Herhangi bir durumu safça kendinden yana iyiye yorma.
İhtimali bulunmadığı halde güzel bir şeyin olacağını sanma, hayal etme, buna kendini inandırma.
-anlamına gelen bir deyim.
(bkz:2018)
Takvim üzerinde değişen rakamımıza ve değişmeyecek hayatlarımıza rağmen güzel bir yıl olsun.
Hayyam'ın bir rubaisi. Kimi tasavvuf meraklıları tarafından mistik bir hava taşıdığı düşünülüp paylaşılır. Komik duruma düşerler bundan ötürü.
Ey kör! bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş!
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!
Ey kör! bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş!
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!
aslında bir soru.
karakteri ve yaşam tarzı beğenilmeyen kişilere ön yargılı davranılması normal midir?
örneğin yaptığı müzik, yazdığı kitap, bıraktığı herhangi bir eser, sırf karakteri beğenilmiyor denilerek bir kenara itmek ne kadar normaldir?
biliyoruz ki insanın yaşam tarzına ve fikirlerine çok takılan insanlarız. hatta öyle ki, sağdan soldan duyduğumuz haybeye şeyler ile hiç araştırmadan bile bir insandan nefret edebiliyoruz. belki kültürel belki umursamaz bir tavır sonucu oluşan bu davranış yolu ile;
aziz nesin sabahattin ali, nazım hikmet, orhan pamuk okunmamalı,
ahmet kaya, ruhi su, bülent ersoy dinlenmemeli,
tümer metin'in, emre belözoğlu'nun, volkan demirel'in futbolculukları beğenilmemeli midir?
daha uzun bir liste de olabilir bu.
bunlara rağmen beğeniliyorsa, bu durumda yine de ortaya çıkan ötekileşmenin nedeni nedir?
karakteri ve yaşam tarzı beğenilmeyen kişilere ön yargılı davranılması normal midir?
örneğin yaptığı müzik, yazdığı kitap, bıraktığı herhangi bir eser, sırf karakteri beğenilmiyor denilerek bir kenara itmek ne kadar normaldir?
biliyoruz ki insanın yaşam tarzına ve fikirlerine çok takılan insanlarız. hatta öyle ki, sağdan soldan duyduğumuz haybeye şeyler ile hiç araştırmadan bile bir insandan nefret edebiliyoruz. belki kültürel belki umursamaz bir tavır sonucu oluşan bu davranış yolu ile;
aziz nesin sabahattin ali, nazım hikmet, orhan pamuk okunmamalı,
ahmet kaya, ruhi su, bülent ersoy dinlenmemeli,
tümer metin'in, emre belözoğlu'nun, volkan demirel'in futbolculukları beğenilmemeli midir?
daha uzun bir liste de olabilir bu.
bunlara rağmen beğeniliyorsa, bu durumda yine de ortaya çıkan ötekileşmenin nedeni nedir?
savaş ve kahramanlık üzerinde konuştuğum bir hanımefendinin çok fazla toz pembe hayaller içinde olduğunu gördükten sonra bulduğum küçük bir boşluk anında yazıp, gizlice çantasına koyduğum yazıdır;
gözlerinizi kapatıyorsunuz hanımefendi. bir savaş hayal ediyorsunuz;
gözünüzün ilk baktığı yerde bıyıklı, yarı çıplak-yeşil giysili, minik adamlar bir topu yüklemeye çalışıyor makineye. az sonra koca makineyi bir tüy gibi hareket ettirecek, hiç düşünmeden pimi çekecek kararlılık bulunuyor askerlerin gözlerinde. arka planda nereye koştuğunu bilmediğiniz birkaç adam beliriyor. birileri yere yatıyor, tüfeklerini doğrultuyor. bir yerden bir bomba düşüyor boş arsaya, etrafa toprak sıçratıyor biraz. bunu düşüneceğinizi söyleyince ben şimdi size, utancınızdan sağa sola birkaç ölü asker bıraktınız değil mi? biraz da kan, bir kağıt kesiği yarası kadar? küçük bir tepenin üzerinden de gökyüzünün mavisi gözüküyor mu? çirkin bir leke ile kaplanıyor mu? bombanın düştüğü yerden siyah bir sis bulutu yükseliyor mu?
düşmanı neden görmediğiniz bir yere koyuyorsunuz? yağlıboya bir tablo gibi mi zihniniz hanımefendi? neden sınırlar çiziyorsunuz zihninize?
hiç ordu orkestrasının müziğini duyuyor musunuz peki kulaklarınızda?
etrafta hiç çocuk yok, ne güzel. sanki anons edilmiş gibi alın çocukları buradan denilerek.
etrafta hiç hayvan yok, ne güzel. sanki hepsi işini halletmiş, şimdi de dinlenmeye çekilmiş.
