sizin kafanızdaki savaş yalnızca bir düğün

franz
savaş ve kahramanlık üzerinde konuştuğum bir hanımefendinin çok fazla toz pembe hayaller içinde olduğunu gördükten sonra bulduğum küçük bir boşluk anında yazıp, gizlice çantasına koyduğum yazıdır;

gözlerinizi kapatıyorsunuz hanımefendi. bir savaş hayal ediyorsunuz;

gözünüzün ilk baktığı yerde bıyıklı, yarı çıplak-yeşil giysili, minik adamlar bir topu yüklemeye çalışıyor makineye. az sonra koca makineyi bir tüy gibi hareket ettirecek, hiç düşünmeden pimi çekecek kararlılık bulunuyor askerlerin gözlerinde. arka planda nereye koştuğunu bilmediğiniz birkaç adam beliriyor. birileri yere yatıyor, tüfeklerini doğrultuyor. bir yerden bir bomba düşüyor boş arsaya, etrafa toprak sıçratıyor biraz. bunu düşüneceğinizi söyleyince ben şimdi size, utancınızdan sağa sola birkaç ölü asker bıraktınız değil mi? biraz da kan, bir kağıt kesiği yarası kadar? küçük bir tepenin üzerinden de gökyüzünün mavisi gözüküyor mu? çirkin bir leke ile kaplanıyor mu? bombanın düştüğü yerden siyah bir sis bulutu yükseliyor mu?

düşmanı neden görmediğiniz bir yere koyuyorsunuz? yağlıboya bir tablo gibi mi zihniniz hanımefendi? neden sınırlar çiziyorsunuz zihninize?
hiç ordu orkestrasının müziğini duyuyor musunuz peki kulaklarınızda?
etrafta hiç çocuk yok, ne güzel. sanki anons edilmiş gibi alın çocukları buradan denilerek.
etrafta hiç hayvan yok, ne güzel. sanki hepsi işini halletmiş, şimdi de dinlenmeye çekilmiş.

ne kadar güzel bir hayal gücünüz var; savaşı düşünürken bile şefkatiniz batıyor toprağın üzerine. üzerindeki bütün insanları alıyor; kavga etmeyin, savaşmayın diyor; herkesi birbiriyle barıştırmaya davet ediyor. ölü atların kokusu gelmiyor burnunuza, gerçekleşmemiş her hayalin görmezden gelinip çürütülmeye bırakıldığı gibi, onlarda görmezden geliniyor. yemek bulamayan bu insanlar ne de hızlı koşuyor zihniniz de hanımefendi? kurşunlar batıp çıkarken nasıl da acımıyor canları, nasıl da kahraman her biri; nasıl da vurulmuyorlar, ölmüyorlar, hepsi ayakta durabiliyorlar.

ne kadar da güzel, arkalarında bir bekleyenleri olmadığını düşünmeniz.
ne kadar da güzel, gözünüzün önündeki askerlerin her zaman zafer kazanacak olmaları.

bilir misiniz, onlar kazanırken, yağlıboya tablonuzun görünmeyen kısmında insanlar ölecek?

kahraman olarak gördüğünüz bu insanlar daha sonra gidip her birinin ölü olup olmadığına bakmadan, her beden için bir kurşun daha harcayacak.

ne kadar şefkatlisiniz siz; şimdi o insanlar ölüyorken hiç acı çekmiyorlarmış gibi davranmanız.

ve evet, toprak kanı da emecek su ile. yağan yağmur ile temizlenen toprak, güneşin doğuşu ile göz kamaştırıcı bir ihtişama kavuşup, gerinerek bir gövde gösterisi ile gösterecek güzelliğini. ne kadar da şefkatlisiniz siz.

peki, bu kadar şefkatli olmanız biraz tehlikeli değil mi?

sizin kafanızda ki savaş yalnızca bir düğün hanımefendi.
bu başlıktaki tüm girileri gör