confessions

harflervekibrit

Şarap  · 9 Temmuz 2017 Pazar

  1. toplam giri 407
  2. takipçi 10
  3. puan 6321

konstantinopolis

harflervekibrit
üniversitede sözcüklerin kökenini incelediğimiz bir ders vardı, hoca şu şekilde açıklamıştı:
Eski Yunan'da atina=melek, stan=şeytan imiş, polis zaten şehir demek. "kostantinapolis de "melekler ile şeytabların bir araya toplandığı şehir" anlamına geliyormuş.

11 temmuz 2018

harflervekibrit
Bugün devlet opera ve balesi'nin ve devlet tiyatrolarının yönetim ve ödeneği cumhurbaşkanlığına bağlandı.
Odtü öğrencileri tutuklandı.
Soma holding sahibi beraat etti.
Adnan oktar tutuklandı ve mal varlığına el kondu.
Tren kazasıyla ilgili halen kaç kişi ve kimlerin öldüğü belirsiz, bir sorumlu veya istifa yok.
Bilin bakalım yüce milletim bunlardan hangisini konuşuyor...

anımsadıkça iç burkan garibanlık anıları

harflervekibrit
yıl 2011 öğrenciyim, gelibolu'da tur rehberiyim. O gün tura çıkıcam gelibolu'ya geçmek için vapura son paramı verdim.(2 lira) Denk gelen tur almancı çıktı, ne kadar güzel, vatan dedik, şehit dedik, her anlatılan hikayede daha çok ağlayan teyzeler... Conkbayırı'ndan eceabat'a döndük, herkes çok memnun. Mübarek bir iş yaptığımı düşündüğümden(hem de kaçak rehber olduğumdan) ücret filan konuşmamışım. buyur bu ücretindir, dedi teyze bana -sadece- bir kutu alman çikolatası uzattı. İndi millet arabadan. Bende bir burukluk, nasıl geçicem geri karşıya diye. Eh hadi ağzımız tatlansın şoföre de ikram edeyim diye açtım kutuyu, bir zarf; açtım zarfı, içinde 100 yüro hazine hazine göz kırpıyor. O zamanın gününde şimdiki kadar olmasa da çok para. Eceabat bir köy, bir döviz bürosunun olmayışı sevincimin üstüne yapışan keder olduydu adeta. Zengindim ama evime gidecek param yoktu. Şoförden istediydim. Duygudan duyguya zıpladığım böyle de sefil bir anı.

popüler olan şeylerin kalitesiz olması

harflervekibrit
"nerde çokluk orda bokluk" ifadesinin kibar halidir. Popüler dizilerin, popüler şarkıların, en çok satan kitapların değersizliğidir. Al- tüket- at yerleşik mantığı bu durumun ürünüdür. Büyük ve geçerli bir genellemedir. Elbette istisnalar var, sapiens adlı kitap gibi. Yine de ülkemizde en çok okunan yazar malesef Gülben Ergen'dir.
2

bayan değil kadın

harflervekibrit
"bayan" sözcüğü dilimize şu İngilizce'deki "ladies and centilmens"ten ve "mr.&mrs." unvanlarından girmiştir. "Bay" sözcüğünün zıt anlamlısıdır. Başka dillerde kullanıldığı tarzda dilimizde de adın önünde (bayan harflervekibrit) ya da seslenme sözcüğü olarak (bayanlar baylar) kullanımı doğrudur. Seslenme sözü olarak "bayan, bakar mısınız?" da doğrudur ama şık değildir. (Bay, bakar mısınız, dense denir ama demiyoruz sonuçta.) "hanımefendi" çok daha hoştur.
"Bayan" sözcüğü "erkek" sözcüğünün karşıtı değildir. Erkeğin karşıtı "kadın"dır. Yani bir cinsiyet belirteceksek kullanılması gereken sözcük "kadın"dır. (Kadın işçi, kadın öğretmen vb.) "Kadın" sözcüğü kafanızda cinsellikle ilgili bir anlam çağrıştırıyorsa ya da söylemek size kaba geliyorsa bu, yürütülen algı operasyonunun başarısıdır. Israrla kullanın, alışın lütfen. Bayan değil, kadın.

