hakikati muhteşem sade mısralarla dile getiren orhan veli şiiridir;
hakkınız var, güzel değildir ihtimal,
mübalâğa sanatı kadar,
varşova'da ölmesi on bin kişinin,
ve benzememesi
bir motörlü kıtanın bir karanfile,
''yârin dudağından getirilmiş''
olabilecek bir depreme karşı fon oluşturmak amacıyla sadece 1 seneliğine konmuş vergidir. 20 yıla yakındır hayatımızdadır. bu vergiyle sömürücü mütahhitlere 1 liraya yapılabilecek işler 5 liraya yaptırılıp halkımız sikilmişten beter edilmiştir yıllarca.
malum parti hiç olmaması gereken bu vergiyi düşürerek seçim üstüne seçim kazanmıştır hatta. seçimlerden sonra gevşettiği kazıığı daha bir yüksek hızla sokmuştur.
götümüzden kan alına alına öldürülüyoruz ulann! daha burada tek elle sütyen açmak falan filan gibi sığlıkların kalitesiz geyikleri yapılıyor sabah akşam. kendim dahil bağzılarınızdan iğreniyorum.
malum parti hiç olmaması gereken bu vergiyi düşürerek seçim üstüne seçim kazanmıştır hatta. seçimlerden sonra gevşettiği kazıığı daha bir yüksek hızla sokmuştur.
götümüzden kan alına alına öldürülüyoruz ulann! daha burada tek elle sütyen açmak falan filan gibi sığlıkların kalitesiz geyikleri yapılıyor sabah akşam. kendim dahil bağzılarınızdan iğreniyorum.
iyi bir şairdir. ruhunun melankolisini fazla sanat kayıgısı taşımasa da iyi bir şekilde kağıda aktarır. yaşamı yüksek depresyonla ve bir çok intihar girişimiyle geçmiştir. belki de günümüz antidepresanları o zamanlar olsaydı türkçemiz böyle iyi bir şairden mahrum kalacaktı. o da bir çok insan gibi antidepresanlara boğulup mal mal yaşayacaktı.
oğlu babasının intihar girişimlerinden usanıp ''baba öyle değil böyle intihar edilir'' diyerek kendisini galata kulesinden atmıştır. bildiğim en hüzünlü hikayelerden biridir bu.
oğlu babasının intihar girişimlerinden usanıp ''baba öyle değil böyle intihar edilir'' diyerek kendisini galata kulesinden atmıştır. bildiğim en hüzünlü hikayelerden biridir bu.
muhteşem bir konstantinos kavafis şiiridir;
dedin "bir başka ülkeye bir başka denize gideceğim.
bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet.
yazgıdır yakama yapışır neye kalkışsam;
ve yüreğim gömülü bir ceset sanki.
aklım daha nice kalacak bu çorak ülkede.
nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam
hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma,
yıllarıma kıydığım boşa harcadığım."
yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler bulamayacaksın.
bu kent peşini bırakmayacak.
aynı sokaklarda dolaşacaksın. aynı mahallede yaşlanacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
bu kenttir gidip gideceğin yer. bir başkasını umma.
bir gemi yok, bir yol yok sana.
değil mi ki hayatına kıydın burada
bu küçücük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada.
dedin "bir başka ülkeye bir başka denize gideceğim.
bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet.
yazgıdır yakama yapışır neye kalkışsam;
ve yüreğim gömülü bir ceset sanki.
aklım daha nice kalacak bu çorak ülkede.
nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam
hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma,
yıllarıma kıydığım boşa harcadığım."
yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler bulamayacaksın.
bu kent peşini bırakmayacak.
aynı sokaklarda dolaşacaksın. aynı mahallede yaşlanacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
bu kenttir gidip gideceğin yer. bir başkasını umma.
bir gemi yok, bir yol yok sana.
değil mi ki hayatına kıydın burada
bu küçücük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada.
bu anıyı anlatmak isterdim...
ama nasıl solgun... hiç bir şey kalmamış gibi-
çünkü uzaklarda gömülü, ilk gençliğim yıllarında.
yaseminden gerilmiş bir ten...
o
ağustos gecesi? ağustos muydu? - o gece...
yalnız gözleri hatırımda hayal meyal; gözleri, sanırım
maviydi...
evet, evet mavi, gökyakut mavisi.
