confessions

iron

Admin  · 11 Mayıs 2016 Çarşamba

  1. toplam giri 744
  2. takipçi 352
  3. puan 22213

watergate skandalı

iron
Araştırmacı gazeteciliğin dünya demokrasi tarihindeki en efsanevi örneğidir. 1972'de rakibi Senatör George S. McGovern'ı yenilgiye uğratarak yeniden başkan seçilen Nixon'ın ikinci başkanlık döneminin en önemli olayı, Watergate Skandalı oldu. Başkanın Yeniden Seçilmesi Komitesi (CRP) tarafından kiralanmış beş kişinin, Demokrat Parti'nin Watergate adlı binadaki genel merkezinde yakalanmasıyla başlayan bu skandal, olayların araştırılması sırasında büyüdü. Başkanın yakın çalışma arkadaşlarından bazıları da olayla ilgili suçlu bulunup mahkum olunca, Amerikan Temsilciler Meclisi Adalet Komisyonu Temmuz 1974'te Nixon'ın yargılanmasına karar verdi

iknada kaynağın önemi

iron
İletinin hedef kitle ilgi ve dikkatine mazhar olmasının en önemli faktörü, elde edilen bulgulara göre kaynak güvenilirliğidir. Güvenilirliği yüksek kaynak, dört konudan üçünde düşünce deği¬şikliği yaratabilecek (Severin ve Tankard, 1994: 270) kadar önem arz etmektedir. Kaynak, kanaat ve davranış değişikliği yarat¬mada birinci derecede rol oynamakta, güvenilir kaynakların iletileri çok daha fazla önemsenmekte, olumlu görülmektedir. Güvenilir kaynak ikna edici iletişimin hedefine çok daha kolay ve hızlı bi¬çimde ulaşmaktadır (Unsal, 1984: 186). “Güven; dikkate almayı, mesajı daha dikkatli izlemeyi ve dolayısıyla iknayı etkilemektedir. Güvenilirlik derecesi ile ikna edilebilirlik derecesi doğru orantılı¬dır” (Küçükkurt ve Can, 1988: 29). Ayrıca kişisel güvenilirlik ile kurumsal güvenilirlik arasında da paralellik olmalıdır.

İkna amacıyla gerçekleştirilen iletişimde ikna etmek isteyen kişinin saygınlığı kadar güvenilirliği de çok önemlidir. Güvenilir kişinin de öncelikli amacı bu ikna sonucu çıkar elde etmek olmamalıdır. Belli bir konuda orta derecede ya da zayıf bir tutumun yalnızca kaynağın güvenilirlik açısından kuşkulu bir özellikte olması yüzünden beklenenin tersine güçlendiği ya da bütünü ile yerini bir başka tutuma bıraktığı gözlenmektedir.

Çiğdem Kağıtçıbaşı, Hovland ve Weiss'in ikna edebilmeyi/inandırabilmeyi iki faktöre bağladıklarını belirtmektedir. Bunlar uzmanlık ve güvenilirliktir. Uzmanlık kişinin, yani inandıracak kişinin konuya ne derece hâkim olduğu, konu hakkındaki bilgisinin karşısındaki kişileri tatmin edip edemeyeceği ile ilgilidir. Kişinin uzmanlığı inandırabilirliğini doğrudan etkilemektedir. Konusunda uzman kişiden gelen iletiler çok daha çabuk kabul edilmektedir.

İkna kaynağının uzmanlığının ötesinde, güvenilir olması hedef kişilerin etkilenmeleri ve tutumlarını değiştirmelerinde çok önemlidir. Bir etkileyici iletişim kaynağı, konusunda ne kadar uzman olursa olsun, dinleyici veya dinleyiciler kişiyi güvenilir bulmadıkları takdirde, kişinin ikna edebilirliği çok olumsuz etkilenmektedir. İkna edecek kişinin kişisel çıkarları olduğu anlaşıldığı takdirde dinleyiciler tarafından güvenilirliği sorgulanmaya başlanacaktır.

Her hangi bir konudaki görüşün, konunun uzmanı tarafından iddia edilmesi, sıradan kişilerin iddiasından daha yüksek güvenilirlik taşıyacaktır. Saygınlığın uzmanlaşma ile ilgili olmadığı konularda da, bu konu mesajın içeriğini kabul edilirliğini tek başına arttıran bir etkendir. Burada saygınlık özelliği, kaynağın kendisine ait olabileceği gibi, kanala yani taşıyıcı ya da ait olabilir.

