kaynakları ile atatürk'ün mal varlığı

azadi
M. Kemal Atatürk'ün mal varlığı, serveti

Ne zaman M. Kemal Atatürk'ün mal varlığıyla ilgili bir konu gündeme gelse, okullarda kemalist ideolojinin beyin yıkama seanslarına maruz kalan kemalistler, düşünmeye bile lüzum hissetmeden hakaretlere başlıyorlar. Çünkü M. Kemal, o beyin yıkama seanslarında adeta bir ILAH gibi empoze edilmektedir. Son zamanlarda, yakın tarihimize objektif bakmaya – anlatmaya çalışan tarihçilerimizin sayısının hızla artmasıyla birlikte, kemalist kalemşörleri bir korku aldı.

Çocuğu yeni ölmüş bir Anne'ye bile kahkaha attıracak derecede komik olan bu kılıflardan birkaçını burada kısaca cevaplayalım:

***

1 – M. Kemal Atatürk'ün Muazzam Geliri Konusunda

KILIF:

“Ama birçok kişiye, örneğin Inönü'ye, para veriyordu” ve “meşhur sofraların parasını kendi cebinden ödüyordu.”

CEVAP:

Bu sözler, beyinlerini okullarda yıkadıkları gençleri “tatmin” ve M. Kemal'e olan bağlılıklarının devamını “temin” etmek gayesiyle ortaya atılmış gülünç bir savunmadan öteye gidememektedir. M. Kemal'in bazı kimselere maaş bağlamasından veya maddi “yardımda” bulunmasından bize ne? Hakikaten, M. Kemal Atatürk'ün 2 numaralı hesabından 21 Aralık 1924, 7 Şubat 1925, 12 Mart 1925 ve 2 Nisan 1925 tarihlerinde toplam olarak 15.150 lira; 4 numaralı hesabından 11 Mart 1926 ve 8 Nisan 1926 tarihlerinde 25.000'er liradan 50.000 lira olmak üzere toplam 65.150 lira ödeme yapıldığı görülmektedir. Dolayısıyla, Atatürk'ün Iş Bankası'ndaki hesaplarından, 1924 yılından ölümüne kadar Ismet Inönü'ye 365.150 lira ödendiği anlaşılmaktadır.”[1] Başbakan maaşı alan Ismet Inönü'ye “yardım” adı altında verilen paralar, Inönü'yü “çok düşündüğünden” veyahud “merhametinden” dolayı mıydı yoksa onu kendine bağlı tutmak veya başka emellerine ulaşmak için miydi? Aralarının açılmasından sonra bu “yardımın” arttırılması -herhalde- M. Kemal'in “merhamet duygusundan” veya “duyarlı” olmasından kaynaklanmıyordu. Kemalist tarihçi Sina Akşin'in bu konuda; “Atatürk'ün neden Inönü'ye cebinden aylık bağladığına gelince, ben bunu kilit bir devlet adamının yüzde yüz sadakatini sağlamak için devrimci bir güvenlik önlemi olarak değerlendiriyorum.”[2] şeklindeki yorumu bizi haklı çıkarıyor. Acaba Inönü M. Kemal'e ait bir sır mı biliyordu?

Neyse fazla uzatmayalım…

Ama takdir edersiniz ki, o kadar duyarlı, merhametli ve yardımsever bir insan, Başbakan maaşı alan Inönü'ye değil, fakir halka para yardımında bulunurdu.

Ne gezer!

Aksine, M. Kemal savaştan yeni çıkmış, aç, fakir, sefalet içindeki halkı; yahudi dininin sembolü olan şapkayı -emperyalistlerin cebini doldurtmak suretiyle- satın almaya zorlamıştır.

Öte yandan, meşhur sofrasının masraflarını kendi karşılamayacaktı da kim karşılayacaktı? Içtikleri rakının parasını da mı heykellerinin masrafını ödettikleri halkın omzuna yükleyeceklerdi?

***

2 – M. Kemal Atatürk'ün Muazzam Mal Varlığı Konusunda

KILIF 1:

“Ama hepsini hazineye bağışlamıştır.”

CEVAP 1:

M. Kemal'in çiftlikleri ve fabrikaları hazineye bağışlaması, onun bunları edinmesindeki yol ve yöntemi meşrulaştırmaz. Madem öyle, o halde ben de “sonunda zaten hazineye bağışlayacağım” diyerek çalayım, çırpayım, gasp edeyim, haksız gelir elde edeyim… Müsaade var mı? Bu suale vereceğiniz cevap doğal olarak, “saçmalama” olacaktır. Işte kemalistler bu saçmalığı savunuyor.

Kaldı ki, M. Kemal Atatürk'ün çiftliği elden çıkarmak istemesindeki sebebi Ismet Inönü şöyle ifade ediyor:

“Aslında çiftliği elden çıkarmanın bir sebebi de 'zarar etmesi'. Ondan 'kurtulmak' için satış muamelesi düşünülüyor.”

M. Kemal Atatürk, Orman Çiftliğini hazineye “bağışlamak” değil, “satmak” istiyordu.

Bu gerçeği, yine bizzat M. Kemal Atatürk'ü “bağışlamaya” ikna eden Ismet Inönü'nün hatıratından okuyalım:

“Bu meseleyi ben açtım Atatürk'e, Atatürk'le ilk görüşmemde Orman Çiftliğinin 'satın alınması' meselesini konuştuk. Atatürk Ziraat Vekâleti'nin çiftliği almak istediğini söyledi. O zaman hatırımda tam rakamı kalmadı, bedeli meselesinin konuşulduğunu da orada öğrendiğimi zannediyorum. Ben buna itiraz ettim.

