zeynep

pencere
akgün akova'nın ''sevdiğim kadın adları gibi'' kitabından güzel bir şiiri;

zeynep söylesene
neden açmayıp yaktın sevgilinin gönderdiği mektubu
oysa biliyordun
onat kutlar'ın
“yanmış bir giysinin küllerinden bir ipekböceğine ulaşılamaz”
dediğini
sırtımızı neden birbirimize değil de duvarlara dayıyoruz zeynep
kitap kurtlarımızı neden zehirliyorlar okullarda
ve sorularımıza neden doğru yanıt vermiyor öğretmenler
zeynep söylesene
neden yaralı kartalların düştüğü dağlara çıkıyoruz
kıyı kahveleri dururken
ve nasıl yitiriyoruz analarımızı babalarımızın hoyratlığında
zamanın kestiği geri dönüşsüz bir bilet mi gençliğimiz
ya da içimizde başka birileri mi var
niçin ağaç görünce kuşlardan utanıyoruz zeynep
“kafesin biri, bir kuş mu aramaya çıkmış”, kafka'nın dediği gibi
yoksa
“her öten kuş, yardımcı olmuyor mu gerçekten göğe”
bunu sana değil, erich fried'e soruyorum
ve kimden söz ediyor nietzsche, “uçurumu sevenin kanatları olmalı” derken
aşktan niçin korkuyoruz zeynep
aşık olduklarımıza hem tapıyor
hem boğmaya çalışıyoruz bir kaşık suda
paylaşılacak bir ekmeğin arasında
yuva denen hapishaneye
gizlice soktuğumuz
bir törpü müdür aşk
bizi yakaladıkça hırpalayan bir yürek kabadayısı mıdır
geçmek için gölgesini arayan yaban atları mıdır aşıklar
yalnız sana değil
kendime de soruyorum
soruyorum
ve bellek evreninde
başka soru yağmurlarıyla karşılaşıyorum
kim olduğumu anlamak için
uçurumlara ve kanatlara bakıyorum
savaşlara ve barışlara
elmaslara ve buğdaylara
tekerleğe ve bilgisayara bakıyorum

anlamak için kim olduğumu
senin gözlerine bakıyorum zeynep
yanlış anlama ama
neden yakmayıp açtın sevgilinin gönderdiği mektubu