confessions

karll max

rom  · 30 Nisan 2017 Pazar

  1. toplam giri 639
  2. takipçi 12
  3. puan 7881

İmam hatipler Kapatılsın Facebook grubu

ickial
açıldıgı günden itibaren köklü üyesi oldugum, dakikalar önce de yeni yetme bir moderatör bozuntusunun yaptığım yoruma içerlenerek beni attığı facebook grubudur.
ne yazık ki toplama kampı gibi "benim kriterlerime göre" nerede boş adam varsa toplayıp bir alana tıkmışlar, hep beraber yazıp çiziyorlar. gerek yorumlarda da bir sürü gönderinin altına bu düşüncelerimi yazmıştım zaten.

madem egonuzu şişirecek eleman arıyorsunuz, niye dmden halletmiyorsunuz işinizi yahu? grupmuş ortammış falan, umrumda bile değil. görmediğim şeyler değil bunlar. bana etik gelmeyen şey grubun girişine koca koca kurallar döşemişsiniz o zaman o kurallara göre yöneteceksiniz kardeşim. kurallara göre yönetmeyeni de pazardan karpuz seçer gibi moderatörlüğe almayacaksınız.

(bkz:körler sağırlar birbirini ağırlar)
1

laik sözlük adminlerinin çalışmaması

gece
uzun zamandır çeşitli sözlüklerde yazan biri olarak gördüğüm gerçek. bu sözlük hem tanıdığım onlarca dost canlı yazarları hemde içeriğiyle benim için diğer sözlüklerden çok ayrı bir yere sahip. ama maalesef adminler büyümesi ya da aktif olması için hiç bir şey yapmıyor. belki de yapıyor ama görmüyoruz ki bu da yapılanların yetersiz olduğunu gösterir. buranın en son adminin söylediğine göre 7 ya da 8 bin gibi bi yazar sayısı varmış. takıldığım iki bin yazarlı bir sözlük bile burdan çok daha aktif, çünkü sürekli üyelere mail atıyorlar internette reklamları falan çıkıyor, sosyal medya sayfaları güncel. umarım adminler okur ve dikkate alır bura güzel bir yer bir şeyler yaparsanız çok daha güzel olacak.

Selahattin demirtaş

Valar dohaeris
İyi konuşmasına, Ülkedeki en iyi muhalif parti lideri olmasına karşın bir terör örgütü olan pkk'dan vazgeçmediği ve pkk'yı bir terör örgütü olarak görmediği sürece sevemeyeceğim ve partisini desteklemeyeceğim siyasi lider. Barış kan ve korku ile beslenen ellerden gelmez.
1

bilgili olmak mı mutlu olmak mı sorunsalı

berkayoz
Bu 2 kavramın ters orantılı olduğuna inanıyorum. Ne kadar bilirsen o kadar mutsuz olursun çünkü bilgi insanı yalnızlaştırır. Yalnızlık mutsuzluğu getirir bunun nedeniyse insanın sosyal bir canlı olmasından kaynaklı. Konunun temeline inersek yine matrixdeki kırmızı hap mavi hap olayına dönüyor. Güzel bir yalanı yaşamak mı yoksa berbat bir gerçeklik mi?

aykut'un taçını kim çaldı

9deliklicomar
maç başlardı bakardım hep atılışına
benzer idi gidişin alex'in ortasına
pozisyona bakıp görmeseydim maçta
fenerbahçe'nin taçını kim çaldı?

bir hasan ali'yi sevdim, bir seni sevdim ben
taç atışı değil, bence nazlı yar idin sen
ama o hoyrat hakem seni aldı benden
fenerbahçe'nin taçını kim çaldı?

mecnun oldum dolanırım stadlarda
taç atışı görsem hüzünlenirim maçlarda
soruyorum eşe dosta müsabakalarda
fenerbahçe'nin taçını kim çaldı?

