapalım halk bunu istiyor" diye ağlaştığı bir olgudur hayatımızda. Sanki imkan versek bize oscarlık bir performans sergileyecek sahtekarlar. İşin garibi aslında izleyicileri de içten içe tiksinir dizilerden ama hayat y.rrak gibi olunca, y.rrak gibi diziye bakmaktan başka bir çare olmaz. Dizisiz bir hayatta buluşmak üzere, hoşça kalın...

-Bir takım şeylere çok sinirlenmiş yazar-