genel olarak derslerde mahkumlar çıkmazı örneği ile açıklanan ama benim ilk olarak akıl oyunları filminde gördüğüm daha sonra üniversitede vay anasını dediğim teoridir.
akıl oyunları filminde john nash olarak tanıdığımız russell crowe amcamızın gittiği barda o gece arkadaşlarının arasında hatun düşürmek amacıyla yapılan bir sohbette iki dakikada bulduğu bu teoridir.
temel olarak, bireysel faydayı maksimum etmeye çalışırlarsa birbirlerini engelleyeceklerini ve hiçbirinin fayda sağlanamacağını bunun yerine bireysel faydayı ve grup faydasının maksimizasyonunu hedefliyor. önlerinde duran sarışın bomba ve diğer hatun arkadaşları bizimkilere iş atarken aralarında hangisinin şarışın bombayı düşürebileceğini, başarısız olanların ise sarışının yanındaki hatunlara yazacağını muhabbetini yapıyorlar. o sırada nash reyis atılıyor ve diyor ki ;
- eğer hepimiz sarışına yazarsak birbirimizi engelleriz biz, bu sarışın naza çeker, totoşu kalkar ve hiçbirimizi kabul etmez sonra diğer hatunlara yazdığımızda onlarda 2. tercih olmayı kendilerine yediremezler ve bizi reddederler. sonuç olarak hiçbirimiz amacımıza ulaşamayız, lakin sarışına kimse yazmazsa da gider hepimiz diğer hatunlara yazarsak grup faydası maksimum olur ve hepimiz en azından bir hatunu kapmış oluruz. 'der ve masadan kağıtlarını toplar kalkar gider. sonuçta reyis olmak bunu gerektirir.
edit: bahsi geçen filmin bahsi geçen sahnesi.
akıl oyunları filminde john nash olarak tanıdığımız russell crowe amcamızın gittiği barda o gece arkadaşlarının arasında hatun düşürmek amacıyla yapılan bir sohbette iki dakikada bulduğu bu teoridir.
temel olarak, bireysel faydayı maksimum etmeye çalışırlarsa birbirlerini engelleyeceklerini ve hiçbirinin fayda sağlanamacağını bunun yerine bireysel faydayı ve grup faydasının maksimizasyonunu hedefliyor. önlerinde duran sarışın bomba ve diğer hatun arkadaşları bizimkilere iş atarken aralarında hangisinin şarışın bombayı düşürebileceğini, başarısız olanların ise sarışının yanındaki hatunlara yazacağını muhabbetini yapıyorlar. o sırada nash reyis atılıyor ve diyor ki ;
- eğer hepimiz sarışına yazarsak birbirimizi engelleriz biz, bu sarışın naza çeker, totoşu kalkar ve hiçbirimizi kabul etmez sonra diğer hatunlara yazdığımızda onlarda 2. tercih olmayı kendilerine yediremezler ve bizi reddederler. sonuç olarak hiçbirimiz amacımıza ulaşamayız, lakin sarışına kimse yazmazsa da gider hepimiz diğer hatunlara yazarsak grup faydası maksimum olur ve hepimiz en azından bir hatunu kapmış oluruz. 'der ve masadan kağıtlarını toplar kalkar gider. sonuçta reyis olmak bunu gerektirir.
edit: bahsi geçen filmin bahsi geçen sahnesi.
genellikle dizisi veya filmi çekilen kitapların okuyanları tarafından sırf o kitabı okudukları için über saygı göstermemizi bekledikleri durumdur.
hatta çoğunlukla;
kitabı daha güzel, ben kitabını okudum, bu karakter kitapta farklı, film kitabı yansıtmıyor, kesinlikle kitabın yerini tutmaz, ben bunun kitabını okudum, önce kitabı bir oku derim, kitabın sonu başka, ben kitabını 10 sene falan önce okudum, kitap daha geniş anlatıyor, ben kitabını okudum, o değilde ben bunun kitabını okudum, okudum ulan işte, hepsini baştan sona okudum...