''fışkiyeyi kim kırdı?'' şiirinden uyarlanmıştır

edit: imla

la casa de papel

icarus
soluksuz izlediğim ve beğediğim dizidir.kim ne derse desin izleyin değecektir.diziye yönelik tek eleştirim ise şu rehinlerin sürekli bariz bir şekilde isyan çıkaracağının belli olmasına karşıt gene de fark etmemeleri.
favori sahnem ise budur

survivor 2018

deist imam
Herkes istediğini izler. Nihat doğanın olduğu bir programı izliyor diye nihat doğanı desteklediğini falan mı sanıyosunuz bu izleyenlerin. Eğer böyleyse bu ülkede federasyon başkanı dopingci olan basketbol, dibine kadar yandaşlığa bulaşmış futbol, nagehan alçıyı yayına çıkaran cnn türk/kanald, iktidar yandaşı olan kanallardaki bütün programlar, dopingin içine batmış olan türk atletizmi de izlenmemeli. Eğer survivor izleyenler nihat doğana destek oluyosa bu yukarıda saydığım şeyleri izleyenler de onlara destek oluyor demektir. Başkalarına ne yapması, ne izlemesi, ne giymesi, nasıl düşünmesi gerektiğini söyleyen herkesin amk. Kimse sizin keyfinize göre yaşamak zorunda değil. Survivor izlemiyo olabilirsin bu senin özgürlüğündür ancak benim izleyip izlememem de benim özgürlüğümdür. Benim özgürlüğüme karışanın da beynini s*keyim.

survivor 2018

ickial
neden izleyeninin linç edildiğini anlayamadığım ve büyük heyecanla seyrettiğim yarışma. hep gönüllüleri destekledim bu yıl allstar'cıyım. swh.
konsept tabii hep aynı olacak, adı üzerinde survivor. ufak çaplı sürprizler mevcut zaten, bu yıl her hafta ada için yarışılacak.

edit: olm siz manyak mısınız? hepiniz bir zamanlar çekirdeğinizi alıp derya büyükuncu dönemini, hayim düştü zamanlarını izlediniz. koparmayalım şimdi, günümüzün popüler olan hiçbir şeyi sevmeme algısına kapılıp laf etmeyin, size ne kardeşim?

metin oktay

deist imam
Bugün doğum günü olan taçsız kral. Deniz, yusuf ve hüseyin idam edilmesin diye imza kampanyasına katılan cesur yürek. Aynı zamanda "varsın kaybedeyim ama yeter ki atamın yüzü yere değmesin" diye yazı tura atışlarında sürekli tura diyecek kadar da naif.

Taçsız kral metin oktay
Tek aşkıydı galatasaray
Senin gibi cimbomluyu
Unutur mu bu taraftar

beşar esad

bengay
Emperyalizmin gözü dönmüş şeriatçı köpeklerini avlayan kahraman ve yurtsever lider, diktatör denmesi umrumda değil çünkü çoğulcu demokrasinin kimi başımıza iktidar yaptığını görüyoruz. Ülkesine göz dikenlerin emevi camiisinde cuma namazı kılmasına müsade etmeyen lider ve boyun eğmeyen suriye'nin temsilcisi.



come to beşiktaş

deist imam
Ne abartıldığı kadar mükemmel, ne de bok atıldığı kadar kötü bir reklamdır. Güzel yerleri de var ancak doğu batı sentezi yapıcam diye kör göze parmak gibi sokulan yerler de var. Cenk tosun detayı açıkçası güzel olmuş ama mevlana gibi birinden esinlenilerek hazırlanan reklam filminde quaresma olması ilginç olmuş. Şahsi fikrimce 10 üzerinden 6.5 ile 7.5 arasındadır bana göre, 8 diyene de saygı gösteririm ancak ne 9 alacak kadar muhteşem ne de 5 alacak kadar boktandır.

atatürk'ün ateist olduğunu kabul etmemek

bedirhanberkesernur
başlamadan önce belirtmek istiyorum ki atatürk'ün ateist, deist, teist, müslüman olup olmadığını kesin olarak bilemeyiz. bu, onun kendi kafasında bitirmiş olduğu bir şeydir. üstüne üstlük (zaten burada da birçok kez belirtilmiş) atatürk'ün ateist olup olmaması yaptıklarının değerini küçültmez.
benim burada yapmak istediğim, uzunca bir süredir internette dolaşan ve "işte atatürk ateistti", "atatürk kuran'a sövdü" gibi bazı iddiaları kendi bilgimin ve kaynaklarımın elverdiği ölçüde incelemektir.

