ontoloji ve etik

laik bir hanim
Varlık felsefesi ya da varlık öğretisi anlamlarına gelen ontoloji, felsefenin önemli ve
temel disiplinlerinden birisidir. Varlığın ve varoluş sürecinin genel özellikleri ve dinamikleri
üzerinde derinlikli bir kavramsal sistematiğe sahip olmadan insanın ahlaki gerçekliği üzerinde
derinlikli bir anlayış ve bilinç geliştirmek olanaklı değildir. Öncellikle insan tüm maddi ve
manevi boyutlarıyla var olan gerçeklik alanına aittir. İnsan gerçek bir varlık olarak varoluş
düzleminin neresinde yer almaktadır? İnsan nasıl bir varlıktır ve bu çerçevede onun ahlaki
davranışları nasıl anlaşılmalıdır? Bu tür sorular ontolojik (varlık felsefesi) zeminli etik (ahlak
felsefesi) sorularıdır.
İnsanın tüm varlık düzlemleri kendi karmaşık gerçekliğinin içinde özümsediği
söylenebilir. İnsan bedeniyle doğal bir varoluşa sahiptir; fiziksel ve kimyasal bileşenlerden
oluşan inorganik gerçekliği canlılığının zeminini oluşturan organik bedeninin içeriğini
oluşturur. İnsan bu organik bedeniyle diğer hayvanlarda olduğu üzere dış dünyayı
algılamasına elveren belli duyu yetilerine ve onlarla dolayımlı belli iç yaşantı ve duygulara
sahiptir. Fakat insan yalnızca duyu yetilerine ve çeşitli duygulanımlara değil, diğer
hayvanlardan farklı olarak yüksek bir soyutlama, dil ve düşünme yetisine de sahiptir. Birçok
filozof ve düşünür tarafından insan akıllı hayvan olarak tanımlanır. Akıllı ile kastedilen
kavramlarla düşünme yetisiyken, hayvan ya da hayvanlıkla kastedilen ise insanın biyolojik
yani bedensel varlığıdır. Bu bağlamda insan hem akıl sahibi bir varlık hem de beden sahibi bir
varlık olduğu için, maddi ve manevi gerçekliklerin gerilimli ve iç içe varlığıyla dolayımlı
dinamik bir varlıktır. Aklın evrensel ve mantıki kurallarıyla bedenin doğal içgüdü ve itkileri
insan davranışlarını ve ahlaki gerçekliği belirler. Eğer insan kendisini dolaysız bir şekilde
bedeninin dolaysız içgüdü ve itkilerini doyurmaya yöneltirse bir hayvandan farkı kalmazdı.
İnsan diğer hayvanlardan farklı olarak doğanın ve bedenin emrinde yaşamaz. İnsan ayrıca onu
diğer hayvanlardan ayırt eden kendine özgü akılsal düşünme yetisiyle biçimlenen, bir irade ve
davranış kültürüne sahiptir.
Aklıyla biçimlenen iradesi insanı bir kültür ve tarih varlığı kılar. Hem teknolojik hem
de manevi anlamda insan kendi dolaysız doğal varoluşunu sürekli kavrayarak
biçimlendirmeye çalışır. Böylece doğanın döngüsel ve tekrarlayıcı sürecine koşut bir tarihsel
gelişim ve dönüşüm süreci ortaya çıkar. Bir tarih ve toplum varlığı olarak insan, doğal
içgüdülerini iradesi ya da istenciyle denetler ve yücelttir. İnsan içgüdülerinin bu denetlenme
ve yüceltilme sürecinde ahlaki norm ve değerlerin büyük bir işlevi vardır. Yalnızca ekonomik
beklentiler ve hayat standardının maddi olarak yükseltilmesi değil, insan ruhunun düşünsel ve
tinsel olarak derinleştirilmesi ve yüceltilmesi de tarihsel dönüşüm sürecinin motoru olarak
işlev görür. Giyilen kıyafetlerden yenilen yiyeceklere, oturulan evlerden çalışılan mekânlara
her şey teknolojik bir gelişim sürecinden nasibini alır. Aynı zamanda inanılan değerlerden
ahlaki ilke ve normlara, bilimsel ve sanatsal varsayımlardan felsefi ve metafizik kavramlara
değin her şey tarihsel değişim ve gelişim sürecinden nasibini alır. Bu anlamda insan kendi
akılsal düşünme yetisiyle kendi doğal varoluşunu sürekli tahkim edip dönüştürerek var olan
tarihsel bir varlık olarak karşımıza çıkar. Ahlakı da bu dönüşüm sürecinin önemli bir bileşenidir.