confessions

pencere

βετεράνος♛  · 18 Şubat 2019 Pazartesi

  1. toplam giri 1284
  2. takipçi 16
  3. puan 32591

smooth criminal

pencere
güne, rahmetli michael jackson dostumuzun, dans nedir, koreografi ne işe yarar diye ders verdiği bir versyonunu bırakıyorum;
dinlerken insan poposuna hakim olamıyor baştan uyarayım.

özledik reis, dinime imanıma çok çok özledik seni...

la isla bonita

pencere
muhteşem bir coverını paylaşıyorum. ve güne harika güzellikte bir alizee bırakmaktayım. yaklaşık 7-8 yıldır dinlediğim bir coverdır bu. sanırım bir yarışma programından alınma. juride madonna da var. alizee denen hanım kızımız hakkında hiç bir bilgim yok. fakat sanırım doktor kendisi çünkü ölüyü diriltme kapasitesine sahip bir arkadaşımız. sesi de çok güzel. sonundaki dans show'a kadar izlemenizi öneririm.

kafasında fesle dolaşan tımarhanelik herif

pencere
kim olduğunu anladığınızı umuyorum. bilgiyle yenemediği insana karşı ailesinin namusuna dil uzatan aciz herifin tekidir. bunun geçenlerde bir videosuna rastladım, stalin'in, nazi ordularını ayetel kürsüyle durdurduğunu iddea ediyordu. ve diyanet işleri başkanımız da bu herife büyük değer yüklüyor.
diyanet işleri başkanının ara sıra komutan kenan'a da ziyarette bulunmasını öneririm. gitmişken bir de şarabını tazelesinler garibin de, ödediğim vergiler bir seferlik iyi bir şey için kullanılmış olsun.

olanlar olmuş

pencere
hiç bir derdi tasası sıkıntısı olmayan, yangınsız insanı bile yolda durdurup ateş edebilecek bir ilhan irem şarkısıdır. büyük ateşler içinde dinlersiniz şarkıyı ve bu yaptığınız mantıksız olay size yaşamınızın en büyük mantığı gibi gelebilir. bu çok garip bir evrenden gelen şarkı size mermi atmayı bırakıp gittiğinde ardından koşar ve sizi tekrar yakması için yalvarabilirsiniz. böyle bir kafa yaşatır insana.
şarkının iki versyonu vardır. 1989 yılında ilk çıkan hali de çok iyidir. fakat ustamızın 2000 yılında çıkarttığı bezginin gizli mektupları isimli kasedindeki halini dinlerken eşsiz bir müzikal, harmonik ırmakta hissine kapılırsınız. ud nereden çalıyor, kanunun ne zaman girdi, bu nasıl güzel bir elektro gitardır düşünceleri eşliğinde mermileri körlemecesine yemeye devam edersiniz.
şarkının sonundaki ilahimsi uhreviyata ve cehennemden gelen sese dikkat.

giderken bıraktığım
asmalar üzüm olmuş
yerlerde bütün kollar
bütün bağlar bozulmuş
ben mi geç kaldım?
yoksa mevsimler mi soğumuş?
görmeyeli buralara
olanlar olmuş...

kalsaydın
yokluğunla yokolmazdı
bu şehir…
kaçmakla mutluluklar
bulunmuyor bunu bil…
yaprak kıpırdamıyor
yüreğim öyle susmuş
sana… bana… sevgimize…
olanlar olmuş…

aynı daldaydık

pencere
nazım hikmet'in, kalbin beyaz kaslarının bile yoğun acılar çekebileceğini tıp bilimine bir tokat gibi ispatlayan, hasret adlı şiirinin, ahmet kaya tarafından bestelenmiş şarkısıdır.

hasret

yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.

yüz yıldır bekliyor beni
bir şehirde bir kadın.

aynı daldaydık, aynı daldaydık.
aynı daldan düşüp ayrıldık.
aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.

yüz yıldır alacakaranlıkta
koşuyorum ardından.