1)benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum

atatürk'ün söylediği iddia edilen bu söz, andrew mango'nun "atatürk, modern türkiye'nin kurucusu" adlı biyografisinde geçer. ilgili sayfayı koyuyorum,



buradan da görülebileceği gibi andrew mango bu sözü, grace mary ellison'un 1928'de yayınlanan kitabına dayandırıyor (bu noktada dikkatinizi çekmek isterim, iddiayı 1926-27 yıllarındaki röportajın orjinal metnine değil yaklaşık 1.5 yıl sonra yayınlanan kitaba dayandırıyor).
andrew mango'nun sözünü ettiği (ve kaynakçasında ismini vermediği) bu kitap 1928'de yayınlanmış "turkey to-day" adlı kitaptır. kitabın ilgili sayfalarını koyuyorum,





ilgili cümleler, kitabın 24.sayfasında geçmektedir. 23.sayfayı konuşmanın gidişatı anlaşılabilsin diye koydum.
konuşma haremler, çarşaflar ve din adamları üzerinden giderken atatürk ne hikmetse birden duruyor ve bir ingiliz gazeteciye "ben dinsizim" diyor. ilk olarak bu tavır mantıksızdır. zira daha 1926'da atatürk bir ingiliz gazeteciye böyle bir şey demeyecek birisidir. bildiğiniz üzere 1919-1922 yılları arasında atatürk din konusunda nispeten politik bir tavır izlemiştir. hilafete açık açık laf söylememiştir, anayasaya "devletin dini islam'dır" maddesinin konulmasına karşı çıkmamıştır vs. din konusunda halkın verebileceği tepkileri kestirebilen birinin, bir ingiliz gazeteciye (bunun propaganda malzemesi olarak kullanılabileceğini bile bile) ben dinsizim demesi mantık dışı görünmektedir. ben bu bölümün ellison tarafından kitaba eklendiğini düşünüyorum. zira bu "ben dinsizim" söyleminin üstüne, ellison şunu yazmış:

"at the moment, i could say no more, yet surely, it is the orthodoxies, not the spirit of the religion, he would condemn."

bu cümlede ellison, atatürk'ün eleştirisinin aslında dinin ruhuna (kendisine) değil, onun yorumlarına (orthodoxies) olduğunu söylüyor. işte olay bu noktada kopuyor. madem röportaj yaptığın kişi sana açık açık "ben dinsizim" diyor, senin bunun üstüne "yok efendim o aslında dine değil de dinin yorumlarına laf etti, ben bundan eminim" gibi bir cümle ekleme hakkın yoktur. şayet ekliyorsan da bu, "ben dinsizim" sözünün oraya sonradan eklendiği hissiyatını yaratır (röportajın orjinal metninde "ben dinsizim" kısmının geçmediğine dair bir iddia var ancak o metni bulamadığım için ekleyemiyorum.). ellison'un bu tavrı ve andrew mango'nun da röportaj yerine 1.5 yıl sonra yayınlanan kitabı kaynak göstermesi, bu cümlenin gerçekliğinin sorgulanmasına neden oluyor.

2)ıkre, bismi, rabbi safsatası

atilla oral, 2011'de "atatürk'ün sansürlenen mektubu" adlı bir kitap yayınlamıştır. bu kitap, atatürk'ün 1931'de türk tarih kurumu'na yazdığı 21 sayfalık bir mektubu içerir (bu mektup aynı zamanda ünlü "tarih yazan tarih yapana sadık kalmalıdır" sözünün geçtiği mektup. buradan öğreniyoruz ki o söz bile kısmen sansürlenmiş). bu mektupta atatürk, tarih ders kitaplarının hazırlanması sırasında "türklerin islam'daki yeri" gibi bölümlerin zakir kadiri'nin yazmasına sinirlenmiştir (zakir kadiri el ezher üniversitesi mezunudur ve atatürk'e göre kadiri, arap milliyetçiliğini ön planda tutmaktadır.). bu mektupta şöyle bir cümle geçmektedir:

"arabistan yarımadasının kumsal çöllerinden; (ıkre, bismi, rabbi) safsatasını esas tutmuş araplar, uygar dünyada, bilhassa türk zengin uygar bölgelerinde bu ilkel ve cahiliyet devrinin simgesi olan ilkeye dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır."

bunlar da mektubun ilgili sayfaları (ikinci ve üçüncü sayfa atatürk'ün el yazısından):







iddia o dur ki, atatürk bu mektupta kuran'a "safsata" demiş bir "islam düşmanı" dır. mektupta geçen ıkre, bismi, rabbi sözleri kuran'daki alak suresinin 1.ayetidir:

ıkra' bismi rabbikellezî halak
yaratan rabbinin adıyla oku!

