confessions

altayhan

Bira  · 22 Ocak 2018 Pazartesi

  1. toplam giri 342
  2. takipçi 6
  3. puan 5404

yazarların darbe günü bulundukları yerler

sophos
Orta avrupa gezisinde, Budapeşte'de macar gecesindeydim. Halk danslarını izliyor ve palinka içiyorduk. Rehber "darbe olmuş" diyince ilk şaka yaptı sandık sonra gerçek olduğunu anladık. Bizim için eğlence bitti. İçimizde bir sevinç oluştu t*ayyip gidiyor diye sonra fetönün yaptığını öğrenince yeniden üzüldük, aynı bok sonuçta (islam vs islam). Ertesi gün otelde televizyonda trt'yi bulduk, t*ayyip konuşuyordu sevinsek mi üzülsek mi bilemedik. sonuçta gezimizi tamamladık. Eve dönerken otobüsteki ekranda türk kanallarında kendi askerlerini döven "muhteşem, demokratik, cesur halkımızı" izledik.

israil

frantz fanon
bir yahudi devleti fikri olarak kendi değil de bugün temsil ettiği şeyler, bugünkü hali -er ya da geç- yıkılacak. adı ve bayrağı da değişebilir.
yahudilerin de kendi devletini kurmaları haklarıydı (ki ukkth çerçevesinde bu işe sscb de çanak tutmuştur maalesef). bölgenin en yapay ve en zararlı devetlerinden biri olarak kurulmasa daha iyiydi. ama olan oldu (ki bunun 1900lerden itibaren engellenmesi lazımdı. özellikle 1905 isyanından itibaren yahudi göçü ve koooperatif örgütleri engellenmeliydi)
şu saatten sonra israili yok etme savındaki fkö ve hamas gibi kaba milliyetçi yaklaşımlar saçmadır. ki, sanki israil, abd, ingiltere, isviçre vb yok olsa düzen değişecek. yok olacaksa isviçre yok olsun, tüm bankalar orda. swh

israil yönetimini, 1967 sınırlarına geri çekip efendi efendi yaşamayı öğretecek, "seçilmiş millet" zırvasını, militarizmi, ikiyüzlüğü bıraktıracak bir şeyler geliştirilmeli.

nejdet sançar

dokuzkoydenkovulanadam
Nihâl Atsız'ın kardeşi Nejdet Sançar 1 Mayıs 1910'da İstanbul'da dünyaya geldi. Soyadlarının aynı olmamasının sebebi, 1934 yılında soyadı kanunu çıktığı zaman Nejdet Sançar'ın askerlik görevinde bulunmasından ötürü birbirleriyle haberleşemedikleri için farklı soyadlar tescil ettirmeleridir.

Nejdet Sançar'ın hayatı ağabeyi Nihâl Atsız ile birçok yönden benzerlik gösterir. O da bir edebiyat öğretmeniydi; 3 Mayıs 1944 sonrasında tabutluklarda ve zındanlarda en ağır işkenceleri çekti, Türkçülük Davası'nda yargılandı. Sançar Beğ, Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği ile Türk Ocakları'nda görev yaptıktan sonra (Atsız Ata'nın genel başkanlığında İstanbul'da kurulan fakat sonradan merkezi Ankara'ya nakledilerek adı Türkiye Milliyetçiler Birliği'ne çevrilen) Türkçüler Derneği'nin genel başkanlığını devraldı…

Nejdet Sançar, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunudur. Askerlikten sonra Sivas Öğretmen okuluna edebiyat öğretmeni olarak tâyin edilmiş fakat zamanın Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel'i karşılama törenine katılmadığı gerekçesi ile bu görevden alınmış ve Balıkesir Lisesi'ne atanmıştır.

Balıkesir Lisesi'nde görevine devam ederken Türkçülük – Turancılık adı altında Mayıs 1944'de başlayan ve Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Ankara Konservatuarı Direktörü Orhan Şaik Gökyay, Hikmet Tanyu, Türk Tarihi Profesörü Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan gibi Türkçülerin de bulunduğu davada tutuklanmış ve Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yapılan duruşmalar neticesinde 14 aya mahkûm olmuştur. Bu arada Askeri Yargıtay, Türkçüler hakkındaki kararı esastan bozmuş, yani Nejdet Sançar o zamanlar “Tabutluk” tabir edilen hücrede 14 ay boşuna yatmıştı.

Nejdet Sançar, 1960 yılında 16 yaşındaki oğlu Afşin'i kaybetmesi üzerine felç geçirmiş, Afşin için 1962 yılında Yeni İstanbul gazetesinde “Türk Gençliği Nasıl Olmalıdır?” konulu ödüllü bir yarışma düzenlemiş, bu yarışma daha sonra ki yıllarda da devam etmiştir. Afşın'ın ölümü üzerine amcası Hüseyin Nihal Atsız, Afşın'a Ağıt başlıklı duygusal bir şiir yazmıştır.

