confessions

sophos

Admin  · 13 Ekim 2017 Cuma

  1. toplam giri 3528
  2. takipçi 77
  3. puan 98215

f-16

sophos
f-16 fighting falcon (savaşan şahin); general dynamics tarafından abd hava kuvvetleri için 1974'te geliştirilmiş ve hala üretilen savaş uçağı.
maalesef yerli savaş uçağımız olmadığından türk hava kuvvetleri'ndeki uçakların çoğu f-16'dır.

kültür emperyalizmi

sophos
sömürgeci ülkelerin kendi kültürlerini ya da fikirlerini (özellikle kötü yanlarını) diğer ülkelere dayatması.

kapitalist devletlerin çoğunda yaygın olan bu virüs ülkemize de bulaşmıştır.
genellikle kitle iletişim araçları ile yapılır, sömürünün en kolay yoludur.
sinema ve müzik alanında batıyı kopyalamak, sürekli popüler yabancı şarkılar dinlemek, popüler kültür, yabancı kelimeleri özellikle (ingilizce veya fransızca) kelimeleri türkçeleri olduğu halde çok sık kullanmak, kendi mutfağımız ve içeceklerimiz yerine burger king ve mc donalds'lardan yemek, coca-cola içmektir.
bu şekilde halk uyutulur da ve sorgulamaz hale getirilir.

ayrı bir kolu ise türk medyasının dayattığı dindir,
bu ise geri kalmamız ve şeriat ülkesine dönüşmemiz içindir.

not: emperyalizm de fransızca kökenlidir fakat türkçe tam karşılığı yok belki kültür sömürgeciliği diyebiliriz ama tam anlamını karşılamaz.

türkler ve yunanların birbirinden nefret etmesi

sophos
http://www.foundalis.com/soc/Yunanlar_ve_Turkler_neden_birbirlerinden_nefret_ediyor.html
her iki tarafı da okumanızı tavsiye ederim, detaylı ve tarafsız olarak iki millet de yazılmış.

okumayanlar özet geçeyim;
yunanların bazlarının türklerden nefret etmesinin temel sebebi: osmanlı işgali altında kaldıklarında, tembelliği ve kötülükleri osmanlı'dan öğrenmeleri, bizim kaçırdığımız gibi onların da batıda yaşanan, temelini onların düşünürlerinden alan rönesansı ve aydınlanmayı kaçırmaları osmanlı'nın geri kaldığı gibi onların da geri kalmasını sağlaması.
diğer şeylerden (istanbul, savaşlar, kültür tartışması (yemekler)) çok temelde bu koymuş onlara.

türklerin bazılarının yunanlardan nefret etmesinin temel sebebi: osmanlı zamanında alınmış topraklarını geri almak için intikam duygusuyla ülkemizi işgal etmeleri ve atalarının, halkımızı katletmesi, köyleri yakması,
diğeri nedeni: yunan hükümetinin teröristlere (pkk terör örgütüne) yardım etmesi.

dipnot: ben komşudan nefret etmiyorum ve barış istiyorum, aynısını onlardan da bekliyorum, yazdıklarım iki taraftaki nefret edenlerin nedenleridir.

28 şubat 1997 mgk kararları

sophos
28 şubat 1997'de Milli Güvenlik Kurulu'nun Necmettin Erbakan başkanlığındaki 54. hükümetin istifasına yol açan toplantısında alınan 18 maddeden oluşan kararlardır.

düzenleme: eskiden savunduğum fakat daha sonra bunun günümüz akp'sinin oluşumuna zemin hazırladığını fark ettiğim kararlardır. yaptıkları zamanın gereği olarak görülse bile askerin yönetime karışmasının sonuçları hiçbir zaman iyi olmamıştır.

pragmatizm

sophos
ABD'de ortaya çıkan ve giderek dünyaya yayılan bir felsefedir.

Nedir pragmatizm? Bu felsefeye göre, akla uygun olan değil, yararlı olan şey doğrudur.