şimdi, atatürk zihniyetindeki birinin okumayı emreden bir ayete "safsata" deme saçmalığı bir yana, buradaki bütün olay "safsata" nın tanımından çıkmaktadır. öncelikle cümleyi safsatanın günlük kullandığımız anlamıyla ("saçma" anlamıyla) okuyalım (ıkre bismi rabbi kalıbını kuran ile değiştirdim).

arabistan yarımadasının kumsal çöllerinden; kuran saçmalığını esas tutmuş araplar, uygar dünyada, bilhassa türk zengin uygar bölgelerinde bu ilkel ve cahiliyet devrinin simgesi olan ilkeye dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır.

burada öyle bir anlam çıkıyor ki, atatürk hem kuran'a saçma (safsata) diyor, hem de kuran'ın cahiliye devrinden kaldığını iddia ediyor (bu ilkeden kastı ıkre bismi rabbi, yani kuran'dır). cümlenin kendisiyle çeliştiği apaçık ortada. az önce de dediğim gibi buradaki sıkıntı "safsata" kelimesinin tanımından çıkıyor. peki safsata nedir? felsefe sözlüğünden aynen aktarıyorum:

sofizm, bilgicilik, bilgiçlik (osm. safsata; fr. sophisime; ing. sophism, fallacy): görünürde geçerli olan ama, gerçekte hiç bir sonuca ulaşmayan kanıt. daha belirli bir anlamda sofizm; doğru öncüllerden yola çıkarak kabulü imkansız bir sonuca ulaşan, dolayısıyla hiç kimseyi aldatamayan, ama akıl yürütmenin formel kurallarında uygun gözüktüğünden kolay kolay reddedilemeyen kanıttır.
(ansiklopedik felsefe sözlüğü, bilgi yayınları, 1973, s.306)

burada görüldüğü gibi "safsata" saçmalık anlamına gelmemektedir. yani atatürk'ün burada dediği şey, arapların kuran'ı yanlış anlamaları, kuran'ın "oku" ilkesinden, ulaşılması imkansız sonuçlara ulaşmaları ve bunun sonucunda uygar dünyanın yazılı eserlerini tahrif etmeleridir.
atatürk yaşasaydı refah partisi'ne mi oy verirdi bilemem ama bu mektuba göre yaşasaydı ihk'cı olacağı kesin. rahmetli, arap'ın a sını sürekli küçük harfle yazmış.

3)medeni bilgiler ve tarih kitabındaki "din düşmanı" ifadeler

atatürk, 1931 yılında "vatandaş için medeni bilgiler" adında bir kitap yazmıştır. bu kitap afet inan'ın adıyla yayınlanmış ve okullarda ders kitabı olarak okutulmuştur.
bunun dışında yine 1931 yılında okullarda ders kitabı okutulan ve kuvvetle muhtemel atatürk'ün talimatıyla yazılmış tarih kitabı vardır.
bu kitaplarda, islam bilimsel bir dille anlatılmıştır ki bu, atatürk'ün din anlayışı doğrultusundadır. üstüne üstlük bu kitaplar, dönemin "ulus devlet" anlayışıyla yazıldıkları için dini ikinci planda bıraktıkları da rahatlıkla söylenebilir. ancak atatürk'ün böyle bir kitabı yazması yahut yazdırması hiç bir şekilde kendisinin "dinsiz" olduğunu kanıtlamaz (kitapları rahatlıkla internetten bulabilirsiniz, yazıyı gereksiz biçimde uzatmamak için buraya koymadım).
aynı mantık tersten kurulursa ne kadar saçma olduğu görülecektir. örneği ben "atatürk'ün yazmış ve onun talimatıyla yazılmış, okullarda ders kitabı olarak okutulmuş din kitapları vardır. bu kitaplar islam'ı öven ifadeler ile doludur. bu nedenle atatürk müslümandır." tarzı bir mantık öne sürsem herhalde çomar damgasını anında yerdim. aynı şekilde "atatürk'ün yazmış ve onun talimatıyla yazılmış, okullarda ders kitabı olarak okutulmuş tarih/medeni bilgiler kitapları vardır. bu kitaplar islam'a söven ifadeler ile doludur. bu nedenle atatürk ateisttir/dinsizdir." tarzı bir mantık da geçersizdir. zaten bu kitaplar islam'a sövmemektedir, islam'ı bilimsel süzgeçten geçirip tarafsız biçimde anlatmaktadır ki laiklik ve ulus devlet anlayışları bunu gerektirir.
ek olarak atatürk 1930'lardan sonra ateist oldu ya o din kitapları kesin 1930'lardan önce yazılmıştır diyen arkadaşlara gelsin,