şeklinde sürekli hatırlattıkları durumdur. okuyun şu amk kitabını.
hatta çoğunlukla;
kitabı daha güzel, ben kitabını okudum, bu karakter kitapta farklı, film kitabı yansıtmıyor, kesinlikle kitabın yerini tutmaz, ben bunun kitabını okudum, önce kitabı bir oku derim, kitabın sonu başka, ben kitabını 10 sene falan önce okudum, kitap daha geniş anlatıyor, ben kitabını okudum, o değilde ben bunun kitabını okudum, okudum ulan işte, hepsini baştan sona okudum...
şeklinde sürekli hatırlattıkları durumdur. okuyun şu amk kitabını.
itiraf ediyorum. hocam mesela ben bir hastanedeyim, asansör yukarıda ben aşşağıdan yukarıya çıkıcam. yukarıya çıkmak için yukarı tuşuna mı basmamız gerekiyor yoksa asansörü aşağıya çağırmak için aşağı tuşuna mı basmamız gerekiyor tam bilmediğim için her seferinde ikisine de basıyorum.
adamlar yiyor ama çalışıyor azizim.
Yazın en büyük sorunu bitmesidir.
Deneyen birisi olarak duygu ve düşüncelerimi yazar arkadaşlarla paylaşacağım, herkesin haftada bir kez yapmasını tavsiye ettiğim olaydır.
Baştan avmdeki diğer yemekçilere bakılır ve fiyat performans analizinden sonra en faydalı yemeğin lahmacun olduğuna karar verilir.
İlk başlarda kibarlık yapılıp yeşilliğe abanılır, soğana çok yüklenilmez ama günler geçtikçe iki tarafta içinde zor tuttuğu canavarı dışarıya çıkarır. hunharca soğanın dibine vurup etrafı hayrete düşüren çift artık ilişkide bir seviyeyi geçmiş ve oradaki herkes tarafından şaşkınlıkla ayakta alkışlanmaktadır.
Mutlu son
Baştan avmdeki diğer yemekçilere bakılır ve fiyat performans analizinden sonra en faydalı yemeğin lahmacun olduğuna karar verilir.
İlk başlarda kibarlık yapılıp yeşilliğe abanılır, soğana çok yüklenilmez ama günler geçtikçe iki tarafta içinde zor tuttuğu canavarı dışarıya çıkarır. hunharca soğanın dibine vurup etrafı hayrete düşüren çift artık ilişkide bir seviyeyi geçmiş ve oradaki herkes tarafından şaşkınlıkla ayakta alkışlanmaktadır.
Mutlu son
Şunu şuraya koyalım da dursun.
En büyük örneği yüzüklerin efendisi'dir.
Adam emek etmiş kendine yapmış abi yüzüğü sen niye alıyorsun adamın emeğini hakkını yüzüğünü kaçırıyorsun.
(bkz:isengard sanayi odaları)
düzenleme: bir de x-men'deki magneto reyis var.
adamın davasında sonuna kadar haklıyken çılgın bir profesör tarafından durduruluyor olması çok zoruma gidiyor. ayıptır kardeşim.
Adam emek etmiş kendine yapmış abi yüzüğü sen niye alıyorsun adamın emeğini hakkını yüzüğünü kaçırıyorsun.
(bkz:isengard sanayi odaları)
düzenleme: bir de x-men'deki magneto reyis var.
adamın davasında sonuna kadar haklıyken çılgın bir profesör tarafından durduruluyor olması çok zoruma gidiyor. ayıptır kardeşim.
Durduk yerde aynanın karşısında gelen karşı konulamaz o istek ve sanki dünyayı kurtarıyormuşçasına olunan tıraşın ardından yaşanan pişmanlıktır.
Her seferinde aynı evrelerden geçilir ve ne hikmetse her seferinde bu sefer çok güzel olacakmış hissine kapılınarak hevesli hevesli tıraş olunur. Sonuç tabi ki hüsran.
