confessions

pencere

βετεράνος♛  · 18 Şubat 2019 Pazartesi

  1. toplam giri 1284
  2. takipçi 16
  3. puan 32591

defne ormanı

pencere
muhteşem bir melih cevdet anday şiiridir;

köle sahipleri ekmek kaygusu çekmedikleri
için felsefe yapıyorlardı, çünkü
ekmeklerini köleler veriyordu onlara;
köleler ekmek kaygusu çekmedikleri için
felsefe yapmıyorlardı, çünkü ekmeklerini
köle sahipleri veriyordu onlara.
ve yıkıldı gitti likya.

köleler felsefe kaygusu çekmedikleri
için ekmek yapıyorlardı, çünkü
felsefelerini köle sahipleri veriyordu onlara;
felsefe sahipleri köle kaygusu çekmedikleri
için ekmek yapmıyorlardı, çünkü kölelerini
felsefe veriyordu onlara.
ve yıkıldı gitti likya.

felsefenin ekmeği yoktu, ekmeğin
felsefesi. ve sahipsiz felsefenin
ekmeğini, sahipsiz ekmeğin felsefesi yedi.
ekmeğin sahipsiz felsefesini
felsefenin sahipsiz ekmeği.
ve yıkıldı gitti likya.
hala yeşil bir defne ormanı altında.

istanbul

pencere
şarkının çıktığı 2005 yılında manasızca çok yüksek sesle üst üste dinlediğim şarkıdır. o yıl daha 21 yaşında gencecik oğlandım. şarkıda geçen ''her yerde karışıma çıkan 30 yaş üstü adamlar'ın manasını çözemiyordum da, takılmıyordum da. 30 yaş ne ulan? bana ne 30'lardan. yarın olmayacakmış gibi yaşıyorduk ki biz.

sene 2019, yaş oldu sana 35, youtube ana sayfasında tekrar karşıma çıktı şarkı. ''her yerde karşıma çıkan 30 yaş üstü adamlar'' sözünün manasını yine çözemesem de, takıldım bu sefer? ne demektir bu pamela abla? bak üşenmedim yaşına baktım internetten, sen de 46 olmuşsun. sana ''pamela'' demek terbiyemize yakışmaz. ne demektir bu pamela a b l a...

ayy depresyona gireceğim tutun çekin beni...

burjuva ideolojisi babandır

pencere
8 mart emekçi kadınlar günü yürüyüşünde, bir kadın arkadaşımızın taşıdığı büyük haklılık taşıyan pankarttır. kıçını kaldırmaya erinen solcu arkadaşlarımızın konformistliğinin yüzüne çarpılan sağlam bir tokattır.

feminizmin, burjuva ideolojisi olduğunu iddia eden sağcı herifler bile görüyorum. ve lan sizin haddinize mi düşmüş olayı bu çerçeveden ele almak demek istiyorum.

hep sonradan

pencere
muhteşem bir ahmet kaya şarkısıdır. ne berbat insanlar tarafından coverlanıp söyleniyor bu eser son zamanlarda. kulaklarıma resmen insanlık suçu olarak okunuyor o emeksiz, yeteneksiz coverlar. bir tek aleyna tilki hanımefendinin coverlamadığı kaldı. keşke bu konuda bir sanatı koruma kurulu oluşturulsa.

ölümden sonra yaşam

pencere
popüler kültürde ''dönülmez akşamın ufkundayız'' diye bilinen ''rindlerin akşamı'' şiirinde yahya kemal beyatlı şunları yazar;

dönülmez akşamın ufkundayız.vakit çok geç;
bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!
cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece.
guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince,
ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül!
ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül.

evet şairin dediği gibi ''cihana bir daha gelmek hayal edilse bile, siz yine de fazla avunmayın böyle bir teselli ile''
öteki tarafta bir hayat yok. bunun avuntusundan vaz geçip tek ömrümüzü mümkün olduğunca onurlu, düşmeden ve kimseyi incitmeden yaşamakta yarar var. hak yemeden ve zerre hakkımızı yedirmeden yaşamakta ustalaşabileceğimiz kocaman bir ömür.

cennet, cehennem diye bir yerler yok demiyorum. elbette var. fakat ömer hayyam'ın da dediği gibi;

yaşamın sırlarını bilseydin,
ölümün sırlarını da bilirdin,
bugün aklın var bir şey bildiğin yok,
yarın akılsın neyi bileceksin?

hayyam usta beni bağışlasın fakat ben bu yaşamla ilgili kesin bir fikre vardım. o da cenneti, cehennemi yaşamak için ölmeyi beklemek faydasız. iki yaşam da bu dünyada. iki yaşamı da yaratabilmek bizim elimizde.

zülüf dökülmüş yüze

pencere
büyük ozan neşet ertaş'ın, sevdiğinden olabilecek en içli şekilde aman dilediği muhteşem türküdür. gerçi ustamız yerel lehçesiyle ''amoon'' da diliyor olabilir. bu muhteşem haykırışın kendimce kötü gevezeliğini yapmayayım daha fazla. bence bir şans verin ve dinleyin.