1960 yılında tek evladı, 15 yaşındaki oğlu Afşın'ı kaybedince üzüntüden felç geçirdi ve uzun tedavilerden sonra ancak kısmen iyileşebildi. Türkçü dergilerde çok sayıda makalesi yayınlandı, ayrıca “Türklük Sevgisi”, “Irkımızın Kahramanları”, “Tarihte – Türk İtalyan Savaşları”, “Afşın'a Mektuplar” ve “İsmet İnönü İle Hesaplaşma” adlarını taşıyan beş tane kitabı vardır. Sançar Beğ'in de ömrü aynen ağabeyi Atsız Ata gibi tabutluklara, zındanlara, işkencelere, mahkemelere, sürgünlere, baskılara ve mahrumiyetlere göğüs gererek Türkçülük yolunda uğraş vermekle geçti…

Hayatını Türklüğe adamış bu büyük Türkçü, 1975 yılının 22 Şubat günü, Atalarının önünde yağız yere diz vurmak için Uçmağa vardı.

Nejdet Sançar'ın öldüğü gün daktilosunda, daha geniş basımını için hazırlamakta olduğu “Tarihte Türk-İtalyan Savaşları” isimli eserinin ikinci basımı için hazırladığı bir sayfa takılı bulunmaktaydı.

1. Tarihte Türk – İtalyan Savaşları
2. Irkımızın Kahramanları
3. Türklük Sevgisi
4. Afşın'a Mektuplar
5. Gizli Komünist Belgeleri
6. Kızıl Cennet Masalı
7. Türkçülük Üzerine Makaleler
8. İsmet İnönü ile Hesaplaşma

1944 Türkçülük Davalarında, mahkeme heyetine karşı yaptığı savunmanın son cümlesinde haykırdığı gibi: “Türk soyu sağ olsun!”
1

burberry

sophos
geçtiğimiz yıl, 37,8 milyon dolarlık ürününü 'ucuza satılmaması', 'yanlış insanlara satılmaması' için yakarak imha eden marka. haber linki

(kapitalizmde emeğin ya da insanlığın bir önemi olmadığını, tek önemli şeyin para ve kar olduğunu bir kez daha gördük.)

başkurtistan

sophos
rusya federasyonu'na bağlı özerk türk cumhuriyeti.
başkenti ufa'dır. ülkenin ismi türkçe kökenlidir ve ''baş kurt ülkesi'' gibi bir anlamına gelmektedir.
dilleri tatarcaya benzeyen bir türk dilir.
ülkenin başkurtça ismi Башҡортостан - Başqortostan, rusça ismi Башкортостан (Başkortostan)dır. %38.6'sı müslüman, %26.7'si ortodokstur.

ülke hakkında bilgisi olmayan cahiller, ismini ''başkürdistan'' şeklinde yazıp kürt devleti olduğunu iddia ederler.

özgürlük

frantz fanon
illüzyondur.
hafta içi maddi ve manevi sömürüye maruz kalınır, hafta sonu da cluba gidilir, sonra özgürüm, bireyim diye gezilir. böyle yüzbinler, belki de milyonlar vardır. halbuki ne özgürlüğü alasen; yılda kaç kez denize giriyorsun, türkiye'nin hangi şehrini gördün, kitap okumaya, dünya sinemasını anlamaya - 6 ayda 1 kez marvel comicslerden çakma kahraman filmlerine gitmek sayılmaz- gücün ve sabrın kalır mı. ama özgürüm, ailem yok, aşiretim yok bu şeye benziyor; ''p*ç olmak güzel bişey aslında hiç akraban yok'' diyor ya vizonteledeki. tamam geleneksel yapı da madalyonun başka bir tutsak tarafı ama sen de bunu -az veya komple kırdın diye- özgür değilsin be. mutlu da değilsin.

bedelli askerlik

zeybek
özellikle son yıllarda çokça tartışılan zamazingo. bir yanda hainlik diyenler bir yanda işim gücüm var param var diyenler.

olayı askerliğini yedek subay olarak terör bölgesinde birebir çalışmış bir admin olarak anlatayım size.

zorunlu askerlik şanlı osmanlı'da büyük toprak kayıpları olana kadar yoktu. şöyle ki biliyorsunuz mısır valisi kavalalı bile utanmasa istanbul'u alıp osmanlı'yıı bitirecekti. yani hal böyle olunca osmanlı'da yamulmuyorsam askerlik görevi vatani görev olarak kanunlaştı çünkü tımar bozulmuş eyalet askerleri diye tabir edebileceğimiz askerler kendi eyaletlerinin bağımsızlığı için vs vs. uzar gider.

porfesyonel, disiplinli bir ordu şart. ama bedelli yapanları da hor görmemek lazım. herkes parası var diye yapmıyor bu naneyi. benim kendi tercihimdi gitmek istesem tecil eder paşa paşa bedelli yapardım. gerek duymadım. çünkü hiçbir yerde para verip edinemeyeceğim deneyimi yaşadım. ordu millet olarak bir kavmin ahvadıyız bu açık. hiçbir şeyle övünemesek bile askeri teknik taktikle övünebiliriz.

neyse, ben develete millete daha faydalıyım o yüzden bedelli yapıyorum diyenlere sadece bedelli askerlik yaptıkları için saygı duyuyorum. yoksa devlete ve millete hiçbir katkıları yok. bu adamlar atom parçalamıyor, üretim olmayan yan sanayi ülkesinde develete ve millete dünya çapında ivme kazandıran bir şey yapamıyorsak kusura bakmayalım bir sike yaramıyoruzdur. bunlar gerzek avunması. açıkça şu belirtilmeli ki parayı verip düdüğü çalacağım. dipnot: ben de bir sike yaramıyorum.