Büyük üstat Tywin lannisterin'da dediği gibi aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek aptallıktır.
Her seferinde aynı evrelerden geçilir ve ne hikmetse her seferinde bu sefer çok güzel olacakmış hissine kapılınarak hevesli hevesli tıraş olunur. Sonuç tabi ki hüsran.
Büyük üstat Tywin lannisterin'da dediği gibi aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek aptallıktır.
2. dünya savaşında almanya'da yaşayan, yahudi bir babanın hikayesini anlatan filmdir.
hayatın ona yaşattığı zorluklara ve engellere rağmen bir esir kampında çocuğuna bir şey belli etmemeye çalışan bu adamı babalar gününde saygıyla ve sevgiyle anıyorum.
hayatın ona yaşattığı zorluklara ve engellere rağmen bir esir kampında çocuğuna bir şey belli etmemeye çalışan bu adamı babalar gününde saygıyla ve sevgiyle anıyorum.
Konuyla alakasız olmasına rağmen, Levent kırcanın senin de zamına koyayım, senin de, senin de diye saydırdığı repliğini aklıma getiren başlık.
kimseden bir şey beklemeyen biri hayal kırıklığı yaşamayacağı için pekala mutlu olabilir bence
bir beşiktaşlı olarak şu sıralar burak yılmaz.
Türkiye de filmin o uzuun isminin türkçeye tercümesiyle ünlenen efsane filmdir. reklemın iyisi kötüsü olmaz diye boşuna dememiş büyüklerimiz. ilk sırf bu neymiş la böyle çevirmişler acaba diyerek izlediğim sonrasında da belirli periyotlarla tekrar izleyebilecek statüye koyduğum, içerisindeki karmaşık zaman olgularından dolayı zaten en az iki defa izlenmesi gerektiğini düşündüğüm filmdir. sevgiliyle de izlenmesi tavsiye edilir.
Sözlüklerde Liseliler uyudu gececi tayfa burda mı? Ve türevleri şeklindeki girilere var güçleriyle yüklenip beğeni ve favori rekorları kırılmasını sağlayan enteresan tayfadır.
Genelde bu saatlerde olur hatta
Genelde bu saatlerde olur hatta
Cümleten hayırlı forumlar arkadaşlar
bütün paramızı laik aile mensubu ateiste yatırmamız gereken durum. çünkü eğer muhafazakar aile mensubu ateist ile laik aile mensubu ateist karşı karşıya gelecek olursa muhafazakar aile mensubu ateist, laik aile mensubu ateistin karşısında diz çöker tövbe ister.
1945 yılında atom bombalarını yemesiyle savaştan tamamen yenik ayrılan japoyanın mucizevi bir şekilde 1970 li yıllarda dünyanın en büyük 3 ekonomosinden biri haline gelebilmesi olayıdır.