''bir kazma al bir kürek, amoon amoon,
mezarımı kaz gayrı...''

mor dağlar

pencere
benim nazarımda erkan oğur yaşayan en büyük türk müzisyendir. böyle derin yetenekte gördüğüm muhteşem bir insanın dinledikçe hala şaşırdığım eserleri arasında, bir ömürlük misafir albümünden eşssiz bir çalışmadır mor dağlar. gerçi o albümdeki bütün eserler kalitede bir biriyle yarışır. fakat ben hepsini niteleyebilecek ölçüde iyi bir retoriğe sahip değilim. sabaha kadar övsem az kalacaktır.

İdam

pencere
insanın insana karşı en şerefizce cezalandırma yöntemidir. avusturya'dan bir idam mahkumu victor hügo'ya mektup yazar ve durumunu bildirir. victor hügo bu mahkumun yaşamı üzerinde sorumluluk hisseder ve o da avusturya kralını bir mektup yazarak şöyle seslenir;

''20. yy'de idam cezası şüphesiz dünyada ortadan kalkacaktır. siz neden bu cezayı bugünden yasaklayıp ülkenizde 20.yüz yılı yaşatmayasınız?''

mektup etkili olur.

idam cezası devlet eliyle apaçık işlenen cinayetin ve kan davasının adıdır. kesinlikle bir caydırıcılığı da yoktur. bu konuda abd'den örnekler vermek isterim. abd'de idam cezasının yasal olduğu eyaletlerle, idam cezasının olmadığı eyaletler arasında suç oranlarında fazla bir farklılık yoktur. idam cezasının kalktığı eyaletlerde bir suç artışına da rastlanmamıştır. fakat çoğu örnekte görülmüşür ki, şüpheli kişi idam edildikten sonra masum olduğu kanıtlanmıştır.
çin devletinde devlet eliyle idam mahkumlarının organlarının mafyaya satıldığı örnekler de görülmüştür. bu da gösterir ki bir çok durumda devlet vatandaşından daha suçlu ve tehlikelidir. çünkü en organize şekillerde suç işleme imkanları vardır.

yazının başında söylediğim insanın insanı en şerrefsizce cezalandırma tekniği olduğu sözümü değiştiriyorum. son yıllarda ülkemizde bundan beter cezalandırma teknikleri icat olunmuştur. bunlardan en bilineni tabii ki f tipi cezaevleridir. ondan sonra günümüzde uygulanan, bir şahıs her hangi bir terör örgütünden suçlu yahut şüpheli bulunduğunda onun bütün sülalesini cezalandırmaktır. hukuki terimle suçun şahsiliği ilkesinin yerle yeksan edilmesi. zaten masumiyet karinesi denen ilke neredeyse hiç olmamıştır.

son bir yıla yakındır da, hem mhp'li üst düzey yetkililer, hem de akp'li yetkililer tarafından her ay af sözü ortaya atılmakta. hatta 25 aralıkta mhp genel başkan yardımcısı, adalet bakanının af tasarısını açıklayacağını söyledi.
devletimizin suçluları özgürlüğünden alı koymak tabii ki hakkıdır. fakat ne mahkumlara ne de mahkum yakınlarına böyle psikolojik işkenceler yapmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.

yıkılma sakın

pencere
muhteşem bir ismet özel şiiridir;

sana durlanmış kelimeler getireceğim
pörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler
kelimeler, bazısı tüyden bazısı demir
seni çünkü dik tutacak bilirim
kabzenin, çekicin ve divitin
tutulduğu yerden parlayan şiir.

zorlu bir kış geçirdim, seninki gibi neftî
acıktım, bitlendim, bir yerlerim sancıdı
sökmedi ama hoyrat kuralları faşizmin
çünkü kalbim aşktan çatlayıp yarılırdı.
her sabah çarpışarak çekilirdi karanlık alnacımdan
acılar bile duymadım kof yürekler önünde
beynim her sabah devrimcinin beyniydi
ayaklarım donukladı gelgelelim
sağlığın yerinde mi?

