#felsefe

kinizm

sophos
Antisthenes ve Diogenes'in oluşturdukları, insanın gerçek mutluluğa, bütün değerlerinden sıyrılarak ve hiçbir değere bağlı kalmayarak ulaşabileceğini öne süren Sokratesçi öğreti.

Atinalı Antisthenes (İ.Ö. 444-365),
Sokrates'in öğrencisi olup onun en çok kanaatkarlık (yetinme) öğretisinden etkilenmiştir.

Kinikler, gerçek mutluluğun maddi olanaklar, politik güç ya da sağlıklılık gibi dış özelliklerden oluşmadığını vurgularlar.
Onlara göre gerçek mutluluk bu tip rastlantısal ve geçici şeylere bağımlılıktan kurtulmakla edinilir.
Mutluluk tam da bunlara dayanmadığı için herkes tarafından elde edilebilir.
Bir kez ele geçirilince elden gitmez.

Kinikler arasında en tanınmış olanı antisthenes'in öğrencisi diogenes'tir.
Diogenes'in kilden bir fıçı işinde yaşadığı ve bir aba (bir tür giysi), bir baston ile ekmek torbasından başka hiçbir şeyi olmadığı söylenir.
Diogenes, fıçısının önünde yatmış güneşlenirken büyük iskender onu görmeye gelir. Diogenes'in önünde durup bu bilge kişinin kendisinden istediği ne varsa onu dilemesini, her türlü istediğini hemen yerine getireceğini söyler.
Diogenes'in buna cevabı "gölge etme, başka ihsan istemem" olur.

Kinikler insanların sağlıklı olmaya kafa yormalarının gerekmediğini söylüyorlardı. Acı ve ölümü dert etmeye de gerek yoktu.
Aynı şekilde başkalarının acılarıyla da ilgilenmiyorlardı.
Günümüzde de "kinik" ve "kinizm" sözcükleri başkalarının dertlerini umursamamak anlamında kullanılır.

herakleitos

sophos
(Yunanca Hράκλειτος Herakleitos) (mö 540-480) efesli sokrates öncesi filozof.

Ona göre arkhe (evrenin temel maddesi) ateş'tir;
Ateş, bütün varolanların ilk gerçek temelidir, bütün karşıtların birliğidir, içinde bütün karşıtların eridiği birliktir.

Herakleitos şunu belirtmekten usanmaz: Evren boyuna akan bir süreçtir, başı sonu olan bir değişmedir, hiç durmayan, bu değişme içinde kalan, sürüp giden hiçbir şey yoktur.

ana görüşü: “Panta rei”dir (her şey akar).
İşte ateşin ilk madde (arkhe) olduğu düşüncesine de Herakleitos buradan varıyor.
Örneğin, bir tahtayı yakıp kemiren alevin yakından bakıldıkta, boyuna ilerleyen bir süreç olduğu görülür; alev, tahtayı boyuna yakıp kemirir, onu boyuna duman ve buğuya çevirir. Evren de böyle tükenmez canlı bir ateştir, sürekli bir yanma sürecidir. Daha doğrusu, dönümlü(periyodik) bir süreçtir bu.
Bunda sürekli olarak, bir “yokuş yukarı” çıkaran, bir de “yokuş aşağı” indiren yol vardır.
Evren ateşten meydana gelmiştir ve burada olup bitenlerin sonundaki “büyük yıl”da yeninden ateş tarafından kemirilecektir (yeninden doğmak için).
Bu, böylece, dönüşümlü olarak, hiç tükenmeden sürüp gider.
Bu sürekli oluş içinde durucu, kalıcı bir şey bulduğumuzu sanırsak, Herakleitos'a göre, bu, bir yanılmadır, bir aldanmadır.

“Aynı ırmakta iki kez yıkanamayız. İkinci kez girdiğimizde bu ırmak büsbütün başka bir ırmaktır artık. Bu arada, akıp giden sular onu başka bir ırmak yapmışlardır.”
Karşımızda, “aynı şey”in bulunduğunu sandığımız her yerde durum böyledir.

