osmanlı imparatorluğunda sinema

laik bir hanim
Bu dönem sinemanın başlangıç dönemidir. Paris'teki gösterilerden hemen sonra İstanbul'daki Yıldız Sarayı'nda Padişah için özel bir gösterim düzenlendi. Halka açık ilk gösterimi yapan ise Polonya asıllı Rumen Sigmund Weinberg idi. İstanbul Galatasaray'daki Sponek birahanesinde düzenlenen bu gösteri sinemayı Türk halkına tanıtmış oldu. Petrol lambasıyla yapılan bir gösteriydi bu, çünkü elektrik yoktu. Karşılarındaki dev ekranda hareket eden, yemek yiyip, uyuyan insanları görenler 'bu şeytan icadının' Tanrı'ya karşı işlenmiş büyük bir günah olduğunu söylediler. Ama tüm bu karşı çıkmalara rağmen sinemanın büyüsü insanları sarıp sarmalamakta gecikmedi. Sponek Birahanesi'nin ardından Şehzadebaşı Feyziye Kıraathanesi, Tepebaşı Tiyatrosu ve Odeon Tiyatrosu başta olmak üzere İstanbul'un pek çok yerinde film gösterimleri yapıldı. İlk sinema salonu açılıyorİstanbul halkı ilk yerleşik sinema salonuna 1908 yılında yine Sigmund Weinberg'in sayesinde sahip oldu. Weinberg, bugün çeşitli fuarların yapıldığı Tepebaşı Sergi Sarayı'nın bulunduğu yerde Darülbedayi'nin (Şehir Tiyatrosu) Komedi Bölümü'nde ilk yerleşik sinema salonunu Pathe adıyla hizmete açtı. Pathé sinemasını Eclair (1909), Oriental, Cinéma Théatre (1910), Central (1911), Orientaux (1912), Gaumont (1913), Ciné Palace, Magic (1914) ve Variété (1915) sinemaları izledi. Bütün bu sinema salonları adlarından da anlaşıldığı üzere azınlıkların elindeydi. Daha sonra, o zamanlar da İstanbul'un kültür- sanat merkezi olan Pera'da Cine Oriental, Cine Palace gibi yerleşik salonlar birbiri ardına kapılarını açtı. Türklerin sinemaya el atması için ise 1.Dünya Savaşı yıllarına kadar beklemek gerekecekti. İki girişimci işadamı Cevat Boyer ve Murat Bey 19 Mart 1914'te Şehzadebaşı'nda Milli Sinema'yı savaş yıllarında açtı. Millî Sinema, Türkler tarafından işletilen ilk sürekli sinema olmuştur. Bundan sonra, Sigmund Weinberg, İstanbul yakasındaki Fevziye Kıraathanesi'ni kiralayarak düzenli film gösterileri yapmaya başladı. Kısa bir süre sonra da Şakir ve Kemal Seden, Ali Efendi ve Fuat Uzkınay tarafından Sirkeci'de Ali Efendi Sineması açıldı.Pera'dan Türkiye'ye giren sinema yavaş yavaş İmparatorluğun öbür büyük kentlerine de yayıldı. Ama yine de İkinci Meşrutiyet'in ilânına kadar (1908) sinema gösterileri tiyatroların, gazinoların, eğlence yerlerinin değişik numaralarından biri olarak, bir sığıntı gibi yaşadı. Bunun en önemli nedeni, İkinci Abdülhamit'in elektriğin uzun süre İstanbul'da kullanılmasına izin vermeyişiydi. Nitekim bu yüzden, Pera'nın ayrıcalıklı durumuna karşın, sinema bir aralık Selânik, İzmir gibi öbür kentlerde daha hızlı bir gelişme gösterdi.