İkna edecek kişinin güvenilir olmasının dışında karşısındaki hedef kitlenin ya da kişinin kendisine güveni de çok önemlidir. Kendisine güveni az olan bir kişi, kendisine güveni çok olan bir kişiye göre daha kolay ikna olacaktır. Karşısındaki kişiye inanacaktır. Kendine güveni olmayan kimseler kendi görüş ve fikirlerine de fazla değer vermedikleri için onları değiştirmeleri güç olmaz. Kendine güveni yüksek olan kimseler, kendi düşüncelerine ters gelen, güvenlerini sarsan, bir konuşmayla karşılaştıklarında tepki gösterip, fikirleri reddedebilirler oysa kendisine güvenmeyen bir kişi karşılarından gelebilecek her türlü uyarıya açık olduklarından, etkilenme oranları daha yüksek olacaktır.

Kendine güven ve saygı duyma özelliği üzerine yapılan araştırmalarda, orta seviyedeki kendine güven ve saygının, en yüksek oranda ikna edebilirlik yarattığı, düşük ve yüksek seviyedeki kendine güven ve saygı duymanın ise, en düşük orandaki ikna edebilirlik durumunu ortaya çıkardığı anlaşılmıştır. Bu durumda yüksek seviyede kendine güvenen ve saygı duyan insanların mesajlara daha açık, ama daha az ikna edilebilir oldukları söylenebilir.

İkna edici iletişimde kaynağın inanılırlığından kasıt kişilerin kaynağa duydukları güven ve kaynağın uzmanlık derecesinin ona sağladığı prestij ve inançtır. Güvenilirlik, görüşlerini hiçbir tarafı tutmadan objektif biçimde açıklayan ileti kaynaklarına atfedilen bir sıfattır. Güvenilir kaynak, objektif olduğu kadar, savunduğu görüşlerin iletilerin alıcıları tarafından benimsenip uygulanması durumunda da bundan hiçbir kazanç sağlamayacağı farz edilen kaynaktır ve her hangi bir manipülasyon aracı gütmediği düşünülür. İnsanlar, yönlendirme ve manipülasyon amacı ile yapılan sonucunda kişinin çıkar sağlayacağını bildikleri kişilere çok fazla inanmamaktadır. Hatta ikna edilmeye karşı doğal bir direnç içine girmektedir.

İkna edici iletişimde uzman kaynakların inanılır olduğu ve ikna etme güçlerinin yüksek olduğu konusunda fikir ileri sürmekle, bu gibi kişilere daha önce inanan güvenen kişilerin olumlu izlenimler edinmeleri nedeniyle, bundan sonrada bu kişilere inanmaya ve güvenmeye devam edecekleri gözlenmektedir.

Yüz yüze karşılaşmalarda sadece kendi güvenilirlik boşluğunuz ve anlık olgunluğun şüpheli tecrübesini alarak karşınızdaki kişinin güvenilirliğini yargılayabilirsiniz. Uygulamada insan ilişkilerindeki güvenilirlik, gerçekleştirilen iletişimin güvenilirliğinden çok gönderilen ve alınan tanımsız sinyallere anlam verilerek ortaya çıkar.

araştırmacı gazeteciliğinin önemi

iron
Gazetecilik, günümüzde siyasal ve ticari baskılarla, zorlu rekabet koşullarında demokratik misyonunu kaybetmiş gibi hissettiği anlarda, araştırmacı gazeteciliğin ödullendirilen başarılarıyla aldığı derin nefesle özlerine döndüğünü hisseder. Böyle zamanlarda gazetecilik mesleği kendisini yeniden kamu denilen vatandaşlar topluluğu için yararlı hisseder.