ka değil ke

harflervekibrit
Çarkıfelek yarışmasında Mehmet Ali Erbil o kadar çok "Kastamonu'nun kaaa'sı" demiştir ki en çok TV izleyen ülke de olduğumuzdan dilimize yerleşip gitmiştir. Türkçede ünsüz harfler "e" ünlüsü ile okunur. Te-de-ke, te-te-ke şeklinde.

oscar wilde

harflervekibrit
İrlandalı yazar, şair. "Dorian gray'in portresi" tek romanıdır. Daha çok aforizmalarla bilinir. Ülkemizde en meşhur şiiri şu tuncel kurtiz'in okuduğu (bkz:herkes öldürür sevdiğini) 'dir.
"bana bir maske verin, ben de size gerçeği vereyim." sözüyle sözlükçülüğün de babasıdır bana kalırsa. Ve evet, "hepimiz aynı bataklığın içindeyiz, sadece bazılarımız yıldızlara bakıyor." burdaki metaforun gücüne hayran olurum hep.
30 kasım 1900 tarihinde paris'te bir otel odasında duvara "birimiz gitmeli" yazıp intihar etmiş. İyice hayran oldum şu an.

kral

harflervekibrit
Bitirdiğim (bkz:john berger) kitabı. Adamı merak ettiğimden kitabı aldım, ismi beni biraz aldattı. Bu kitapta kral, hükümdar anlamında değil de bir sokak köpeğinin adı. Hikaye onun ağzından anlatılıyor. Yanından geçip gittiğimiz kılıksız sokak insanlarının kahraman yapıldığı fabl tadında hoş bir hikâyeydi. Beğendiğim yerlerden iki tanesini şöyle bırakıyorum efendim:



en anlamlı anneler günü hediyesi

harflervekibrit
Mutfak ile ilgili bir şey olmamalıdır, "sen annesin(kadınsın), senin yerin mutfak." demek gibi geliyor.
Aslını isterseniz hediyeler böyle özel günlerde değil de herhangi bir gün, sırf ona yakışır diye, onu aklına getirdi diye zart diye alınıp, çıkarılıp verilince güzeldir ve anlamlıdır. Özel günde alınan hediyeler ise kapitalizme rerereerörörörjahdhnaldkdksşsşdjfjdıflfn...

yakınlarının ölmesi

harflervekibrit
"Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü, kör oldum.
Yıkadılar, aldılar, götürdüler.
Babamdan ummazdım bunu kör oldum.
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim, lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum.
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Şöylelemesine maviydi kör oldum.
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı, ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi, bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum.
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?" diyor Cemal Süreya.

kpss

harflervekibrit
Devletin, 4 senelik eğitim fakültesi bitirmişsiniz ama ben diplomanızı kabul etmiyorum, eğer kendinizi bu boktan sınavla da ıspatlamazsanız kurumlarımda çalışmazsınız, deme şeklidir. Nitekim bir bakanımızın da "illa her öğretmen öğretmenlik mesleğini yapacak değil, başka işlere yönelsinler." tarzında bir açıklaması da bulunuyor. ahlat ağacı filmi, bu soruna dikkat çeken aşırı nitelikli bir filmdir.

turan dursun

harflervekibrit
Ateist eski müftü, büyük bir aydındır. İnsanlara hakikati anlatmayı görev bilmiş ve bu yüzden katledilmiştir. "din bu" adlı kitabıyla islam'ı bitirmiştir. En azından kafamdaki islam'ı. Bugün, memleketin şu halinde ismini bir sokakta görünce içimde şaşkınlıkla mutluluk kol kola girdi adeta. Saygıyla anıyorum üstadı.

