sosyal sorumluluk kavramı

iron
20.yy'ın ilk yıllarında ortaya atılmış olsa da, sosyal sorumluluk düşüncesinin modern bakış açısı, Howard R. Bowen'ın “İş Adamının Sosyal Sorumlulukları” adlı kitabı ile büyük ivme kazanmıştır. Bowen, kitabında, işletmelerin aldığı kararların sosyal etkilerini de göz önünde bulundurmalarını ileri sürmüştür. Ancak, sosyal sorumluluğun tanımı üzerinde tam bir uzlaşma yoktur. 439 yönetici üzerinde yapılan bir araştırmaya katılan yöneticilerin %69'u şu tanım üzerinde uzlaşmıştır; “Sosyal sorumluluk, işletmenin davranışlarının toplum üzerindeki etkilerinin ciddi olarak incelenmesidir” (Carroll, 1999, s.270).Kurumsal sosyal sorumluluğun günümüzdeki anlamdaki gelişiminin öncesinde kurumların birtakım sosyal sorumluluk çalışmalarından söz edildiği görülmektedir. Tarih öncesi dönemlerde Sümer tabletlerinde işçi haklarına, MÖ. 1800'lerde Hamurabi Kralı'nın Babil'de ticarette tarafların sorumluluklarına yer verilmiştir. Ayrıca MÖ. 4. yüzyılda Aristo'nun etik çalışması yaptığı ve iş etiği kavramından söz ettiği bilinmektedir. Milattan sonra ise özellikle Kur'an ve Tevrat gibi kutsal kitaplarda iş hayatına yönelik yükümlülüklerden söz edilmektedir. İslamiyet'teki zekât ve fitre gibi yardımların günümüzde de devam ettiği ve hayırseverlik uygulamaları ile iç içe geçtiği görülmektedir (Yamak, 2007; 10).Sosyal sorumluluk ile ilgili bütün kaygılar geçmişte yaşanan çeşitli olaylardan kaynaklanmaktadır. Sosyal sorumluluklar, 1800'lü yılların sonunda büyük işletmelerin sayılarının artmasıyla kavramsal olarak ortaya çıkmıştır. O dönemlerde, baskı ya da anlaşma ile verilen komisyonlar ve sabit fiyat anlaşmaları gibi anti-rekabet uygulamaları hükümetleri yasal reformlar yapmaya itmiştir (Bartol ve Martin, 1994, s.103).General Electric'in CEO'su Jack Welch, hayatını anlattığı kitabında, işletmelerin sorumluluğu konusuna da değinmiş ve sosyal sorumluluğu şöyle ifade etmiştir: “Toplumsal sorumluluk güçlü ve rekabetçi bir şirketle başlar. Sadece sağlıklı teşebbüsler, insanların ve toplumların yaşamlarını iyileştirip zenginleştirebilir. Bir şirket güçlü olduğu zaman, sadece vergi ödeyerek önemli hizmetlerin götürülmesini sağlamakla kalmaz. Güçlü kuruluşlar, çalışanına ve tesisine sürekli yatırım yapar.Diğer taraftan, zayıfve güçlüklerle mücadele halindeki şirketler, toplumun üzerinde yük gibidir. Ya hiç ya da çok az kar eder ve eğer varsa ödedikleri vergi de düşük olur. Üretim alanları ve personelin geliştirilmesi için çok az yatırım yaparlar. Onların her zaman gündeminde olan işçi çıkarma geleneği, çalışanlar üzerinde gelecek korkusu ve güvensizliğe yol açar ki bu da performanslarına yansır.” (www.referansgazetesi.com/archiv/2011/201/yon.html,2005,s.1).Sosyal sorumluluğu, örgütsel amaçlara öncelik tanıyan ve örgütü kendi başına bir unsur olarak kabul eden klasik örgüt kuramlarının üzerinde çok fazla durduğu bir anlayış olarak tanımlamak güçtür. Klasik liberal anlayışın etkisindeki örgüt kuramları, örgüt için iyi olan her uygulamanın toplum için de iyi olacağını, amacı kazanç elde etmek olan örgütlerin, toplumu ilgilendiren sorunlarla uğraşmaması gerektiğini öne sürmüşlerdir. Süreç içerisinde klasik liberalizme getirilen eleştirilerin etkisiyle bu anlayış değişmeye başlamış, örgüt ve çevresi bir bütünün ögeleri olarak kabul edilmiş ve bu ögeler arasındaki ilişkinin bazı ortak amaçlara katkı sağlayacak şekilde düzenlenmesi gerektiği görüşü ağırlık kazanmaya başlamıştır. Böyle bir görüşü geçerli kılacak sosyo-ekonomik koşulların ortaya çıkması, yani güç ilişkilerinin değişmesiyle birlikte, yöneten-yönetilen, üreten-tüketen, satan-satın alan ilişkilerinde sosyal sorumluluk anlayışının gözetilmeye başlandığı görülmektedir.Sosyal sorumluluk uygulamaları sonucunda işletmeler, doğrudan ya da dolaylı olarak ilişki içinde olduğu toplumun çeşitli öğelerinin güven ya da karlarını isteyerek ya da istemeyerek etkilemektedir. Özellikle 80'li yıllardan sonra rekabetin küresel bir nitelik