gördüğünüz gibi aynı yıllarda hem vatandaşlık hem tarih hem de din kitaplarının yazılıp okutulmaya başlaması bir din düşmanlığı değil, eğitim politikasının bir gereğidir.

4)gökten indiği sanılan kitaplar sözü

gerçekten bu konu hakkında o kadar çok konuşuldu ki artık gına geldi. herhalde bu sözün ne zaman nerede söylendiğini dinciler dahi biliyordur, 1 kasım 1937'de meclis açılışı sırasında söylenmiştir. ilgili meclis tutanağını koyuyorum:



gördüğünüz gibi atatürk aynen bunları söylemiş. burada tartışma yaratan cümleyi hepimiz biliyoruz:

"fakat, bu prensipleri gökten indiği sanılan kitabların doğmaları ile asla bir tutmamalıdır. biz, ilhamlarımızı, gökten ve gayipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz."

şimdi buradaki "gökten indiği sanılan kitaplar" sözü nasıl atatürk'ün ateist olduğunu gösterir, gerçekten anlamakta zorlanıyorum. bakın "sanmak" kelimesinin tdk sözlüğündeki üç anlamını da aynen koyuyorum:

a)Bir şeyin olma veya olmama ihtimalini kabul etmekle birlikte, olabileceğine daha çok inanmak, zannetmek, zanneylemek
"Babam, hiç hoşnut olmadığımı, beni yine sevindiremediğini sandı." - A. Ağaoğlu
b)Gibi gelmek, farz etmek
"Bu hareketimi tamamıyla histen gelen bir şey sandı." - P. Safa
c)Bir şey veya kimsenin ... olduğunu düşünmek
"Doktor Sevim, hastayı ilk gördüğü an kendinde değil sanmıştı." - A. İlhan

bu anlamlardan birinin "sanmak" fiiline yanılmak anlamını verdiğini düşünen varsa bu yazıyı okumayı bıraksın lütfen. ben kendi adıma islam'a inanıyorum ve kuran'ın indiğini "sanıyorum", öyle "farz ediyorum". bu benim ateist olduğumu mu gösterir?
üstüne üstlük dini açıdan bakarsak kuran'ın "gökten" indiğine dair bir ayet yoktur. kuran, "allah katından" indirilmiştir (casiye suresi, 2.ayet; zümer suresi, 1.ayet).
burada kullanılan indirme terimi "nzl" kökünden gelen "nüzul" dür. nüzul'de gökten inme gibi bir anlam vermemektedir. allah katıyla kastedilenin ne olduğunu ise elbette bilmiyoruz. ama koca meclis konuşmasının 2 cümlesini cımbızlayıp bakın atatürk ateistti demek yanlıştır.
doğma kelimesine gelecek olursak, kuran'da dahil bütün dini kitaplar doğmadır. zira doğma, basit olarak "değişmez" anlamına gelir. felsefe sözlüğündeki tanımı olduğu gibi koyuyorum:

dogma (Osm.nass; Fr.dogme; İng.dogma): mutlak doğru olarak öne sürülen ve öylece kabul edilen dinsel ilke.
(ansiklopedik felsefe sözlüğü, bilgi yayınları, 1973, s.117)

yani atatürk, burada şunu demektedir: biz, ilkelerimizi bilinmezden almadık ve bizim ilkelerimiz dinsel ilkeler gibi değişmez kabul edilmemelidir. bu kadar.