Orman Çiftliğini yetiştirmek için çok emek sarf etmişsiniz, ama hükümet ve devlet de bir örnek göstermek için gösterdiğiniz gayreti kolaylaştırmak üzere çok emek sarf etmiştir. Büyük ölçüde hükümet yardımı ile meydana gelmiş bir eseri tekrar hazineye satmak muamelesi bizim için doğru olmaz.

– Ne olacak çiftlik diye sordu… Hazineye ver doğrudan doğruya dedim… O halde ben vereyim dedi.”[3]

Gördüğünüz gibi M. Kemal Atatürk, çiftliği “zarar ettiği” ve ondan “kurtulmak” için “bağışlamak” değil, “satmak” istiyordu.

Şimdi bazıları, “ne malum Ismet Inönü'nün yalan söylemediği?” yönünde bir itirazda bulunabilir. Çünkü M. Kemal Atatürk onların beyinlerine “kutsal” bir varlık olarak şırınga edilmiştir. Onun aleyhinde olan her sözü yalan ve iftira olarak kabul ediyorlar.

Oysa M. Kemal'in özel hesaplarını tutan ve harcamalarını yapan kişi olarak bilinen ve büyük bir güven duyulan Umumi Kâtibi (Genel Sekreteri) Hasan Rıza Soyak'ın söyledikleri Ismet Inönü'yü doğrulamaktadır.

Hasan Rıza Soyak devir işleminin nasıl başlatıldığını şöyle anlatıyor:

“1937 senesi Mayıs ayı içindeydi; memleket dışında bir vazife ziyaretine çıkacak ve ilkin Paris'e uğradıktan sonra Almanya'ya gidecektim.

– Çocuk! Çabuk gel, gel de artık şu çiftliklerin devir işini halledelim. Biliyorsun ben 1927 senesinde, Büyük Nutkumu verdiğim celselerden birinde TBMM'ye bunların partiye ait olduğunu söylemiştim. Bu itibarla devir esnasında hükümetten, parti için bir miktar para alırsak iyi olacaktır. Bakalım Ismet Paşa'nın avdetinde (dönüşünde) meseleyi onunla da görüşeceğim,[4] en münasip şekli o zaman kararlaştırırız.”[5]

Bu arada M. Kemal -yukarıda Inönü'nün anılarından da aktardığımız gibi- Inönü ile görüştükten sonra kararını değiştiriyor ve Avrupa'dan dönen Hasan Rıza Soyak'a yeni kararını açıklıyor. Atatürk'ün Genel Sekreteri Soyak'ın hatıratından aynen aktarıyoruz:

“Istanbul'a vardığım gün, Atatürk de buraya gelmişti ve birkaç saat sonra Karadeniz yolu ile, Doğuya doğru bir seyahate çıkmak üzere idi; kendisi ile karşılaşınca, Inönü ile görüştükten sonra çiftlikleri, bütün tesis ve varlıklarıyla, hazineye hibe etmeye katî karar verdiğini söyledi ve bana şu talimatı verdi:

'Sen bu akşam Ankara'ya git; mevcudu tespit edip, bir listesini yap.”[6]

M. Kemal Atatürk'ün: “hükümetten, parti için bir miktar para alırsak iyi olacaktır” sözü yeterince açık değil mi?

Diğer bir şahit ise eski TBMM Başkanı Kazım Özalp Bey'dir. Özalp, Ismet Inönü'nün teklifi üzerine M. Kemal Atatürk'ün, çiftliği:

“borçlarıyla beraber hükümete devretmeye”[7] razı olduğunu söyleyerek Ismet Inönü'yü teyid etmektedir.

Ayrıca, M. Kemal Atatürk bütün mal varlığını olduğu gibi hazineye bağışlamamıştır. Bazı kimselere maaş bağlamıştır. Gelin bunu M. Kemal Atatürk'ün vasiyetinden okuyalım…

***

M. Kemal Atatürk'ün Vasiyeti

“Malik olduğum bütün nutuk ve hisse senetleriyle Çankaya'daki menkul ve gayrimenkul emvalimi Cumhuriyet Halk Partisi'ne atideki şartlara, terk ve vasiyet ediyorum:

1. Nutuk ve hisse senetleri, şimdiki gibi, Iş Bankası tarafından nemalandırılacaktır.

2. Her seneki gibi nemadan, nispetleri şerefi mahfuz kaldıkça, yaşadıkları müddetçe, Makbule'ye ayda bin, Afet'e 800, Sabiha Gökçen'e 600, Ülkü'ye 200 lira ve Rukiye ile Nebile'ye şimdiki yüzer lira verilecektir.

3. Sabiha Gökçen'e bir ev de alınabilecek, ayrıca para verilecektir.

4. Makbule'nin yaşadığı müddetçe Çankaya'da oturduğu ev de emrinde kalacaktır.

5. Ismet Inönü'nün çocuklarına yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç olacakları yardım yapılacaktır.

6. Her sene nemâdan mütebaki miktar yarı yarıya, Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis edilecektir.”[8]

*

Resimleri orjinal boyutunda görmek için üzerlerine tıklayınız



M. Kemal Atatürk'ün kendi el yazısı ile Vasiyeti

***


M. Kemal Atatürk'ün 6 Eylül 1938 tarihli Vasiyeti'nin Noter Tutanağı

***

Demek ki, M. Kemal herşeyini olduğu gibi hazineye bağışlamamış… Böylelikle “ama hepsini hazineye bağışladı” kılıfı güme gitmiş oluyor. Zaten bağışlamak değil, “satmak” istediğini az önce delillendirmiştik.