arkadaşlar bunu çok kişinin öğrenmesini elbette istemiyorum ama söylemeden geçemeyeceğim: çanakkale çok güzel şehir.
1

herkesi anlamak ama kimse tarafından anlaşılmamak

harflervekibrit
İnsanların davranışlarının nedenlerini kestirdiğinizde, bu, ister istemez peşinden anlamayı getiriyor. anlamak isteyen insan bu nedenleri görüyor, anlamak istemeyense nedenleri göremeyip sadece kendi mağduriyetine odaklanıyor. Bu tıpkı kötünün neden kötü olduğu gösterilen filmlerdeki kötülere sempati duyulması gibi bir şey.
Örneğin şimdiye kadar anne babasına açıklama yapma kaygısı taşımadan bir erkekle yürüyememiş kadının evliliği -veya bir bağı- özgürlük sanmasını anlarım.
Örneğin Bağcılar'da çocukluğunda kanalizasyonun dışarıdan aktığını gören birinin nihayet oralara avm ve 10d sinema yapan belediyeye ardından da partiye neden oy verdiğini anlarım.
Örneğin annesinden gerekli sevgiyi görmeyen birinin bir kadına anne misyonu yükleyişini anlarım.
Örneğin aileden gelen gelenekle şimdiye kadar arkasını annesi toplamış birinin kadına neden hizmetçi muamelesi yaptığını anlarım.
Ya da örneğin neden ateistsiniz, neden feministsiniz anlarım.
Ama bunları anladığınızı belirttiğinizde sizi hiç dinlemeden bunu kabul ettiğinizi, hatta sevdiğinizi filan düşünüyor insanlar. Halbuki sizi anladım diye sizi sevmek zorunda değilim.
Keşke bir kere de sizi anlayan bir insanı "bu benden" veya "bu öteki" demeden dinleseniz, belki anlayacaksınız.

17 nisan köy enstitülerinin kuruluş yıldönümü

harflervekibrit
Köy enstitüleri İsmail hakkı tonguç ve hasan ali yücel önderliğinde 1940 yılında kurulan emsalsiz ve ulusal eğitim kurumlarıdır. Yine bu şekil bir eğitim devrimi olmadıkça bu ülkenin işi zordur. "Eğitimli" insanlar olarak "cehalet"e karşı topyekûn savaşmıyoruz, o zaman bu insanlar bunu yapmış işte. Biz ancak çomar diye bok atmayı biliyoruz maalesef. "En büyük savaş, cehalete karşı yapılan savaştır." diyen lider, ne haklısın, ne haklısın yine...
(bkz:köy enstitüsü)

merhaba nasılsınız

harflervekibrit
Bu sorunun nezaketen sorulmasına karşıyım. Merak etmiyorsam, umrumda değilse sormam da. Neyse mevzu, direk ona gelirim.
Nezaketen sorulduğunda ortaya sadede gelmeden önce yapılan anlamsız bir muhabbet çıkıyor nitekim.
Gerçek bir "merhaba, nasılsın?"ın yeri ayrıdır, ne güzeldir. Keşke hepsi gerçek olsa.