çeviri: barış pirhasan
konstantinos kavafis
ama nasıl solgun... hiç bir şey kalmamış gibi-
çünkü uzaklarda gömülü, ilk gençliğim yıllarında.
yaseminden gerilmiş bir ten...
o
ağustos gecesi? ağustos muydu? - o gece...
yalnız gözleri hatırımda hayal meyal; gözleri, sanırım
maviydi...
evet, evet mavi, gökyakut mavisi.
çeviri: barış pirhasan
konstantinos kavafis
herkesin okuduğu ve çok popüler olan edebiyattan her zaman sıtma gibi kaçmışımdır. fakat aziz nesin ustamızın öyküleri 1940'lı yıllardan beri popüler ve gerçekliğini korumaktadır. gerçi bugün ülkemizde herkes aziz nesin hakkında bir fikir sahibi olsa da çok kimsenin adam akıllı oturup okuduğunu düşünmemekteyim. günümüz insanı bir sik okumuyor gerçi ama konumuz bu değil elbet. başlık büyük ustamızın ismini taşımasa ağzımı daha beter bozacağım. neyse.
ustamızın bütün öykülerini hayranlıkla okumuşumdur. çoğunu iki defa okumuşluğum var. dünyada çok nadir yetişen üslup ve sanat değerinde edebiyatçımızdır. öykülerinin yanında tiyatro eserlerinin kıymeti yeterince bilinmemiştir. surname romanı muhteşemdir. şiirleri diğer edebiyat varlıkları kadar iyi değildir. fakat son yirmi senede nice şair o nitelikte şiirler yazamadı.
çok özlüyorum.
ustamızın bütün öykülerini hayranlıkla okumuşumdur. çoğunu iki defa okumuşluğum var. dünyada çok nadir yetişen üslup ve sanat değerinde edebiyatçımızdır. öykülerinin yanında tiyatro eserlerinin kıymeti yeterince bilinmemiştir. surname romanı muhteşemdir. şiirleri diğer edebiyat varlıkları kadar iyi değildir. fakat son yirmi senede nice şair o nitelikte şiirler yazamadı.
çok özlüyorum.
sadece anadolu'nun değil, bütün dünyanın gurur kaynağı olması gereken büyük ozandır. çağdaşı olamadığım için çok üzgünüm. varlığına ve ruhuna saygılarımı sunarım. dünyada olmadığı günden bu yana, dünyanın bile kendisini eksik hissettiğini düşünmekteyim.
nuşveran'ı adil nerede tahtı
süleyman mührünü kime bıraktı
resul-ü ekrem'in kanunu haktı
her ömrün sonunda bir feryat gördüm
dönüyor bir dolap çarkı belirsiz
çağlayan bir su var arkı belirsiz
veysel neler satar narhı belirsiz
ne müşteri gördüm ne hesap gördüm
nuşveran'ı adil nerede tahtı
süleyman mührünü kime bıraktı
resul-ü ekrem'in kanunu haktı
her ömrün sonunda bir feryat gördüm
dönüyor bir dolap çarkı belirsiz
çağlayan bir su var arkı belirsiz
veysel neler satar narhı belirsiz
ne müşteri gördüm ne hesap gördüm
çok değerli bir avrupalı siyasetçidir. avrupa'da hala küçücük kırıntılardan demokrasi yeşerecekse böyle kadın gibi kadın değerli siyasetçiler sayesinde yeşerecek.
hani derler ya hayatta her şeyin bir çaresi bulunur diye. nah bulunur. bir dayanışma eli arar durursunuz. olay sadece zavallı çırpınışlarınızdır.
