neşet ertaş

e ror
"zülüf dökülmüş yüze" türküsü ile gece gece bir 35'lik rakı ve 2 paket sigaranın bitmesine sebep olmuş büyük üstad. bozkırın tezenesi, sanat adamı.

"Sen Orada Ben Burda Aman Aman, Ömrümüz Geçti Böyle..."

Neşet Ertaş üstada ait türkülerin listesi şurada veriliyor.
prometheus
Hayattayken canlı canlı dinleyebilme şerefine nail olduğum için mutlu olduğum halk ozanı. Hayat TV kuruluş aşamasında destek konserine gelmişti bozkırın tezenesi. Halk adamıydı... Işıklar içinde uyusun
dokuzkoydenkovulanadam
türk halk müziğinin efsane ozanlarından bir pırlantasıdır bu adam.

Neşet Ertaş 1938 senesinde Kırşehir Çiçekdağı'nda doğmuştur. Babası saz üstadı/ustası Muharrem Ertaş, annesi Döne Hanımdır. Ertaş, ilkokul yıllarında ilk olarak keman, daha sonra bağlama çalmayı öğrendi. Babası Muharrem Ertaş ile birlikte yörenin yerel eğlencelerinde, düğünlerde saz çalıp, eşliğinde türküler söylemeye başladı.

Unesco tarafından ”yaşayan insan hazinesi” kabul edilmiş olan Neşet Ertaş, 25 Nisan 2011 tarihinde İTÜ Devlet Konservatuarı tarafından da fahri doktora ödülüne layık görülmüştür.
Usta sanatçı ve gönül adamı Neşet Ertaş, 25 Eylül 2012'de İzmir'de tedavi gördüğü hastane'de hayata gözlerini yummuştur.




oyun havaları da çok iyidir





1
mortalresistance
her türküsünün her dizesi ayrı anlamda olan, yaşadığı dönemde ve hala tam bir tevazu timsali olarak anılmakta olan harika insan. Ayrıca söylediği şeylerin bazılarını sonradan idrak etsem de şu 2 dizenin hayatımda yeri farklıdır ve hiç aklımdan gitmez;
''Dost elinden gel olmazsa varılmaz,
Rızasız bahçenin gülü derilmez.''
Yani ne zaman bir şeyin olmayacağını bile bile zorlamaya devam edersem bu 2 dize gelir yadıma...
pencere
bir kadına söylenebilecek en muhteşem sözleri kalbe bağlama sokarak hepimize yayan, geçen senelerde yorulup giden büyük anadolu ozanıdır;

kurusa fidanın güllerin solsa
göynümde solmayan gülümsün benim
yaprakların gazel olsa dökülse
daha taze fidan dalımsın benim

ağarsa saçların belin bükülse
birer birer hep dişlerin dökülse
vücudun kurusa kanın çekilse
yine şu gönlümün yârisin benim

bülbülün gül için zâr-ı misâli
kerem'in bağrının nâr-ı misâli
inler garip gönlüm arı misâli
tadına doyulmaz balımsın benim

pencere
ilkokul bile okumamışken adına sosyoloji ve edebiyat kürsüleri kurulması gereken yüce insandır. tam da nazım'ın şiirinde söylediği türk köylüsüdür aslında;

topraktan öğrenip
kitapsız bilendir,
hoca nasreddin gibi ağlayan
bayburtlu zihni gibi gülendir.
ferhad'dır,
kerem'dir,
ve keloğlan'dır.
yol görünür onun garip serine,
analar, babalar umudu keser.
kahbe felek ona eder oyunu.
çarşambayı sel alır,
bir yâr sever
el alır,
kanadı kırılır
çöllerde kalır,
ölmeden mezara koyarlar onu.
o, "yunusu biçâredir,
baştan ayağa yâredir,"
ağu içer su yerine.
fakat bir kerre bir derd anlayan düşmesin önlerine
ve bir kerre vakterişip :
"-gayrık, yeter!.."
demesinler.
ve bir kerre dediler mi:
"israfil surunu urur
mahlukat yerinden durur",
toprağın nabzı başlar
onun nabızlarında atmağa.
ne kendi nefsini korur
ne düşmanı kayırır,
"dağları yırtıp ayırır,
kayaları kesip yol eyler âbıhayat akıtmağa..."

kendisinin sevdiğine yaktığı yar hoyrata tatlı kelam eyleme türküsünü keşke bu eril şiddetin en diplerini yaşadığımız zamanlarda bütün kadınlarımız kulağına küpe etse;

yar hoyrata tatlı kelam eyleme
hoyrat olan dil gıymatı bilemez
kargayı bağına koyup eyleme
karga olan gül gıymatı bilemez

kerem gibi canın nara yakmayan
mecnun gibi çilesini çekmeyen
yar aşkına göz yaşları dökmeyen
ağlamayan sel gıymatın bilemez

gül cemalin kayıb edip aratma
şu göynümün ışığını karartma
zülüflerin yad ellere taratma
kul olmayan tel gıymatın bilemez
0 /