kopyalanmış adam

harflervekibrit
Dün gece bitirdiğim, açık uçlu sonuyla beni uyutmamış olan jose saramago kitabı. Sonu dahiyane idi. Bence tek falsosu, yazar sona öyle odaklanmış ki, kahramanların onları vurucu sona götüren hareketleri mantığa oturmuyor.
Olsun, kitap, edebi anlamda da hayli güçlü, kafa yoran cümleleriyle çok güzel bir kitaptı.
Düşman(enemy) adıyla 2013'te sinemaya da uyarlanmış. Tabiki filmini beğenmedim.
"Maria da Paz'ın geliş sebebi, zerre kadar ilgilenmediği konularda açıklamalar dinlemek değildi, buraya, eğer mümkünse, son altı ayda yaşadığını zannettiği ufacık mutluluğun kendisine geri verilmesi için ödemesi gereken bedeli öğrenmek amacıyla gelmişti. Tabii Tertuliano Máksimo Afonso'nın da kalkıp, dünyadaki en doğal şeyden bahsedermiş gibi, inanır mısın, geçen gün tıpatıp aynım olan bir herif gördüm, bu filmlerden birkaçında oynuyor, diyecek hali yoktu, özellikle bu son sözleri biraz önce söylediklerine eklenirse, çünkü Maria da Paz bu cümleyi bir başka oyalama taktiği olarak yorumlayabilirdi, oysa o, buraya son altı ayda yaşadığını zannettiği ufacık mutluluğun kendisine geri verilmesi için ödemesi gereken bedeli öğrenmek için gelmişti, tekrarladığımız için bizi affedin, ama acı duyan insanın neresinin acıdığını sürekli tekrar etmesi olağandır." /Kopyalanmış Adam, s.95

gladyatör

harflervekibrit
Russell crowe'un baş rolde oynadığı 2000 yapımı savaş-dram filmidir. savaş filmlerini sevmemi sağlayan başyapıttır. Truva, tristan&isolde, kral artur, 300 spartalı türevleri kılıçlı, zırhlı diğer filmler bu filmden sonra gelir benim için. Maximus çocukluğumun kahramanıdır. Defalarca izledim, yine olsa oturur izlerim.
(Bizimkilerde de hiç bu filmler kanlı, çocuk izlemesin şeyi yokmuş...)

laik sözlük yazarlarının uyuz oldukları insan tipleri

harflervekibrit
Fotoğraf çekerken, oraya gittiğini kanıtlamak gayesi taşıyan ve karenin içine illa ki kendisini de dahil eden insan tipi. Manzara fotoğrafı çekecek kadrajın köşesine kendisi de girerek ablak suratı ve her her her fotoğrafta aynı açıdan aynı samimiyetsiz gülümsemesi ile fotoğrafı bozmuş. Boğaz çekmiş, "seni yeneceğim istanbul" duruşuyla kekoluğun zirvesinde, yine fotoğrafı bozmuş. Bugün 18 mart kutlayacak, şehitler için yazdığı upuzuuun yazının eşlik ettiği abide fotoğrafının önünde illa kendisi de olacak. Bir kere metinle görsel uyuşmuyor orada kabak gibi sen olunca. İnsanlar sen kendini sosyal medyada göster diye mi savaştı ulan? Bu insanlar entellektüel, sanatçı filan olduğunu sanan, kendini göstermekten başka derdi bulunmayan zavallılar. Oh be buraya yazdım da rahatladım!

tayland'ta mağarada mahsur kalan çocuklar

harflervekibrit
24 Haziran'da okul gezisi sebebiyle girdikleri mağarada sel sularının yükselmesiyle mahsur kalmış çocuklardır. 12 çocuk ve antrenörleri, 9 gün sonra sağ salim bulunmuştur. kurtarma çalışmaları sırasında bir dalgıç oksijensiz kalıp ölmüş. dalgıçların çamurlu suda kimi dalıp kimi yürüyerek 6 saatte ancak ulaştığı yerden çocukların salimen çıkarılması için profesyonel bir heyet oluşturulmuş. Şimdiye kadar 4 çocuk kurtarılmış, 2 ila 4 gün içinde diğerlerinin de çıkarılması planlanmış.
Bu çocukların akıbetinden saat saat haberdar olabilmemize karşın, Tekirdağ'daki tren kazasında kaç kişinin ve kimlerin öldüğünden, kazanın nereden kaynaklandığından haberdar olamıyoruz. Çünkü eğer bir yetkili ihmali filan söz konusuysa haysiyet gereği istifa filan etmek gerekebilir Allah muhafaza!

