verilen efsane ayarlar

trainer red
arkadaşlar kendinizin verdiği yada şahit olduğunuz efsanevi ayarları bu başlık altında yazarak yüzümüzün gülmesine sebep olabilirsiniz.illa tanım yapılacak diye ısrar eden adminler varsa silebilirler başlığı.
neyse,ben kendiminkini anlatıyorum;
az önce evde böyle hava sıcak olduğundan şort atlet takılıyorum.aynı zamanda da iftar saati olduğundan babannem de açmış nihat hatipoğlunu izliyor.tam o sırada birisi programda çıkıp şunu sordu; 'hocam evde yarı çıplak dolaşmak caiz midir ?'
içimden 'ne olur caiz olsun' diye yalvarıyorum,çünkü caiz değil dese babannem amerikan kruvazörleri gibi beni topa tutacak ve akşamı bana zehir edecekti.nihat hoca yanındakilerle birlikte bir iki fikir alışverişinden sonra dönüp 'mekruhtur' dedi çünkü evde melekler,cinler olabilirmiş.bi yandan içimden bu saçmalığa sövüyor diğer yandan da babannemin ne zaman balgamı ateşleyeceğini merak ederek koltukta cenin pozisyonu aldım bekliyorum.babannem bir anda bana 'dinle dinle firavun,şu kılık kıyafetine bak evde cinler neyim hep günaha girdi,evin bereketini mahvettin gavur' şeklinde laflar saydırmaya başladı.olabildiğince sakin kalmaya çalışıyordum fakat az önce yediği hurmanın çekirdeğini kafama atınca bende kayış koptu.
'ya sen salonun ortasında leğende yıkanıyorsun,kırışmış sfenks kedisi vücudunu cinlere seyrettiriyorsun,asıl sen buna bak.' dememle kadın afalladı 'sfenks kedisi ney ola ki' diye mırıldana mırıldana gitti babama telefon açıp durumu anlattı,sanırım babam akşam beni levyeye oturtacakmış ama olsun babam gelene kadar ağzını bıçak açmaz sanırım,neyse sonuçta ayarımı verdim ve bu gururla bacağımı kaşıya kaşıya sigaramı içiyorum şu an.
hokkabaz
Varan 1;

Atatürk, büyük misafiri saat onaltı sularında Dolmabahçe Sarayı'nın Somaki salonunda kabul etti. Görüşme sırasında İngiliz Büyükelçisi, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'ta hazır bulunmuştu. O akşam Dolmabahçe'de verilen akşam ziyafeti çok parlak olmuş, Atatürk'ün, İngiliz Sarayı'nda verilen ziyafetleri yakından bilen birisine hazırlattığı sofra, Kralı sanki büyülemiş, Atatürk'ün zekâsına ve inceliğine hayran kalmıştı, öyle ki, bir punduna getirip Kral, kendisini İngiltere'de sandığını bile söylemişti.
Yemek sırasında hoş mu, yoksa nahoş demek mi lâzım kestiremiyeceğim bir olay geçti. Garsonlardan biri fazla heyecanlandığı için mi nedir, elindeki büyük porselen tabakla yere yuvarlandı. Sofradakilerin utanç içinde önlerine baktıkları anda Atatürk, sanki hiçbir şey olmamış gibi Kral'a doğru eğilerek “Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim” diye hem meseleyi kapattı, hem de ortalığı neşeye boğdu.
Varan 2;

Kral Edward İstanbu'a geldiği zaman, yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayı'na yanaşır. Atatürk de rıhtımda onu beklemektedir. Deniz dalgalı olduğundan, kralın bindiği motor, sürekli inip çıkmaktadır. İmparator rıhtıma çıkmak istediği bir sırada, eli yere değerek tozlanır.

O sırada Atatürk elini uzatmış bulunduğundan, kral da ona elini uzatmadan önce mendiline silmek ister. Ama Atatürk hemen devreye girer ve:

''Yurdumun toprağı temizdir, o elinizi kirletmez.'' diyerek kralı elinden tutup rıhtıma çıkarır.
sorbuyukbaba
jilet ahmet sevdiğimiz bir abimizdi.
janti adamdı, adabı giyinmeyi çok iyi bilirdi. mesela ben bilmem.
çok gülerdi, ben gülmem.
bu kapıdaki arkadaş abi köye para dediğinde sırtını dönerdi.
ben dönmem.
agop, abi beni kapıdan al dediğinde dalga geçerdi.
ben geçmem.
jilet ahmet sevdiğimiz bir abimizdi ama parayı da bi tuhaf dağıtırdı.
ne varsa elinde gene döner dolaşır onun elinde kalırdı.
benim kalmaz.
bizde para masaya konur. herkes ihtiyacı kadarını alır.
jilet abim silahını adamına taşıtırdı. ben silahımı saklamam.
abim bu masaya şöyle fiyakalı, ama biraz da yamuk otururdu.
ben arkamı arkadaşlara verince, şöyle yaslanırım bi geriye.
koltuk sende kalsın kardeş, arkamda durma yeter.