Kalıcı şeyler varmış sanısına kapılmamız, değişmenin kuralsız değil de, belli bir düzene, belli bir ölçü ve yasaya göre olması yüzündendir. Bu ölçüye, bu yasaya, Herakleitos “logos” diyor.
Evrende egemen olan yasadır, düzen ve akıldır (logos).

empedokles

sophos
(Yunanca: Έμπεδοκλής) (MÖ 490-430)
Sicilyalı, Sokrates öncesi filozoflardan biri.

Tek bir öz madde bulunduğu yolundaki görüşün (arkhenin) bırakılması gerektiği sonucuna varmıştı: empedokles'e göre doğada böyle dört temel kök (madde) vardı; bu dört kök; toprak, hava, ateş ve suydu:

Doğadaki tüm değişimler bu dört maddedin karışımlarından ve sonra da çözülmelerinden meydana geliyordu. Çünkü her şey toprak, hava, ateş ve suyun değişik oranlarda karışımından oluşuyordu. Canlılar öldüğünde bu dört madde tekrar birbirinden ayrışıyordu.
Bu değişimi çıplak gözle görmek mümkündü ancak toprak, hava, ateş ve su oluşturdukları maddelerin içinde değişmeden ya da "dokunulmadan" oldukları gibi duruyorlardı.
"Her şeyin değiştiği" doğru değildi, aslında hiçbir şey değişmiyordu.
Ne oluyorda bu dört değişik maddenin karışmasından ve sonra tekrar yine karışmasından oluyordu.

Empedokles doğadaki değişimlerin bu dört kökün birleşip ayrışmasından dolayı meydana geldiğini söylerken geriye yine bir soru kalıyordu: şeylerin bir araya gelip yeni bir hayat oluşturmalarının nedeni nedir? Ve bir karışımın sonra tekrar ayrışması niyedir?
Empedokles bunu doğada iki farklı güç olmasına bağlıyordu, bu güçleri "sevgi" ve "çatışma" diye adlandırıyordu. Şeyleri birbirine bağlayan şey "sevgi" sonra onları birbirinden ayıran şey ise "çatışma"ydı.

Empodokles burada "madde" ile "güç" arasında ciddi bir fark gözetiyor, günümüzde bilim de "ana maddeler" ile doğal güçler arasında ayrım yapar.

Empedokles, bir şeyi algıladığımızda neler olduğu sorusunu da ele aldı, doğadaki her şey gibi gözlerimizin de toprak, hava, ateş ve sudan oluştuğunu düşünüyordu.
Empedokles'e göre gözümüzdeki "toprak", gördüğü şey içindeki toprağı, "hava" havayı, "ateş" gördüğü şey içindeki ateşi ve "su" da suyu algılar.
Gözümüzde bu maddelerden biri olmasaydı doğayı da göremezdik.

protagoras

sophos
(Yunanca: Πρωταγόρας)
Mö 481 - 420 yılları arasında yaşamış sofist ve bilinmezci (agnostik) filozof.
sofistlerin en ünlülerinden ve kurucularındandır.

"İnsan her şeyin ölçüsüdür" diyordu:
Bununla anlatmak istediği şey, neyin doğru neyin yanlış, neyin iyi neyin kötü olduğunun hep insanın ihtiyaçlarından yola çıkılarak değerlendirilebileceğiydi.