kazanması, iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler ve toplumların çoğulcu bir yapıya kavuşması gibi yapısal dönüşümler yaşanmaya başlamıştır. Bu dönüşümlere bağlı olarak; bireysel talepler, örgütlenerek kamusal alana çıkma ve sosyal taleplere dönüşebilme olanağı elde etmişler, işletmelerin insanlar üzerindeki fonksiyonlarını arttırmıştır. Öte yandan, toplum artık 20 yıl öncekine oranla küreselleşmeyle birlikte çok daha heterojen bir yapıya dönüşmüştür.Sosyal sorumluluğun ilk savunucusu Oliver Shelton, “Yönetim Felsefesi” (The Philosopy of Management) adlı kitabında, “işletmenin yönetim prensipleri, toplumun sosyal faydası üzerinde odaklanmalıdır” diyerek, I. Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan bilimsel yönetimin daha az olan insani unsurlarını modernize etme gereğini öngörmüştür. O. C. Frell ve Geoffrey Hirt, başarılı kitapları “Business” ta sosyal sorumluluk kavramını şöyle açıklarlar; “Bir işletmenin toplum üzerindeki negatif etkilerini minimize etmek, pozitif etkilerini maksimize etmektir” deyip şunu ilave ederler; “bunlar aynı zamanda sosyal sorumluluk kavramının sonucu olarak, yapılan işlerin bedelidir”. Yukarıda belirtilen görüşle aynı kanıda olan Frederick, Post ve Davis, sosyal sorumluluk kavramını şu şekilde tanımlamaktadırlar; “İşletme ekonomik yararı gözetirken nasıl davranıyorsa, sosyal sorumluluğu da öyle mesleki bir zorunluluk olarak görmelidir.” Farmer ve Hogue'nin görüşlerinde ise, sosyalsorumluluk pragmatik bir bakışla ele alınır; “Birkaç dakika düşünen insan şunu kavrayabilir ki, her özel işletme sosyal sorumluluk kavramıyla ilgilidir ve bunu yerine getirmesi gerekmektedir. Toplum işletmenin geleneksel işlevi olan mal ve hizmet sunumu fonksiyonlarıyla beraber, ödedikleri paranın karşılığı olarak sosyal problemlerinin çözülmesini de ister” (Cavaliere ve Spradley, 1995, s.86).Başka bir tanımda ise sosyal sorumluluk, “Bir işletme için, istenilen ürün ve hizmetlerin minimum finansal ve sosyal faaliyetlerle, mümkün olduğu kadar eşit bir şekilde yayılmasında, maksimum faydayı sağlayan faaliyetler” (Farmer ve W. Hogue, 1985, s.4) olarak görülmektedir. Daha geniş bir tanımıyla sosyal sorumluluk, “Bir işletmenin ekonomik ve yasal koşullara, iş ahlakına, işletme içi ve çevresindeki kişi ve kurumların beklentilerine uygun bir çalışma stratejisi ve politikası gütmesi, insanları mutlu ve memnun etmesidir” (Eren, 2000, s.99).Pringle ve Thompson sosyal sorumluluk kavramını, (Pringle ve Thompson, 2000, s.3) “Bir işletme ya da markayla ilgili bir sosyal amaç veya soruna, karşılıklı fayda sağlamak üzere bağlayan stratejik bir konumlandırma ve pazarlama aracı” olarak tanımlamışlardır.İşletmeler açısından yükselen bir değer olan kurumsal sosyal sorumluluk bir logo olmanın ötesinde içsel ve dışsal bir takım dinamikleri bünyesinde barındırmaktadır. İçsel dinamikler, sosyal ve çevresel süreçleri içererek, bu bağlamda insan kaynakları yönetimini, iş yerinde sağlık ve güvenlik düzenlemelerini, değişim için adaptasyonu, doğal kaynakların ve çevrenin yönetimini içermektedir. Dışsal dinamikler ise, yerel kamuoyunun desteğini, iş ortakları, tedarikçiler ve müşterileri, uluslararası çalışma normlarını ve global çevresel faktörleri kapsamaktadır (Büyükuslu, 2005, ss.3-4).Griffin ise, çevre faktörünü baz alarak, sosyal sorumluluk kavramı; bir işletmenin faaliyette bulunduğu ortamı koruma ve geliştirme konusundaki yükümlülükleri olarak tanımlamaktadır. Doğal çevreyi koruma; müşterilerin tercihlerini dikkate alarak kaliteli ve güvenli ürünler sunma; işgörenlerin temel hak ve özgürlüklerine saygı gösterme, işletmeyi ortakların haklarını koruyacak ve yatırımları karlı kılacak bir şekilde yönetme, faaliyetlere ilişkin doğru bilgi sunma ve toplumun refah seviyesine katkıda bulunacak eğitim, sağlık ve sanat etkinliklerini destekleme gibi konular bu kavram kapsamında değerlendirilmekle birlikte, bu sorunları ortakların sermayelerini korumak ve geliştirmekle