demokrasi

harflervekibrit
Bu başlıkta İsmail Hakkı Tonguç'un (bkz:köy enstitüleri) bu söyleminin bir kısmı yazılmış ama idam isteği ile de alakalı gördüğümden tekrar yazmak istedim: “Demokrasinin iki çeşidi vardır: Biri zor ve gerçek olanı, öbürü de kolayı, oyun olanı...
Topraksızı topraklandırmadan, işçinin durumunu sağlama bağlamadan, halkı esaslı bir eğitimden geçirmeden olmaz birincisi, köklü değişiklikler ister. Bu zor demokrasidir ama gerçek demokrasidir. İkincisi kâğıt ve sandık demokrasisidir. Okuma yazma bilsin bilmesin; toprağı, işi olsun olmasın, demagojiyle serseme çevrilen halk, bir sandığa elindeki kâğıdı atar. Böylece kendi kendini yönetmiş sayılır. Bu, oyundur, kolaydır. Amerika bu demokrasiyi yayıyor işte. Biz de demokrasinin kolayını seçtik. Çok şeyler göreceğiz daha...”

ahmet hamdi tanpınar

harflervekibrit
İroni ile mizah yapmanın kurucusu, bu sanatın başyapıtı olan saatleri ayarlama enstitüsü'nün de yazarıdır. Okuru genellikle huzurcular ve enstitücüler olarak ikiye ayrılır. Huzur'da çok daha derin bir doğu-batı fikri olsa da kendimi enstitücülere katıyorum. Tanpınar, önce kendiyle dibine kadar dalga geçip başkasıyla dalga geçme hakkını kaleminin hakkıyla kazanmış bir yazar, o kitapla.
Beş şehir'de de şöyle demiş: "bütün hilkat, geniş ve eşsiz kudretinde canı sıkılan bir tanrının kendi kendini eğlendirmek için icat ettiği bir oyundur. hayat nimetlerinin değişikliği içinde bize, yaratıcı işaretten kalan en büyük miras bu can sıkıntısıdır."
Şiirinin edebiyatı apayrı güzeldir. Bunu da yapabiliyorum, dahası, bunu da mükemmel yapıyorum, demiştir adeta. En sevdiğim şiirini şöyle bırakayım:
bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet

sen say ki
ben hiç ağlamadım
hiç ateşe tutmadım yüreğimi
geceleri, koynuma almadım ihaneti
ve say ki
bütün şiirler gözlerini
bütün şarkılar saçlarını söylemedi
hele nihavent
hele buselik hiç geçmedi fikrimden
ve hiç gitmedi
bir topak kan gibi adın
içimin nehirlerinden
evet yangın
evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
evet kaybetmenin o zehirli buğusu
evet nisyan
evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
bu sevda biraz nadan
biraz da hıçkırık tadı
pencere önü menekşelerinde her akşam

dağlar sonra oynadı yerinden
ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
sen say ki
yerin dibine geçti
geçmeyesi sevdam
ve ben seni sevdiğim zaman
bu şehre yağmurlar yağdı
yani ben seni sevdiğim zaman
ayrılık kurşun kadar ağır
gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
yine de bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
beni affet
Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç

kibar olmak

harflervekibrit
Bazı şeylerin sadece kırmamak adına, nezaketten yapıldığı asla anlaşılmaz. İnsanlar sömürebildiği kadarını almaya meyillidir, yüzsüzdür. Bu tahammülün farkında olmazsan bir yerde terslenip kırılırsın, belki kendini düzeltirsin, hatta belki açık olmamak ile karşındakini suçlayabilirsin bile. Ancak günümüzde revaçta olan tavır, tahammülün farkında olarak sömürmek ve ne koparsam kârdır, mantığıdır. Bana kalırsa kimseyle ona tahammül edecek kadar yakın olmamak hepsinden yeğdir.
1

