confessions

karpatlarincomari

votka  · 1 Mayıs 2017 Pazartesi

  1. toplam giri 131
  2. takipçi 12
  3. puan 1928

leylim leylim

karpatlarincomari
Ahmed Arif'in Leyla Erbil'e yazdığı mektupları içeren kitap.Gerçekten okudukça insan garip oluyor.Bir insan nasıl bu kadar güzel sevebilir diyorsunuz kendi kendinize.Çok güzel hitap etmiş sevdiği kişiye Ahmed Arif.


"gözlerinden öperim. o güzel burnuna yıldızlarca öpücük. bana yaz ben daha buradayım. eğer diyarbakır' a yazdıysan, annem alır, açmadan bana gönderir. ben giderken sana yazarım. kendine iyi bak. bir daha hiçbir ana doğurmaz seni. bir daha hiçbir cihan bulamaz seni. tekrar öperim.''

kuş koysunlar yoluna

karpatlarincomari
Okuduğum en naif şiirlerden biri.Nilgün Marmara ne de güzel yazmış.


Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu.
Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer...
Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına
aynalarla kaplattım, ölü benim kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden!
Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben.
Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
"Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" bir çocuk demiş.

füruğ ferruhzad

karpatlarincomari
O zaman
Güneş soğudu
Ve bereket topraklardan gitti

Ve çöllerde yeşillikler kurudu
Ve balıklar denizlerde kurudu
Ve toprak
Ölülerini kabul etmez oldu artık.

Bütün solgun pencerelerde gece
Belirsiz bir düşünce gibi
Birikiyor durmadan ve taşıyordu
Ve yollar
Sonlarını karanlığa bıraktılar

Kimse aşkı düşünmez oldu.
Kimse düşünmez oldu yengiyi
Kimse
Hiçbir şey düşünmez oldu artık.

Mağaralarında yalnızlığın
Uyumsuzluk doğdu
Afyon ve esrar kokusuyla kan,
Başsız çocuklar doğdu
Gebe kadınlardan.
Koştular mezarlara sığındılar
Beşikler
Utançlarından.

Kötü günler geldi ve karanlık
Yenilince ekmeğe şaşırtan gücü
Tanrı elçiliğinin
Kaçtılar adanmış topraklardan
Aç ve sefil peygamberler.
İnsanın kaybolmuş kuzuları
Çobanın seslenişini duymaz
oldular
Çöllerin cennetinde.
Aynaların gözlerinde sanki
Tersine yansıyordu renkler
Kıpırtılar, davranışlar, görüntüler

Bir şemsiye gibi tutuşuyordu
Başlarında aşağılık soytarıların
Utanmaz yüzlerin orospuların
Tanrının o kutsal ışık çemberi

Bataklıkları alkolün
Ağulu buharlarıyla buruk
Çekti derin köşelerine
Durgun aydınlar yığınını
Kemirdi aç gözlü fareler
Altın yapraklarını kitapların
Eskimiş raflarda, dolaplarda.

Güneş ölmüştü
Güneş ölmüştü ve yarın
Uslarında küçük çocukların
Yitik, belirsiz bir kavramdı.
Defterlerine sıçrayan kapkara
İri bir mürekkep lekesiyle
Anlatıyordu çocuklar
Tuhaflığını bu eskimiş sözcüğün.

Zavallı halk
Yüreği ölgün, bitmiş, dalgın
Huzursuz ağırlığı altında ölü
gövdesinin
Bir yerden bir yere sürünüyordu
Ve önlenmez cinayet isteği
Durmadan büyüyordu ellerinde.

Kimi zaman ufacık bir kıvılcım
Bu cansız ve sessiz topluluğu
Ta içinden dağıtıyordu birden.
İnsanlar saldırarak birbirlerine
Biri karısının boğazını
Kör bir bıçakla kesiyordu
Bir ana birer birer çocuklarını
Tandırın ateşine atıyordu.

Boğulmuş kendi korkularında
Ürkütücü duygusu suçluluğun
Öldürdü öldürdü kör ruhlarını
Ve çocukları.

Ne zaman bir tutsak asılırken
Darağacının yağlı halatı
Korkudan kasılan gözlerini
Sıkarak dışarıya fırlatsa
Onlar dalardı içlerine
Şehvetle titreyen bir düşünceden
Gerilirdi yaşlı, yorgun sinirleri.

Ama her zaman alanın kıyısında
Bu küçük canileri görürdün
Durmuşlar ve dalgın bakıyorlar
Fıskiyelerden suyun durmaksızın akışına.
Ola ki gene de arkasına
Ezilmiş gözlerinin ve donmuş derinlerde
Yarı canlı bir küçük şey karışık,
Kalmıştır.
Güçsüz bir çırpınışla istiyordu
İnanmayı su sesinin doğruluğuna

Ola ki…
Ola ki.. ama ne sonsuz boşluk…
Güneş ölmüştü
Kim bilebilirdi artık
Yüreklerden kaçan o üzgün
güvercinin
İnanç olduğunu…

Ah tutsağın sesi…
Büyüklüğü senin umutsuzluğunun
Işığa bir küçük yol açmayacak mı
Bu uğursuz gecenin bir köşesinden?
Ah tutsağın sesi…

galata kantosu

karpatlarincomari
Güzel bir Ece Ayhan şiiri

Benim hiç Çin'de bir ablam olmadı
Hiç çiçekçi dükkânım İvan Milinski
Üç Galata gecesi Ceneviz kerhânesinde
Boyalı kunduralarıma büyük erkekliğime baktı kaldı

Dişleri kâmilen altın dövülmüş bir kadının yüzü

Peki bu Güzel Avratotu da kim yahu?

Oldum olası ayakta bira içiyor

Galiba yine yüz kişi ütülemiş kayıkta kızcağızı

Biliyorsun işte bira içerken vergi vermek gücüme gidiyor arkadaş

Hem ne demeye o Güllü Agop ukalâsı otobüs paramı çekecekmiş

Eve gitmek istemiyorum pazarlık ederiz hamamda yatarız

Ulan git şimdi milli gelirden söz açma bana defol bas git yıkıl


Mübeccel Mübeccel ben ben olayım da seni hiç anlamayayım ha

N'olur uzat bacaklarını Galata'dan denizlere uzat uzat da

Zırlamadan anlat on ikisi de deli olan kardeşlerini Mübeccel

Anlat kimlerin yüreğinde Kız Kulesi gibi grev çivileri var

Kimler boş sarnıçlara iğilmiş ha bağırır ha bağırır

Sen kahırlanma bana gözlerim Çin'de benim çiçek bahçelerine kaçmış

Benim hiç Çin'de bir ablam olmamış hiç çiçekçi dükkânımolmamış


Geceleri Galata'da gülerken bacaklarımız uzamış alıştık artık ölüme

Diyeceğim şu İvan Milinski: ölüm için ayırdık geceleri gülerken

Galata'da