yaraların kabuğu kolayca kaldırılıyor
halkın doğurgan dünyasına dalmakla
onların güneşe çarpan sesini anlamayan
dört duvarın, tel örgünün, meşhur yasakların sahipleri
seyir bile edemezken içimizdeki şenliği
yılgı yanımıza yanaşmazken
bizi kıvıl kıvıl bekliyorken hayat
yıkılmak elinde mi?
boşuna mı sokuldu bankalara
petrol borularına kundak
kurşun işçinin böğrünü boşuna mı örseledi
varsın zındanların uğultusu vursun kulaklarımıza
yaşamak
bizimçün dokunaklı bir şarkı değil ki.
bu yürek gökle barışkın yaşamaya alışmış bir kere
ve inatla çevrilmiş toprağın çılgarına
yazık ki uzaktır kuşları, sokaklarıyla bizim olan şehir
ama ancak laneti hırsla tırpanlayamamak koyuyor insana
öpüşler, yatağa birden yuvarlanışlar
sevgiyle hatırlansa bile hatta.

köpüren, köpürtücü bir hayatın nadasıdır kardeşim
bütün devrimcilerin çektikleri
biliriz dünyadaki yorgunluk habire mızraklanır
dağlarda gürbüz bir ölümdür bizim arkadaşlarınki
pusmuş bir şahanız şimdilik, ne kadar şahan olsak
ama budandıkça fışkıran da bizleriz
ölüyoruz, demek ki yaşanılacak...

ismet özel

pencere
gençliğinin onurunu, bilgeliğini üzerime giymeye çalıştığım insandır. türkçe'nin gerçek şairleri denince gururla sayılacak ilk isimlerdendir. fakat sonrasında ece ayhan'ın deyimiyle ''ünlü sırp şairi'' olmuştur. ben de yaşlanınca, ismet özel gibi bir şeye dönüşürsem, bunadığımı ve delirdiğimi yüzüme haykırın. hatta arkamdan da konuşup rezil etmeniz serbesttir.
ben yine de kendisini türkçe güzel bir şiiriyle yad etmek istiyorum.

kuş damdan düşünce
sarışın bir yürüyüşüdür artık ölümün
bir yağmurdur açılan kuraklığa
bir yağmurdur kulübesi nisandan
ve onun ayaklarına dolanan o gökyüzü
kansız yüzleridir diri kuşların
kuş düşünce damdan

kuş düşünce damdan
kızlar saçlarıyla ölümü düşünürler
uzun bacaklı tanrılar koşuşur sokaklarda
kuş öldü herkes mi arıyor
gençlik mi yürüyor herkese ve mi arıyor
onun gözlerini satılan çarşılarda
kuş öldü kanadının altındaki o yara
yağmurun karanlığını getiriyor geceye
yağmurun ırmaklarını getiriyor geceye
kuş öldü
küçücük bir yorgunluktu ölmeden önce

öldü, kim ısıtır artık onun ellerini
suların aynasında üşüyen ellerini
suların saygısıyla üşüyen ellerini.

Nazım hikmet ran

pencere
açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeğe doymak için
ete doymak için
kitaba doymak için
hürriyete doymak için.

yürüyor köprüler geçerek kıldan ince kılıçtan keskin
yürüyor demir kapıları yırtıp kale duvarlarını yıkarak
yürüyor ayakları kan içinde.

açlık ordusu yürüyor
adımları gök gürültüsü
türküleri ateşten
bayrağında umut
umutların umudu bayrağında.

açlık ordusu yürüyor
şehirleri omuzlarında taşıyıp
daracık sokakları karanlık evleriyle şehirleri
fabrika bacalarını
paydostan sonralarının tükenmez yorgunluğunu taşıyarak.

açlık ordusu yürüyor
ayı ini köyleri ardınca çekip götürüp
ve topraksızlıktan ölenleri bu koskoca toprakta.

açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeksizleri ekmeğe doyurmak için
hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için açlık ordusu yürüyor
yürüyor ayakları kan içinde.

muhteşem dizelerinin yazarıdır

karadır kaşların eğmeli değil

pencere
büyük ozan zara'lı halil türküsüdür. cengiz özkan söylerken kaliteyi yeniden yaratmakta. arkadan çalan hüzünlü kemençe insanın kırılmadık kemiğini bırakmamakta. bu hüzünlü havadan sonra aşık daimi'den ''dostun bahçasına bir hoyrat girmiş'' başlıyor. fevkalade de gidiyor. mutlaka bir şans verin dinleyin. pişman olmayacaksınız.

''fırsat elde iken sarmadık yari, beni öldürmeli dövmeli değil...''