şu algıyı da tamamen silin sayın yazarlar. askere giden kısa yahut uzun dönem erler patates soymuyor. be avradını siktiklerim ülkeyi karadeniz fıkrası mı sanıyorsunuz yahu. askerlik deyince akla gelen direkt savaş mı oluyor yani verelim elinize hk33e'leri gidin çarpışın. bu mantık tamamen aptalca. asker disiplin temeli 2000 yıl öncesine dayanan bir olgu. üniforma isim değişti ama ruh aynıdır. orada yapacağın en ufak bir görev dahi bir orduyu müşkül durumdan kurtarır. bunu da basit her yerde anlatılan bir anonimle size aktarayım. bir çivi bir nalı, bir nal bir atı... şeysinde olduğu gibi.

benim askerlikle ilgisi net görüşüm de şudur. muayene yaşı gelen er kişi, şubede yoklamasını yapsın. isteyen yaşı geldiğinde askere gitsin, istemeyen de gerekli belgeleri doldurup askere gitmesin bedel de ödemesin. eyyorlamam bu kadar.

15 temmuz 2016 darbe girişimi

frantz fanon
abd yanlısı bir girişimdi ama rteciler, ulusalcılar ve rusya boşa çıkardı. arkasından da rte fırsat bu fırsat, "allahın lutfu" deyip kendi darbesini yaptı: ohal sayesinde khklarla yönetmeye basladı. yüz binlerce kişiyi devletten attı ama bir sürü kendi -eski- cemaatcisine de aslında dokunmadı ve laf da ettirmedi hala da dokunmuyor. yaygara koparıldı, akp - mhp dısındakine bir ifade özgürlüğü, eylem özgürlüğü pek kalmadı. korkunun, ihbarcılığın içinde devleti büyük oranda ele gecirip başkan oldu.

din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenleri

frantz fanon
-bizim zamanımızda- elini sıcak sudan soğuk suya koymayacak, ılık götlü kimselerdi. bugün de böyle olduğunu tahmin edebiliyorum. belli bir ahlaki çerçeve -ve genel islam bilgisi- veriyorlardı ama yöneticilikte, insan hakları konusunda, çocuk-öğrenci psikolojisinde ve krizi yönetmede tırttılar ve menfaatçiydiler. yani kendi alanı dışındaki alanlarda geriydiler ve isteksizdiler. bilmesi zorunlu olan şeyleri bilmiyorlardı, yapılması zorunlu olan şeyleri yapmıyorlardı. (dolayısıyla o ahlaki vurguyla da celişiyorlardı) ama bunların dersi zorunluydu. hatta kendi alanını bile bilmezlerdi, ben laf arasında arkadaşlara pagan olduğumu söylemiştim (ergenlik işte), hocam frantz pagan'mış dedi bi arkadaş, hoca diyor ki ''pagan ne?) ki örgütlü cahilliğin henüz -o kadar- prim yapmadığı bi devrdi bu. şimdki durumu düşünemiyorum bile.

öğretmenlik

frantz fanon
tamam, güzeldir, kutsal meslektir de şimdi geriye bakınca -şimdiki aklım o gün olsa- pek çoğunun da -öğretmeninden müdürüne- ağzının payını veririm, insanlık dersi veririm diyorum.
kızları -nasıl olsa yaşları küçük diye- taciz eden sosyal bilgisi öğretmeni mi ararsın, tanzimat öncesi dinci mi ararsın, müdürün odasının camına iki üç kez zıpladık diye kafamızı birbirine çarpıştıran müdür yardımcısı mı dersin amk sanki cinayet işledik ya.
yaşa devlis, yaşa liseli anarşist faaliyet. yakın amk okullarını ya. swh

tayland'ta mağarada mahsur kalan çocuklar

harflervekibrit
24 Haziran'da okul gezisi sebebiyle girdikleri mağarada sel sularının yükselmesiyle mahsur kalmış çocuklardır. 12 çocuk ve antrenörleri, 9 gün sonra sağ salim bulunmuştur. kurtarma çalışmaları sırasında bir dalgıç oksijensiz kalıp ölmüş. dalgıçların çamurlu suda kimi dalıp kimi yürüyerek 6 saatte ancak ulaştığı yerden çocukların salimen çıkarılması için profesyonel bir heyet oluşturulmuş. Şimdiye kadar 4 çocuk kurtarılmış, 2 ila 4 gün içinde diğerlerinin de çıkarılması planlanmış.
Bu çocukların akıbetinden saat saat haberdar olabilmemize karşın, Tekirdağ'daki tren kazasında kaç kişinin ve kimlerin öldüğünden, kazanın nereden kaynaklandığından haberdar olamıyoruz. Çünkü eğer bir yetkili ihmali filan söz konusuysa haysiyet gereği istifa filan etmek gerekebilir Allah muhafaza!