o yıllarda savaşta yenilen japonyanın tabiri caizse cebren ve hileyle bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi, bilfiil işgal edilmiş ayrıca da ordu kurması abd tarafından yasaklanmıştır. ama ne hikmetse bu durum japonların orduya ayıracağı parayı üretime yatırmasına ve ordu da besleyeceği insanları da ucuz işgücü olarak kullanmasına sebep olmuş ve japonlar çılgınlar gibi üretim yapmaya başlamıştır. savaşın etkileri ile havalarda uçan hiperenflasyon 1950'lere kadar japonlara kök söktürmüş olsa da sonrasında kontrol altına alınabilmiştir. Kişi başına düşen gelir 1946'da $17; 1950'de $132, 1953-1954'de $190, 1956'da $229, 1957'de $253'dır. 1950 lerde bu denli artış olmasının en büyük sebebi de hunharca demir çelik ve eline ne geçerse üreten geliştiren japonyanın 1950 de çıkan kore savaşından dolayı dünyada oluşan ekstra sanayi talebini karşılama görevini en iyi şekilde yerine getirmesidir. japonya ucuz işgücü ve verimi yüksek mallar üreterek başta abdnin olmak üzere dünyanın savaş sanayisi ihtiyacını karşılıyordu. aile şirketlerinin bu fırsatta büyümesi ile bu şirketlerde çalışan manyak insanların düşük ücrette çalışmayı milli bir görev olarak görüp canı gönülden çalışması da bu kalkınmanın tuzu büberi olmuştur. bu zaibatsu denilen aile şirketleri, 50'lerden sonra da gelişmede büyük rol oynayıp çalışanlarının kendini çalışan değil aile bireyi olarak görmesi ve yaşamak için çalışmak değilde çalışmak için yaşamak mottosu ile hunharca çalışıp enflasyonun belirli düzeyde tutulmasında da büyük rol oynamışlardır. velhasıl kelam bu japonlar büyük yıkımdan sonra kısa denilecek bir sürede özellikle çelik üretiminde makine ve kimyada aşırı yatırımları ile ödemeler dengesini kapatmış hatta fazla vermeye bile başlamıştır. öyle ki japonyanın 70 li yıllarda dolar rezervi 20 milyar dolar dolaylarındadır ve abd ve rusyadan sonra dünyanın en büyük 3. ekonomisi olarak anılmaya başlamıştır. bir nevi adamların dedesi tarlada buğday ekerken torunu yapay tohum üretecekmişte zor tutmuşlar.
o yıllarda savaşta yenilen japonyanın tabiri caizse cebren ve hileyle bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi, bilfiil işgal edilmiş ayrıca da ordu kurması abd tarafından yasaklanmıştır. ama ne hikmetse bu durum japonların orduya ayıracağı parayı üretime yatırmasına ve ordu da besleyeceği insanları da ucuz işgücü olarak kullanmasına sebep olmuş ve japonlar çılgınlar gibi üretim yapmaya başlamıştır. savaşın etkileri ile havalarda uçan hiperenflasyon 1950'lere kadar japonlara kök söktürmüş olsa da sonrasında kontrol altına alınabilmiştir. Kişi başına düşen gelir 1946'da $17; 1950'de $132, 1953-1954'de $190, 1956'da $229, 1957'de $253'dır. 1950 lerde bu denli artış olmasının en büyük sebebi de hunharca demir çelik ve eline ne geçerse üreten geliştiren japonyanın 1950 de çıkan kore savaşından dolayı dünyada oluşan ekstra sanayi talebini karşılama görevini en iyi şekilde yerine getirmesidir. japonya ucuz işgücü ve verimi yüksek mallar üreterek başta abdnin olmak üzere dünyanın savaş sanayisi ihtiyacını karşılıyordu. aile şirketlerinin bu fırsatta büyümesi ile bu şirketlerde çalışan manyak insanların düşük ücrette çalışmayı milli bir görev olarak görüp canı gönülden çalışması da bu kalkınmanın tuzu büberi olmuştur. bu zaibatsu denilen aile şirketleri, 50'lerden sonra da gelişmede büyük rol oynayıp çalışanlarının kendini çalışan değil aile bireyi olarak görmesi ve yaşamak için çalışmak değilde çalışmak için yaşamak mottosu ile hunharca çalışıp enflasyonun belirli düzeyde tutulmasında da büyük rol oynamışlardır. velhasıl kelam bu japonlar büyük yıkımdan sonra kısa denilecek bir sürede özellikle çelik üretiminde makine ve kimyada aşırı yatırımları ile ödemeler dengesini kapatmış hatta fazla vermeye bile başlamıştır. öyle ki japonyanın 70 li yıllarda dolar rezervi 20 milyar dolar dolaylarındadır ve abd ve rusyadan sonra dünyanın en büyük 3. ekonomisi olarak anılmaya başlamıştır. bir nevi adamların dedesi tarlada buğday ekerken torunu yapay tohum üretecekmişte zor tutmuşlar.
sesli güldüm.
Artık Beşiktaş'ta da 3 tane olan şey.
