3 mayıs

dokuzkoydenkovulanadam
türkçülük turancılık günü olarak anılır.

taviz veren zümreler ise milliyetçilik adıyla kutlama yapar. (en son yazdığım parağrafta detay verilmiştir.)

Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1944 yılına gelene kadar denilebilir ki; görünüş itibariyle de olsa kuruluş ülküsüne bağlıdır. Bu ülkü de Türkçülüktür. Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura gibi Türkçü düşünürlerin, Türk Ocaklıların ortaya atmış olduğu tezler, Mustafa Kemal Atatürk tarafından ustaca yaşam alanına geçirilmiş ve uygulanmasına başlanmıştır. Türkçülüğün önerdiği yeni hayatta, ümmet devleti yerine millet devleti vardır. Saltanat yerine cumhuriyet vardır. Kadınların toplumsal hayata katılımı vardır. Dini kurumların Türkleşmesi, Türkçeleşmesi vardır. Camilerdeki hutbelerden Kuran”a, Kuran”dan ezana kadar Türk dili ile yapılması vardır. Ekonominin Türkleşmesi vardır. Kısacası hayatın her alanında Türkleşme teklifi vardır. Mustafa Kemal bu önerileri cesaretle yeni Türkiye”de hayata geçirir. kadın haklarından ezanın Türkçeleştirilmesi, ekonomik Türkleşmeden hukuka kadar. Cumhuriyetin ilk partisinin program umdelirinin hazırlayıcısı da yine Türkçülüğün ve aziz Atatürk”ün fikir babası Ziya Gökalp”tir. Dolayısıyla 1940-1944 döneminin devlet yönetenleri Türkçülük ideolojisinin hem ırkî yönüne, hem de Turan yönüne yabancı değillerdir.

Mustafa Kemal ile başlayan Türk aslından burjuva yaratma özlemi 1940”larda gerçekleşemedi, azınlıkların milli ekonomideki hakimiyetlerinin kırılamadığı görüldüğü için; azınlıkları ekonomiden kovmak amacıyla “Varlık Vergisi” konulur. Müslüm”e M, gayri müslime G, dönmeye D deyip üçlü bir sınıflamaya gidilerek azınlıklardan takatlerinin üzerinde vergi alınmaya çalışılır. Milli ekonomideki hakimiyetleri yok edilmeye çalışılır. 1944”e gelinene kadar çeşitli okullara girişleri dahi yasaktır.

1944”lerde bile Türk ırkından olma esası aranır. Dahası ikinci cihan harbinin başlarında Ankara hükümeti Almanlarla gizli pazarlığa bile oturmaya çalışır. Pazarlığın konusu da Kafkasya ve Türkistan Türkleridir. Bu tür pazarlık arayışlarını o dönemin Alman Dışişleri Bakanı “Ribbendtrop” ile dönemin Almanya”nın Ankara Büyük Elçisi Von Papen ve diğer siyasiler arasındaki yazışmalar ve gizli belgelerde açıkça görmek mümkündür. Bakınız bu gizli yazışmalardan bir kaç örnek verelim:

Alman Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Vaiszoeker”in bakan Ribbentrop”a gönderdiği 05/08/1941 tarihli gizli yazışmadan:

“Türkiye Büyük Elçisi bugün bana yeni elçilik müsteşarını tanıttı. Ve konuşmayı hemen Sovyet Bölgesi”nde yaşayan Türk-Moğol asıllı sınır kabileleri üzerine çevirdi. Bu Türk-Moğol kabilelerinin yapacakları Sovyetler”e karşı propagandaya dikkati çekti. Hazar Deniz”inin doğusunda bağımsız bir Türk-Moğol Devleti kurulabileceğini imada bulundu.

Hüsrev Gerede, bunları sırasına getirip resmi olmayan tarzda söyledi. Fakat bu sözlerin tesadüfen ortaya çıkmış olmadığını gösterir. Ali Fuat”ın sayın Von Papen ile olan görüşmesinde kullandığı ifadelere aynen uymaktadır. Nitekim Gerede, Bakü”nün bütün halkının Türk dilini konuştuğunu kastederek, propleme girmekten geri durmamıştır.” (..)

Gene Alman Dışişleri Bakan Yardımcısı Hending”in Alman diplomatları Ermandatof ve Vahraman”a gönderdiği yazıda şöyle der:

“Türk Genel Kurmay Başkanı, Türk-Alman ilişkilerinin sadece Turancılık temeline dayanabileceğini ifade etmiştir.”

Meraklıları o dönemin Alman gizli belgelerini araştırırlarsa buna benzer herhalde daha bir sürü gizli yazışmaları göreceklerdir.

İşte böyle atmosferdeki Türkiye Devleti”nde dönemin başbakanı Şükrü Saraçoğlu 05 Ağustos 1942 tarihli Meclis kürsüsünden okuduğu kabine programının sonuç konuşmasında;

“Biz Türk”üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. (Mecliste alkış ve bravo sesleri) Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve lakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan veya azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz. Ve her vakit bu istikamette çalışacağız.” diyerek devletin başbakanınca devletin temel ülküsü anlatılmaya çalışılmıştır.

Dönemin gençliği hassas derecede Türkçüdür. Milliyetçidir. Zaten 3 Mayıs 1944”ü yaratanlar da bu yüksek Türklük şuuruna erişmiş Türk gençliğidir.

1944 Türkçülük Olayının Meydana Geliş Şekli:

Büyük Türkçü Nihâl Atsız Beğ; devletin ülküsünün Türkçülük ve dönemin Başbakanı Saraçoğlu”nunda Türkçü olduğu inancı içindedir. Buna karşılık devletin her tarafına komünist ve hain kadroların yerleştirilmekte olduğunu görmektedir. O günkü Başbakanı ve devlet yetkililerini uyarmak için Atsız Beğ; devrin başbakanı Şükrü Saraçoğlu”na Orhun Dergisi”nde 1 Mart 1944”te ve gene bir ay sonra 1 Nisan 1944”te olmak üzere iki açık mektup kaleme alır. Devletin içine hatta beynine sızmaya çalışan virüsleri haberdar eder. Ve Başbakan”a şikayet ve uyarıda bulunur. Bu virüslerin içinde -sonradan Bulgaristan”a kaçarken öldürülen- Sabahattin Ali de vardır. Devrin Milli eğitim bakanı Hasan Ali Yücel”i bu mektuplar büyük bir telaş ve endişeye düşürür. Hasan Ali Yücel ile o günlerin Ulus gazetesi başyazarı Falih Rıfkı Atay”ın teşviki ile Sabahattin Ali tarafından Atsız Beğ mahkemeye verilir.

26 Nisan 1944”te Ankara”da başlayan ilk mahkeme, dönemin üniversite gençliği tarafından hınca hınç doldurulur. Bu yoğun kalabalık ve tezahurat karşısında Mahkeme heyetinin içeriye pencerelerden girebildiği söylenir.

Nihâl Atsız Beğ Mahkeme Heyetine;

“Sabahattin Ali”den sorulsun, hıyanetini ispat edelim mi? Buna razı mı?” diye sorar. Sabahattin Ali ise bu sözler karşısında sessiz kalmış ve bir cevap verememiştir.

Mahkeme 3 Mayıs 1944”e ertelenir. Ne olduysa davanın ikinci celsesi 3 Mayıs 1944 günü olur. 3 Mayıs 1944”te Türk gençliği bir volkan gibi patlar. Türklük ülküsüne ve onun ideolojik lideri, hocası Hüseyin Nihal Atsız”a sahip çıkmak için Ankara Adliyesinin koridorları, salonları doldurulduğu gibi adliyenin önü de yüzlerce genç tarafından doldurulur. Topluluğun bir kısmı adliyede Atsız”ı yalnız bırakmazken diğer binlerle ifade edilen büyük bir topluluk Ulus Meydanına doğru protesto yürüyüşüne geçer.

İşte bu “3 Mayıs” günü Atsız Beğ”in de isteği doğrultusunda 3 Mayıs 1954 tarihinden itibaren “Türkçüler Günü” olarak anılmaya başlanır. 3 Mayıs Türkçüler Günü budur.
_________________________________________________________________
Bir kaç yıldır MHP”li ve Ülkü Ocaklı gençlerin de bu anmalara Atsız Beğ”in mezarının başında katıldıklarını görmekteyiz. Bu partililerle ülkü ocaklılar bu anma sırasında; “Başta sayın Başbuğumuz Alparslan Türkeş olmak üzere” diye başlamaktalar ve 3 Mayıs anma toplantısını hem de Atsız”ın mezarı başında siyasi bir slogan haline getirdikleri “tekbir” sesleri ile bitirmektedirler. Bir kere “Başta Başbuğumuz” demek ile Başbuğlarına da saygısızlık yapmaktadırlar. Çünkü 3 Mayıs 1944 de Alparslan Türkeş, her hangi bir özelliği olmayan sadece Atsız Beğ”in yanına gelip gitmekten dolayı tutuklanan bir üsteğmendi. Diğer yandan kendisinin bu olaylara tesadüfen katıldığını beyan eden Mahkemeye verilmiş bir “pişmanlık mektubu” da söz konusudur.