Doğruluğun ölçütü tek şeye indirgenir: Yararlı ve karlı mı? Tabii bu felsefe şuna götürür: İyi ve doğru amaç önemli değildir, önemli olan işe yarayan araçları kullanmaktır.

Pragmatizm, tarihi bilinci olmayan kendini güncelliğe teslim eden bir toplumun düşüncesidir. Pragmatizm, olgularla körleşen ve derin derin düşünmeye vakti olmayan bir toplumu yansıtır.

Pragmatizm, gerçekliği eleştirmez, onu aşmaz. Gerçekliği ele geçirmek ister, gerçeklik üzerinde hüküm kurmak ister. Gerçeklik üzerinde tekel oluşturur. Peki ama gerçekliğin kendisi anlamsızsa? Pragmatizm bu sorudan kaçınır.

Pragmatizm sayesinde, amaç olan şeylerin sayısı gitgide azalmaktadır. Örneğin, kitap okumak, bir amaç olarak görülmez artık. Felsefe okumanın bana faydası ne? Bana para kazandıracak şeyleri okumam daha iyi değil mi, diye mantık yürütülür. Elbette, faydalılık ölçütü belirli oranda gereklidir. Ama iyiliğin ve doğruluğun, yalnızca faydalılık kriterine göre indirgenmesi, insanı kısırlaştırır, dar bir alana, güncele hapseder. Doğru ve iyi olan amaca değil, faydalı olan araca önem verir. Yararlı şeyleri yaparak güçlü olma düşüncesini yaygınlaştırır. Pragmatizm, asıl amaçları aşındırır, onları araç düzeyine indirger.

herhangi bir ideolojisi veya görüşü olmayan insan

sophos
''Kayıtsızlardan nefret ediyorum. Frederich Hebbel'in dediği gibi 'yaşamak taraf tutmaktır' bana kalırsa. Bir insan, şehrin dışında ve sadece insan olarak var olamaz. Gerçekten yaşamak yurttaş olmaktır, taraflı olmaktır. Kayıtsızlık irade yitimidir, asalaklıktır, korkaklıktır. Kayıtsız olmak yaşamamaktır. Kayıtsızlardan bu yüzden nefret ediyorum.

Kayıtsızlık, tarihin yüküdür. Yenilikçinin ayağına dolanan fazlalıktır, en güzel coşkuların içinde kalıp boğulduğu atıllık durumudur, eski şehri kuşatan ve onu en güçlü duvarlardan, en cesaretli savaşçılarından bile daha sıkı sarmalayan bir bataklıktır. Çünkü saldırganları karanlık girdaplarında yutar, telef eder, mücadeleden soğutur ve bazen de kahramanca davranmaktan vazgeçirtir.

Kayıtsızlık tarih üzerinde büyük bir güce sahip olmuştur. Kayıtsızlık pasif çalışır, ama yine de çalışır. Kayıtsızlık yazgıcılıktır, bel bağlanmaması gereken şeydir. Programları tersine çevirir, en iyi şekilde düşünülmüş planları mahveder. Akılcılığı yıkan şeylerin hammaddesidir. Olup bitenler, herkese eziyet çektiren kötülükler de, bir kahramanlığın sonucunda gelecek olası iyilikler de, hareket halindeki birkaç kişininin inisiyatifinden çok, kitlelerin kayıtsızlığının ve hareketsizliğinin sonucudur. Olup bitenler, az sayıda insan öyle istediği için değil, kitleler sorumluluk almadığı ve oluruna bıraktığı için böyle gerçekleşir. Düğümlerin öyle bir bağlanmasına izin verirler ki, zamanı geldiğinden ancak bir kılıç o düğümleri kesebilir. Öyle yasaların geçmesine izin verilir ki, iktidarı öyle adamların eline bırakırlar ki, zamanı geldiğinde ancak bir isyan onları indirebilir. Tarihe hükmetmiş görünen bu yazgıcılık, tam da bu kayıtsızlığın, bu ilgisizliğin yanıltıcı görüntüsünden başka bir şey değildir.