Diş macunun ortadan sıkılması
Boşuna dememişler özgürlük yapmak istediğin şeyi yapmak değil, yapmak istemediğin şeyi yapmayabilmektir.
Bağırmayacaktın anton artık ağzının nerede olduğunu biliyorum
Yeni albüm yapan gruptur.
İsminin delinin yıldızı olduğu ve albüm kapsamında yeni konserleri olacağı söyleniyor.
Peşin not: henüz dinlemek kısmet olmadı
İsminin delinin yıldızı olduğu ve albüm kapsamında yeni konserleri olacağı söyleniyor.
Peşin not: henüz dinlemek kısmet olmadı
Bugün sözlükte az çok vakit geçirmiş olan insanların ayan beyan gördüğü olaydır.
Herkes kafayı yemiş, tümden çıldırmışız. Bunların başka bir açıklaması olamaz.
Huniler ne taraftan dağıtılıyor söyleyin de biz de alalım swh
Herkes kafayı yemiş, tümden çıldırmışız. Bunların başka bir açıklaması olamaz.
Huniler ne taraftan dağıtılıyor söyleyin de biz de alalım swh
Devamlı otostop çeken insanların bir çoğuyla yüzleşmek zorunda kaldığı özelliklerdir. Örneğin ben bir çok konudaki bilgisini gördüğüm öh amk onuda mı biliyorsun dediğim bilgi yerlpazesi en geniş olan kişiyi bir tırda tanıdım. 1.5 saat boyunca tarihten çinden amerikadan ekonomiden sosyalleşmekten matematikten hatta uzay biliminden konuştuk. Ve ben ekonometri okumama rağmen adamın ekonomi ve iktisat hakkında benden hatta bizim okuldaki bir çok hocadan daha bilgili olduğunu fark ettim. Ama tabi bu büyük bir istisna, kabul ediyorum ki bir yolculuk esnasında 10 tane tıra binseniz büyük ihtimal 11 farklı adamla cinsellik üzerine seviyesiz şakalar yapıp gülmek zorunda kalır yolunuza bakarsınız ve eğer şanslıysanız size yürümeye çalışmazlar.
eleman gidicem dedi ve gitti gençler fakat güzel gitti on numara gitti öyle böyle gitmedi.
e=mc^2 formülünü bulan adamdır.
herkesin einstein'i tanıyor ama kimsenin buluşlarını bilmiyor olmasının sebebi adamı tam anlayamamız olabilir kanaatimce, örneğin fotoektirik olayı ile nobel almıştır. biliyor muyuz fotoelektirik olayı ney? mesela benim cevabım hayır.
araştırdım buldum en sade haliyle bir fotonun bir metalin yüzeyine çarptığı zaman üzerinden elektron koparması olayıymış. bu ışık(foton) etkisiyle metalden sökülen elektronlara da fotoelektron deniyormuş.
ben yine bir şey anlamadım siz devam edin swh.
herkesin einstein'i tanıyor ama kimsenin buluşlarını bilmiyor olmasının sebebi adamı tam anlayamamız olabilir kanaatimce, örneğin fotoektirik olayı ile nobel almıştır. biliyor muyuz fotoelektirik olayı ney? mesela benim cevabım hayır.
araştırdım buldum en sade haliyle bir fotonun bir metalin yüzeyine çarptığı zaman üzerinden elektron koparması olayıymış. bu ışık(foton) etkisiyle metalden sökülen elektronlara da fotoelektron deniyormuş.
ben yine bir şey anlamadım siz devam edin swh.