Yunan tanrılarına inanıp inanmadığını sorduklarında "tanrılar konusunda bir şey söyleyemem çünkü bu konuda bilgiyi engelleyen şeyler var: konunun zorluğu ve insan yaşamının kısalığı" diye yanıt vermişti:
Bu şekilde tanrının var olup var olmadığı konusunda kesin bir yanıt veremeyenlere bilinmezci (agnostik) deniyor.

parmenides

sophos
(MÖ 515 - 460) italya'nın güneyindeki yunan kenti elea'da yaşamış, rasyonalizmin (akılcılığın) temellerini atmış antik yunan filozofu.

hiçbir şeyin yok olamayacağını öne sürüyordu, var olan şey de yok olamazdı;
o zamanki diğer yunanlılar gibi ona göre de var olan her şey ezelden beri var olduğunu düşünüyordu ancak o daha da ileri giderek hiçbir gerçek değişimin mümkün olmadığını da söylüyordu. hiçbir şey kendinden başka bir şey olamazdı.

parmenides'in algıladıkları, mantığının söylediklerine uymuyordu, gördüklerine inanmıyordu.
duyularımızın bizi yanıltıp dünyayı yanlış, mantığımıza uymayan bir şekilde algılattığını düşünüyordu.
filozof olarak görevinin de ''duyunun aldatmacalarını'' bulup ortaya çıkarmak olduğunu düşünüyordu.

insan mantığına böylesine güvenmeye ''akılcılık'' (rasyonalizm) deniyor.
akılcılar, dünya bilgisinin kaynağında insan mantığı olduğunu düşünüyorlar.

demokritos

sophos
MÖ 460-370 yılları arasında yaşamış, atom kavramını ilk kez ortaya atmış antik yunan filozofu.
Ayrıca materyalist doğa biliminin temellerini atmıştır.

MÖ 460-370'lü yıllarda yaşamış ve Sokrates'ten sonra ölmüş olmasına rağmen, "Sokrates öncesi doğa filozofları"ndan sayılır çünkü tüm düşünce biçimi "sokrates öncesi" doğa felsefesine aittir.

Ege denizi'nin kuzeyinde bir sahil şehri olan abdera'da yaşıyordu.

Doğadaki her şeyin, gözle görülemeyecek kadar küçük ve mutlak, hiçbir zaman değişmeyen bir yapı taşlarından oluştuğunu varsayıyordu ve bu en küçük parçacıklara bölünemeyen şey anlamına gelen atom ("atomos") adını veriyordu.

Demokritos için atomların bölünemeyeceğini vurgulamak çok önemliydi. Eğer atomlar bölünseydi, yapı taşı olma özelliklerini kaybederlerdi.

Ona göre doğanın yapı taşları mutlak da olmak zorundaydı çünkü hiç bir şey yoktan varolamazdı. Ayrıca atomların pek ve yoğun olduğunu da öne sürüyordu. Ancak atomlar birbirinin aynı olamazdı, eğer atomlar birbirinin aynı olsaydı, bir araya gelip çeşitli şeyleri oluşturamazlardı.

Demokritos'a göre doğada sonsuz sayıda ve farklılıkta atom bulunmaktaydı. Bu yüzden birleştiklerinde birbirinden çok farklı varlıklar meydana getirebiliyorlardu.
Sayıları ve çeşitleri ne olursa olsun, her biri mutlak, değişmez ve bölünemezdi.
Bir varlık, örneğin bir ağaç ya da bir hayvan ölüp parçalara ayrıldığında, atomlar yeniden yayılıp başka varlıkları oluştururlar.

Demokritos, doğal süreçlere bir takım "güçlerin" ya da "ruhların" müdahale ettiğine inanmıyordu.
"Var olan tek şey, atomlar ve boşluktur" diyordu, özdekçiydi.

Demokritos'a göre atomların devinimlerinin ardında hiçbir bilinçli "amaç" yoktur.
Doğa tamamen mekanik bir şeydir;
Bu her şeyin rastlantısal bir biçimde oluştuğu anlamına gelmez, çünkü her şey doğanın değişmez yasalarını izler.

Demokritos'a göre atom teorisi algılarımızı da açıklayabiliyordu.
Ona göre, algılayışımızın nedeni atomların boşlukta hareket edişleriydi. Ay'ı görmemizin nedeni ay atomlarının gözümüze girmesiydi.

Ona göre ruh, bir takım özel yuvarlak ve kaygan "ruh atomlarından" oluşuyordu; insan ölünce bu atomlar etrafa savruluyor, sonra da oluşa yeni bir ruha katılabiliyorlardı.
Bu insanın ebedi bir ruha sahip olmadığı anlamına geliyor.