''bu meydanda serilidir postumuz,
çok şükür mevla'ya gördük dostumuz.
bir gün kara toprak örter üstümüz,
çürüdür hey benli dilber çürüdür.

abdal pir sultan'ım başından başlar,
iyileri kor da kötüyü taşlar.
bin çiçekten bir kovana bal işler,
arıdır hey benli dilber arıdır.''

palu ailesi

pencere
bugün komplike bir hayvan belgeseli izliyormuşçasına izlemeye devam ettiğim toplumsal vakaadır. bu çapsızlıkta, karizmasızlıkta ve cehalette bir enişte tarafından bu kadar çok dolandırılabilen yurdum insanı adına utandım. bir alman atasözü, insanları kandırmak, onları iknaa etmekten daha kolaydır der. insanlığın en çıplak dramını ve zavallığını yansıtan sahih bir sözdür bu.

olayların şakaya alınacak hiç bir yanı yok. dramdan ibret çıkartılacak onlarca yanı var. enişte tuncer ağır hasta. bu tür hastalıktaki insanlardan aramızda on binlercesi dolaşıyor. bunlarda doğuştan gelen insanları manüpile etme yeteneği var. enişte tuncer bu insanların ilkokul mezunu olanlarından. zaten yüksek ihtisas yapanları dünya üzerinde hep karşımıza başarılı politikacılar olarak çıkar. toplum kendisini zihinsel ve yazık ki bireysel olarak bu tür insanlardan korumayı öğrenmeli.

olayın dramatik boyutlarından biri de, bu enişte tuncer'in lokal arkadaşı mıdır, kiracısı mıdır bir herifle arasında geçen diyalog. bu herif, tuncer'i makdül meryem'i ağaca bağladığını gördüğüne dair evlatları üzerine yemin etmekte. doğru da söylediğine eminim. ama olayı iç aile hesaplaşması olarak gördüğünden mütevellit polis çağırmıyor.

bir de müge anlı yandaşlık kepazeliği var ortada. bu olaylar daha önce defalarca emniyet güçlerine intikal etmiş. fakat emniyet güçleri çok da bir tedbir almamış. müge anlı bunun üzerine kapatmak için mide bulandırıcı taktiklere baş vuruyor.

kktc

pencere
son atmış yıldır kıbrıs adasının varlığı sadece abd'nin çıkarlarına hizmet etmiştir. abd hükümetleri hem yunan tarafıyla, hem de türk tarafıyla arayı iyi tutup, kıbrıs adasını israil'i korumaya yönelik dev bir uçak gemisi olarak kullanmayı bilmiştir. aynı zamanda iki halkı bir birine kışkırtıp uzun yıllar içinde milyarlarca dolarlık silah satışlarıyla servetini büyütmüştür.
bugün kktc devleti kirli bir kumarhaneler cennetidir. kirli para deterjanına dönüştürülmüştür. bunları söylemek beni millilikten çıkartmaz, bunlara göz kapatmak insanı milli değerlerden uzaklaştırır.

bugün çok milli diye yutturulan rauf denktaş tarih sahnesine emperyalist ingiliz devletinin savcısı olarak girmiştir. gerçek vatansever ve kurtuluş için savaşan türklerin mahkumiyetlerinde imzası vardır. çözümsüzlüğün sembolü olarak yaşamı boyunca ingiliz hizmetine devam etmiştir.

sinop

pencere
hayatımda gezip gördüğüm en güzel ikinci şehirdir. bir yarımadaya bir kent ancak bu kadar güzel yakışabilir. sinop'ta her yolunuz denize çıkacaktır. her yerde kale olduğu için küçücük şehirde benim gibi kafadan navigasyon fukarası biriyseniz çok defa kaybolacaksınızdır.

benim çok uzun yıllar evvel sinop şehrine gitme amacım sabahattin ali'ye olan hayranlığımdı. büyük yazarımız oranın kaleden bozma maphusunda 17 ay yatmıştır. bugün herkesin ağzına bir kaç kez pelesenk olmuş bestelenmiş şiirlerini de orada yazmıştır. hatta herkes tarafından bilinen ''eşkiya dünyaya hükümdar olmaz'' türküsü de orada yazılmıştır. ülkemize türküyü tanıtan kişi sabahattin ali'dir.
bugün müze olarak kullanılan cezaevi kapısında yolu oraya düşen onlarca yazar şairimizin adı vardır. aslında bu kocaman bir utanç vesikamızdır. vesika bugün çeşitli cezaevlerinde yazılmaya devam etmektedir.
72 /