demokrasi

harflervekibrit
Bu başlıkta İsmail Hakkı Tonguç'un (bkz:köy enstitüleri) bu söyleminin bir kısmı yazılmış ama idam isteği ile de alakalı gördüğümden tekrar yazmak istedim: “Demokrasinin iki çeşidi vardır: Biri zor ve gerçek olanı, öbürü de kolayı, oyun olanı...
Topraksızı topraklandırmadan, işçinin durumunu sağlama bağlamadan, halkı esaslı bir eğitimden geçirmeden olmaz birincisi, köklü değişiklikler ister. Bu zor demokrasidir ama gerçek demokrasidir. İkincisi kâğıt ve sandık demokrasisidir. Okuma yazma bilsin bilmesin; toprağı, işi olsun olmasın, demagojiyle serseme çevrilen halk, bir sandığa elindeki kâğıdı atar. Böylece kendi kendini yönetmiş sayılır. Bu, oyundur, kolaydır. Amerika bu demokrasiyi yayıyor işte. Biz de demokrasinin kolayını seçtik. Çok şeyler göreceğiz daha...”

ırkçılığın farklı bir boyutu

odin
Merhabalar;
Daha demin şöyle bir şeye rastladım sözlükte gezerken, "senin ataların çocuklara tecavüz edip, kundaktayken öldürmüyor muydu? Kendi kirli tarihinde boğul Türkiye" (tam olarak bu şekilde yazılmamış olabilir ama anlamı tam olarak buydu.)
Bu neyin altında yazıyordu onu da söyleyim size; "küçük eylül'ün cesedinin bulunması" başlık bu...
Bunun ata ile ne alakası var?
Bunu yazan Türklere ırkçı diyen birisi?
Arkadaşım avel misiniz ya? Kendinize gelin.
3

türkiye'den umudu yitirmek

zjenerasyonu
umudumuzu yitirmek ile vazgeçmek arasında büyük bir fark var...

hepimiz türkiye üzerinde bir sorumululuk üzerinde yükümlüyüz



“Ey Türk gençliği!



Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

bizimle uğraştıklarını ve bunun için mücadele verdiklerini bugün def etsek yarın yenilerinin geleceğini biliyoruz...

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden, mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî, bedhahların olacaktır.

ancak zaten bu mücadeleden haberdar ve hazırdık

Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin!

üzerimize algı kurabileceklerini biliyoruz ki fiziksel olarak daha da güçlü olduklarını

Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.

Gösterdiğimiz onca mücadele ve tepkiye rağmen bu büyük mücadeleden önce her damarımıza bir darbe vurulmuş ve iişgal altında tutulmuş olabiliriz

Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.

Düşmanımızı ve onun yandaşını biliyoruz bize yol göstermesi gereken hükümetin dahi düşman olduğunu biliyoruz

Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler.

ne vaziyette olduklarının kendileri de biz de farkındayız

Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-u-zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

ama bir gün bu mücadeleye atılmak mecburiyetinde kalırsak ne bizi ötekileştirenler karşımızda durabilir ne bu hıyanet içindeki hükümet umudunuzu yitirmeyin veya aramayın umut zaten sizsiniz biziz hep varız var olacağız..

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır!

Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asîl kanda, mevcuttur!



Mustafa Kemal Atatürk



20 Ekim 1927

türkiye'den umudu yitirmek

sophos
Al benden de o kadar...
Gerileyen bir ülkeyiz. islam ve faşizm geliyor yakında...
Ben de fırsat bulup Yurtdışına gitmek, orada yaşamak, çalışmak ve müslümanlara doyasıya saldırmak istiyorum çünkü nefret ediyorum onlardan ve ülkeyi soktukları bu halden. Bu muhafazakar milletle gelişme, ilerleme veya bir devrim olacabileceğine inanmıyorum.

tansu çiller

franz
Sanırım meral hanım kendisinden çok daha büyük bir figür ki, unutulmaya yüz tutmuş benliğini 'sansasyonel' olaylarla gün yüzüne çıkarmaya çalışıyor.

Yer miyiz?

%50.

tawantinsuyu

sophos
inka imparatorluğu'nun orijinal (keçuva dilindeki) adı.

"Dört bölge" anlamına geliyor: imparatorluk; kuzey bölgesi, güney bölgesi, doğu bölgesi ve batı bölgesi anlamlarına gelen "chincansuyu", "collasuyu", "antisuyu" ve "cuntinsuyu" adlarında dört bölgeden oluşuyormuş.

İnka adı ispanyollar tarafından verilmiş.

simon bolivar

sophos
(d. 1783 - ö. 1830) Güney amerika'yı ispanyol sömürgesinden kurtaran kişi: el libertador.

George Washington ve Amerikan devrimi hayranıydı ve hayali ABD'yi model alan bir Birleşik Güney Amerika Cumhuriyeti kurmaktı.

Gerçekleştirdiği askeri başarılarla Kolombiya ve Panama 1819'da, Peru 1821'de Ekvador 1822'de ve Bolivya 1825 yılında İspanyol sömürgesi olmaktan kurtuldu. Bu altı ülkenin kurucusu sayılır kendisi.