Vasiyetname'nin 6'ıncı maddesine dikkatinizi çekmek istiyorum.

Türk Tarih Kurumu tarafından organize edilen Birinci Türk Tarih Kongresi'nin ilan ettiği Türk Tarih Tezi hakkında Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Şefik Taylan Akman, Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi'nde yayınlanan “Türk Tarih Tezi Bağlamında Erken Cumhuriyet Dönemi Resmî Tarih Yazımının Ideolojik ve Politik Karakteri” adlı makalesinin önsözünde şöyle diyor:

“…Cumhuriyetin yönetici kadroları tarafından doğrudan desteklenen bu tarih yazım projesi aynı zamanda yeni ulus devlet inşasının da temel bileşenlerinden birisi haline gelmiştir. Tez aracılığıyla, bir taraftan Osmanlı ve Islam kimliğine ilişkin hatıralar ortadan kaldırılmaya çalışılırken diğer taraftan kutsallaştırılmış bir Türklük kavramıyla beslenen itaatkâr ve milliyetçi bir yurttaşlık bilincinin oluşturulması hedefleniyordu.”[9]

Zafer Çetin ise bu konuda; “Devlet destekli tarihin yeniden yazımında Türklerin devlet olmaklığına ve Türk kültürel mirasının antikitesine (antik devir) özel bir vurgu söz konusuydu. Söz konusu tarih yazımının ve dönemin Türk milliyetçiliğinin temel tartışması Osmanlı öncesi geçmişi ululamaya ve Islâm'ı geri kalmışlığa sebep olarak göstermeye dayanıyordu” diyerek, Türk Tarih Kurumu ve destekçilerinin Islam'a savaş açtıklarını açık bir surette ortaya koymaktadır.[10]

***

KILIF 2:

“Atatürk mal varlığıyla, çiftlikleriyle 'örnek adam', 'müteşebbis' idi.”

CEVAP 2:

M. Kemal Atatürk'ün iktisadiyatta takip ettiği prensip “liberalizm” değildi ki “örnek adam”, “müteşebbis” olsun. M. Kemal'in sistemi “Devletçi” ekonomiydi. Dolayısıyla böyle bir iddia kabul edilemez. Bir an için kabul etsek bile, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, bu mal-mülkü edinmesindeki yol ve yöntem yine meşru gösterilemez. Bunları bir memur maaşıyla nasıl edindi?



M. Kemal Atatürk çocukların yanında “bira” içerken… M. Kemal Atatürk evvela çocuklara “örnek insan” olsaydı. Çocuklara örnek insan olamayanlar, çiftçilere nasıl örnek olabilirler?

***

Cevap 2 devam ediyor:

M. Kemal Atatürk'ün sahip olduğu mal varlığını nasıl edindiği hakkında bir fikir vermesi açısından 26 Aralık 1954 tarihli Cumhuriyet gazetesinin şu haberini okumak kafidir:

“Öğrendiğimize göre Orman Çiftliği ve dolayısıyla Hazine aleyhine açılan davaların adedi gün geçtikçe fazlalaşmaktadır. Halen 10 kadar davada davacılar çiftliğin takriben (yaklaşık) yarısından fazlasının kendilerine veraset suretiyle intikali lazım geldiğini ve arazinin, çiftliğin kuruluşu sırasında NORMAL BİR SATIŞLA ALINMADIĞINI iddia etmektedirler. Hatta (sıkı durun şimdi) açılan davalardan biri, davacılar tarafından kazanılmış, Temyiz (Yargıtay) de tasdik etmiştir.”[11]

Bu haber hakkında Mustafa Armağan'ın yorumu şöyle:

“Gazete, Hazine'nin kaybettiği arazinin yerini de söyleyerek değerinin tam 7 milyon lirayı bulduğunu ekliyor. 1954'te açılan bu iki dava bize Atatürk Orman Çiftliği'nin satın alınma şeklinde de bit yenikleri olduğunu göstermiyorsa neyi gösteriyor değerli a dostlar? Millet 1950'den sonra uyanmış, hakkını geri almaya çalışıyor. Hazine'ye bağışlandığı için geri verilmeyeceğini zannedenler de fena halde yanılmış oluyor. Atatürk'ün kız kardeşi dahil olmak üzere mağdurların ancak DP döneminde mahkemelere başvuruyor olması da yeterince anlamlı değil midir?
Bu yorumun ardından şimdi de 14 ciltlik Türk Tarihi'ni yazan, ilk Milli Eğitim Bakanı ve aynı zamanda Sağlık Bakanlığı da yapmış olan Dr. Rıza Nur'un naklettiği bir hadiseye yer verelim:

“Mustafa Kemal'in Ankara'daki çiftiliği 'gasplarla milletin parasından' meydana geldi. Bunun için istida ile Ziraat Vekaletinden (Tarım Bakanlığı'ndan) 50 bin lira aldı. Ziraat Vekâletinin bütün traktörlerini, Konya ovasında halk için çalışırken 20 bin lira nakliye masrafı ettirerek çiftiliğine getirtti. Amele, memur, benzin hep vekâletten (Bakanlıktan). Bunu bana Konya Mebusu Hoca Musa Kazım yana yakıla anlattı. Ankara ziraat mektebinin talebe ve öğretmenlerini çiftliğine nakletti, orada amele gibi çalıştırıyor. Bu esnada Konya mebusları traktörlerin alınmasını söylediler ama ne fayda!