ne kadar güzel bir hayal gücünüz var; savaşı düşünürken bile şefkatiniz batıyor toprağın üzerine. üzerindeki bütün insanları alıyor; kavga etmeyin, savaşmayın diyor; herkesi birbiriyle barıştırmaya davet ediyor. ölü atların kokusu gelmiyor burnunuza, gerçekleşmemiş her hayalin görmezden gelinip çürütülmeye bırakıldığı gibi, onlarda görmezden geliniyor. yemek bulamayan bu insanlar ne de hızlı koşuyor zihniniz de hanımefendi? kurşunlar batıp çıkarken nasıl da acımıyor canları, nasıl da kahraman her biri; nasıl da vurulmuyorlar, ölmüyorlar, hepsi ayakta durabiliyorlar.
ne kadar da güzel, arkalarında bir bekleyenleri olmadığını düşünmeniz.
ne kadar da güzel, gözünüzün önündeki askerlerin her zaman zafer kazanacak olmaları.
bilir misiniz, onlar kazanırken, yağlıboya tablonuzun görünmeyen kısmında insanlar ölecek?
kahraman olarak gördüğünüz bu insanlar daha sonra gidip her birinin ölü olup olmadığına bakmadan, her beden için bir kurşun daha harcayacak.
ne kadar şefkatlisiniz siz; şimdi o insanlar ölüyorken hiç acı çekmiyorlarmış gibi davranmanız.
ve evet, toprak kanı da emecek su ile. yağan yağmur ile temizlenen toprak, güneşin doğuşu ile göz kamaştırıcı bir ihtişama kavuşup, gerinerek bir gövde gösterisi ile gösterecek güzelliğini. ne kadar da şefkatlisiniz siz.
peki, bu kadar şefkatli olmanız biraz tehlikeli değil mi?
sizin kafanızda ki savaş yalnızca bir düğün hanımefendi.
gözlerinizi kapatıyorsunuz hanımefendi. bir savaş hayal ediyorsunuz;
gözünüzün ilk baktığı yerde bıyıklı, yarı çıplak-yeşil giysili, minik adamlar bir topu yüklemeye çalışıyor makineye. az sonra koca makineyi bir tüy gibi hareket ettirecek, hiç düşünmeden pimi çekecek kararlılık bulunuyor askerlerin gözlerinde. arka planda nereye koştuğunu bilmediğiniz birkaç adam beliriyor. birileri yere yatıyor, tüfeklerini doğrultuyor. bir yerden bir bomba düşüyor boş arsaya, etrafa toprak sıçratıyor biraz. bunu düşüneceğinizi söyleyince ben şimdi size, utancınızdan sağa sola birkaç ölü asker bıraktınız değil mi? biraz da kan, bir kağıt kesiği yarası kadar? küçük bir tepenin üzerinden de gökyüzünün mavisi gözüküyor mu? çirkin bir leke ile kaplanıyor mu? bombanın düştüğü yerden siyah bir sis bulutu yükseliyor mu?
düşmanı neden görmediğiniz bir yere koyuyorsunuz? yağlıboya bir tablo gibi mi zihniniz hanımefendi? neden sınırlar çiziyorsunuz zihninize?
hiç ordu orkestrasının müziğini duyuyor musunuz peki kulaklarınızda?
etrafta hiç çocuk yok, ne güzel. sanki anons edilmiş gibi alın çocukları buradan denilerek.
etrafta hiç hayvan yok, ne güzel. sanki hepsi işini halletmiş, şimdi de dinlenmeye çekilmiş.
ne kadar güzel bir hayal gücünüz var; savaşı düşünürken bile şefkatiniz batıyor toprağın üzerine. üzerindeki bütün insanları alıyor; kavga etmeyin, savaşmayın diyor; herkesi birbiriyle barıştırmaya davet ediyor. ölü atların kokusu gelmiyor burnunuza, gerçekleşmemiş her hayalin görmezden gelinip çürütülmeye bırakıldığı gibi, onlarda görmezden geliniyor. yemek bulamayan bu insanlar ne de hızlı koşuyor zihniniz de hanımefendi? kurşunlar batıp çıkarken nasıl da acımıyor canları, nasıl da kahraman her biri; nasıl da vurulmuyorlar, ölmüyorlar, hepsi ayakta durabiliyorlar.
ne kadar da güzel, arkalarında bir bekleyenleri olmadığını düşünmeniz.
ne kadar da güzel, gözünüzün önündeki askerlerin her zaman zafer kazanacak olmaları.
bilir misiniz, onlar kazanırken, yağlıboya tablonuzun görünmeyen kısmında insanlar ölecek?
kahraman olarak gördüğünüz bu insanlar daha sonra gidip her birinin ölü olup olmadığına bakmadan, her beden için bir kurşun daha harcayacak.
ne kadar şefkatlisiniz siz; şimdi o insanlar ölüyorken hiç acı çekmiyorlarmış gibi davranmanız.
ve evet, toprak kanı da emecek su ile. yağan yağmur ile temizlenen toprak, güneşin doğuşu ile göz kamaştırıcı bir ihtişama kavuşup, gerinerek bir gövde gösterisi ile gösterecek güzelliğini. ne kadar da şefkatlisiniz siz.
peki, bu kadar şefkatli olmanız biraz tehlikeli değil mi?
sizin kafanızda ki savaş yalnızca bir düğün hanımefendi.