Demokritos, doğadaki "her şeyin aktığı" konusunda herakleitos ile aynı fikirdeydi. Çünkü nesneler bir var oluyor bir yok oluyorlardı.
Ancak "akan" her şeyin ardında "akmayan" bir takım mutlak ve değişmez şeyler vardı, demokritos bunlara atom adını veriyordu.

Bugün demokritos'u atom öğretisinin doğru olduğunu söyleyebiliriz, doğa gerçekten birbiriyle birleşip sonra birbirinden ayrılan atomlardan oluşmaktadır, günümüzde bilim atomların daha da küçük temel taneciklere ayrıştırılabileceğini bulmuştur, bu temel taneciklere proton, nötron ve elektron diyoruz.
Belki bunlar da kendinden küçük parçalara ayrıştırılabilir ancak fizikçiler bunun bir yerde durmak zorunda olduğu konusunda birleşiyorlar, doğayı oluşturan bir takım en küçük parçalar olması gerekiyor.

anaksimandros

sophos
mö 610-546 yılları arasında yaşamış miletli filozof, Thales'in öğrencisidir ve Thales'ten sonra Milet Okulu'nun başına geçmiştir.
evrim teorisi'nin, materyalizm'in ve diyalektik düşüncenin temellerini atmıştır:

Anaksimandros, hocası Thales'ten farklı olarak arkhenin (her şeyin özünün) su olmadığını, aksine sınırsız ve sonsuz bir ilkeden (aperion) oluştuğunu ileri sürmüştür. Çünkü bu ilk madde sonsuz bir yaratma gücüne sahiptir.

Anaksimandros'a göre, insanlar önceleri balıkların arasında oluşmuş ve kendilerine bakacak hale geldiklerinde karaya çıkmışlardır.
canlıların kökeninin balıklar olmasını ise, bir zamanlar denizlerin çekilmesiyle yaşamlarını karada sürdürmek zorunda kalan kimi balıkların insana kadar uzanan pek çok hayvan türüne kaynak olduğu fikri ile açıklamaktaydı.

Anaksimandros'u evrim düşüncesinin öncüllerinden birisi haline getiren bu görüşlerinde büyük gerçeklik payı olduğu görülmektedir. Günümüzde
de, önce suda evrimleşen canlıların karaya çıkarak çeşitlendiği bilimsel olarak ortaya konulmuştur.

Anaksimandros'a göre arkhe, apeiron'du. Eski Yunancada peiron sınırlı anlamına gelir ve sözcüğün başındaki “a” eki olumsuzluk anlamı taşır. Anaksimandros'u bu düşünceye iten Thales'in arkhe'si olan su'yu yetersiz bulmasıydı. Ona göre maddenin temel öğesi somut olarak belirlenemezdi ve dünyada gözlenememesi gerekliydi. Anaksimandros apeiron kavramını oluşturarak zıtların birleşimine vurgu yapıyordu. Ateş ve su gibi çiftlerin birbirini yok etmesiyle apeiron oluşuyordu. Dolayısıyla her şeyin başında bütün maddeler zıtlığın güdümüyle apeiron'dan meydana gelmişti. Bu önermeyle birlikte bütün maddelerin bir zıttı olduğu fikri ortaya çıkıyordu ve bu bugün itibariyle bize oldukça tanıdık geliyor.

arkhe

sophos
evrenin (varlığın) ana maddesi anlamına gelen latince sözcük.

cevher, töz, ana madde, değişenin temelindeki değişmeyen şeydir.

Maddesel ilkedir; örneğin, thales "su" demiştir, başka bir filozof ateş, bir başkası da hava.

metafizik idealist felsefede bütünüyle bu ilk (arkhe) düşüncesine dayanır. metafiziğin en belli ve açık biçimi olan dinsel düşünceye göre bu ilk tanrıdır.