ankara

pencere
en güzel yıllar, en güzel yaşlar tabii ki güzel bir aşkla dolu yaşanmış yıllardır. insana en güzel gelen kentler de, güzel bir aşkı sığdırdıkları kentlerdir. bu kentleri siz hür iradenizle seçmezsiniz. aşkta ayrılık vakti gelene kadar o kentin kıymetini bile bilmezsiniz. benim gibi duygu yüklü korkak bir insansanız o kent'ten arkanıza bakmadan kaçarsınız da ayrılık sonrasında. daha sonrasında aşkı ayrı, kenti ayrı özlersiniz. mutluluğu özlemezsiniz. ilk ayrılık günlerinde zaten tekrar barışıp mutlu olacağınızdan eminsinizdir. oysa gelir geçer kavgalarla, ayrılık ap ayrı bilimsel kavramlardır aşkta. bunu içten içe bilseniz de artık ayrılık protonu vurduğunuzda kellenize kabul etmek istmezsiniz. mutluluğu neden özleyesiniz ki, zaten yarın öbür gün barışacaksınızdır.
artık kabulleniş evresinde de, hala kenti ve aşkı özlüyorsunuzdur ama mutluluğu özlemiyorsunuzudur. aklınıza gelmiyordur ki mutluluk, aklınıza gelmeyen şeyi nasıl özleyeceksiniz?

aşkı, ve kent deyince aklıma ilk gelen yer olan ankara'yı çok özlüyorum. şükür ki artık mutluluğu da özleyecek bir evreye ulaşmış bulunuyorum. çok az kişi bilir, gazi paşa aynı zamanda çok iyi bir kent plancısıydı. cumhuriyet dönemi muhteşem ankara'sını kendisi planlamıştır. ortasına, yeni mahalle'den etimesgut'a uçssuz bucaksız bir orman miras bırakmıştır. o orman ki, ağaçlarını gazi paşa elleriyle kovayla kendisi sulamıştır. sonra o ağaçlar kesilip yerine tanesi 1000 avro'ya ağaçlar ithal edildi almanya'dan. bu marşta geçtiği gibi bize kötü günde doğru yolu gösterecek bir paşamız da yoktu. neyse, özlemden saçmalamıyım daha fazla. ruhi babanın da, kemal paşanın da ruhları şad olup gülsün.
pencere
ömrümün en güzel ve mutlu yıllarını yaşadığım şehir. ömrüm de pek az sayılmaz hani, dante'nin ortasını bir geçiyor.
bir gün tekrar mutlu bir hayat sürmek istediğim şehir. bir gün tekrar mutsuz da yaşamayı göze aldığım şehir. nasıl olursa olsun rezil olmadan bir yaşam yaratmayı düşlediğim şehir.

rezilce veya azizce mutlaka kollarının bir yerinde ölmek istediğim şehir.

bundan 2 kusur yıl önce her şeyimi bırakıp kaçtığım şehir. kısa bir zaman önceye kadar haberlerde her hangi bir yerinden küçük bir kare bile görsem 2 gün yemeden içmeden kesildiğim şehir.

yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.

yüz yıldır bekler beni
bir şehirde bir kadın.

aynı daldaydık, aynı daldaydık.
aynı daldan düşüp ayrıldık.
aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.

yüz yıldır alacakaranlıkta
koşuyorum ardından.
jakoben
sonbaharı güzel şehir. betonları istanbul gibi yapmacık değil. yakışıyor beton. hiçte faşist değil oldukça sosyalist gözüküyor şehir.
sophos
Kızılay ve tunalı hilmi caddesi var, aynı taksim ve kadıköy gibi. Hemen her şey çankaya'da, ankara'nın tek çağdaş yeri de orası. Nezih bir yer çankaya, severim. Fakat ankara, Çankaya dışında beş para etmez. İnsanları çoğunlukla gerici anadolu insanı. Her iki kadından biri türbanlı. Bir iki gün eskişehir'e gittim, medeniyeti tekrardan hissettim orada.
2
3 /