ABD'de yapılan akademik araştırmalarrda araştırmacı gazeteciliğin tarihi, 17. Yüzyıla dayandırılmaktadır. ABD'nin saygın gazetesi New York Times'ın eski Washington Büro Şefi James Scotty Reston ve aynı gazetenin aynı bürosunda diplomasi muhabirliği yapmış olan Max Frankel, habere araştırma yapılmadan erişilemeyeceğini savunmuştur. Reston, gazetecinin her yazdığını araştırma ürünü saymaktadır.

kamusal gerçekler ve demokrasi

iron
Gazetecinin araştırıp ortaya çıkarması beklenen gerçeklerdir. yani kamusal alan olarak adlandırılan toplumsal alanda olan biten ve bu alanı ilgilendiren konulardaki gerçeklerdir. Yurttaşlar, böylece demokratik tartışma alanında özgürce bilgilenebilir ve müzakere yoluyla kendilerini yönetmesini istedikleri politikacıları bilinçli bir sorumlulukla seçebilir.

Kamusal gerçekler, siyaset alanınından ekonomik alana, sağlık ve eğitimden, hukukun işleyişi, güvenlik ve insan haklarına, kent ve taşra yaşamı, barınma, ulaşım ve beslenmeye dek pek çok alanı kapsar.

İnsanlar, haberin halk kitleleri için değil, kral ve tüccarlar için ulaşılabilir olduğu eski çağlarda, kamusal enformasyon açısından kendilerini yönetenlere karşı ne kadar çaresiz ve etkisizse, bunun tersine günümüzde gelişkin iletişim teknolojileriyle üretim yapan kitle iletişim araçlarının (medya) izleyicileri olarak, çok daha aktif olarak siyasal sisteme katılabilmektedir. Ancak çelişkin bir şekilde, haberin küreselleştiği günümüzde medyanın üretim ve dağıtım kanalları, büyük sermaye gruplarının kurduğu hegemonya nedeniyle yöneten-yönetilen ilişkisini iktidar ve güç sahiplerinin lehine çevirmektedir.
1

araştırmacı gazetecilik

iron
kamu ya da başka bir deyişle toplumun geneli için önem taşıyan, farkedilmeyen ya da gizlenen gerçeklerin bir dedektifin veya savcının kullandığı yöntemlere benzer şekilde araştırılıp, doğrulatılması, analiz edilmesi ve topluma haber olarak duyurulması faaliyetidir.

Araştırmacı gazeteciliğin genel olarak zamanla yarışmayan ancak derinlemesine ve zamana yayılan soruşturma ve istihbarat süreci genel gazetecilikten kimi zaman farklılaşabilmektedir. Gazeteciliğin bu özel alanı, egemenlerin toplumdan gizledikleri kararlarının ve uygulamalarının yanısıra açıkça görülemeyen olguların belgelere ve tanıklarla derinlemesine mülakatlara dayalı yöntemlerle açığa çıkarılmasına çalışmaktadır. Araştırmacı gazeteciler de günlük olayları hızlılık kaygısıyla takip eden meslektaşlarına oranla fikri takibi ön plana alan habercilerdir. Araştırmacı-soruşturmacı gazetecilerin, özel kişilik yapıları da onların haksızlıklarla savaşımda daha cesur bir duruş sergilediklerini mesleğin tarihsel gelişimi içinde kanıtlamıştır.

Bu alanın genel gazetecilik içinde uzmanlaşmayı ve daha derinlemesine entelektüel birikimi gerektirdiği de alanın başarılı isimleri dikkate alındığında açıklıkla görülmektedir. Araştırmacı gazetecilerin hedefe ulaşıp kamusal sorunu çözümleyene dek iz sürme özelliği, basının demokratik sistemdeki dördüncü güç niteliğini somutlaştırmaktadır.

Teknolojinin bu alandaki iz sürücü istihbarat tekniklerini her geçen gün geliştirmesiyle araştırmacı gazetecilerin bu değişime ayak uydurma gereksinimini doğrmuştur. Bunun yanısıra haber yazım ve sunumunda genel gazetecilikten ayrışan ve benzeşen özellikler de dikkat çekmektedir.

Araştırmacı gazetecilerin cesaret ve kahramanlık öykülerinin efsaneleştiği bu uzman gazetecilik alanı birçok yanıyla ilgi çekmektedir

Aslında gazetecilikte rutin haberlerin, özellikle de ani gelişen olaylara ilişkin haberlerin tümü bir araştırma sonucu üretilmektedir. Ancak rutin haberlerde, haber kaynaklarıyla telefonda, yüzyüze ya da olay yerinde hızla ve kısa sürede görüşülerek temel gazetecilik soruları olan ve haberin yapısal unsurlarını oluşturan 5N1K'nın yanıtlarıyla istihbarat yapılır ve yayınlanacak metin hazırlanır. Bu tür haberlerin konu edindiği olaylar ya da açıklamalar, tüm haber medyasının izlediği ve geciktirilmeksizin yayınlanmazsa atlanabilecek haberleri oluşturur.