-bak beyim, sana iki çift lafım var.
koskoca adamsın. paran var, pulun var, herşeyin var. binlerce kişi çalışıyor emrinde. yakışır mı sana ekmekle oynamak? yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak? ama nasıl yakışmaz? sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti çok gören? anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor. ama ben boşuna konuşuyorum. sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. hıh. sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi saim bey!!1!!
sen mi büyüksün?
hayır ben büyüğüm, ben, yaşar usta.
sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç. gözümde pul kadar bile değerin yok. ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiç birşey yapamayacaksın. yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. bizler birbirimizi seviyoruz. biz bir aileyiz. biz güzel bir aileyiz. bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun. dokunma artık aileme. dokunma çocuklarıma. dokunma oğluma. dokunma gelinime. eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemis olan ben, yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni. anlıyor musun? vururum ve dönüp arkama bakmam bile!
koskoca adamsın. paran var, pulun var, herşeyin var. binlerce kişi çalışıyor emrinde. yakışır mı sana ekmekle oynamak? yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak? ama nasıl yakışmaz? sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti çok gören? anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor. ama ben boşuna konuşuyorum. sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. hıh. sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi saim bey!!1!!
sen mi büyüksün?
hayır ben büyüğüm, ben, yaşar usta.
sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç. gözümde pul kadar bile değerin yok. ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiç birşey yapamayacaksın. yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. bizler birbirimizi seviyoruz. biz bir aileyiz. biz güzel bir aileyiz. bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun. dokunma artık aileme. dokunma çocuklarıma. dokunma oğluma. dokunma gelinime. eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemis olan ben, yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni. anlıyor musun? vururum ve dönüp arkama bakmam bile!
enteresan bir şekilde mein herz brennt şarkısı bir sıralar ısrarla uyurken dinlediğim bir şarkıdır. öyle bir şarkıda nasıl uyuduğum konusunu ben dahil bütün bilim adamları araştırıyor.
eğer gurur duyduğum bir özelliğim varsa o da gurur duyulacak bir özelliğim olmamasıdır.
evde boş boş aktivitelerle geçirebileceğim bir yaz şuan benim için en dolu dolu yaz olabilirdi.
spor salonlarıdır. kapitalizmin insanlara zorla sattığı bir çok şey gibi bu da para tuzağının tillahıdır, ağababasıdır, bayraktutanıdır.
(bkz:sonformatsikenyazar)
vahada bir çöl gibi filmdi.
vahada bir çöl gibi filmdi.
gece acıkmak kimileri için akide şekerinin ağızda bıraktığı rayihası gibidir, kimileri için de bir arının sinir bozucu bir şekilde vızıldaması gibi.
Sayfanın kurulmasına vesile ozan güvenin bir gazeteciyle arasında geçen şu diyaloğu hemen hemen her bildirinin altına yazmakta olan sayfadır.
ya siktir git. ya salak salak so. kim o? nerde o? ne salak salak sorular soruyosun ya? ne kadar salak salak sorular soruyosun ya? ya bi dakka abicim. ya bi dakka bıraksana. oğlum bak. oğlum bak. normali bunun nedir biliyo musun? Ozan bey iyi akşamlar. ilişkiniz nasıl gidiyor?
kaç yaşındasın sen?
kaç yaşındasın sen?
bi dakka
kaç yaşındasın sen?
hayır kaç yaşındasın sen?
kaç yaşındasın sen?
bana yaşını söyle
hayır yaşını söyle bana
kaç yaşındasın sen?
hayır kaç yaşındasın sen?
kaç yaşındasın?
dalyarak
böyle mi sorulur? ilişkiniz nasıl gidiyo. ben sana soruyo muyum kimi sikiyosun diye? soruyo muyum? ne kadar aptal aptal konuşuyosunuz ya. şimdi şöyle yazıcaklar. İçkiliydi bilmem ne . bi dakka abicim öyle bir şey yok. bi dakka dur ya alla allaa. niye sarhoş muamelesi. ya feridun abi. ne kadar aptal aptal sorular bunlar ya.
ilişkiniz nasıl gidiyo? amcık ağızlı sen kimsin lan? on altı yaşında bi tane adamsın. sen kimsin ya? sen kimsin abi? sen kimsin?
gerizekalılar ya.
bu kadar aptalca bi soru olur mu. ilişkiniz nasıl gidiyo?
ya amına koyim ben sana soruyo muyum ya.