düğün sezonu

harflervekibrit
iki insanın toplumun bakış açısıyla meşru şekilde sevişebilmesi için biz dıdısının dıdısı akrabalar olarak karşılıklı geçip çifte telli oynuyoruz, masrafına filan hiç girmiyorum bak ve kimse bunu saçma bulmuyor. Neden kimse "düğün" mefhumunun ne kadar saçma bir şey olduğunu fark etmiyor?
Herkes birbirinin düğününü geçmek derdinde ve kızlarımız, yazıktır ki özellikle kızlarımız gereksiz bir sidik yarışındalar. Evlenme teklifi, istemesi, nişanı, düğünü(iki düğün genelde), dış çekimi, klibi(bu da yeni çıktı), ertesi seneye de bilgilerimizi tazelemek için tekrar tekrar yapılan aynı paylaşımlar... Düğün hayatının merkezinde ki zaten o yaşına kadar bunun için yaşamış. siz salak mısınız, dediğimizde evde kaldım diye kıskandığımı düşünen kadın güruhu. Birileri bu çılgınlığa dur demeli.
Şuraya da umut sarıkaya'nın ilgili çizgisini bırakayım efendim:

tamam evde kaldım, herkes de evlenecek diye bir şey yok bence yav! 😉
9

dünyayı aşk kurtaracak

harflervekibrit
Graham Bell hamile eşi acil bir durumda kendisini laboratuvardan çağırabilsin diye telefonu icat etti.
"edebiyat" denen muazzam haz ülkesinin ortaya çıkmasındaki temel sebep aşktır.
Bahsettiğim aşk "bir şeye gönül vermek" alışkanlıklara ya da karşılıklı çıkar ilişkilerine verilen isim olan aşk değildir.
Evet, dünyayı aşk kurtaracak, bir insana, bir işe, bir fikre duyulan aşk. Ama aşk var mı? Yok.
2

yalan

harflervekibrit
"Yine de o zaman bile, şimdi daha iyi anladığım şeyi seziyordum: Yalan bir kez dile getirildi mi sanki büyük bir doğruymuş gibi kesinlikle değiştiriyor gerçeği."
İngiliz müziği, s.247 /peter ackroyd

sigaranın dostluğu

harflervekibrit
tiryakilerin bağımlılıklarına bir anlam, bir duygusallık kazandırmak için uydurduğu safsata. Bir süre sigara içmeyince, bağımlı olduğun için kanın o nikotini istiyor sadece arkadaşım, bunun daha öte bir anlamı yoktur. Sigara eeğ kaka, herkes bıraksın filan demiyorum; sigara içen insan, sadece sigara içen bir insandır; bu dostluk filan değildir. Sigaraya, alkole, maddeye veya bir insana; her türlü bağımlılık zayıflıktır. Her şeyin edebiyatını yapmayın.

bandırma

harflervekibrit
Balıkesir ilinin, bu ilden daha gelişmiş bir ilçesidir. Her büyük ilçede olduğu gibi bu ilçeye mensup insanlar da "Balıkesirliyiz" demezler, "Bandırmalıyız" derler. Onkolikler buraya maça geldiklerinde Bandırmalıların "Bandırma! bandırma!" tezahüratına "bandırcez! Bandırcez!" Diye yanıt verirler.
Bir "küçük İstanbul"dur. Rahat bir şehirdir. "Laik" bir insan profili çizer. İnsanları hoştur, hafiften sosyetedir.
Deniz kenarına, fenere gidip rüzgarı suratına yemek, en uykulu en sarhoş insanı bile hizaya getirir. Kışın buralarda yürürken hars hars vuran dalgalardan kaçmak, ustalık gerektirir.
Rüzgalıdır, insanın ayaklarını birbirine dolaştırır. Yazın serin serin çok iyi gelir ama kışın minibüslerin kapıları dahi bağlanmazsa uçar. Pıyykk diye döne döne havada uçan kedi görmüşlüğüm vardır. Sayısız berem ve atkım bu rüzgarda heba olmuştur.
Bandırma'da "çarşıya gidiyorum" denmez, "aşağı iniyorum" denir. Çünkü çarşısı çukurda olmak üzere dağ eteğine kurulmuş bir şehirdir. Dudak uçuklatan diklikte bayırlar bulunabilir. Karda buzda dikkatli olunmalıdır.
Bandırma benim şimdi gitsem kırıntısını bulamayacağım çocukluğumdur. Yaşasın on buçuk, her daim!