Olaylar perde arkasında evrilir. Başıboş bırakılan birkaç el, kolektif yaşamın dokusunu örer ve çoğunluk bunları görmezden gelir, umursamaz. Bir dönemin gidişatı, hareket eden küçük grupların dar görüşleri, anlık ihtiyaçları, hırsları ve kişisel ihtiraslarına göre şekillenir ama çoğunluk bunları görmezden gelir, umursamaz.

Fakat evrilen olaylar günü gelir açığa çıkar. Perdelerin arkasında örülenler tamamlanır ve sonrasında her şeyi ve herkesi kuşatan şey yazgı gibi görünür. Tarih, uçsuz bucaksız bir doğal olgu, bir patlama, bir depremden ibaretmiş gibi ve biz de onun kurbanlarıymışız gibi görünmeye başlar. Bunların olmasını isteyenler de istemeyenler de, bunların olacağını bilenler de bilmeyenler de, aktif olanlar da kayıtsız olanlar da kurbanmış gibi görünür. Sonra olanlara sinirlenenler kayıtsızlar olur. Ortaya çıkan sonuçlardan kendilerini ayrı tutanlar, böyle olsun istemediklerini ve sorumlulukları olmadığını duyurmak isteyenler hep o kayıtsızlar olur. Bazıları acınacak kadar ağlar, bazıları açıkça küfreder ama çok az kişi kendine şunu sorar: ben görevimi yapsaydım, sesimi duyurmak için, isteklerimi anlatmak için çabalasaydım tüm bunlar olur muydu? Hatayı kendi kayıtsızlığında, şüpheciliğinde, bir kötülükle mücadele eden veya ortak bir hedefin peşinden giden örgütlü yurttaşlara destek vermemesinde bulur.

Bunun yerine, olaylar olup bittikten sonra, ideolojik başarısızlıklar, düzensiz planlar ve diğer konularda hoşbeş etmeyi tercih ederler. Böylece, üstlerine düşecek herhangi bir sorumluluktan yeniden kaçmış olurlar. Ara sıra olan biteni açıkça görebilir ya da acil bir soruna veya zaman ve hazırlık gerektirse de acil olduğu düşünülen bir soruna bazen en mükemmel çözümü sunabilirler. Ancak bu çözümler fazlasıyla kısırdır ve toplumsal yaşama bu şekilde katkıda bulunmak ahlaki kıvılcımdan yoksundur. Bu, entellektüel merakın bir ürünüdür; hayatta herkesin mücadelenin içinde olmasını isteyen, bilinemezciliğe ve herhangi bir kayıtsızlığa izin vermeyen keskin bir tarihsel sorumluluk algısının ürünü değildir.

Kayıtsızlardan aynı zamanda, suçsuzlardan yakındıklarına kızdığım için de nefret ediyorum. Hayatın onlara verdiği ve her gün veriyor olduğu görevle nasıl mücadele ediyor oldukları, ne yaptıkları ve özellikle ne yapmadıkları üzerinden sorumluluk duymalarını istiyorum. Bu yüzden acımasız olma hakkını ve merhametimi boş yere harcamama, gözyaşlarımı onlarla paylaşmama hakkını kendimde buluyorum. Ben taraflıyım, yaşıyorum, benim tarafımda olanların kuruyor olduğu geleceğin şehrinin hareketliliğinin nabzının vicdanlarında attığını hissediyorum. Ve bu şehirdeki toplumsal bağ, birkaç kişi üzerinden kurulmuyor. Bu şehirde olanlar ne şans işi ne de kader; yurttaşların akıllı çalışmalarının ürünü. Bu şehrin içinde, pencere kenarında oturup yorulan ve kendini paralayan azınlığa bakanlar yok. Oturup izleyen, o çabadan büyüyecek cılız meyveden tatmayı uman, yorulan ve kendini paralayanları az şey elde etmekle suçlayan kimse yok.

Ben yaşıyorum, taraflıyım. İşte bu yüzden tarafsız kalanlardan nefret ediyorum, kayıtsızlardan nefret ediyorum.''

- Antonio Gramsci
159 /