Ama artık bu sadece ozan güvenin değil hepimizin diyaloğu haline gelmiştir. İnsanımız bunları hep özümsemiştir.
ya siktir git. ya salak salak so. kim o? nerde o? ne salak salak sorular soruyosun ya? ne kadar salak salak sorular soruyosun ya? ya bi dakka abicim. ya bi dakka bıraksana. oğlum bak. oğlum bak. normali bunun nedir biliyo musun? Ozan bey iyi akşamlar. ilişkiniz nasıl gidiyor?
kaç yaşındasın sen?
kaç yaşındasın sen?
bi dakka
kaç yaşındasın sen?
hayır kaç yaşındasın sen?
kaç yaşındasın sen?
bana yaşını söyle
hayır yaşını söyle bana
kaç yaşındasın sen?
hayır kaç yaşındasın sen?
kaç yaşındasın?
dalyarak
böyle mi sorulur? ilişkiniz nasıl gidiyo. ben sana soruyo muyum kimi sikiyosun diye? soruyo muyum? ne kadar aptal aptal konuşuyosunuz ya. şimdi şöyle yazıcaklar. İçkiliydi bilmem ne . bi dakka abicim öyle bir şey yok. bi dakka dur ya alla allaa. niye sarhoş muamelesi. ya feridun abi. ne kadar aptal aptal sorular bunlar ya.
ilişkiniz nasıl gidiyo? amcık ağızlı sen kimsin lan? on altı yaşında bi tane adamsın. sen kimsin ya? sen kimsin abi? sen kimsin?
gerizekalılar ya.
bu kadar aptalca bi soru olur mu. ilişkiniz nasıl gidiyo?
ya amına koyim ben sana soruyo muyum ya.
Ama artık bu sadece ozan güvenin değil hepimizin diyaloğu haline gelmiştir. İnsanımız bunları hep özümsemiştir.
meslek liseleri için geçerli olmayan durum.
ama haftada 14-15 saat web tasarım dersi gören(bölümüne göre değişebilir) bir bilgisayarcının üniversitedeki görmeyen yaşıtlarına göre bir farkı vardır zannımca.
not: istisnaları bu genellemenin dışında tutuyorum.
ama haftada 14-15 saat web tasarım dersi gören(bölümüne göre değişebilir) bir bilgisayarcının üniversitedeki görmeyen yaşıtlarına göre bir farkı vardır zannımca.
not: istisnaları bu genellemenin dışında tutuyorum.
aslında hepimiz uzaylı değil miyiz sevgili yazar kardeşlerim?
Accayip etkileyici bir dizi olmasına rağmen insanların aklında en çok o*rospu skayler cümlesini bırakan dizidir.
Tabi bir de say My name var. Ama tabi o ayrı
düzenleme: sansüre hayır.
Tabi bir de say My name var. Ama tabi o ayrı
düzenleme: sansüre hayır.
Dünyada en büyük örneği Adriana lima'dır.
Ne kadar doğal olduğu tartışılabilir ama ikincisi değil.
Ne kadar doğal olduğu tartışılabilir ama ikincisi değil.
Jean-Baptiste Say tarafından ortaya atılmış, temeli hepimizin kulak aşinası olduğu say kanunudur.
mehreçler kanunu olarak da bilinir.
mehreçler kanunu olarak da bilinir.
en büyük örneği diş macunu reklamlarıdır.
zaten inci gibi dişleri olduğunu bildiğimiz ünlü oyuncularımız, pasparlak dişlerini hunharca fırçalarken lanet olasıca diş macununu kullanmıyorlar.
adamlar reklam yapıyor ama satmaya çalıştığı ürünü reklamda kullanıyormuş gibi yapıp kullanmıyor.
sonra münevver teyzemiz ile bahtiyar amcamız reklamlardan etkilenip gidip diş macununu alıyorlar, evde dişlerini fırçalarken üstüne başına köpük sıçratıp kıyafetlerini zebil ediyorlar.