Ankara'daki çiftliği zorla halkın elinden alarak yaptı. Çiftiliğin uzunluğu önünden geçen trenle yarım saattir. Iki yerli hânedandan biri, Alişanzâdeler gelip bana anlattı. Salih Bozok gelip çiftliklerini Gazi'ye satmalarını söylemiş. Razı olmamışlar. Birgün Salih Tapu memuru ile gelmiş. 'Çiftliğiniz iki bin lira kıymetinde imiş. Parayı alın, takriri verin' demiş. Satmak istememişler. 'Sonra mahvolursunuz' demiş. Mecburen imzalamışlar.”

Cumhuriyet gazetesindeki haber, Dr. Rıza Nur'un dediklerini doğrulamıyor mu?

Dr. Rıza Nur şöyle devam ediyor:

“Bu çiftikte Marmara havuzu adıyla ve çevresi Marmara denizi şeklinde bir havuz yaptırıp adına da Marmara Havuzu demişti. Boyu 280 metredir. Içinde kayıklar geziyor. Suyunu uzak bir gölden getirdi. Müthiş masraf oldu.

Şimdi de Karadeniz şeklinde çok büyük büyük bir havuz yaptırmış. Adına Karadeniz Havuzu demiş, orada karıları filan yüzdürüp eğleniyormuş. Beni bir korku aldı, bu adam aklına geleni yapıyor ya şimdi de Atlas okyanusu yapmak aklına gelirse? Bütün Türkiye'yi su altında bırakır… Bu havuzları Bahriye vekâleti (Deniz Bakanlığı) bütçesinden gemi tamiri diye alınan paralarla yapmıştır…”[13]

Dr. Rıza Nur'un çiftlikler için “devletin parası harcanıyor” sözüyle, 3 no'lu dipnotta geçen Inönü'nün “hükümet yardım etti” sözü birbirini doğruluyor. Yalnız Inönü makamı gereği diplomatik bir lisan kullanmış.

Demek M. Kemal Atatürk Kazım Karabekir'e söylediklerinde ciddiymiş. Karabekir'i dinleyelim:

“Kemal Paşa, benim hayretle baktığımı görünce şu izahatı verdi: – Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur..”[14]

*

Dr Rıza Nur'un bahsettiği Marmara ve Karadeniz Havuzları (Yazı, resimlerden sonra tüm hızıyla devam edecek)



***




KILIF 3:

Kendi okuyucusunu aldattığını bir yazımızda ıspatladığımız[15] bir liboşun, kemalist yobazın, cahilane sözü (mealen) şöyle: “Eğer o zengin olmak isteseydi, yabancı devletler tarafından yapılan para tekliflerini kabul eder ve Türkiye'yi kurmazdı.”

CEVAP:

Bu, gerçekten tam bir kemalist yobaz olan liboşa (liboş, kendisinin sıkça kullandığı bir tabir olduğu için yazdık), M. Kemal'in aynı zamanda haris ve makam sevdalısı olduğunu, kendi hegemonyasını kurmayı arzuladığını hatırlatmak isteriz. Dolayısıyla sadece para teklifi M. Kemal'i kesinlikle tatmin etmezdi. M. Kemal daha cazip bir teklifi kabul etti. Kabul ettiği bu teklifle, hem makam sahibi oldu, hem kendi hegemonyasını kurdu, hem de zengin oldu. Nitekim Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanan bir kitapta M. Kemal Atatürk'ün “Ingiliz Valisi” olmak için Ingilizlerle görüşme yaptığı yazılıdır.[16] Ortada daha iyi bir teklif varken, kötü bir teklifi kabul etmemesini marifetmiş gibi pazarlamaya çalışmak, okuyucusunu aldatmaya yönelik alçakça bir harekettir. Bu liboş, Ismet Inönü'yü bile savunacak kadar kemalizm yobazıdır.

***

KILIF 4:

“Atatürk'ü bırak, bugünkü siyasetçilere bak…”

CEVAP 4:

Bu söz aslında muhatabının oy verdiği partiyi ve mensuplarını suçlamak ve böylece susturmak amacıyla söylenir, lakin gerçekte bir itiraftır. Kemalistlerin bu sözü, öve öve bitiremeyip savunmaya çalıştıkları ve “izinden” gittikleri M. Kemal Atatürk'ün; “hırsızlıkla” suçladıkları günümüz siyasetçilerinden aslında hiç de “farkı olmadığını” kabul ettiklerinin bir delilidir.

M. Kemal'i haklı göstermek için kemalistlerin uydurdukları gülünç kılıflara -bir nebze de olsa- cevap verdik.

***

Gelelim “Hilafet” Için M. Kemal Atatürk'e Gönderilen Paralara…

Hindistan Hilafet Komitesi tarafından 26 Aralık 1921 tarihinden 9 Ağustos 1923 tarihine kadar gönderilen para miktarı, M. Kemal Atatürk'ün tuttuğu ve “Doğrudan doğruya emrime Hint Hilafet Komitesi'nden gelen meblağ” başlıklı listeye göre toplam 781.570 Türk lırasıydı.