1822 yılında kurmayı planladığı cumhuriyetin çatısı olacak federal yapı Büyük Kolombiya'nın fikri temellerini de atarak kurdu. Ne var ki Büyük Kolombiya Bolivar'ın ön gördüğü şekilde gelişmedi. Bu federal yapı kendi içerisinde özellikle askerler arasında derin fikir ayrılıklarına ev sahipliği yapıyordu. 1828 yılında ortak bir anayasa oluşturulması fikri de gerçekleşemedi.

vatan haini

zehir
Ordumuz Herhangi Bir pkklı, ypgli, deaşlı, ypjli, ve Diğer Gruplardan Teröristin Götüne Süngü Soktuğunda Ülkemiz İçinde Götüne Gemi Direği Girmişçesine Çığlık Atan Oros.u Evlatlarının Kısa Tanımıdır

piri reis üniversitesi'nin izmir marşı'nı söylemesi

the spook
Mezuniyet töreninde olan ve sonucunda Milli Eğitim Bakanı Yılmaz'ın töreni terk ettiği olaydır. Terk ettikten sonra da bütün salonda, ''Mustafa Kemal'in askerleriyiz'' sloganı atılmış. Ülkede ayda 1 olsa da güzel şeyler oluyor sanırım. Halkın kafası şaşırtıcı biçimde çalışmaya başlasa da, Atatürk'ü duyunca rahatsız olan herifleri başımıza getirmese keşke. ''Ama bu sonsuza kadar sürmeyecektir'' diye daha önce demiştim zaten. Bir gün yükselelim, işte o zaman tıpkı çomarların yaptığı gibi bütün bize muhalefet kitleyi dellendireceğim. Her 3 kelimemden birisi Atatürk, diğer ikisi de mustafa ve kemal olacak.

ırkçı görünmemek için türk ırkını yermek

ickial
bu aralar moda olmuş olan durumdur. yav sen saf kan ya da değil bir şekilde türksün di mi sorana türküm, türkiyeliyim diyorsun. insanları sev ayırma zaten ama sırf ırkçı görünmemek için de sıçma kardeşim niye türkleri aşağılıyorsun salak mısın sen a*k?
dediğimden bi bok anlamayıp buraya akıl vermeye gelmesin kimse ne anlatmak istediğim açık. bir zamanlar sıkı bir türk milliyetçisiydim, hala öyleyim ama bunu başka ırkları aşağılayarak yapmıyorum. kanıma dokunuyor aq başka biri bok atsa diyecem tamam bu diyo mantıklı bi sebebi vardır kendince ama sen türksün be sen niye aşağılıyorsun kendini. ne biçim iş bu mk.

ne seçemediğin bir durum için övün ne de bu duruma hakaret et. dümdüz yaşa amk türk vatandaşıysan da nankörlük etme.
1

osmanlı'da evrim teorisi

romacumhurbaskani
OSMANLI'DA EVRİM TEORİSİ.
Osmanlı'da evrimi ilk defa gündeme getiren kişi Ahmed Midhat efendiydi (1844-1912).Dağarcık adlı derginin ikinci sayısında Veladet” (doğuş) adlı yazışında evrimi şöyle açıklıyordu.…Her tabakada o kadar hallere girdim ki, tarif değil isimlerini saymış olsam kamus (sözlük) kadar bir kitap olur. Nihayet dördüncü tabakada dahi nice yüz bin inkılaplar gördükten sonra aksamımı toplaya toplaya…meydana geldim.”

Yazılarında Lamarck'dan söz eden Ahmed Midhat efendi buna rağmen eserinde Darwin'in Doğal seçilim teorisinden söz etmiyor.İlk Türk romanı Taaşşuk-u Talat ve Fitnat yine ilk Türkçe sözlük Kamus-i Türki ve Şemsettin Sami bey'e ait insan adlı çeşitli eserlerinde çekinerek'de olsa evrimi anlatmakta. jeolojik ve arkeolojik kanıtlarla evrimden söz ediyorlardı.Fakat Şemsettin Sami beyin kitabında Darwin ve teorisinden söz edilmez.Kapatılan ikinci Darülfünun'un müdürü Hoca Tahsin efendi 1880 veya 1881'de yazdığı fakat öldükten sonra 1892'de yayınlanan Tarih-i Tekvin yahud Hilkat (varoluşun ve yaratılışın tarihi) adlı eserinde evrimden şu şekilde söz edilir.



“Tabiatın bağrında değişmez bir şey var mıdır? Bütün türler ve cinsler bir değişim ve daimi olgunlaşma halinde olduğu halde türlerin değişmezliğini iddia edenler, karşılaştırmak için yeterli derecede olmayan kısa bir süre varsaydıklarından dolayı aldanmışlardır” diyor.

Hoca Tahsin bu sözleri ile evrimin anlaşılması konusunda önemli bir bakış açısıydı

Hoca Tahsin efendi Darwin'le ilgili olarak “Darwin'in bu hususa dair ifadeleri her ne kadar kafi mertebede değilse de, mesleği (izlediği çizgi) varoluşu açıklamasına ve gerçeklik felsefesine uygun olmakla, olgunlaşacağından kesinlikle şüphe duyulmaz.”diyerek söz ediyordu.

Fakat yine doğal seçilim teorisinden söz edilmiyor.

Darwin ve doğal seçilimin söz edilmesi Ali Sedad Bey

Osmanlı doğal şeçimle ilk kez Ali Sedad beyin 1882'de yayınladığı kitapla tanıştı.fakat işin ilginç tarafı yayınladığı kitapta bu teori desteklenmiyor kanıtlanmaya çalışmıyor tam aksine bu teori red edilerek yanlış olduğu anlatılmayı çalışılıyor Ali Sedad bey daha çok mantık üzerine yazdığı kitaplarıyla tanınmıştır.Ayrıca ilk Osmanlı ilk termodinamik kitabınında yazarıdır.