göbeklitepe

pencere
bugüne kadar tarih anlayışı olarak insanların beş bin yıl önce tarımı bulduğu ve sonrasında dinlerin ortaya çıktığı üzerineydi. bu da antik mısır uygarlığının ortaya çıktığı yıllardır.
göbeklitepe'nin bundan on iki bin yıl önce yapılmış olması bilinen bütün tarih anlayışını yıkmıştır. salt mısır piramitlerinden değil, ingiltere'de ki stonehenge kalıntılarından bile daha büyük önem taşımaktadır. araştırmalar derinleştikçe bölgenin önemi daha da artacaktır.
fakat çalışmaların bu söylediklerimin ciddiyetinde yapılmadığını, çok alaturka yöntemlerle gittiği hususunu da üzülerek eklemek zorundayım.

the godfather part 3

pencere
ilk iki film kadar estetik kaygılar taşımayan iyi filmdir. öykü çok iyi fakat aceleye getirilmiştir. andy garcia'nın oyunculuğu her filmde olduğu gibi berbat ve yerlerde sürünmektedir. michael corleone'nin kızını oynayan sofia coppola zaten yönetmenin kızıdır ve berbat oynamaktadır. daha sonra iğrenç ötesi korku filmleri ve sulu sulu aşk filmleri çekti bu kız baba torpiliyle. ilginçtir ki gişede yaptı bu filmler.
diane keaton iyi bir oyuncu olmasına rağmen bu filmde kafasına mafya silah dayamışçasına emanet gibi bir oyunculuk çıkartır.

tamamen ticari kaygılarla yapılmış bir seri sonu olsa da sonundaki dramla üçleme kendine yakışan bir şekilde biter.

tıka basa pastırma

pencere
bazen sadece bu şarkıdaki sözleri dakikalarca söyleyip rahatladığım oluyor. bir yandan son ses de kulaklıkla dinliyorum çok iyi geliyor.

yoklugunun nedeni alfasilindir canim
antibiyotikler ve saattler ne kadar dakiktirler
ıcmesem olmaz
yoklugunun tunelinden dort gun dort gece gectim
ruyalarimda yanimdaydin hep seni ictim
kac sehir gectim ama olmuyor

ahmet abi sen ne muhteşem bir insanmışsın diye geçiriyorum içimden,

ve ağlıyorum sesli sesli, hem de çok sesli!!!

gecenin şiiri

pencere
ben sana teşekkür ederim

ben sana teşekkür ederim, beni sen öptün,
ben uyurken benim alnımdan beni sen öptün;
serinlik vurdu korulara, canlandı serçelerim;
sen mavi bir tilkiydin, binmiştin mavi ata,
ben belki dün ölmüştüm, belki de geçen hafta.

sen bana çok güzeldin, senin ayakların da.

ülkü tamer

sebepsiz ayrılık

pencere
çağımızda olağan halde karşılanması gereken durumdur, neden olmasın ki? günümüz insanı salt aşklarını değil arkadaşlık ilişkilerini bile bir sebebe dayandırmadan oluşturuyor. ben annemi bile sebepsiz yahut salt annem olduğu için sevmem. aile bireylerini bile sevmem için toplumda asgari iyi bir insan olma donelerini taşımaları gerekir. bir insanla arkadaşlık kurmam için onurlu bir insan olması ve erdemli bir insana yakışacak rededişleri olması gerekir. günümüzdeki neredeyse bütün ilişki biçimleri sorgulamasız, ahpab çavuş ilişkileri bütünü olmaya gidiyor.

insanlar aşklarını da benzer sebeplere ve düşünülmüşlükler olmadan yaşıyor. sonrasında kapitalist modernitenin insanı kararsız bir histeri formuna dönüştürdüğü düzende sebepsiz ayrılıklar da olağanlaşıyor.

kapadokya

pencere
türkiye sınırları dahilinde kapadokya diye bir yer yoktur. böyle bir yerin varlığını savunmak vatan hainliğidir, terör seviciliğidir. kapadokya'nın türkçe ismi ''özgür atlar ülkesiymiş'' oysa bizim tek bir devletimiz tek bir bayrağımız vardır. atlar ülkesi diyerek siz hangi bölücü emellerin değirmenine su taşımaktasınız? bir de masum kardeşlerimi içine ''özgür'' sözcüğü ekleyerek kandırmaya çalışmaktalar. benim milletim bu şekilde bölücü kalkışmalara asla prim vermyecektir.

