sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

pencere
bugün öğlen yemeği yediğim lokantada herkes türkiye -çekya milli maçını izliyordu. istediğiniz kadar linç edin ve hatta vatan haini ilan edin beni, ben milli maçlarda karşı takımı desteklerim hep. beni bu yüzden vatan haini ilan etmeniz umrumda bile değil zira ben linç perver güruh gibi gerçekliğime yabancı değilim. bu güdümün vatana bir ihanet olmadığının gayet farkındayım.

milli takım kazandığı zaman herkes gerçekliğine yabancılaşacaktı. hormonlu üniversitelerde okuyan yığınla genç aldıklarının evrensel bir eğitimle alakası olmadığını düşünmeyecekti bir süre. veya bitirdiği zaman asgari ücretle bile iş bulamayacağı gerçekliğini unutacaktı. asgari ücretle iş bile bulsa 12 saat çalışacağını ve yaşam diye bir şeyden habersiz 40 sene sonra öleceği fikriyatına yabancılaşacaktı.

lokanta sahibi o gün siftah etse de etmese de kazandığının veya kazanmadığının yarısını vergi olarak sömürüleceğine yabancılaşacaktı.

asgari ücret bile alamayan garson akşam evde anca yarı tok büyütebildiği çocuklarına yabancılaşacaktı.

bulaşıkçı teyze evde bir de hizmetçiliğinden ''orospuluğuna'' kadar yapıp kocasından yiyeceğe dayağın iğrençliğine yabancılaşacaktı.

milli gurur diye bir şey yoktur arkadaşlar. milli gurur maç arası reklamlarda dönen ve bizi suudi arabistan daki kanser sayısının 4 katı fazla kanser eden gıda reklamlarında pompalanan bir safsatadır.
pencere
hepiniz gibi mutsuzum. hepiniz mutsuzsunuz biliyorum, mutlu insanın ne işi var buralarda. umarım yanılıyorumdur ama mutsuzsunuz biliyorum. ben de çok mutsuzum. bunun sebeplerini sayfalarca anlatabilirim fakat gerek yok şimdilik. bol bol buralardayım zaten anlıyorsunuzdur ne kadar mutsuz olduğumu.

günlerdir yeni bir şiar edinmiştim. sadece mutlu salakların hakkı mı hareketli güzel şarkılar dinlemek diye. hatta umut dolu aşk şarkıları. hepsi o mutlu insanlara girsin. sözüm meclisten dışarı. gerçi bu meclisteyseniz siz de nah mutlusunuz ya.
hiç bir aşk acısından müzdarip değilim. aşk acısını bazen satır bazen kağıt yapıp kendimi doğradığım zamanlar geçti şükür.
bugün normal mutsuz insanlar gibi en aptal duygusal şarkıları cam kırığı ederek kesiyorum kendimi. ağlatıyor namusuzlar.

eminim hepimizin geçmişinde ankara oyun havaları gibi geçen günlerimiz oldu. artık yok o günlerimiz. sanırım intihar etmiyorsak bir kaç defa daha o ankara oyun havaları gibi günlerimiz olur munun aptalca umudundandır.
pencere
hepiniz gibi mutsuzum. hepiniz mutsuzsunuz biliyorum, mutlu insanın ne işi var buralarda. umarım yanılıyorumdur ama mutsuzsunuz biliyorum. ben de çok mutsuzum. bunun sebeplerini sayfalarca anlatabilirim fakat gerek yok şimdilik. bol bol buralardayım zaten anlıyorsunuzdur ne kadar mutsuz olduğumu.

günlerdir yeni bir şiar edinmiştim. sadece mutlu salakların hakkı mı hareketli güzel şarkılar dinlemek diye. hatta umut dolu aşk şarkıları. hepsi o mutlu insanlara girsin. sözüm meclisten dışarı. gerçi bu meclisteyseniz siz de nah mutlusunuz ya.
hiç bir aşk acısından müzdarip değilim. aşk acısını bazen satır bazen kağıt yapıp kendimi doğradığım zamanlar geçti şükür.
bugün normal mutsuz insanlar gibi en aptal duygusal şarkıları cam kırığı ederek kesiyorum kendimi. ağlatıyor namusuzlar.

eminim hepimizin geçmişinde ankara oyun havaları gibi geçen günlerimiz oldu. artık yok o günlerimiz. sanırım intihar etmiyorsak bir kaç defa daha o ankara oyun havaları gibi günlerimiz olur munun aptalca umudundandır.
pencere
bugün içimden geçen bir çok şeyi yıllar evvelinden ümit yaşar oğuzcan özetlemiş;

nasıl aldandık bunca zamandır
nasıl inandık güzelliğine hayatın
bize ne doğan güneşten
büyüyen buğdaydan akan sudan bize ne
alabildiğine kederliyiz yorgunuz
bize dostlugu öğrettiniz
bize sevmesini öğrettiniz böyle delicesine
sevdikse günahlarımız tanrının boynuna
sevilmedikse insanlar utansın kederimizden
ne aradık ne bulduk dünyanızda söyleyin
bir sevgiyi bile çok gördünüz bize
öpüştük uykularımızda ayıpladınız
kara kara yengeçleri saldınız üstümüze
şimdi de bir yaşamaktır tutturmuşsunuz
rahat bırakın bizi
göğüyle deniziyle
taşıyla toprağıyla
o yoktan var ettiğiniz tanrısıyla
dünyanız sizin olsun.
pencere
yine ben. 2 yıldan fazladır şu ortam harici hiç bir yerde dert keder anlatmıyorum. bütün gün konuştuğum tek şey iş arkadaşlarımla iş meseleleri. ona da zaten ancak öğlenden sonra 4'e kadar tahamül edebiliyorum. ara sıra annem, ablam yeğenler falan arıyorlar, iyiyim diyorum.