1882'de yayınladğı Kavaid-i Tahavvülat fi Harekat-i Zerrat (parçacıkların hareketine ilişkin dönüşüm kuralları) adlı 192 sayfalık eseri Fizik ve Biyoloji tarihi bakımından oldukça önemli bir eserdir.Kitabın 163. ve 170. sayfalar arasında evrim'den söz ediliyor. Darwin'in evrim teorisini detaylı bir şekilde anlattıktan sonra evrim teorisini reddediyor.ve eleştirilerini sıralıyor.Ali Sedad bey, “Darwin'in bu konuda ortaya koyduğu kanıtların en önemlilerinden söz edeceğiz” dedikten sonra sonraki dört paragrafta doğal seçilim mekanizmasını bilimsel ve gayet anlaşılır bir dille okurlarına anlatıyor.canlıların sınırsızca çoğalmasını önleyen en önemli engel, “fıkdan-ı maişet”tir (geçim araçlarının kıtlığı) Bu nedenle, her türün bireyinin, nafakasını temin etmek ve varlığını sürdürebilmek için yürüttüğü bu mücadelede, kuvvetli olan zayıfa galip gelmekte ve bazı faydalı özelliklere sahip olanlar diğerlerinden daha fazla “muammer olmaktadırlar” (yaşamaktadırlar).

Ali Sedad bey “Darwin Mesleğinin (çizgisinin) Muhakemesi” başlıklı paragrafta ise iki büyük itirazı söz konusuydu.Bunlardan birincisi yine bir türün oluştuğu ile ilgili bir kanıt olmadığı ikincisi ise bir ara türün bulunmadığı

Ali Sedad bey burada ilginç bir retoriğe başvuruyor Darwin'i destekleyenlere “jeoloji tabakalarındaki bilimsel araştırmaların henüz yeterince yapılamamış olmasından dolayı ileride geçiş biçimlerinin bulunması muhtemel olduğu için, jeoloji biliminin bu aşamasında Darwin'in tezlerine itiraz olunamaz” diyen doğa bilimcilere



“Bu durumda jeolojinin bugünkü halinde Darwin'in mesleği kabul olunur şeylerden değildir diye ifade etmek daha münasiptir.”şeklinde cevap veriyor Ali Sedad bey Darwin'in türlerin oluşumunun çok yavaş işlediği ile geçiş biçimlerinin hızlı olduğu düşüncesinin çeliştiği görüşünde.

Ali Sedad evrim teorisine olan itirazlarını bitirdikten sonra Darwin'in insanın maymundan geldiğini söylemediğini, insan ve maymun'un diğer bir türden geldiği belirtiyor.İnsan ve Maymun içinde benzerlik değil farkılık olduğunu belirten Ali Sedad bey bu iki türün tamamen aynı ve benzer olsalar bile insanın konuşma özelliği ile maymunda ayrıldığını belirtiyordu.bu nedenle Lamarck ve Darwin'in düşüncelerinin yanlış olduğunu belirtiyordu.Ali Sedad bey Darwin'in Türlerin Kökeni kitabıdan 23 yıl sonra evrim teorisi doğal şeçilimiaçıklaması Darwin görüş açısı ile ilk kez Osmanlı okurlarına açıklaması süphesiz Biyolojik tarihimiz açısında ilginç ve bir o kadar önemli bir gerçektir.

27 mayıs

sophos
çomarlar twitter'da 27 mayıs diye etiket oluşturmuş, kuduruyorlar.
sizi de demokrasinizi de sizi de ayrı ayrı s....

imam hatipleri tekrar açan, imf'den ilk dış borcu alan, sanayinin içine sıçan, türkiye'yi küçük amerika yapacağız diyen, türkçe okunan ezanı arapçaya çeviren, yolsuzluk yapan, ülkemizi abd'nin köpeği yapan amerikancı ve islamcı adnan menderes şerefsizinin iktidardan gidişinin yıl dönümü kutlu olsun.

eğer cehennem varsa mekanı cehennem olsun.
2

madımak katliamı

jakoben
şu saate kadar boş geçen iş günümü o gün vefat eden sanatçıların eserlerini dinlemeye ve okumaya ayırdığım katliamdır.

edit;orada o gün öldürülen insanların bir tanesi kadar bile birikimi olmayan gerici hayvanların tek bahanesi tahrikti.tahrik saygı gerginlik sübyancılık bu nasıl bir hastalık?bu mu güzel amına koyayım

özgürlük heykeli

sophos
(İngilizce: Statue of Liberty) ABD'nin New York şehrindeki Liberty (Özgürlük) adası üzerinde yer alan, 1886 yılında fransa tarafından hediye edilmiş, bakırdan yapılmış, Abd'nin simgesi olan anıtsal heykel ve gözlem kulesi.