zaten kapadokya'da ne kadar özgür at varsa, ülkemizde de o denli özgür düşünce var.
1

bülbüller düğün eyler

pencere
şanlıurfa yöremize ait bir türküdür. sanırım benim en sevdiğim de türküdür. fakat benim türkülerle şöyle bir sıkıntım var ki, bütün türküleri dinlerken en sevdiğim türkü sanıyorum.
biraz baş ağrıtacağım fakat gecenin bu saati dertleşecek kimsem yok. zaten çok uzun bir süredir sözlükler hariç bir kimseyle dertleşmiyorum.
çok eskiden çok sevdiğim güzel bir kadın vardı. hala da tanımış olmaktan ötürü, uzun yıllar sevgisini hakketmiş olduğumdan ötürü içimde kendisini olmasa da, bunun gururunu yaşattığım bir insandır. rastgele bir türkü çıktığında ona derdim ki ''ileride çocuklarımız, hatta torunlarımız olduğunda ben ölmüş olursam bu babanızın en sevdiği türküydü dersin''

o da haliyle bana derdi ki, ''memo her türkü de aynı şeyi söylüyorsun. hem yeter beni bu saçma laflarla üzdüğün.''

ölünce cehennem ateşinden mi korkuyoruz bu kadar. biz bu dünyada özlem denen har ateşlerle boğuşmuş canlı kalmışız. tabii bu kadar yarayla yaşamanın adına da yaşamak ne kadar denirse o kadar hayattayız.

dinle

pencere
1997 yılında eurovision'da 3. olduğumuz fakat birinciliği hakkeden muhteşem şarkıdır. ülkemizden çıkan en iyi eserler arasındadır aynı zamanda. dinledikçe şaşar kalırım. o flüt ne kadar güzel giriyor, darbuka ne harika ritim veriyor,bağlama ne harika eşlik ediyor, org denen alet bir şarkıya nasıl bu denli iyi uyabilir? hele ki şebnem'in sesinin harika bir enstruman oluşu. sade ve harika güzelliği. olabilecek en harika tarzda oryantalin de şık durması.

fakat bu şarkı üzerinden bir de itirafta bulunmak isterim. 1997 benim ergenliğimin en yakıcı yıllarının yaşandığı yıldı. büyüyüp eşşek kadar herif olunca bu klibin naylon çorap fetişi olmamda payı olmuş olabilir. hatta 2000'li yıllarda lena meyer diye bir alman kız da birinci seçilmişti eurovision'da. o kızın giydiği naylon çorap yüzünden berbat sesini ve şarkısını da beğenmiştim.

not: naylon çorap olayını çok sevdiğim fakat fetişi olduğum şakaydı. yeter artık nude falan göndermeyin.

boşluk

pencere
muhteşem bir melih elhan şiiridir;

boşluk

ansızın
nasıl da soyunmuştu
ağaç, coğrafyanı keşfederken
sabırsızca.
cama tutunmaya
çalışıyordu
bir kelebek, dudaklarım
alırken kokusunu
dudaklarının.
sesin,
bir alışkanlıktı çocuk
kulağımda

boşluğu öğrenmem
için, ayak izlerinin
kaybolması gerekiyormuş
odalarda

oysa dönmemek
için gemileri
yaktığım ateşimdin
sen.

melih elhan

daha sarı

pencere
muhteşem bir melih elhan şiiridir;

daha sarı

adınla yaralı ağaç
kurudu bahçede
daha az giriyorsun
artık düşüme.
bir imge
kayboluyor yavaş yavaş
-yüzün -
bir nehir vazgeçiyor akmaktan,
sesin son kez
geçiyor sokaklardan,
bir şarkı sözsüz kalıyor,
kelebek bırakıyor kendini.

bu güz daha sarı geçecek

melih elhan
74 /