bu ne çoğul yaşamak yeryüzündeki
bu ne kırmızı yüz kere kırmızı
bu ne mavi bin kere mavi
bu ne karanfil bu ne yoğun karanfil böyle
bu ne zulüm işkence
bu ne ölmezlik insandaki
edip cansever
bu ne kırmızı yüz kere kırmızı
bu ne mavi bin kere mavi
bu ne karanfil bu ne yoğun karanfil böyle
bu ne zulüm işkence
bu ne ölmezlik insandaki
edip cansever
muhteşem bir edip cansever şiiridir. ölürken içimde okunacak şiirdir;
biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
oysaki seninle güzel olmak var
örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
o başkası yok mu bir yanındakine veriyor
derken karanfil elden ele.
görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
birleşiyoruz sessizce.
biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
oysaki seninle güzel olmak var
örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
o başkası yok mu bir yanındakine veriyor
derken karanfil elden ele.
görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
birleşiyoruz sessizce.
zuhal olcay'ın da çok güzel söylediği muhteşem bir vedat sakman şarkısıdır. youtube'yi taradım vedat ustanın yorumunu bulamadım.
bu gece dinlediğim her şarkı ölürken dinlemek istediğim şarkı gibi gelmekte bana. içimde dar bir vakitte doyasıya bir mimar ustalığıyla işlediğim hayallerle dans ediyorum bu şarkıda.
ne güzel olurdu hep seninle paylaşmak
tüm özgürlükleri seninleyken yaşamak
dopdolu günlere hep seninle başlamak
yarınlarla dünlerle sonsuzluğu aşmak...
bu gece dinlediğim her şarkı ölürken dinlemek istediğim şarkı gibi gelmekte bana. içimde dar bir vakitte doyasıya bir mimar ustalığıyla işlediğim hayallerle dans ediyorum bu şarkıda.
ne güzel olurdu hep seninle paylaşmak
tüm özgürlükleri seninleyken yaşamak
dopdolu günlere hep seninle başlamak
yarınlarla dünlerle sonsuzluğu aşmak...
kendimi bugünlerde çok yakın hissetiğim olgudur. zaten bundan 2-3 sene önce bir yerlerde veya bir anda ölmüşüm de kalitesiz bir yaşam evrenine tekrar fırlatılmış gibi hissediyorum. hani filmlerde olur ya, devletler idam mahkumu katillere kanun dışı casusluk yapması karşısında af ihsan eyler. sanki bana da 2-3 sene önce birisi bir yerlerde bir anda sonsuz bir yok olmak mı yoksa neye elini atsan kuruyacak lanetli bir yaşam mı diye sormuş ve ben ikincisini seçmiş gibiyim. anlaşmadan ivedilikle ve bir an evvel caymak istiyorum. çok yoruldum.
çalıştığım hastanede her gün bir kaç defa morga korkunç şekilde sarılmış götürülen ex'ler görüyorum. asgari ücretli gencecik ve olaya oldukça yabancı temizlik görevlileri taşıyorlar. büyük çelişkide kalıyorum bu durumlara tanık oldukça. gerçekten her birimiz başlı başımıza bir dünya mıyız yoksa etle beslenen ve süresi dolunca kapanan birer et parçaları mıyız? sanırım her birimiz değerli bir dünya olsaydık kapandığımızda asgari ücretli bir temizlik görevlisi soğuk çöplüğe atıp gitmezdi bizi. o esnada yakınların yukarıda sinir krizleri geçiriyor. daha sakin olanlar evrak falan imzalıyor. şüphesiz ki temizlik görevlisi ona fazladan iş çıkarttığın için sövüyor.
oysa ben gerçekten kısa bir ömürde dünyanın güzel bir parçası kadar güzel yaşamıştım. neyse çok eskidendi. 2-3 sene evvel. son 2-3 senede de çok güzel düşler kurdum. nice ünlü mimar kuramazdı öyle güzel düşleri. ince ince işleyemezdi her yerini. bir kaçının temellerini bile atmıştım. elimde kaldı hepsi.