Muhtar cem Karaca'nın 1990 çıkış tarihli yiyin efendiler albümünden bir parça.
.
.
Yüz yaşında bir çocuk gibisin,
Kırmızı uçurtması Hep ağaçlara takılmış.
.
.
.
.
Yüz yaşında bir çocuk gibisin,
Kırmızı uçurtması Hep ağaçlara takılmış.
.
.
Bizim mahallede bir abi var, "üç bin yılın hesabını yapmayan, karanlıkta yolunu bulamaz. Kötü körüne yaşar ancak." Der. Bil isterim.
(bkz:#108715)
(bkz:#108715)
Milli mücadelenin tüm cephelerine eşit uzaklıkta olması, iletişim ağlarının kullanışlı olması dolayısı ile mustafa kemal'in ve temsil heyeti'nin ankara'ya geldiği tarih.
Saat 14:00 sularında dikmen üzerinden şehre giriş yaparlarken, ankara halkı kendilerini davullu zurnalı büyük bir eğlence ile karşılamışlardır.
Saat 14:00 sularında dikmen üzerinden şehre giriş yaparlarken, ankara halkı kendilerini davullu zurnalı büyük bir eğlence ile karşılamışlardır.
Muazzam bir ayrıntı şu.
Kişiye ve fikirlere saygılı olduğumuz sürece, hepimizden ne kadar farklı ses çıkarsa çıksın bir arada, birlikte yaşamayı başaracağız bir gün.
Kişiye ve fikirlere saygılı olduğumuz sürece, hepimizden ne kadar farklı ses çıkarsa çıksın bir arada, birlikte yaşamayı başaracağız bir gün.
Moskova merkezli haber yayın aracı.
Ülkemizin tv kanallarının ne halde olduğu gözler önünde, elektronik ortamda pek farklı değil haliyle. Fakat Bu siteyi uzun süredir kullanıyorum, güvenilir olduğunu düşünüyorum bir nebze.
Ülkemizin tv kanallarının ne halde olduğu gözler önünde, elektronik ortamda pek farklı değil haliyle. Fakat Bu siteyi uzun süredir kullanıyorum, güvenilir olduğunu düşünüyorum bir nebze.
içinde bulunulan düzene alışmak, dışına çıkamamak veya çıkmaya korkmak.
aslında alışmaktan ziyade, durumu artık kabul etmek ile ilgilidir. bunu her düşündüğümde de aklıma şu söz gelir;
"isyan eden su mudur, yoksa direnen her zaman baraj mıdır?"
aslında alışmaktan ziyade, durumu artık kabul etmek ile ilgilidir. bunu her düşündüğümde de aklıma şu söz gelir;
"isyan eden su mudur, yoksa direnen her zaman baraj mıdır?"
.
.
Vurun Antep'liler namus günüdür
Vurun türk milleti, kavga günüdür !
.
Vurun Antep'liler namus günüdür
Vurun türk milleti, kavga günüdür !
Ve sonunda bende buraya ger-
Yok lan şaka, işim gücüm arasında uğraşamadım burasıyla. Unuttum hatta sözlüğü, o kadar işlememiş.
Yok lan şaka, işim gücüm arasında uğraşamadım burasıyla. Unuttum hatta sözlüğü, o kadar işlememiş.
Çocukların sorduğu değişik ve biraz da garip sorulara, yetişkin ve ünlenmiş kişilerin cevap vermesi ile derlenmiş bir kitap.
Cevap verenler arasında dil bilimcileri, şovmenler, akademisyenler.. bulunmakta.
Kitabı çocukların bazı soruları şunlar;
Beni ben yapan nedir?
Neden sıkılıyorum?
İlk tohum nereden geldi?
Hepimiz akraba mıyız?
Neden dinozorlar öldü de diğer hayvanlar ölmedi?
Bir inek bir yıl boyunca osurmadan durursa ve sonunda osurursa uzaya fırlar mı?
Sorular gerçekten çok ilginç. Verilen cevaplarda da ben olsam ne derdim şeklinde yorum yapmaya çok açık.
Yemek molasında eğlenmek için birebir eğlence kaynağı.
Cevap verenler arasında dil bilimcileri, şovmenler, akademisyenler.. bulunmakta.
Kitabı çocukların bazı soruları şunlar;
Beni ben yapan nedir?
Neden sıkılıyorum?
İlk tohum nereden geldi?
Hepimiz akraba mıyız?
Neden dinozorlar öldü de diğer hayvanlar ölmedi?
Bir inek bir yıl boyunca osurmadan durursa ve sonunda osurursa uzaya fırlar mı?
Sorular gerçekten çok ilginç. Verilen cevaplarda da ben olsam ne derdim şeklinde yorum yapmaya çok açık.
Yemek molasında eğlenmek için birebir eğlence kaynağı.
E yani?
Ülkemde ki önemli haberleri ciddiye bile alamıyorum şu saçmalıklar yüzünden.
Ülkemde ki önemli haberleri ciddiye bile alamıyorum şu saçmalıklar yüzünden.