confessions

ofelia

Şarap  · 14 Ocak 2018 Pazar

  1. toplam giri 337
  2. takipçi 21
  3. puan 4316

kuran kursu

ofelia
Küçükken mahalledeki arkadaşlarım yazın hep kuran kursuna giderdi. Onlar kuran kursuna giderken ben de kızlı erkekli yüzme kursuna falan giderdim. Hiçbir zaman öyle bir yere adımımı atmadım, mutluyum.

nazım hikmet'in stalin'e yazdığı şiir

ofelia
stalin'in ölümünden 5 gün sona -10 mart 1953- sovyet yazarlar birliği'nin aylık olarak çıkardığı Literaturnaya Gazeta'da -Edebiyat Gazetesi- yayımlanan şiir ilk kez türkçe olarak yayımlandı. şiir mehmet perinçek tarafından türkçeye çevrildi. şiirin orijinal adı Vspominayu, türkçe'ye çevrilmiş haliyle hatırlıyorumdur.

Hatırlıyorum.

On sekiz yaşımdayım.
Anadolu'dayım.
Anadolu savaşmakta.
Yol boyunca gidiyoruz.
Sıcak. Gölge yok.
Diyor ki yol arkadaşım
köylü Mehmed:
"Yakında acılarımız dinecek,
Bolşevikler yardım ediyor bize,
Lenin ve Stalin.
Dökeceğiz
gavuru denize."
Hatırlıyorum.
Moskova'dayım.
Okumaya gelmişim
üniversiteye,
onun adını taşıyan.
O gelir,
otururdu bizimle…
Getirmişti belki de postallarında
Tsaritsın çarpışmalarının tozunu.
Bu ceketti belki de üstündeki
Petrograd'ı kurtardığında.
…Aklımda
kapkara bıyıkları,
sakin, dikkatli bakışı.
Nasıl da cesur ve genç!
Öğretmenimiz,
arkadaşımız,
geliyor,
avuçlarının içinde taşıyarak
Lenin'in ellerinin sıcaklığını.
Hatırlıyorum.
Kızıl Meydan. Kar.
Bin dokuz yüz yirmi dört yılı.
Bir adam asker kaputlu
omuzlamış Lenin'in tabutunu.
Hatırlıyorum bu kayalaşmış suratı.
Beyazlaşmış gibi şakakları.
Kardan olabilir mi?
Hayır. Ayrılıktan.
Tuttuğu yastan.
Hatırlıyorum.
İstanbul'dayım.
Matbaada.
Gece.
Basıyoruz anayasayı.
Dizgicinin parmakları
türkü söyler gibi.
Ertesi gün sabah
Türkiye'nin binlerce insanı
okuyor bu satırları.
Ve artık onlar için,
gün daha aydınlık,
denizin enginliği daha mavi
ve bir gün
onların topraklarında da
yaşanacak
böylesi bir bayram.
Hatırlıyorum.
Bursa'dayım. Hapishanede.
(Gelmiyor aklıma,
hangi seneydi)
Yoldaşlar göndermişti onun portresini,
bir Fransız gazetesinden kesilmiş.
O, ulaştı bana kadar.
Buldu yolunu.
Parmaklıkların ve duvarların arasından
sızdı.
Beyaz üniforması üstünde,
yıldızlarıyla göğsünde,
gülümsüyordu başkomutan.
Belli ki çekilmişti bu fotoğraf,
gri kubbesinde
Reichstag'ın
belirdikten sonra
üç Sovyet askeri
ellerinde
askerî
kızıl sancakları ile.
Ve bir kez daha,
Volga'da,
birkaç sene sonra,
Stahanovcu şoför Tasya'nın kabininde
gördüm
portrenin birebir aynısını;
o, devam ediyordu gülümsemeye.
Kısa bir süre önce de
Pekin'deyken,
biz, kongre delegeleri,
gördük
onun son fotoğrafını
XIX. Kongre'nin kürsüsünde.
Duruyordu yanımda —
kolsuz Koreli bir asker,
Fransız bir dizgici
ve Hintli bir şair.
Dedim ki:
"Babamız genç!"
"Gördüm onu Moskova'da, — dedi Fransız, —
delikanlı gibi çıkıyordu merdivenleri!"
Ardından mahcup bir şekilde dedi ki
genç Koreli asker:
"O,
insanlığın hayali.
Hayal dediğin
yaşlanır mı hiç?"
Hintliyse dedi ki:
"O, komünizm gibi
ülkesinin çoktandır yol aldığı;
ve komünizm
sonsuz hayattır,
sonsuz gençliktir,
sonsuz bahardır."

