confessions

pencere

βετεράνος♛  · 18 Şubat 2019 Pazartesi

  1. toplam giri 1284
  2. takipçi 16
  3. puan 32591

anne

pencere
anti militarist, muhteşem bir yaşar kurt şarkısıdır. bu vesileyle bir fıkra anlatmak isterim. osmanlı zamanında devlet köylünün kapısına dayanır der ki; ''padişahımız falanca ülkeye savaş ilan etti oğlunu ver.''
adam der ki, ''padişahım çok yaşa al.''
çocuk gelmez. ve bu iki defa daha tekrarlanır. en son köylü baba der ki; ''söyleyin o padişahınıza benim skime güvenip kimseye savaş ilan etmesin''

bu kadar asker milettiz de, bu kadar çok bedelli tagını içimizdeki grönlandlılar mı açıyor? sanmam, dünyada o kadar grönlandlı da, irlandalı da yaşamıyor.

korkuyorum anne
al beni içine
alışamadım anne
al beni yine
büyüdüm anne
eller büyüdü
büyüdü pabuçlar yollar büyüdü
orduya istiyorlar
savaş çıkar diyorlar
silah veriyorlar anne
bana öldür diyorlar
yat
diyorlar anne
kalk
diyorlar
beynimi yiyorlar anne
beynimi yiyorlar
kapat televizyonu anne
senide kandırıyorlar
kapat televizyonu anne
senide kandırıyorlar
oyunu verme anne
oyunu verme anne
oyuna gelme anne...

edward munch

pencere
kanaatimce kendisi insan gerçekliğinin ressamıdır. psikolojide paranoya ve kaos hali normal insan halidir. birey yaşam içinde çok değişik yöntemlerle rahatlatmaya çalışır. munch tabloları beynimizin görünmeyen bütün korkularının toplamıdır. büyük sanatçı adeta kendi alt beyninin ve bu karanlık dehlizlerin fotoğrafını çekip tuale dökmüştür.

goethe der ki; ''3000 yıllık tarihini bilmeyen insan günü birlik yaşayan insandır'' hiç tevazu göstermeyeceğim üç bin yıllık tarihi bilirim. ama günümüz insanını öğrenmekte güçlük çekiyorum. sosyal medyada fevkalade güzel etiketlerle kaplı bir yaşamları var. lakin gündelik yaşamda kendi hayatlarını kendi elleriyle kalitesiz bir pembe dizi gibi yaşıyorlar. yakalandıkları kaoslardan sosyal antibiyotiklerle kurtulamaya çaba sarfedeceklerine, kaosa evlat gibi sarılıyorlar.
insanlardan rasyonalitelerini çalmışlar. günümüz kapitalist modernitesi insan aklına savaş açmış. insanlar bu savaş karşısında bütün savunma silahlarını gönüllü teslim etmişler. her şeye yabancılaşmışlar. kendilerine yabancı oldukları için çocuklarını bile özü itibariyle tanımıyorlar. çocukları bile sosyal medyada sergiledikleri bir mülk halini almış.

sanırım munch ustanın eserleri bir miktar da bu yabancılaşmaya karşı bir çığlıktır. keşke insanlar onun tablolarına daha çok bakıp kendilerini daha iyi görebilseler.

claude monet

pencere
düşlerini çok merak ettiğim fevkalade manzaraların ressamıdır. gelincikleri içimi dünyayla dolduran ressamdır.
size çok garip gelebilir ama kendisini sürekli munch'la mukayese ediyorum. birbirlerinden çok farklı üslupların ressamları olsalar da ikisi de özü itibariyle insan ruhunu anlatmakta. yahut insan ruhunun bir çok medcezirini sanat dolu tuallerine aktarmakta. keşke yaşasaydı da, rüyalarını sorabilme imkanım olsaydı kendisine.

gecenin şiiri

pencere
ara sokak

gözlerim kan denizi,
geleceğe sıçrıyor geçmişteki sızı.

bir lokma bir hırka olmasa da olur,
insanoğlu ancak acılarla yoğrulur.
dost, düşman yanyanalaştı;
tırafiği zor bir çamur kavşaktayız:
yaşamak geç, ölüm dur!

cahit ırgat

memnunum diyemem

pencere
bir cahit ırgat şiiri;

memnunum diyemem yaşadığıma,
bana bir şey söylemiyor
bu deniz parçası, bu taka.

gün bitti, yollara düştü kahır
ötme vapur, gelemem
dört duvara sarılmışım.

sarmadı gitti beni
bu yandan çarklı dünya;
iki yakam bir araya gelmiyor
ıvırı zıvırı caba.

parmak parmak çürüdü
bir karış ömrüm,
yalan şeyleri özlemişim, nâfile
nâfile şiir yazmış, kahırla yıkanmışım,
gülmüşüm söylemişim, boşvermişim her şeye,
senin için yaşamışım insanoğlu, nâfile!