çalıştığım hastanede her gün bir kaç defa morga korkunç şekilde sarılmış götürülen ex'ler görüyorum. asgari ücretli gencecik ve olaya oldukça yabancı temizlik görevlileri taşıyorlar. büyük çelişkide kalıyorum bu durumlara tanık oldukça. gerçekten her birimiz başlı başımıza bir dünya mıyız yoksa etle beslenen ve süresi dolunca kapanan birer et parçaları mıyız? sanırım her birimiz değerli bir dünya olsaydık kapandığımızda asgari ücretli bir temizlik görevlisi soğuk çöplüğe atıp gitmezdi bizi. o esnada yakınların yukarıda sinir krizleri geçiriyor. daha sakin olanlar evrak falan imzalıyor. şüphesiz ki temizlik görevlisi ona fazladan iş çıkarttığın için sövüyor.
oysa ben gerçekten kısa bir ömürde dünyanın güzel bir parçası kadar güzel yaşamıştım. neyse çok eskidendi. 2-3 sene evvel. son 2-3 senede de çok güzel düşler kurdum. nice ünlü mimar kuramazdı öyle güzel düşleri. ince ince işleyemezdi her yerini. bir kaçının temellerini bile atmıştım. elimde kaldı hepsi.
teoman'ın muhteşem bir şarkısıdır. özü itibariyle savaş karşıtı bir çalışmadır. mesajlar ince imgelerle verilir. klibi de hayli güzel ve emek verilmiş bir işti.
ölmenin yasaklanması gereken bir yaşta vefat eden gencecik bir insanın arkasından gerici salyalar akıtmış şahıstır.
başta belirteyim yakın zamanda kaybettiğimiz bu insanımızın arkasından tutulan matemin ve tepkilerin çoğunu iki yüzlü bulmaktayım. hepimiz her an bir kanser adayıyız. türkiye'de kat be kat böyleyiz. bütün ortadoğu ülkelerinde olanından fazla kanserli insan sayımızın olması buna sadece küçük bir örnektir. yahut önleyici hiç bir sağlık politikamızın olmamasının yanında mütahhitlere hasta garantisi verilip hastaneler yaptırılmasına götümüzü yırtmamamız da iki yüzlülüğümüze örnektir.
yahut sular kanser ediyor diyen bir bilim insanının 16 yılla yargılanması konusunun skimizde bile olmamasına ne demeli?
şimdi tekrar nevzat gerici muhteviyatından devam ediyorum. nazım der ki, ''en acayip gücümüzdür kahramanlıktır yaşamak, öleceğimizi bilip öleceğimizi mutlak''
ölüm fikri korkutmuyor beni. fakat ne zaman öleceğimi bilsem sanırım mafh olurdum.
bu yüzden ben de bir kanserden geberme adayı olarak sayılı günlerim olsa neslihan gibi yapardım. allah, kitap, başında kuran, maneviyat geçin bunları. kendi istediğin gibi sayılı günlerde rahatlamak günahsa o günahın da adayıyım.
başta belirteyim yakın zamanda kaybettiğimiz bu insanımızın arkasından tutulan matemin ve tepkilerin çoğunu iki yüzlü bulmaktayım. hepimiz her an bir kanser adayıyız. türkiye'de kat be kat böyleyiz. bütün ortadoğu ülkelerinde olanından fazla kanserli insan sayımızın olması buna sadece küçük bir örnektir. yahut önleyici hiç bir sağlık politikamızın olmamasının yanında mütahhitlere hasta garantisi verilip hastaneler yaptırılmasına götümüzü yırtmamamız da iki yüzlülüğümüze örnektir.
yahut sular kanser ediyor diyen bir bilim insanının 16 yılla yargılanması konusunun skimizde bile olmamasına ne demeli?
şimdi tekrar nevzat gerici muhteviyatından devam ediyorum. nazım der ki, ''en acayip gücümüzdür kahramanlıktır yaşamak, öleceğimizi bilip öleceğimizi mutlak''
ölüm fikri korkutmuyor beni. fakat ne zaman öleceğimi bilsem sanırım mafh olurdum.
bu yüzden ben de bir kanserden geberme adayı olarak sayılı günlerim olsa neslihan gibi yapardım. allah, kitap, başında kuran, maneviyat geçin bunları. kendi istediğin gibi sayılı günlerde rahatlamak günahsa o günahın da adayıyım.