Özellikle olayları konu edinen rutin haberlerde, toplumsal-siyasal-ekonomik açıdan egemen (yöneten) konumda olanların seçmen (yönetilen) konumundaki vatandaşlardan gizleyebileceği bir gerçek genellikle olamaz. Başka bir ifadeyle, yöneten konumundaki egemenler ani gelişen olayların ortaya çıkmasını kontrol etmekte zorlanırlar. Bu haberler, egemenlerce sıkı sıkıya kontrol altında tutulması olanaksız genel ve görünen gerçeklerle ilgilidir.

medyanın insan davranışlarını biçimlendirmesi

iron
Medya aracılığıyla sunulan açık ya da örtük iletilerin kabulü ya da içselleştirilmesi sürecinden sonra, izleyici/okuyucu belli başlı "davranış" örüntüleri geliştirmekte. Bu etki; şiddet sahnelerinitaklit etmek, yeni tüketim alışkanlıkları geliştirmek, modayı takip etmek, ekranda sunulan rol modellerini örnek almak gibi farklı biçimlerde ortaya çıkmakta. Yapılan yüzlerce araştırma, özellikle televizyon izleme alışkanlıkları ile şiddet eğilimi arasında bir ilişki olduğunu göstermekte. Abdurrahman Şahin'e göre, bu ilişki, televizyonun bir "günah keçisi" ilan edilmesine yol açmamalı. Çünkü bu araştırmaların çoğu neden-sonuç ilişkisine bakan araştırmalar değil. Ancak daha fazla TV izleyenlerin daha çok şiddet eğilimi sergilemesi, iki değişken arasında bir ilişkinin varlığını açık seçik ortaya koymakta. Medyanın çocuklar ve gençler üzerindeki etkisine işaret eden binlerce örnek olay da bulunmakta. Araştırmalar çocuk programlarının en çok şiddet içeren programlar olduğunu ve en çok izlenen saatlerde çocukların saatte altı ya da sekiz şiddet sahnesine maruz kaldıklarını göstermekte. Ancak şiddet sahnesine maruz kalan izleyiciler, hemen sonrasında şiddet davranışı sergilemezler. Davranış, birikimli bir sürecinsonunda gerçekleşir. Bu birikimli süreç, kaynaklarda "damla hipotezi" biçiminde de ifade edilmiştir. Bunu daha iyi ifade eden bir atasözü de vardır: "Damlaya damlaya göl olur." Abdurrahman Şahin'in verdiği örnek olay bu birikimli süreci göstermektedir.“Paducah, Kentucky'de 14 yaşında bir ilköğretim öğrencisi olan Michael Carneal tarafından işlenen bir cinayet olayı gerçekleşmiştir. Carneal, 1 Aralık 1997 tarihinde bir çocuk battaniyesine sarmış olduğu silahları, battaniyenin içinde sanat dersi projesine ait materyaller olduğunu söyleyerek okula sokmuştur. Ayrıca çantasında da dolu bir tabanca vardır. Carneal okula sabah 7:45 civarında gelir; kulaklıklarını taktıktan sonra çantadan tabancayı çıkarır. Elindeki tabancayı aralıksız olarak bir grup öğrencinin üzerine boşaltır. Yapmış olduğu sekiz el atış ile Carneal, beş öğrenciyi kafasından ve üç öğrenciyi de göğsünden vurmuştur. Bu öğrencilerden üçü hastaneye kaldırılırken ölür ve diğerleri ise yaralıdır. Carneal silahı yere bırakır ve "Lütfen beni öldürün! Bunu yaptığıma inanamıyorum!" der. Sonra da okul müdürüne teslim olur. Olay hemen incelemeye alınır. Babası, Carneal'in daha önce eline hiç silah almadığını iddia etmektedir. Bu iddianın doğru olup olmadığını kontrol etmek için bir FBI atış eğitim merkezindeki öğreticilere, eline ilk defa tabanca alan birinin atış becerilerinin ne düzeyde olacağı danışılır. Edinilen bilgiye göre, bu koşullardaki birinin bu kadar keskin nişancı olması olanaksızdır. Acaba Carneal'in babası yalan mı söylemektedir yoksa