sokak

pencere
bir cahit ırgat şiiri;

insanlar geçiyor sokaklardan
kendi ölüleri omuzlarında
bir hayat nefes nefese, orman orman
insanlar geçiyor sokaklardan
sevgiler taşmış, merhametler taş
buram buram tütüyoruz taştan topraktan.

yazarları en çok ağlatan film sahneleri

pencere
sadri alışık ustamızın baş rolünde oynadığı gelinlik kızlar filminden.
film bariz klişe bir türk melodramıdır. aslında sadri babanın oynadığı bir çok hüzünlü türk filmi öyledir. ama dünya sinemasında sadri alışık gibi aktörler kalitesizliğe bile ruh üfleyip o filmi güzel bir hale getirebilirler.
filmde sadri alışık'ın 3 küçük çocuğu, güzel karısıyla mutlu ve müreffeh bir yaşamı vardır. taa ki eşinin geçmiş yaşantısında ki belalı sevgilisi ortaya çıkana kadar. bu belalı eski sevgili, filmdeki anneyi tehtid eder. bu mutlu yuvanın ilk çocuğunun asıl babası kendisidir ve belli bir miktar para almazssa bunu sadri babaya söylemekle şantaj yapar.
hanımefendi, bu belalı beye istediği parayı götürdüğü sırada, belalı bey hanımefendiye tecavüze yeltenir. anne hanım efendi de bu aşağılık sürüngeni öldürür, 15 yıl hapse mahkum olur.

sadri baba çok üzgündür. büyük kızın kendisinden olmadığını öğrenir. dadıya büyük bir hışımla, büyük kızın dayısının yanına sürgün edilmesini söyler. tam merdivenlerden sinirle iniyordur ki, büyük kızın, diğer kızlara çok hüzünlü bir ninni söylediği işitilir. zaten ninniye girer girmez, sadri babayla benim gözümden yaşlar paralel akar durur. dadıya ''biz çok büyük bir hata yapıyoruz dadı. söylediklerimi unut'' der. ve büyük kızı da öz evlatlarından asla ayırmaz.

öğretmenlik

pencere
peygamber mesleğidir. pek tabii, murathan mungan'ın tabiriyle, toplumumuzun resmi dini iki yüzlülük olduğu için beyni olmayanların, olanca fikirleriyle bu kutsal mesleğe saldırmaları doğaldır.
eskiden insanların maaşları hakkında konuşmak ayıp addetilirdi. öğretmenlerimizin, çocuklarımız ve yeğenlerimiz üzerinde onca emeği karşılığı aldığı üç kuruş paranın hakkı olduğunu tartışmayacağım bile. ama ''öğretmenler 2 ay tatil yapıyor'' geyiği ne ola?

keşke şahsi kin bağladığınız insanların emek karşılığı aldığı parada bu kadar çok gözünüz olmasa. keşke bu enerjiyi kendin emeğiniz karşılığı alamadığınız hakların almasına harcasanız.

kibar hırsızın türküsü

pencere
bir can yücel şiiri;

anamın ipiyle indim gökdelen damınızdan
kelebek gibi girdim kelebek camınızdan
taksinize mülkünüze dairenize...
heceleyerek üzerinde ayak ve el uçlarımın
belledim seyyarenizi ve kelimelerinizi...
gözlerinize baktım, mukaddes ciltlerinize, büfelerinize
vesairenize...
şiir fenerimle de baktım, son çığlık!
aşk yokmuş sizde beş paralık!
gidiyorum ben boşçakallar
sıçmışım ortalık yerinize
kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık

akp'nin seçimde kaybettiğini kabullenmemesi

pencere
bunlardan bir tanesi annemdir. bugün bir aile meclisinde, istanbul'u bile kaybettikleri yönünde takılmak istedim kendisine. dedi ki,
''dur hele sen daha, daha istanbul belli değil''

ağzımdan sadece şu çıktı devamını getiremedim;
''anne şayet bu saaten sonra istanbul'da karanlık şekilde sonuç değişirse dolar fırlar.''

''sen bizi tehdit mi ediyorsun''
dedi.

arkadaş ben 3 kuruş paraya 8 saat köpek gibi çalışan sıradan bir emekçiyim. nasıl ve nereden bir tehdit gücüm olabilir ki dolar yönünde? ilginç ki bunu en iyi 20 yıldır bir baltaya sap olamadığımı kulağıma saplayan annem bilir.
lakin sözü devam ettirebilseydim şuna bağlayacaktım;

''anne zaten dışarıdan ülkemiz artık borç para bulamıyor ve aşırı şekilde sıcak dövize bağımlı bir ülkeyiz. dış ülkeler, istanbul gibi bir kentin seçimlerinde de bir pislik sezerse, daha büyük faizle borç verirler ve bu hiç birimiz için iyi olmaz.''

fakat işte dinlemiyorlar azizim, hiç dinlemiyorlar.