bunların haricinde bir de kazım karabekir'in hatıralarında geçen bazı ifadeler var ki, onları fırsat olduğunda başka bir yazıda değinmeyi düşünüyorum. eğer buraya kadar okuduysanız da gerçekten teşekkürler.
1

sözlüğe bağlayan şeyler

atticus finch
artık olmayan şeyler. yazın ve yazdan sonraki 1-2 aylık dönemde sözlük kalabalık sayılırdı ve girmesi eğlenceliydi. genelde siyasi kaos çıkardı, ben de deli gibi propaganda yapardım. şu aralar aşırı cansız bir sözlük var. ayrıca o son tartışmalarda yaşanan ihbar olayı tam bir rezaletti, eskiden burada milliyetçi-türkçü tayfayla her türlü tartışmanın en sert ve acımasız hali yapılırdı ama hiç ihbar edilmek kadar yavşakça bir olay yaşamamıştık.
6

komünistler bu ülkenin tümörüdür

atticus finch
böyle giderse bu sözlüğe birkaç gün girmeyeceğim ya. iki gün içerisinde hayatımda okumadığım kadar çok çomarca ve salakça şey okudum. herhalde yirminci defa falan söylüyorum bunu ve buradaki tüm laik çomarlara yönelik: bilmiyorsan ko-nuş-ma.

edit - bir de hayatında 2 cümle marksizm okumamış, işçi sınıfını falan ağzına almamış salaklar "kominizim adı altında bölücülük yapıyorlar.d" diye akıllarınca bize ders öğretmeye çalışırlar ya. en çok o tuhafıma gidiyor. bu nasıl bir öz güvendir yiğitler?
1

gerizekalıyım demenin alternatif yolları

atticus finch
"insan doğası gereği ezen-ezilen ilişkisi var olmak zorundadır"
"laiksen atatürkçü, milliyetçi olmak zorundasın"
"suriyeliler bizden rahat yaşıyor mq"
"aoe 3 bence 2'den daha güzeldi grafikleri filan"
"eleştirdiğimiz devlet değil hükümet karıştırmayalım lütfen"
"artık filistini hamas savunuyor zaten"

edit - böyle şeyleri savunanlar bloklasın bi zahmet

bolşevikler

atticus finch
rsdip'in (rusya sosyal demokrat işçi partisi) ikiye bölündüğü 1908 senesinde ortaya çıkan iki fraksiyondan birisi. diğeri de menşevikler.

şubat 1917'de çarlığı yıkıp geçici burjuva hükümetini kuracak olan devrim başladığında bolşeviklerin yalnızca 10 bin civarı üyesi vardı. kasım 1917'ye gelindiğinde ise üye sayıları 250 bine çıkmıştı. bolşevik parti'nin liderliğinde geçici hükümeti yıkarak yönetime el koyan işçi sınıfının çok büyük bir çoğunluğu bu partiyi desteklemişti. çünkü bolşevikler sosyalist devrimin başarıya ulaşması için şubat devriminin getirisi olan geçici duma hükümetini yıkmak gerektiğini ve işçi sınıfının bunun gerçekleşmesi için çok önemli olduğunu biliyorlardı.

bu tutum onları diğer iki büyük sol partiden, yani sr'lardan (sosyalist devrimcilerden) ve menşeviklerden ayırıyordu. hem sr'lar hem de menşevikler şubattaki devrime katılmışlardı ancak onların işçi sınıfının burjuvaziyi lağvetmesi, üretim araçlarının kamulaştırılması, birinci dünya savaşına son verilmesi gibi radikal hedefleri yoktu. onların vizyonu kapitalist bir parlamenter burjuva demokrasisinin kurulmasıyla sınırlıydı. ancak bolşevikler halkın kurduğu konseylerin, yani sovyetlerin bir işçi hükümetinin temelini oluşturabileceğini savundu. sonuçta bolşeviklerin tutumu sr'lara veya menşeviklere göre çok daha netti.