kaidesiyle birlikte 93 metre uzunluğundadır, yalnızca heykel 46 metredir (kaidesi: 47 metre) heykel o kadar büyük değildir, konduğu kaide onu büyük gösterir.
heykel sağ elinde bir meşale tutar ve sol elinde bir tablet bulunur. sol elinde bulunan tabletin üzerinde, Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi'nin tarihi olan 4 Temmuz 1776 tarihi yazar.

amerikanlar bu heykele bakıp kendilerini özgür sanarlar oysa denek gibi yaşamaktadırlar.
neden özgür olmadıklarını buradan amerikan yazarın kaleminden okuyabilirsiniz.

islam karşıtlığı

the spook
müslüman ülkeler hariç, bütün ülkelerde zaten bulunan bir şeydir. from Turkey deyince tetikleniyor millet, Allahu Akbar diye bağırıp dalga geçmeye başlıyor. Sanki müslümanım... Kimsede saygı diye bir şey kalmamış, herkes kendi dininin üstünlüğünü savunuyor. Benim isteğim, bütün dünyada din karşıtlığının yayılması.
1

güne anlamlı bir şiir bırak

sophos
adamsın jakoben
çomarları kudurtan ben
siken sen

eğer üşüdüysen
yakalım imam hatipleri

bizim çomarlar
eksiliyorlar girileri
el ile yemek yemek hoşlarına gider
severler zulüm edeni

ülkeyi bok götürse de
savunurlar dinlerini
28 şubat'ı duyar ağlarlar
arap itleri

dinlerine hoşgörü kasarlar
türkiye'nin çakma bedevileri
4

ahmet eşref fakıbaba

sophos
yerli üretime karşı olan ve her şeyin ithal edinmesini savunan ''Gıda, tarım ve hayvancılık bakanı''.
çok mantıklı bir formülü var: antep fıstığı fiyatları artmış, ithal edince fiyatları düşüyormuş aynı şekilde et fiyatları da böyle düşüyormuş (!).

metrobüste öpüşenlerden rahatsız olan yobaza tepki

jakoben
https://www.dailymotion.com/video/x6jjzb6

şükrü erbaş cevabı;

Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Çünkü onlar ağır kanlı adamlardır
Değişen bir dünyaya karşı
Kerp*ç duvarlar gibi katı
Çakır dikenleri gibi susuz
Kayıtsızca direnerek yaşarlar.
Aptal, kaba ve kurnazdırlar.
İnanarak ve kolayca yalan söylerler.
Paraları olsa da
Yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır.
Her şeyi hafife alır ve herkese söverler.
Yağmuru, rüzgarı ve güneşi
Bir gün olsun ekinleri akıllarına gelmeden
Düşünemezler…
Ve birbirlerinin sınırlarını sürerek
Topraklarını büyütmeye çalışırlar.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Çünkü onlar karılarını döverler
Seslerinin tonu yumuşak değildir
Dışarda ezildikçe içerde zulüm kesilirler.
Gazete okumaz ve haksızlığa
Ancak kendileri uğrarlarsa karşı çıkarlar.
Adım başı pınar olsa da köylerinde
Temiz giyinmez ve her zaman
Bir karış sakalla gezerler.
Çocuklarını iyi yetiştiremezler
Evlerinde, kitap, müzik ve resim yoktur.
Bir gün olsun dişlerini fırçalamaz
Ve şapkalarını ancak yatarken çıkarırlar.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Çünkü onlar köpekleri boğuşunca kavga ederler.
Birbirlerinin evlerine ancak
Ölümlerde ve düğünlerde giderler.
Şarkı söylemekten ve kederlenmekten utanırlar
Gülmek ayıp eğlenmek zayıflıktır
Ancak rakı içtiklerinde duygulanır ve ağlarlar.
Binlerce yılın kalın kabuğu altında
Yürekleri bir gaz lambası kadar kalmıştır.
Aldanmak korkusu içinde
Sürekli birbirlerini aldatırlar.
Bir yere birlikte gitmeleri gerekirse
Karılarından en az on adım önde yürürler
Ve bir erkeklik işareti olarak
Onları herkesin ortasında döverler.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Çünkü onlar yanlış partilere oy verirler
Kendilerinden olanlarla alay edip
Tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar.
Devlet, tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir.
Devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar.
Yiğittirler askerde subay dövecek kadar
Ama bir memur karşısında -bu da tuhaftır-
Ezim ezim ezilirler.
Enflasyon denilince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler.
Cami duvarı, kahve ya da bir ağaç gövdesine yaslanıp
Onbir ay gökyüzünden bereket beklerler.
Dindardırlar ahret korkusu içinde
Ama bir kadının topuklarından
Memelerini görecek kadar bıçkındırlar
Harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez
Şehre giderler!

Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Çünkü onlar otobüslerde ayaklarını çıkarırlar
Ayak ve ağız kokuları içinde kurulup koltuklara
Herkesi bunalta bunalta, yüksek perdeden
Kızlarının talihsizliğini ve hayırsız oğullarını anlatırlar.
Yoksulluktan kıvrandıkları halde, şükür içinde
Bunun, Tanrının bir lütfu olduğuna inanırlar.
Ve önemsiz bir şeyden söz eder gibi, her fırsatta
Gizli bir övünçle, uzak şehirdeki
Zengin bir akrabalarından söz ederler.
Kibardırlar lokantada yemek yemeyi bilecek kadar
Ama sokağa çıkar çıkmaz sümküre sümküre
Yollara tükürürler…
Ve sonra şaşarak temizliğine ve düzenine
Şehirde yaşamanın iyiliğinden konuşurlar.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Çünkü onlar ilk akşamdan uyurlar.
Yarı gecelerde yıldızlara bakarak
Başka dünyaları düşünmek gibi tutkuları yoktur.
Gökyüzünü, baharda yağmur yağarsa
Ve yaz güneşleri ekinlerini yetirirse severler.
Hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe
-Bu verimi yüksek bir tohum bile olsa-
Sonuçlarını görmeden inanmazlar.
Dünyanın gelişimine bir katkıları yoktur.
Mülk düşkünüdürler amansız derecede
Bir ülkenin geleceği
Küçücük topraklarının ipoteği altındadır.
Ve birer kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden
Zamanın derin ırmakları önünde…

KÖYLÜLERİ, SÖYLEYİN NASIL
NASIL KURTARALIM?

benden cevap;
direk sulandıysan bakma derim.rahatsız olmuş karı.bunlara karşı gelebilmek içinde yanan çocukları tecavüze uğrayanları bahane etmenize gerek yoktur.zira onların arasında insan yanı kalanlarda bu durumlardan rahatsız oluyorlardır.siz özgür bireylersiniz istediğiniz boku yersiniz.savunmaya ihtiyacınız yok.tekme tokat dalın
3

kürtajcı dayı

jakoben
tam bir or*spu evladıdır.bunun ellerine zift sürüp kameralarla donatılmış, içinde bir adet eşek olan ahıra üç gün kapatacaksın.curcunayı izle.cüce o.*** ç.*** ,çükünü yetiştirmek için vereceğin mücadelede şimdiden gözüme damlayıp göz kırpmama sebep olan boncuk terlerini s*keyim senin.neyse

kürtajcı dayı

the spook
kendisini, laiklik elden gidiyaağh, irticağ geliiyeağh sözüyle tanıyoruz. Gündemden çokça denk gelmişsinizdir zaten bu gerici sığıra. Neyse yine de videosunu bırakıyorum, spoiler bölümüne de sizin için güzel bir sürpriz bırakıyorum.



rodion romanoviç raskolnikov

sophos
dostoyevski'nin suç ve ceza romanındaki ana karakter.

adı, Родион Романович Раскольников; ''radion romanoviç raskolnikof'' şeklinde okunur.

dostoyevski öyle güzel yazmıştır ki Raskolnikov'un alyona İvanovna'yı öldüreceği günün tüm detaylarını okuyucuya ustalıkla aktarır. Raskolnikov'un kaygıları, düşünceleri, duyguları okurun beyninde daha da net şekillenir.

ayrıca raskolnikov bir nihilisttir aslında, değerlerinden kopmuştur, sonra kendine gelmiştir;
Raskolnikov'un üniversite yıllarında yazdığı yazılar da Nietzsche felsefesiyle paraleldir. Raskolnikov, üstinsan düşüncesinden bahseder. Tarihe adını yazdırmış olan Napolyon, Muhammed gibi kişilerin sokaktaki insanlardan farklı olduğunu söyler. Sokaktaki insanlar, üstinsanların dediklerini yapmak için vardırlar. Yalnızca Napolyon, Muhammed gibi kişilerin yaşamları değerlidir. Raskolnikov da kendisini onlardan sayar. Bu sebeple üniversitedeki hukuk eğitimini yarıda bırakmıştır. Yazılı adaletin gücüne inanmaz, dine inanmaz, Katerina İvanovna gibi insanların yaşamaları için hiçbir sebep yoktur ona göre. Ancak gözden kaçırdığı bir nokta vardır. Üstinsanlar bunları düşünmezler onlar zaten yapmaları gerekeni yapmak için doğmuşlardır. Cinayetleri işledikten sonra büyük bir vicdan azabı duyar. Bu yalnızca katil olmanın getirdiği bir sonuç değildir. Raskolnikov, üstinsan düşüncesini kaybetmiştir, inandığı tüm değerler çökmüştür.

-dostoyevski'nin bütün roman kişileri gibi, yazarın kendisi gibi, o da birbiriyle çelişen ikiz bir kişilik taşır. bir yandan gözünü kırpmadan iki cana kıyacak kadar gaddar ve katı yüreklidir. diğer yandan, arabanın altında ezilen marmeladov'un ailesine bütün parasını çıkarıp verecek kadar merhametli ve iyi yüreklidir.

raskolnikov, özellikle ''binlerce genç, körpe hayatı'' kurtarmak için tefeci koca karıyı öldürdüğü halde, aldığı paralara el bile sürmemiş, bunları götürüp bir taşın altına saklamıştır. bu davranış ancak dostoyevski'nin kişilerine özgü bir çelişkidir.

koca karıyı öldürdükten sonra ''ben koca karıyı değil, kendimi öldürdüm'' inancındadır.-

Raskolnikov kendinden başka hiçbir şeye inanmıyor, kendini halktan tamamen soyutladığını fark edince kurtuluşu polise teslim olmakta buluyor. Sürgünde ağır işler yaparak manevi anlamda günahlarından kurtulmayı ve halkın arasına tekrar girmeyi umut ediyor.