iki yıldan fazladır sabah 8'de işe başlıyorum öğlenden sonra 16'da bitiyor. eve varmam 16:30 falan. son bir haftadır çok saçma bir adet edindim. eve gelip, yemek falan yapıp yiyip 18 gibi uyuyorum. önceleri 21 gibi falan kalıyordum. tekrar saat bir civarı uyuyup sabah 6.30'da kalkmak sorun olmuyordu. sonra adetimde biraz değişiklik yaptım. yemek yiyip uyumak bünye için zararlı bir durum. kurt gibi aç olsam da işten geldiğimde yemeden uyuyorum. eskiden 21 gibi kalkabilirken artık 23:30'dan önce kalkamıyorum. ondan sonra da uyu uyuyabilirsen. bu gece hiç uyuyamadım mesela. bir kaç saat sonra mesaiye gideceğim ne halt edeceğim bütün gün bilmiyorum.

ölmemek adet olmuş yaşıyorum işte ben de. ulan insan belki sabah işe giderken bir kamyon, otobüs çarpar da ölürüm diye umutlanıp heyecanlanır mı yahu. veya biraz daha şanslıysam beyin kanamasından ölürüm. ohh miss.

nesini söyleyim canım efendim
gayri düzen tutmaz telimiz bizim
arzuhal eylesem yar yar deftere sığmaz
omuzdan kesilmiş kolumuz bizim

benim bu gidişe aklım ermiyor
fukara halini kimse sormuyor
padişah sikkesi selâm vermiyor
kefensiz kalacak ölümüz bizim
pencere
hani derler ya hayatta her şeyin bir çaresi bulunur diye. nah bulunur. bir dayanışma eli arar durursunuz. olay sadece zavallı çırpınışlarınızdır.
pencere
saçma sapan geçen bugünkü hastane nöbetimden alakasız bir kaç sıradan durumdan bahsetmek istiyorum.

kantinde ismi devrim olan 4 yaşında bir çocuk gördüm. saçma sapan bir şekilde çocuğa sarılıp ağlayasım geldi. sonra kantindeki bütün şeker ve çikolataları ona almak istedim. annesi yanlış anlar diye düşündüm önce. sonra yanımda hemşire bir kadın arkadaşımdan güç alarak biraz oynadım çocukla bir kaç da çikolata alıp içimi sevgi ışığıyla tatmin ettim.
sırf ismini devrim deniz koymak için çocuk yapılmaz mı yahu? tabii ki yapılmaz. fakat can işte bu çekiyor. neyse bakalım hele şu küresel ısınma falan mevzuları ne olacak. bu yaştan sonra bizi sevecek iyi bir kadın çıkar mı? böyle bir kadın aklını peynir ekmekle mi yedi? ben mi aklımı peynir ekmekle yedim? tabii hep bunlar devrim'in yan öğeleri.

sonra otobüs durağında 1 yaşında bebesi kucağında muhteşem bir cennet güzelliğinde uyuyan baba gördüm. çok şiir bilirim de, doğum hastanesinde çalıştığım zamanlarda, doğan çocuklarını ilk defa gören babaların gözlerinden daha güzel şiirler okumamamışımdır bugüne kadar. bu ayrı bir konu tabii. bu arkadaşımız bebesinin ateşini evdeki dijital ateş ölçerle yanlış ölçmüş 39.5 çıkmış. oysa bebenin ateşi normal 38.5. adamı o halde eşi aradı, doktorun ne dediğini öğrenmek için. adam eşini hınçla ''şimdi sana izahhat mı vereceğim, eve gelince konuşuruz'' şeklinde azarladı. bir erkeğin iyi bir insan olduğuna dair belki de yanlış olan bir genellemem vardır. karısını seven erkekler iyi insanlardır. çok az erkek tanıyorum ki karısını seviyor. bir de kız çocuklarının sevdikleri babalar iyi insanlardır. meğer bahsettiğim adam öküzmüş.

son olarak 19-20 yaşlarında iki genç ve annesi yaklaştı yanıma çevrede nöbetçi eczane olup olmadığını sordu. dedim gençler akıllı telefonunuzda gerekli bilgi var. nasıl bakıyoruz ona abi dediler. çıldıracaktım. her ski biliyonuz da akıllı telefonda bunu da ben mi öğreteceğim demedim tabii. googleyin dedim, sigaramı söndürdüm gittim.

bu da böyle bir anım ve hikayem oldu işte.
3 /