İstanbul'da, 1914'e kadar, sinema Beyoğlu'nda merkezleşti, kentin öbür yakasında ise gösteriler azınlıktaydı. Sinemalar ve gösteriler çoğalınca programlar da, daha önceki tarihlerde bile, “ulusal” olmaya çalıştı. Henüz bir Türk sineması yoktur, sinema işletmeciliğinin büyük bir kısmı azınlıkların veya yabancı uyrukluların elindedir (ilginçtir ki “Sinematograf” ile ilk ilgilenen, Lumiére'den bilgi isteyen ve sonradan tasarısından vazgeçen İstanbullu Rum fotoğrafçısı Vafiadis oluyor, 1895-1896 yıllarında). Weinberg Türkiye'de tek uzman sinemacıdır, Pathé'den sonra Fransız Gaumont şirketi de temsilcisi Rum Telemakos Spiridis ile; Türkiye'ye girmiştir, bir dağıtım şirketi ise (Ciné Théatrale d'Orient) Alman ve Danimarka Filmlerini işletmektedir. O tarihlerde film gösterilen salonlar çoğalmakta, aygıt ve film yapan her yabancı şirket – Fransız, İngiliz, Amerikan- temsil edilmektedir.
Filmi11 Kasım 1914 tarihinde, Goeben (Yavuz) ve Breslau (Midilli) zırhlılarının, Odessa limanı da dahil olmak üzere, diğer Karadeniz kıyılarını bombalamalrı sonucu resmen savaşa girmiş sayılan Osmanlı İmparatorluğu içerisinde, bu tarihten sonra bazı gösteri ve mitingler düzenlendi. İlân edilen Cihad-ı Ekber'den sonra, 14 Kasım 1915'te bir miting düzenlendi. Bu miting esnasında, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sırasında, Rusların geldikleri en uç noktayı simgelemek için dikilen Yeşilköydeki Aya Stefanos Abidesi yıkıldı. Daha önceden düzenlenen bu miting sırasında bu anıtın yıkılması plânlanmış ve bu yıkımı görüntülemek için Avusturya'dan bir film ekibi getirilmişti.•Halkın ulusal duyguları doruktaydı. Bu yüzden, bu yıkım olayının bir Türk tarafından filme alınması gündeme geldi. Seferberliğin ilânıyla silah altına alınan Yedeksubay Fuat Uzkınay bu iş için uygun görülmüştü. Daha önce film gösterimi yapmış olan Uzkınay hiç film çekmemişti ve bu konuda bilgisi yoktu. Hemen o esnada, Avusturyalı film ekibi tarafından Uzkınay'a filmin nasıl çekileceği anlatıldı. Böylece Türk sinema tarihinin ilk filmi kabul edilen Ayastefanos Abidesinin Yıkılışıadlı film gerçekleştirilmiş oldu.1Bu filmin çekildiği hemen hemen her kaynakta bulunmasına karşın, sadece kutuları bulunabilmiştir. ••Buna karşılık Balkan'ların ilk önemli sinemacıları Manaki (Manakis ya da Manakia) kardeşlerin film çektiği bilinmektedir. Bu filmler şu anda Makendonya'da film arşivindedir. V. Mehmet Reşat'a dair görüntülerin varlığı da bir tesadüf sonucu, 1973 yılındaki Uluslararası Film Arşivleri Kongresi için Moskova'da bulunan Prof. Dr. Sami Şekeroğlu tarafı ndan tespit edilmiştir. Bu filmle ilgili olarak bir de anekdot vardır: Filmde; Sultan V. Mehmet Reşat'ın trenden indikten sonra, kendisini bekleyen bir arabaya yöneldiği anda, Milton Manaki görüntü almak için kalabalığı yarıp padişahın karşısına çıktığı anda, Sultan'ın maiyeti tarafından engellenir. Bunu fark eden Sultan maiyetine seslenir: “Bırakın çocuk oynasın...”(Korkmaz, 1997 : 19).Ve çocuk oynamaya devam eder. Türk Sinema Tarihi de böylece sinemasal açıdan bir “ilk belge”ye sahip olmuş olur. Osmanlı dönemi Türk sineması özellikle bazı kurumlar tarafından yapılmış ve geliştirilmiştir. Bunlar:1-Merkez Ordu Sinema Dairesi (MOSD)2-Müdafaa-i Milliye Cemiyeti3-Malül Gaziler Cemiyeti4-Donanma Cemiyeti
3