jules verne

harflervekibrit
Jul vern ay'a yolculuk'u yazdığında henüz ay'a gidilmemişti. Şaşırtıcı ölçüde bilimin önünü açan bilimkurgu yazarıdır. Zamanında herkesin merak ettiği, cevap bulamadığı sorulara onun hep cevabı vardı. Denizler altında 20 bin fersah'ta, arzın merkezine yolculuk'ta hep, ulan olabilir mi acaba böyle böyle bir şey, diye düşündürmüştür. Babasının bir yere gitmesine izin vermediğini, onun da hayalinde yolculuklar yaptığını okumuştum. Çocukken bütün kitaplarını yutarcasına okuduğum, kâh yelken açıp yüzdüren(15 yaşında bir kaptan), kâh balona bindirip uçuran(balonla 5 hafta), müthiş yazar. 80 günde devri alem kitabının Jackie Chan'in paspartu rolünde oynadığı hoş bir filmi de vardır.

yastık savaşı

harflervekibrit
Savaşların en masumu. yastıkla rakibe vurularak kakara kikiri yapılan, eğlence amaçlı, illa ki bir vazo, biblo devrilmesi ve çıkan şangırtı akabinde annenin odaya baskın yapması ile son bulan savaştır. Kardeşlerle ve kuzenlerle daha sık yapılır. Asla filmlerdeki gibi yastıkların tüyleri uçuşmaz çünkü biz çocukken bunların içine tüy değil sünger parçaları ve yün konulurdu. Bu yünler güneşlenmeye çıkarılıp da annemiz, ananemiz yastık yumuşak olsun diye diderken onlara salça olup bunları birbirimize atmak daha büyük bir eğlence idi. günümüzde ise yine kuş tüyleri uçuşmaz çünkü elyaf yastık çok daha kullanışlıdır.

Harry potter

harflervekibrit
Yazarının seriyi yazmadan önce evsiz olduğu ve bu seri ile köşeyi döndüğü, 'acaba ben de mi fantastik çocuk kitabı yazsam lan' dedirten fantastik çocuk kitabı serisidir. Müthiş bir hayal gücünün ürünü apayrı müthiş bir evrendir. İlk üçünün kitabını okuyup sonra seriyi izlediğimde filmlerinde -hep olduğu gibi- kitaba göre pek çok eksik bulunduğunu gözlemlediğim ama filmleri özellikle karakterlerin devamlılığı açısından çok nitelikli olduğundan kitapların devamını okumaya üşendiğim seridir. Bi ara oyunu da yapılmış, pek tutmamıştır. Rowling, hikâyede ron'u öldürmeyi ciddi ciddi düşündüğünü bir röportajında beyan etmiştir. Ama sürpriz sonu ile kalıpları yıktığı için de kendisine ayrı bir hayranlık duyarım.
Biz de isterdik, bi "alehomoraa" deyince kapılar açılsın ama kaç sihirli değnek kırıldı minnoş gönlümüzde be harry!

perseid meteor yağmuru

harflervekibrit
Her sene Ağustos ayının ortalarında meydana gelen meteor yağmurudur. Ülkemizden çıplak gözle görülebilir. dakikada 90 civarı gök taşının atmosferde yanmasıyla ortaya çıkacak bir görsel ve göksel şölendir. Şimdiden ışık kirliliğinden uzak alanları kollamak gereklidir. Geçen sene 8-9 ağustos'a denk gelmişti, bu sene ise bu tarihler 12-13 Ağustos geceleridir. Sevgili sözlük ahalisi, hepimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım!