kişisel menkıbe

sophos
Paulo coelho'nun Simyacı kitabında geçen yol gösterici tanımlaması. İnsanın kendi kaderinin öznesi olması, kaderini iyileştirmek için çabalaması, onun peşinden gitmesi. İngilizce: personal legend.

"gerçekten arzu ettiğimiz bir şeyin gerçekleşmesi için tüm evren işbirliği yapar"

" simyacı bir kavkı alıp kulağına dayamasını istedi ondan. bunu çocukken birçok kez denemişti. kavkıyı kulağına dayayınca deniz sesi duydu.

- deniz her zaman bu kavkının içindedir, çünkü bu, onun kişisel menkıbesi'dir. ve çöl tekrar dalgalarla kucaklaşıncaya kadar da onu asla tekrar etmeyecektir."
2
iron
simyacı romanında tanımlanan şey. okunduktan sonra okuyucularında hayata, mutluluğa ve kendi kişisel menkıbemize dair büyük farkındalıklara yol açan ve bu sayede çevremizde olup biten her şeyin aslındanbir anlamı olduğunu bize farkettiren bir eser. romanın başkahramanı olan santiago adlı bir genç çobanın başından geçen, ispanya'dan mısır'a kadar uzanan bir serüven masalsı bir dille anlatılmış ancak romanda gerçek hayata dair pek çok bağlantılar bulabiliyoruz. bir nasihatname olarak da ele
alabileceğimiz bu yapıtta; kendi kaderimize, mutluluğumuza veya başımızdan geçmekte olan olaylara yön vermemizin mümkün olup olmadığı anlatılarak okuyucularına kendi hayat serüvenlerine dair bazı tavsiyeler veriliyor. bir hayalimizi gerçekleştirme olasılığı yaşamımızı ilginçleştirir ancak bu düşümüzü neden gerçekleştirmeyiz, nelerden korkarız, önümüze çıkacak engellerde ne tür davranışlar sergilemeliyiz şeklindeki sorularımızın tüm cevapları bu kitapta yer almaktadır. aynı rüyayı tüm hayatı boyunca sadece iki kez görmüş olan bir çobanın, bunların bir rastlantı olmadığına inanarak rüyalarının anlamını bulmak için başladığı kendi serüveninde verilen mesaj; insanların kendi yazgılarını seçme şansından yoksun olmadıklarıdır. çünkü hayatımızda önümüze çıkan
bazı fırsatların veya anlamlandıramadığımız bazı rastlantıların aslında mutlaka bir anlamı var ancak biz, bunları değerlendirme noktasında ya geri adım atıyor ya da hiçbir zaman bu rastlantıların sahip oldukları anlamları bulmaya çalışmıyoruz. yaşamımızın denetimi kendi ellerimizden kaçtığı zaman, kadere teslim oluruz ancak bilmeliyiz ki ipleri elimizde tutarak kendi kaderimizi kendimiz oluşturabilir
ve hayatımızı bu yönde idame ettirebiliriz. bütün günler birbirine benzediği zaman insanlar, güneş gökyüzünde hareket ettikçe, hayatlarında karşılarına çıkan iyi şeylerin farkına varamaz olurlar. kendi hayatımızda gündelik işlerle uğraşmakla o kadar meşgulüz ki, hayatın bize sunduğu, hatta bazen farketmemiz için birkaç kez önümüze çıkardığı ancak bizim bir türlü farkedemediğimiz fırsatlar, aslında
bize çok farklı bir yaşam olanağı sunuyor. farklı bir yaşamdan kasıt bulunduğumuz konumdan daha üst bir hayat seviyesi değil de “kendimizi kendimize kanıtlama durumumuz” aslında ve bu da bizlere kişisel menkıbemizin ne olduğunu, ne istediğimizi ve nasıl başardığımızı en iyi ispatlayan durum. romandaki genç çobanın serüveninde birçok zorluklar vardı, devam etmekten korktu bazı zamanlar
ama her zaman önüne çıkan işaretleri izleyerek hayatını çok farklı bir yere taşıdı. çoban, kendi hayatından memnun, sürüsü ile birlikte her yeri gezip görebilen, hayatını idame ettirecek parayı kazanan bir gençti ama şunu da biliyordu ki o da herkes gibiydi; dünya gerçeklerine oldukları gibi değil de olmalarını istediği gibi bakıyordu, ama bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyordu. herkesin sahip
olduğu veya olabileceği bir hayatı yaşarken, tüm her şeyini geride bırakarak, bütün olumsuzlukları göz önüne alarak, şu anda bulunduğu konumdan belki de daha kötü bir noktada kendini bulacağı ihtimaline karşın, her şeye ve herkese rağmen kendi isteklerinin farkına vararak bir şeyler yapma kararı aldı. kitapta en çok etkilendiğim kısımlardan biri, çobanın bu kararı alma kısmıydı çünkü bana
göre insan bir şeye karar verdiği zaman, o sırada hiç aklına gelmeyen veya sonrası için hayal dahi etmediği bir yöne doğru hayatını sürükleyip yaşamaya başlar. hiçbir zaman iyi şeyler birbirini takip etmez, tıpkı kötü şeylerin de birbiri ardına yaşanamayacağı gibi. biz insanlar hayatın kötü taraflarına o kadar çok takılıyoruz ki, önümüze çıkabilecek zorlukları veya kötülükleri düşünürken en güzel
yaşanabilecek dakikaları harcıyoruz aslında. ne geçmişte ne de gelecekte yaşayamayız çünkü biz şu anda şu zaman diliminin içinde yaşıyoruz ve bizi sadece bu ilgilendirmeli çünkü ancak bu şekilde mutlu bir insan olabiliriz.