29 mayıs 2017 ilker belek'in köşe yazısı

tarihsel maddeci
sip'li hazretler şöyle buyururdu:

"bugün ulusların kendi kaderini tayin hakkı, emperyalistler tarafından suistimal edilmekte, o zaman biz de bu hak yerine bir arada olmayı savunmalıyız."

lenin'in diyalektik materyalist bir biçimde ortaya koyduğu olguyu wilsonizm ile birbirine sokup çorba eden küçükburjuva hareketlerden farksız ve birinci dünya savaşı'nda sonradan sosyal demokrat olarak adı anılacak şovenistlerin savunusundan farksız bir söylemdir bu.

şimdi de yine olguyu ters yüz eder biçimde lenin'in görüşlerini eksik, bir ayağı sakat biçimde sunarak, birinci anti-emperyalist kurtuluş savaşını, sadece anti-ilhak bir savaş olarak göstermeleri şaşırtıcı değildir.

kendileri lenin'in emperyalizm üzerine tezlerini doğru biçimde ortaya koyuyorlar, evet. lakin üçüncü enternasyonalde yıllarca tartışılan ezilen ulusların kaderini tayin hakkı üzerine yapılan tartışmaların sonucunu hiçe sayarak, olayın üstünden 90 yıl sonra tekrardan değerlendirme yapıyorlar.

anti-emperyalizm, 20. yüzyılda sadece sonucu "sosyalizm" ile sonuçlanan bir hareket değildir. adı üstünde, "ulusal" kurtuluş hareketidir, yani burjuva dahil tüm sınıfların kurtuluşu hareketidir. ve mao'nun da belirttiği gibi, burjuva sosyalistlerinin söylemi ile "kemalist", proletarya sosyalistlerinin söylemi ile kuvayimilliyecilik, bir daha tekrarı gerçekleşmeyecek son burjuva devrimidir. bu devrimin ardından ulusal hareketlerin öncülüğünde proletarya sosyalistleri görülmeye başlamıştır. finans-kapital ya da komprador türde olmayan (farklı ülkelerde bunların çeşitleri farklıydı) burjuvalar, tarafsızlaştırılacak bir tabaka olarak tespit edilmiştir, öncü rolleri olamayacağı ortaya konulmuştur.

şimdi bu tespitlere rağmen, hala 90 yıl sonrasında anti-emperyalizmin niteliğini çarpıtmak, tarihi çarpıtmaktır. onun yerine şu söylenebilir, bu anti-emperyalist (yani emperyalistlere karşı) savaş sonrasında, "fethedenler fetholunmuştur" yani kuvayimilliyeci hareket finans-kapital haline gelmiştir.

bu diyalektik işleyişe aykırı mıdır? bizim anarşistlerimize göre evet (onların komünist lig kuruluşunda nasıl teorik olarak söndüğünü bugün genç marx filminde izleme şansımız var neyse ki). ama olgunun kendisine göre, burjuvazinin doğası ulusal kurtuluşa rağmen tekelcidir. Mantıki sonucu, sıradaki aşama olan (yine anarşistlerimizin hoşuna gitmese de) demokratik cumhuriyettir.

Ha Türkiye Cumhuriyeti demokratik cumhuriyet olabilmiş midir? Anarşistlerimize göre olmuştur. Olmuştur ki sıradaki aşama sosyalist devlettir. Halbuki Türkiye demokratik olmamıştır, tam zıttı Kürt ulusu gibi bir cenin taşımıştır karnında. Bunun doğuşunu engellemek için, Kıvılcımlı'nın deyimi ile, susturma ve uslandırma politikalarını uygulamıştır. İktisadi alanda tekelleşmiştir, işbank kubbesi altında finans-kapital yaratmıştır. İşçi sınıfına, komünistlere göz açtırmamıştır. Feodalizmle mücadelede, el korkak alışmıştır, tasfiyeler gecikmiştir (zaten onun çocuğu olarak da DP doğmuştur). Yani siz, finans-kapitalist bir iktidara yapmadığı görevi biçiyorsunuz. İşte bu eksikler yüzünden, Türkiye'ye gerekli olan hala işçi sınıfı önderliğinde, tefeci-bezirganlığın tasfiye edileceği demokratik devrimdir.

Ha diyeceksiniz Mustafa Kemal bunun neresinde... O, Atatürk tanrısı olarak Çankaya'da edebi istirahate çekilmiş, zaman zaman çeşitli vahiylerle yoldan çıkan peygamberlerini uyarmıştır. Yani Kemalizmin aslı, "İşbankayizm"dir.

SİP'lilerin yapacağı en güzel şey, bu konulara çok girmemek olmalı. Bilmiyorlar, bilmedikçe de batıyorlar.
bu başlıktaki tüm girileri gör