uluslararası camiada her zaman zayıfın, ezilenin yanında duran bir ülkeden bahsediyoruz. Düşüncelerinden taviz vermeyen ama elinden geldiğince halkı için mücadele eden bir lider ve ülke var karşımızda..
Devrim öncesi ABD'nin arka bahçesi olan bir yerin sosyalist anlayışla yeniden dizayn edildiğini, bu süreçte tüm kumarhane ve genelevlerin kapatıldığını hatırlatmakta fayda var (Tüm bu işletmeler ABD tekelindeydi) Yine bir sömürü konusu maden ocaklarının devletleşrilmesi söz konusu.
Şimdi çıkıp yahu bu adam diktatörlük rejimi inşa etti diyenler çıkabilir. Size basit bir örnek: Şili'de ki Allende rejimi.. Allende seçimle başa gelen ilk marksist devlet başkanı1970 yılında başa geliyor ve o da Castro gibi ülkede ki ABD tekelinde ki madenleri devletleştiriyor devamında Küba ile yeniden diplomatik ilişkiler kuruyor sonuç ne? 11 Eylül 1973 tarihinde CIA destekli bir askeri darbe ile katledilip devriliyor. Faşist Pinochet rejimi binlerce insanı katlediyor. Olası bir demokrasi de Küba'nın da aynı şeyleri yaşaması muhtemel bu şartlar altında Castro yine en doğrusunu yapıyor.
Ne güzel söylemiş Mandela :
''Ben bir komünist değilim ama bizi onlardan başka da anlayan olmadı..''