sınırlandıranların yanı sıra, daha da genişletenler söz konusudur (Griffin, 1990, ss.814-821).Necla Zarakol ise, AB ülkelerinin sosyal sorumluluk konusuna bakışını şöyle ifade eder (Zarakol, 2004, s.8): “Tüketiciler, çevre, sosyal ve kültürel haklar konusunda çok duyarlıdır. Hükümetler ve AB parlamentosu tüketicinin duyarlılıklarını dikkate alır. Yakın zamanda da AB içindeki işletmelerin faaliyet raporları, mali bilançoları ile birlikte sosyal sorumluluk çalışmaları ile yarattıkları katma değeri de ölçmek yasal bir zorunluluk haline gelecektir”.Yukarıda açıklanan sosyal sorumluluk tanımlarından çıkarılacak ortak unsurları daha geniş bir şekilde Nemli şöyle sıralamaktadır; (Nemli, 2000, s.75) İşletmelerin kar elde etmek için mal ve hizmet üretmenin ötesinde sorumlulukları vardır. Bu sorumlulukların kapsamında;İşletmelerin ortayaçıkmasına katkıda bulunan sosyal problemlerin çözümüne katkıda bulunmak da vardır.İşletmeler sadece hisse sahiplerine karşı değil, sosyal paydaşlar kavramıyla ifade edildiği gibi, daha geniş bir gruba karşı sorumludurlar.İşletmeler sadece ekonomik değerlere odaklanmamakta, daha geniş anlamda insani değerlere hizmet etmektedirler.Tüm bu açıklamalarla birlikte, pek çok tanımı yapılan sosyal sorumluluk, “Kuruluşların karar vermeden önce, kamu üzerinde yapacağı etkinin etraflı biçimde düşünülmesi” olarak özetlenmektedir (Peltekoğlu, 2001, s.42).1980'li yıllarda kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarında bir durağanlık görülmesine karşın kavram kurumsallaşmış ve kurumların uygulamalarına yerleşmiştir. Bu dönemde Freeman'ın geliştirdiği paydaş kuramında, önceleri stratejik planlama ve yönetimde paydaşların etkisinden söz edilirken daha sonra bu paydaşların katılımının da eklendiği görülmektedir.1990'lara gelindiğinde kurumsal sosyal sorumluluk için pek çok uluslararası oluşumun ortaya çıktığını görmekteyiz:Business Ethics Quarterly dergisinin yayınlanmaya başladı (1991).International Association for Business and Society-Uluslararası İşletme ve Toplum Kuruluşu faaliyete geçti. Coalitation For Environmentally Responsible Economic-CERES (1997) ve en önemli ikigirişimi: 1. GRI (Global Reporting Initative) 2. INCR (Investor Network on Climate Risk)Birleşmiş Milletler Çevre ve Gelişme Konferansı UNCED kapsamında benimsenen Rio Bildirgesi (1992).Birleşmiş Milletler Kopenhag Bildirgesi (1995).Uluslararası Toplumsal Yükümlülük Girişimi'nin geliştirdiği SA8000 standartları (1997).Görüldüğü gibi, sosyal sorumluluk kavramı üzerine böyle farklı tanımlamaların mevcut olması, farklı kişiler için farklı anlamlar ifade etmesi sosyal beklentilerin rolünün oldukça önemli olduğu gerçeğini vurgulamaktadır. Diğer önemli bir nokta ise, toplumun beklentilerinin dikkate alınması gerekliliğinin paylaşılmasıdır. Başka bir ifadeyle, işletmelerin sosyal sorumluluk anlayışında genel olarak iki nokta önem taşır; birincisi, sosyal sorumluluk anlayışı bir zorunluluk değil, bir gönüllülük olarak değerlendirilmelidir. İkincisi; sosyal sorumluluk, işletmenin sahip ve ortaklarının dışında sosyal çevre, ekolojik çevre, tüketiciler, çalışanlar, vb faktörleri de içine almalıdır. Ayrıca, sosyal sorumluluk uygulamaları bir işletmeyi ya da markayı sosyal yardım amaçlı uzun vadeli bir etkinlik programına teşvik etmekte, böylelikle markanın 'alanı'nı güçlendirerek, reklâm ve iletişim vasıtasıyla tüketicinin işletme ya da markayı algılayışında aktif bir unsur olmaktadır. Sosyal sorumluluk bu değerlerin bir kısmını kapsamakla birlikte, iyi bir ticari itibar ve rekabette avantaj sağlama stratejisidir. Dolayısıyla bir işletme ekonomik pazarda tüketicilerinin gözünde iyi bir üne sahipse, bu ona maddi çıktıolarak geri dönecektir. Ayrıca, sosyal sorumluluk değerlerin tanıtımında önemli rol oynamaktadır; itibar kazanma ve toplum ve çevre politikalarının şekillendirilmesinde ana kaynak rolünü üstlenmektedir. Sosyal sorumluluk işletmenin sadece ne söylediği değil, aynı zamanda ne yaptığının göstergesidir.