şubat ayında çarlık yıkıldığında sosyalist devrimciler ve menşevikler, rusya'nın birinci dünya savaşı'na katılımını desteklediler ve yeni kapitalist rusya'yı savundular. bolşevikler ise savaşa derhal son verilmesini istediler. artık rusya'da geçici hükümet iktidarda olsa da savaşın hala emperyalist bir kıyım olduğunu savundular. geçici hükümet dağılmakta olan bir toplumu bir arada tutmaya çalışıyordu ve sovyetler onun otoritesini tehdit ediyordu. sosyalist devrimciler ekim devrimi üzerine sol sr ve sağ sr olarak ikiye bölündüler. sağ sr ve menşevikler geçici hükümetin beyaz ordusuna katılıp sovyetlerin kızıl ordusu karşısında ona destek verdiler. işçi hareketinin galibiyeti kesinleştiğinde bile bu tutumları değişmedi.

kışlık saray bizzat lenin önderliğinde ele geçirildikten ve iç savaş başladıktan sonra, sovyetlerin yönetimi altındaki rusya topraklarında uygulanmak üzere pek çok karar alındı. bunlardan bazıları:

-tüm bankalar kamulaştırıldı.
-tüm fabrikaların denetimi sovyetlere (işçi konseylerine) geçti.
-tüm banka hesaplarına el konuldu.
-kiliselerin bütün mal varlıklarına (banka hesapları dahil) el konuldu.
-işçi asgari ücretlerine zam yapıldı ve sekiz saatlik iş günü kabul edildi.
-bütün dış borçlar reddedildi.
-toprak sahipliği tazminsiz şekilde sona erdirildi.
-büyük topraklar, özellikle manastırlara ve kiliselere ait topraklar, üzerindeki canlı hayvan, ekipman, bina ve her şey dahil olmak üzere kurucu yerel toprak komitelerine ve ilgili köylü vekilleri sovyetine devredildi. bundan sonra halkın ortak malı konumunda bulunan bu topraklara ve bağlı bulunanlara karşı yapılacak herhangi bir hasar devrim mahkemelerinde yargılanmayı gerektiren önemli bir suç ilan edildi.
-kadınlar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi yasal güvence altına alındı.
-sovyetlerde yapılacak tüm oylamalar için kadın ve erkeklere eşit oy hakkı tanındı.
-kız ve erkek çocuklar için eşit, parasız, karma zorunlu eğitim uygulamaya konuldu.
-kürtaj yasal hale getirildi, gebelikten korunma yöntemleri yaygınlaştırıldı.
1

dehumanize

atticus finch
garip kişilik. hem ırkçılığa, faşizme karşı olduğunu söylüyor; kürtlere ve ermenilere yapılan zulümlerden bahsediyor, hem de türklere karşı ırkçılık yapıyor.

daha da garip olanını söyleyeyim. türkiye siyasetinde cephe mantığı vardır. yani bir insan ermeniyse ve faşizme karşı olduğundan, devlete muhalif olduğundan falan bahsediyorsa otomatikman ya hdp'liymiş ya da aşırı-sol siyasal çizgideymiş gibi bir görüntü oluşturur. toplumun normlarında bu durum böyledir, haliyle benim kafamda da dehumanize algısı böyleydi. arkadaşın bazı söylemlerini görene kadar (haklı olarak) "bu kesin bizden biridir" diye düşünüyordum. odtü'de okuduğunu söylemesinin de benim kafamdaki profile katkısı oldu ayrıca. sonra fakirlikle, yoklukla ve karşısındakinin ırkıyla, zekasıyla alay ettiği, kendinden "zeki, zengin, ermeni" diye bahsettiği girilerini gördüm. "bu ne menem iştir, böyle aşırı-solcu mu olur?" diye düşündüm tabii ki.

dehumanize sanırım kendisini hiçbir şekilde "türkiyeli" hissetmediği için türkiye siyasetindeki cephe mantığına da uyum sağlamıyor. hayatının bir bölümünü ermenistan'da geçirdiyse bunu anlayabilirim; bizim aksimize çocukluğundan itibaren türkiye içerisindeki cepheleşmeye entegre olmamış bir kişiliğe sahip olabilir. sonuç olarak kendisi acayip bir şekilde hem "ezilen ulus" kimliği taşıyan bir ermeni; hem de tartıştığı şahısın yoksulluğuyla ve zekasıyla rahatça dalga geçebilen ve malını mülkünü kullanarak insanları ezecek kadar iğrençleşebilen elitist bir küçük-burjuva demagogu.

kısacası dehumanize ile alakalı söyleyebileceğim olumlu bir şey kalmadı. he faşistin biri ona ermeni olduğu için, ırkçı söylemlerle saldırırsa o ayrı mesele, o zaman savunuruz tabii ki. ama o kadar. sınıfsal olarak beş para etmez birisi.