bilmediğibir şeyler mi vardır? Olayı bir gazeteci olan Grossman (1999) incelemeye alır. Carneal'in geçmişini araştıran Grossman, yaşamında daha önce bir kez bile silah kullanmamış olan Carneal'in, bilgisayar oyunu tutkunu olduğunu ve şiddet içerikli kimi oyunları binlerce kez oynadığını ortaya koyar. Carneal'in oynadığı bilgisayar oyunlarını da inceleyen Grossman, bu tür bilgisayar oyunların oynayanlara keskin nişancı olmak için gerekli motor becerileri kazandırdığını söylemektedir. Ayrıca kişi bu tür oyunları sıklıkla oynadığında, bir örtük
106kazanım olarak eğlenmeyi/eğlenceyi öldürmek ya da acı vermek ile ilişkilendirmeyi öğrenmektedir. Grossman'a göre şiddet içerikli bilgisayar oyunları, "çocuğu fantezilerini gerçekleştirmeye hazırlayan bir mekanizma" olarak işlev görmektedir. Sorgulanmaksızın alınan iletilerin davranışa dönüştüğü durumlar bununla sınırlı değildir. Diğer bir olay da, bir ve dört yaşlarında iki kız annesi olan bir öğretmen tarafından dile getirilmiştir.Çocuklar televizyonda Batman'ı izlemişlerdir. Anne sonrasında çocuklan banyoya götürüp küvetin içine bırakır. Bir ara havlu getirmek için banyodan çıkmak üzereyken, dört yaşındaki çocuğun, kardeşinin kafasını küvetteki suyun içinde tutmaya çalıştığını fark eder. Derhal bebeğe koşarak, onun kafasını sudan çıkartır ve nefes borusuna kaçan suyu çıkarmak için biraz sallar. Anne şok olmuştur. Olayı, bir faciaya dönüşmeden önce müdahale edebilecek kadar yakın olduğu için kendini şanslı hissetmektedir. Ancak biraz sonra anlar ki, büyük kızı olaydan hemen önce televizyonda izlemiş olduğu Batman'ın davranışını taklit etmiştir. Çocuk, Batman'ın bir düşmanını boğana kadar su altında tuttuğu bir sahneyi izlemiştir.”Bu iki örnek olay, medya içeriğinin çocukların davranışlarına nasıl yansıdığına işaret etmektedir. Ancak medyayı "günah keçisi" ilan etmemeye de özen göstermelidir. Çünkü bu örnek olaylar ve yapılan birçok araştırma neden-sonuç ortaya koymaktan uzaktır. Bu iki örnek olayda tek suçlu (neden) acaba medya mıdır? Dört yaşındaki çocuğa şiddet içerikli program izleten bir annenin/öğretmenin hiç mi sorumluluğu yoktur? Ya da binlerce saat şiddet içerikli oyun oynayan bir çocuğu aile denetiminden uzak tutanların sorumluluğu olamaz mı? Daha da önemlisi, acaba her Batman izleyen aynı davranışı mı sergilemektedir? İşte Medya Okuryazarlığı, dikkatleri, sadece medyanın kişilerin davranışları üzerindeki etkilerine değil, aynı zamanda kişilerin tüketim alışkanlıklarına ve ortaya çıkması olası düzmece yorumlara da çekmektedir. Bu nedenle Medya Okuryazarlığı, medyanın insan davranışları üzerindeki olumlu etkilerini de incelemeyi ve görmeyi teşvik etmektedir.Medyanın davranışları olumlu yönde etkilediği örnekler de yok değildir. En çarpıcı örneklerden biri, Meksika'da yaşanmıştır. Açılan bir okuryazarlık kampanyasına ilgi çok düşük seyrederken, popüler dizilerden birinin içeriğine yerleştirilen ince mesajlar sayesinde kampanyaya katılım yüzde 800 artış göstermiştir. Kuşkusuz medyanın bize olumlu katkısı, olumsuz etkisinden çok daha fazladır. Ancak medya işinin ve haberciliğin kendi mantığı içinde,
107olumsuz örneklerin daha çok dikkat çekmesi ve medyada daha fazla yer alması, medyanın olumlu yönlerini görmemizi zorlaştırmaktadır.
16 /