Selahattin demirtaş

pencere
nazım hikmet bir şiirinde der ki,

''Kardeşlerim
bakmayın sarı saçlı olduğuma
ben Asyalıyım
bakmayın mavi gözlü olduğuma
ben Afrikalıyım''

siz de bakmayın selo'nun kürt olduğuna, o da bizim kadar hepimiz kadar türktür. biz türkler de bin yıldır iç içe geçmişliğimizle biraz kürdüzdür.
siz selo'nun bem beyaz bir oğlan olduğuna da bakmayın, hepimizin kadar kara tenlidir.
ve iktidar farkında olmadan ve tabii ki hiç istemeden yepyeni bir mandella efsanesi yetiştirmektedir.

yazık oldu yarınlara

pencere
söylenebilecek her şeyi muhteşem şekilde ilhan irem abi söylemiş. daha ben bir tanım yaparsam bu şarkıya çok büyük saygısızlık etmiş olurum.
fakat yine de adet yerini bulsun. şarkıda geçen aşağıdaki bölümü, deli gibi pencereden bağırmak istediğim şarkıdır.

''tanrıdan dileğim bu, sevenler sevilenler, olmasın bizim gibi, yarını bekleyenler, olmasın bizim gibi...''

avazım çıktığı kadar pencereden bağırmak istiyorum bu duayı.

sözlük yazarlarının ruh hali

pencere
affedersiniz ama bok gibiyim efendim. hatta barış abiden kopya çekip diyebilirim ki,
sözüm meclisten dışarı dostlar
bugünlerde kendimi hıyar gibi hissediyorum
hani dilim dilim doğrasalar beni
marmara ege karadeniz ve hatta akdeniz cacık olur diyorum

öğünmek gibi olmasın ama dostlar
kendimi hıyar gibi hissediyorum
hani ince kıyım doğrasalar beni akdeniz cacık olur diyorum
ve hatta atlas okyanusu ve hatta hint okyanusu
ve hatta hatta büyük okyanus bile cacık olur diyorum
böyle cacığa rakı mı dayanır
çivi çiviyi söker derler soğuktan donanı buzla ovarlar
ben zaten yanmışım dostlar peki beni fırına mı koysalar
zeytin suyuna kuru ekmek böyle gelmiş böyle gidecek...

bugün benim doğum günüm. gece bom bok bir rüya gördüm. bir otobüste çok mutlu bir yolculuk yapmaktaydım. heyecanlıydım. fakat hep aynı mola yerinde bir şeyler oluyor ve hareket etmiyordu otobüs. üst üste bir kaç defa gördüm hatta aynı rüyayı.

dinlemekten akrepler kadar çok korktuğum şarkılar var benim. işe gitmek için hazırlanırken açtım dinledim bir tanesini yaradana sığınıp. hani ezginin günlüğünün;
bir kus ucar gökyüzünde süzülür
bir cocuk bütün oyunlara yazilir
bir gül kokar tüm cicekler ezilir
bir tel kopar ahenk ebediyen kesilir

yüzünü görmem, yerini sormam
elini tutmam oy oy
seni hic unutmam

tenine degmem, sesini duymam
adini koymam oy oy
sana hic doymam...

üst üste dinledim dinledim zırladım. kimse görmedi. fakat işte birilerinin bari burada bilmesini istedim. zerre gram yaşamak istemiyorum. hayır, intihar falan edecek değilim. içimde bir parça onur taşıyorum. biyolojik ailemin ve beni bir zamanlar çok seven hiç bir insanın benim adıma utanmasını istemem.

böyle işte. bir de babamın öldüğü yaşa girdim.

bir de, iki düğme iki ayrı kolda, bizim gibi ayrı yolda.
bir de, offf barış abii off....

iyi parti

pencere
180 derece zıddı bir yurtaşım olsa da, meral mommy'yi hep siyasetin en yetenekli insanlarından birisi olarak görmüşümdür. belagat ve hitabeti t*ayyip erdoğan kadar iyidir. siyaset ve tarih bilgisinde ülkede baya insanı cebinden çıkartır. daha parti bile kurmadan her yerde, sağ kulvardan erdoğan'ı yenebilecek tek insan olduğu kanısındaydım. halkta gerçekten de önemli ölçüde karşılığı olan bir insandı. fakat erdoğan'dan tek eksiği, onun kadar cesur olamaması ve ezber bozamaması oldu sanırım.
bir ara televizyonda, kötü bir peruk takmış fatih terim gibi konuşuyordu acıdım.

iyi partiye de yazık olmuştur. artık bir tabela partisidir. buna samimiyetle üzülüyorum.
54 /