hiç gerçeği yansıtmıyor.
zaten inci gibi dişleri olduğunu bildiğimiz ünlü oyuncularımız, pasparlak dişlerini hunharca fırçalarken lanet olasıca diş macununu kullanmıyorlar.
adamlar reklam yapıyor ama satmaya çalıştığı ürünü reklamda kullanıyormuş gibi yapıp kullanmıyor.
sonra münevver teyzemiz ile bahtiyar amcamız reklamlardan etkilenip gidip diş macununu alıyorlar, evde dişlerini fırçalarken üstüne başına köpük sıçratıp kıyafetlerini zebil ediyorlar.
hiç gerçeği yansıtmıyor.
kötüsünün çok kötü iyisinin ise vazgeçilmez olduğu yemektir.
yıllar önce bir mübarek ramazan ayında nam-ı diğer komşu olan arkadaşım ile birlikte sabaha karşı acıkmış iki ergen olarak çanakkale sokaklarında gezinmeye başlamamız sonucunda aklımıza düşen bu yemeği yemeye karar verdik. kordonda gece peydah olan bir kokoreççi amcayı görmemiz ile sevincimizi anlatmaya kelimeler kifayetsiz kaldı ve sabırsızca beklemeye başladık. aldığım ilk ısırıkta ağzıma gelen yoğun yağ tabakasının verdiği hayal kırıklığı, kokoreçin tadının normal kokoreç tadından çok uzak olması ve buna rağmen çok para verdiğimiz için onu zorla yememiz özellikle beni bir ay kadar kokoreçten soğuttu.
ama gel gör ki bu merette ha deyince bırakılmıyor ki azizim.
o gece için pişmanım ama şuan olsa yine yerim.
yıllar önce bir mübarek ramazan ayında nam-ı diğer komşu olan arkadaşım ile birlikte sabaha karşı acıkmış iki ergen olarak çanakkale sokaklarında gezinmeye başlamamız sonucunda aklımıza düşen bu yemeği yemeye karar verdik. kordonda gece peydah olan bir kokoreççi amcayı görmemiz ile sevincimizi anlatmaya kelimeler kifayetsiz kaldı ve sabırsızca beklemeye başladık. aldığım ilk ısırıkta ağzıma gelen yoğun yağ tabakasının verdiği hayal kırıklığı, kokoreçin tadının normal kokoreç tadından çok uzak olması ve buna rağmen çok para verdiğimiz için onu zorla yememiz özellikle beni bir ay kadar kokoreçten soğuttu.
ama gel gör ki bu merette ha deyince bırakılmıyor ki azizim.
o gece için pişmanım ama şuan olsa yine yerim.
hakkında her sene beşiktaşın sonunu getiren başkan olacağı söylenen ama bir şekilde değişik yerlerden değişik yaştaki bulunan oyuncularla ekibi ile başarılı olan beşiktaş kulübü başkanıdır.
Kendisi orta dünyanın yemyeşil ormanlarından gelen, bir Cüneyt arkın kadar olamasa da ortalamanın üzerinde ok atma ve bir o kadar da yakın dövüş yeteneğine sahip elf prensidir.
Akıllarda indir onu legolas tabiri ile de yer almaktadır.
Akıllarda indir onu legolas tabiri ile de yer almaktadır.
Zaman serilerden oluşmaktadır ve unutmamak gerekir, hayat dinamiktir.
İlk gta oyununda köşe başında içinde her türlü insanım çılgınlar gibi dans ettiği pembe mor bir diskosu olan şehir.
Gidip yerinde görmeyi hayal ettiğim yerlerden.
Gidip yerinde görmeyi hayal ettiğim yerlerden.
En büyük hata henüz en büyük hatanı yapıp yapmadığını hala bilmemek olabilir.
Mesela ben bilmem.
Mesela ben bilmem.
Benim çocuğumun kesinlikle küçük yaşta öğreneceği bir oyundur.