bir provokatör üstüne hiciv denemeleri

ofelia
sen çıkmadın
çıkardılar karşıma seni!
kıllı, kara elleriyle tutup enseni
gövdeni yerden bir karış kaldırdılar,
sonra birdenbire
bırakıp yere
seni pantolonumun paçasına saldırdılar.
bir düşün oğlum,
bir düşün ey yetimi safa
bir düşün ki, son defa
anlıyabilesin :
sen bu kavgada
bir nokta bile değil,
bir küçük, eğri virgül,
bir zavallı vesilesin!..
ben, kızabilir miyim sana?
sen de bilirsin ki, benim âdetim değildir
bir posta tatarına
bir emir kuluna sövmek,
efendisine kızıp
uşağını dövmek!.
sen de bilirsin ki, jurnal esnafı, senin gibiler
tutulup kulaklarından birer birer
teşhir edilirler..
ben, sadece söküp
bir fitnenin otuz iki dişini,
ve babıâli kaldırımlarına döküp
geleceğini, geçmişini
aldım omuzuma işte bu teşhir işini....
bir düşün oğlum,
bir düşün ve inkâr etme ki;
keteon matbaasında ut çalıp
ayak şarkıcılarına beste talim eylemek,
ve o biçare larus'un ırzına geçip
zatını âlim eylemek,
sana pek
zor geldi ki, demek;
aranızda dolaşır görünce
benim "orhan selim" adlı dilsiz
ve kolu bağlı gölgemi,
hemen azıya alıp gemi
faşisto-demokrato-liberal
bir jurnal
yazıp
delikanlıyı yere çalmak
ve bir miktarı minasip elden almak
istedin!..
elden alıp almamana
karışmam ama,
biz,
gölgemizi bile çiğnetmeyiz adama!

bir düşün oğlum,
bir düşün, ey, göbekli patron veletlerinin
"doğru yol" göstericisi,
bir düşün ey yetimi safa,
bir düşün ve hatırla ki, son defa :
o, takma aslan yeleli namık kemal üstadın senin;
abanoz ellerinden
zenci kölesinin
som altın taslarla şarap içerek
ve "didarı hürriyet"in dizinde
kendi kendinden geçerek :
"yüksel ki yerin
bu yer değildir,
dünyaya geliş
hüner değildir!" demiş...
sen de yükseldin uyup
onun sesine
"la dam o kamelya"nın fesli figüranlığından
ahmet haşimin "degüstasyon"daki iskemlesine..

bir düşün oğlum!
bir düşün ve mezarların hududunu aşma!
kendine güven üstat
babana değil,
bir ölüyü koluna takıp dolaşma!
öyle zart zurt eşilmez toprağı gidenlerin!
rahat bırak oğlum
rahat bırak uyusun
o muhterem "şehidi hürriyet" bey pederin!
hem böyle daha iyi.
çünkü bak ortada
ne yeni bir ingiliz-boer
harbi var,
ne de tebrik isteyen bir ingiliz elçiliği...
ölüleri rahat bırak oğlum.
rahat bırak uyusun benim de gidenlerim!
sen de bilirsin ki ben
ne dedemden
miras bekledim,
ne babamdan şeref, şan!
hasep, nesep, kan, soy sop işinde yoğum.
çünkü ne soyu sicilli bir buldoğum
ne de tecrübelik bir tavşan.
ben sadece ölen babamdan ileri,
doğacak çocuğumdan geriyim,
ve bir kavganın adsız neferiyim..

ey ihtisas mahkemeleri kaçağı
ve despinis kokonun aftosu,
ey marka malı kör
provokatör,
ve ey zavallı yetim...
yoktur şimşiri kahrını inkâra niyyetim...
kokla, çek ve iç,
üzülme hiç...
billahi cihan bilir ki, sen
kahraman, ulusal muhaliflerimizdensin!
kokla, çek ve iç
üzülme hiç.
yalnız, ara sıra
bakıp aynalara
bir deve derisinden beli değnekli hacivat düşün.
bir düşün oğlum :
müdahin, çelebi hazreti hacivatın
giyerek harp ilahı göbekli marsın üniformasını
kahramanane bir dalkavuklukla hesap sormasını.

bir düşün oğlum,
bir düşün ey sayın provokatör...
her dövüşen sersemdir senin için
her anlayıp inanan kör.
ve sen ki, bir fikre bağlanışın
azılı düşmanısın;
anlat bana nasıl oldu da şu,
anlat bana nasıl oldu da sen,
yanarak boynu müsellesli bir mason imanıyla
boyamak istedin süleymanın çift sütununu
o biçare "hürriyeti efkâr"ın kanıyla?
hem ne derin bir inanışmış ki, bu,
ne müthiş bir ateşle yanışmış ki, bu,
göze aldırmış sana
fenafil-maşrıkı âzam olmayı,
mason localarına üç defa bavurup
mason localarından üç defa kovulmayı.

bir düşün oğlum,
bir düşün ve inkâr etme ki;
gizli gece yolculuklarından kalmadır senin alın terin.
sen her gece
el ayak çekilince
"nuvel literer"in
bir arşınlık duvarından aşarak
ve parmaklarının ucuna basıp dolaşarak
yapraklarında onun,
apartırsın satırlarını birer birer
cingözle beraber.

fakat her duvar
bir karış değildir.
her duvardan atlamayı kesmez senin gözün
ve her fikrin açılmaz kapıları
maymuncuğuyla cingözün..
okuman lazım evlat.
evirip çevirmeyi, göze girmeyi, falan filan
bırakıp
okuman....

bir düşün oğlum,
bir düşün ey yetimi safa,
bir düşün ve benden öğren ki son defa :
fikir dediğin
şeyin
karabet ustanın uduna benzemez suratı.
o, ne şapırtılarla çiğnenen bir sakız,
ne "vatan-silistre"de abdullah çavuşun tiradı,
ne de "bir akşamdı"da müteverrim bir bayan ilacıdır.
o, şahlanmış bir savaş kılıcıdır.
bu ata atlıyacak yürek
ve bu kabzaya bilek
gerek....
10 /