Makbuz tarihlerine göre kaydedilmiş liste şöyledir:

26.12.1921'de: 144.400 Türk Lirası (26.000 Ingiliz Lirası)

06.02.1922'de: 36.300 Türk Lirası (6.000 Ingiliz Lirası)

18.02.1922'de: 25.320 Türk Lirası (4.000 Ingiliz Lirası)

20.02.1922'de: 32.300 Türk Lirası (5.000 Ingiliz Lirası)

22.02.1922'de: 64.700 Türk Lirası (10.000 Ingiliz Lirası)

02.03.1922'de: 32.300 Türk Lirası (5.000 Ingiliz Lirası)

28.03.1922'de: 131.500 Türk Lirası (20.000 Ingiliz Lirası)

18.04.1922'de: 33.150 Türk Lirası (5.000 Ingiliz Lirası)

02.05.1922'de: 32.000 Türk Lirası (5.000 Ingiliz Lirası)

31.05.1922'de: 26.800 Türk Lirası (4.000 Ingiliz Lirası)

26.06.1922'de: 42.120 Türk Lirası (6.000 Ingiliz Lirası)

05.07.1922'de: 35.500 Türk Lirası (5.000 Ingiliz Lirası)

12.08.1922'de: 35.900 Türk Lirası (5.000 Ingiliz Lirası)

13.02.1923'de: 14.000 Türk Lirası (2.000 Ingiliz Lirası)

19.03.1923'de: 19.410 Türk Lirası (3.000 Ingiliz Lirası)

27.03.1923'de: 68.000 Türk Lirası (10.000 Ingiliz Lirası)

09.08.1923'de: 7.770 Türk Lirası (1.000 Ingiliz Lirası)

——————————————————————————-



TOPLAM: 781.570 Türk Lirası (122.000 Ingiliz Lirası) [17]

***

Altı çizilmesi gereken husus şudur ki, bu para Hazine'ye girmemiş ve M. Kemal Atatürk'ün emrinde Osmanlı Bankası'nda tutulmuştur. Fakat, Büyük Taarruz öncesi az bir miktarı ordu ihtiyaçları için sarfedilmiş ve bir kısmı da Taarruz'dan sonra halka dağıtılmıştır. Ancak, sarfolunan bu paranın “geçici” olarak verildiğini hatırlatmak isteriz. Nitekim paranın harcanmış olan kısmı zaferden sonra Maliye Bakanlığı'ndan geri alınmış ve paranın tamamı Osmanlı Bankası'nda muhafaza edilmiştir.[18]

Geçici olarak verilen paranın hikayesini, M. Kemal Atatürk'ün Bakanlarından Dr. Rıza Nur'dan aktarıyoruz:

“Para yok, orduyu besleyemiyoruz. Ne yapacağız… Politika orduya da girmiş, O da iki parti. Bir taraftan da askerin hakkı var. Boş duruyor. Askerler Işsizlik orduları iğlal ettirir' derler. Doğru, görüyorum. Sonra aç ve elbisesiz. Düşündük, 'Mustafa Kemal'den Hindlilerin gönderdiği parayı alalım' dedik. Istedik vermedi. Zorladık, olmadı. Maliye Vekili Hasan Fehmi doğrusu bu işe çalıştı. Ve bundandır ki Mustafa Kemal'e turfa olmuştu. Bu iş ikinci grubun ağzına düştü. Meclise koymağa teşebbüs ettiler. Mustafa Kemal heyeti vekilede 'Bu para benimdir, Hindliler bana gönderdiler' dedi. Evet Hindliler onun namına göndermişlerdir. Fakat Türk Milleti'nin bu buhranlı anında en mühim olduğuna hükmedilen mahalle sarfediniz demişler öyle göndermişlerdi… Bu paradan başka O'na Cava 'dan, yine Hind'den, Amerika Müslümanları 'ndan, Istanbul 'dan ve emsali yerlerden daha böyle bir çok paralar gelmişti. Hepsi bir milyon altına yakındı. Şimdiki (1929) paramızla on milyon yapar. M. Kemal hepsinin üstüne yattı. Hepsini yuttu. Bu açık ve büyük mikyasta bir hırsızlıktı.”[19]

M. Kemal bu parayı dahi vermek niyetinde değilmiş. Bakan'ın anlattıkları bir hayli düşündürücü…

Hindistan Hilafet Komitesi tarafından gönderilen yardımlara ilaveten M. Kemal'e başka yerlerden ulaştırılan yardımlar ise şöyle:

Natal Islam Gençlerine Yardım Cemiyeti'nden 24.05.1922 tarihinde 1.169 TL, 17.07.1922 tarihinde ise 2.904 TL

Antalya yolu ile Ankara'ya ulaşan 6.386 TL

Londra'dan Nihat Reşat Bey vasıtasıyla: 619 TL, yine Nihat Reşat Bey vasıtasıyla: 2.091 TL

Raunyun Müslüman Cemiyeti'nden: 12.987 TL

Ranfute'den gelen çek içeriği: 24.300 TL

19.12.1922 tarihli bir makbuz içeriği: 3.800 TL

Raunyun Müslüman Cemiyeti'nden Nihat Reşat Bey vasıtası ile: 1.252 TL

Bank-ı Osmanî vasıtasıyla: 3.075 TL

Fr. Hindistan'ından: 65.066 TL

Londra'dan Dr. Ensari tarafından: 35.570 TL

Kudüs'ten Hacı Faik Bey tarafından: 27 TL

Paris temsilcisi Ferit Bey tarafından: 191 TL

Paris temsilcisi Ferit Bey tarafından: 5.284 TL

Kudüs'ten Şeyh Mahmut Davudi'den: 800 TL

Londra'da Durban Cemiyeti'nden: 1.400 TL

08.05.1923 tarihli makbuz: 873 TL

Saint Lui Cemaat-i Islamiyesinden: 5.811 TL

Ağaoğlu Ahmet vasıtası ile: 731 TL

Durban Cemiyeti'nden: 2.475 TL

Osmanlı Bankası Londra Şubesi'nden: 1.242 TL

Durban Cemiyeti'nden 26.04 1923 tarihli: 1.400 TL

Durban Cemiyeti'nden: 2.475 TL

Fr. Hindistan'ın Kasılkıl Islam hanımları tarafından: 650 TL

12.02.1923 tarihli Dr. Ensari tarafından: 35.560 TL

12.08 1922 tarihli makbuz: 35.900 TL

——————————————————————————-



TOPLAM: 254.038 Türk Lirası (8.252 Ingiliz Lirası) [20]

***

Görüldüğü gibi, M. Kemal'e, Hindistan müslümanlarından 781.570 Türk Lirası (122.000 Ingiliz Lirası) ve muhtelif yerlerden de 254.038 Türk Lirası (8.252 Ingiliz Lirası) olmak üzere toplam;

——————————————————————————-

1.035.608 Türk Lirası (130.252 Ingiliz Lirası) yardım gönderilmiştir.[21]

***

Mustafa Armağan'ın http://www.measuringworth.com adlı sitede yaptığı hesaplamalara göre 125 bin sterlin, (130 bin değil) 2006 yılında : 11,7 trilyon TL'ye tekabül etmekteydi.

Yorumu sizin takdirinize bırakıyorum.

***

M. Kemal Atatürk, Hindistan Müslümanlarına, olağanüstü gayretlerle toplayıp gönderdikleri miktarı takdir etmek için bir mektup göndermiştir. Bu mektupta, Hindistan Müslümanlarına, Türk kardeşlerine karşı gösterdikleri hissiyat ve yardımlarından dolayı teşekkür etmiştir.[22]

Bunun yanı sıra kendi el yazısıyla, “TBMM Reisi Başkumandan Gazi Mustafa Kemal” imzalı bir teşekkür mektubu da göndermiştir.

“Hindistan Merkezi Hilafet Komitesi reisi Muhibb-i Hâlisim Seyyid Chotani Hazretlerine” diye başlayan ve kazanılan zaferde Hintli müslümanların da payı olduğu belirtilen 9.11.1338 tarihli mektubunda M. Kemal, milyonlarca insanın yaklaşan kışa “elbisesiz, me'vasız ve erzaksız bir halde” maruz kalacağını yazıyor ve Hintli müslümanlardan “yine yardım” istiyordu.[23]

Hint Müslümanlarının dişinden tırnağından artırıp gönderdikleri paraları halkın ihtiyacına sarfetmek yerine bir kenarda tutan M. Kemal, zaten kendileri de perişan durumda olan Hintli müslümanlardan daha fazla yardım talep etmektedir. Üstelik, yukarıda da belirttiğimiz gibi, kenarda tuttuğu paranın bir kısmını daha sonra Iş Bankası'na sermaye yapacaktır. Insanın, “Hiç mi vicdan yok sende?” diye sorası geliyor.

Hindistan müslümanlarının taa Trablusgarp ve Balkan savaşlarından beri elverişsiz koşullarda bize yardım gönderdikleri malumdur. Buradaki Hindistan Müslümanları, günümüzde Pakistan, Bangladeş ve Hindistan sınırları içinde yaşıyorlar.

Genç kızlar çeyizliklerini, öğrenciler harçlıklarını velhasıl herkes ne imkanları varsa “tek Osmanlı ve Hilafet yaşasın” diyerek yardım göndermişlerdir. O topraklar o zamanlar Ingiliz hakimiyetindedir. Gelişmeleri takip eden bir Ingiliz görevlinin kaleminden rapor edilen şu ifadeler kelimelerin anlam sınırlarını zorladığı bir vakayı da kaydetmiştir:

“Herkes elindeki her şeyi Osmanlı'ya yardım için getirip bırakıyordu. Bir ara kalabalık telaşlandı, bir hareketlilik görüldü. Kucağında bebek bulunan fakir bir kadın can havliyle sağa sola koşuşturuyor, 'Yok mudur bir hayırsever, Allah rızası için bu çocuğumu satın alsın, bedelini Osmanlı'ya göndereyim.' diyordu. Herkes şaşkın, herkes perişandı. Yürekler parçalanmıştı sanki.[24] Islam'ın şan ve şerefini muhafaza edecek tek kuvvetin hilafet makamı olduğuna inanmışlardı. Osmanlılara karşı olan bu hissiyatlarını ispat için de büyük bir gayret ile maddi yardımda bulunmuşlardır. Dilencilerin bile bağışa katılmış olmalarına bakacak olursak Osmanlı kardeşlerine olan düşkünlüklerini bir parça olsa anlamış oluruz.”[25]

Prof. Dr. Özcan, Ingiliz arşivinde bu raporu okurken gözyaşlarını tutamadığını yazıyor. Hakikaten, Hint Müslümanlarının bizim için yaptıkları fedakarlıkları bilen vicdan sahibi bir insanın bundan etkilenmemesi mümkün değildir.

Aynı şekilde, içinde bulundukları kötü şartlara rağmen bizden yardımlarını esirgemeyen bu temiz kalpli insanların gönderdikleri yardımları, ihtiyaçları karşılamada kullanmak yerine bir kenarda tutup yeni yardımlar talep eden, üstelik daha sonra bu parayla faizli banka gibi haram olan bir işe sermaye yapan M. Kemal'in bu tavrını; vicdan sahibi bir insanın kınamamasının mümkün olmadığını düşünüyorum.



Hilâl-i Ahmer Cemiyeti'nin hesabına Hindistan Ulusal bankası tarafından
aktarılan paranın makbuzu (KAYNAK: Kızılay Arşivi nr. 18 – 27)

***

Oysa Hindistan'dan gönderilen yardımlar sadece M. Kemal'le sınırlı değildi, halka da gönderiliyordu.

Hint Hilâl-i Ahmer Reisi Emir Ali, Yunan istilası dolaisiyle Türkiye'deki Kızılay'ın atası olan Hilâl-i Ahmer'e Ekim 1921'de 500 Ingiliz lirası göndermiştir. Bundan dolayı heyet erkanına teşekkür edilmiştir.[26] Ayrıca, 24 Nisan 1919 tarihli Hadisat gazetesinde, daha evvel Emir Ali Efendinin Hariciye Nazırı Ferit Paşa'ya 1287 lira 25 kuruş gönderdiği yazmaktadır.[27]

Aynı Cemiyet 1921–1922 yıllarında Anadolu'da sıhhiye-i askeriyenin ihtiyacını karşılamak üzere 40.000 parça eşya sevk etmiştir.[28]

Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ndeki bir belgeye göre, Darülaceze için de Hilâl-i Ahmer tarafından 76.274 kuruşluk yardım toplatılmıştır.[29]


Hindistan Halkından 1912–1913 yılları arasında Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti'ne gelen yardım miktarları. (KAYNAK: Kızılay Arşivi nr. 98 – 130)

***

1921 yılının başlarında Ankara'ya, Hilâl-i Ahmer genel merkezi tarafından toplanan 250.000 lira gönderilmiştir.[30]

1921 yılının ortalarına doğru ise Hilâl-i Ahmer için yardım kampanyaları açılmıştır. Türk askerlerine verilmek üzere iki gün içinde toplanan 115.661 kuruşluk yardıma;

Kemalist kalemşörlerce Kurtuluş Savaşı'na karşı olduğu iddia edilen Sultan Vahidüddin -o dönemin şartlarında bile- 10.000, Velihatı Abdülmecid Efendi 1.000, Abdülmecid efendinin hanımı 200 ve saray mensupları da 3.000 lira ile katkıda bulunmuşlardır. Böylece 25 Mayıs 1921 itibarıyla toplanan yardım yaklaşık 215.000 liraya ulaşmıştır.[31] Bununla da yetinilmemiş ve “Osmanlı” Hükümeti, 27 Mayıs 1921'de Cemiyetin getirteceği eşyayı gümrük vergisinden muaf tutmuştur.[32]

Büyük Taarruz'un başladığı gün, TBMM Vekiller Heyeti Reisi Rauf Bey (Orbay), orduya yardım edilmesi için halka çağrıda bulunmuştur. Bunun üzerine Veliaht Abdülmecid efendinin fahri başkanlığını yaptığı Hilâl-i Ahmer Cemiyet'i harekete geçmiş ve evleri – köyleri yakılıp yıkılan gazilerimizin ve felaketzede vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla bir yardım kampanyası başlatmıştır. Hanedan mensuplarının da bağışta bulunduğu yardım kampanyasına Sultan Vahidüddin 6.000 lirayla katkıda bulunarak yine duyarlılığını göstermiştir. Istanbul'daki Osmanlı Hükümeti de yaptığı 57.500 kuruşluk yardımla Kurtuluş Savaşı'na verdiği önemi göstermiştir. Toplanan paralar Büyük Taarruz öncesi ordunun ihtiyaçlarını karşılamış ve askerlerin dul ve yetimlerine de gönderilmiştir.[33]

1921 yılında, sadece Nisan – Ağustos ayları arasında; öksüzlere, şehitlerin yoksul ailelerine ve Hilâl-i Ahmer'e yardım maksadıyla toplam 58.650 lira gönderilmiştir.[34] Mayıs 1920 ile Ocak 1921 tarihleri arasında Hindistan'ın Bombay şehrindeki Hilafet Cemiyeti'nin yaptığı yardım 33.000 Ingiliz lirasına ulaşmıştır. Istanbul'daki felaketzedeler de unutulmamış ve bu meblağın 2.000 lirası Istanbul'daki felaketzedelere gönderilmiştir.[35] Halka daha başka yardımlar da gönderilmiştir. Dolayısıyla M. Kemal'in kendisine gönderilen parayı harcamadığı halde yardım talebinde bulunması ahlaki değerlerle bağdaşmamaktadır.

Işte tam da burada, M. Kemal ile Sulan Vahidüddin arasındaki farkın görülebilmesi için şu anekdotu okuyucularımızın takdirine arz ediyoruz:

Hind Müslümanları tarafından bazı müteşebbis zevâtın himmetiyle kurulan bir heyet, merhum Vahidüddin Han, Avrupa'da sıkıntı içinde bulunduğu zaman, külliyetli bir miktar para toplayıp Ağa Muhammed Nureddin Câfer isminde bir zât vâsıtasıyla kendisine göndermiştir. Fakat râvînin belirttiğine göre, merhum Vahidüddin Han, bu parayı kabul etmemiş ve:

“- Hamd olsun şimdi ihtiyacım yoktur!” demiş.

Parayı götüren zât ise:

“- Bu parayı müslümanlar Islâmî bir hizmete sarf etmeniz için göndermişlerdir.” diye Halife'nin gönlünü almak suretiyle parayı almasını temin etmek istemişti. O zaman Halîfe, parayı getiren zâta:

“- Sizin ülkenizde Islâmî bir medrese veya buna benzer bir müessese var mıdır?” diye sormuş. Zât-ı muhterem de “Sind-i Islâmiyye” medresesinden ve diğer bir-iki medreseden bahsetmiş. Merhum Halîfe:

“- Mâdem ki, bu parayı benim bir Islâmî işe sarfetmem için getirdiniz, ben de Halîfe sıfatıyla sizi nâib tâyin ettim. Bu parayı alıp götürün, Sind Islâmiyye Medresesi ile O'nun yanındaki diğer medreselere Halîfe'nin nâmına sarf edin!..” demiştir.

Râvî'nin anlattığına göre;

“Halîfe bu sözü söylediği zaman, Halîfe'nin huzurunda ağlamamak için kendimizi zor tuttuk. Zira ihtiyacı olduğunu biliyorduk. Huzurundan ayrıldık ve bu parayı dediği yerde sarf eyledik. Fakat geri gelip Hindistan'a vardığımız zaman Halîfe'nin vefât etmiş olduğu haberini aldık.” demişlerdir.[36]

Zor durumda olmasına rağmen ihtiyaç sahiplerine elinden gelen yardımı esirgemeyen ve kendisine teklif edilen paraları kabul etmeyip yokluk içinde vefat eden Sultan Vahidüddin “hain” ilan edilirken, yardım için yollanan parayı bir kenarda tutup Iş Bankası'na sermaye yapan ve hayatını lüks içinde yaşayan M. Kemal Atatürk “Kahraman” sayıldı. Hey gidi yalan dünya!

Sultan Vahidüddin'in hain olmadığını ve Kurtuluş Mücadelesi'ne destek verdiğini aslında kendileri de biliyor, ancak maksat M. Kemal'in şahsi hegemonyasıdır. Bunun en açık delillerinden birisi de M. Kemal'in Kurtuluş Mücadelesi'ne katılanları dahi tasfiye ederek hainlikle suçlamasıdır. Herkes hain, bir tek kendisi mi vatanperver? Sizce de bunda bir gariplik yok mu? Bakın, Zekeriya Sertel anılarında M. Kemal Atatürk ile Milli Mücadele'nin önde gelen bir ismi olarak görev yapan Halide Edip Adıvar'ın arasının niçin açıldığını şu sözlerle anlatıyor:

”Halide Edip'in Atatürk ile arası açıktı. Atatürk zaferden sonra şu veya bu biçimde düşmanlarını tasfiye etmeye başlayınca Halide Hanım'da ürkmüş ve hayatını kurtarmak için memleketten uzaklaşmayı uygun bulmuştu. Atatürk'le aralarının açılmasının nedeni de şuydu: Milli kurtuluş savaşı sırasında Hindistan halkı Ankara'ya Halide Edip aracılığıyla yüz bin dolar (Miktar hususunda farklı rivayetler var) göndermişti. Bu paranın Milli Kurtuluş Savaşı için harcanması şart koşulmuştu. Halide Hanım bu parayı Atatürk'e vermişti. Fakat Atatürk o zaman bu parayı Milli Kurtuluş işlerinde harcamayarak saklamış, zaferden sonra Iş Bankasının kuruluş sermayesi olarak kullanılmıştı. Halide Hanım paranın yerine harcanmamış olmasından gücenmiş ve kırgınlığını Atatürk'e duyurmuştu. Halide Hanımın bu hareketi Atatürk'ü kızdırmıştı. Araları bu yüzden açılmıştı. Halide Edip, kocası Dr. Adnan Adıvar'la birlikte Paris'e gitti. Atatürk'ün ölümüne kadar on iki yıl orada bir sürgün hayatı yaşadı.”[37]

M. Kemal'in tavsiyesiyle Sadrazam olan Ahmed Izzed Paşa da hatıratında Hind Müslümanları tarafından M. Kemal'e gönderilen paralar hakkında şöyle diyor:

M. Kemal'in hesapsız, kitapsız, istediği gibi harcadığı bu paralar da nüfuz ve kuvvetinin çoğalıp artmasına hizmet etmiştir. Büyük bölümü senet ve resmi muamelelerle bağlanmadan güvene dayalı olarak, kanılarınca bu din ve millet fedaisine (!) teslim edilen çok miktardaki akçenin bir bölümü ülke için harcanmış olsa bile, asıl önemli bölümü Paşa'nın elinde kalmış ve arzu ve ihtiraslarını uygulamak ve bu yüzden ortaya çıkması kaçınılmaz olan muhaliflerini kırmak için muhtaç olduğu bendeler çevresini oluşturmak için kullanılmıştır.

Kuvvetle rivayet olunduğuna göre, Iş Bankası bu para ile kurulmuş ve sırdaşlar, önemlerine göre, bankanın hisse senetleriyle taltif edilmişlerdir. Daha sonra hilafet ve diyanetin kaldırılması ve zayıflatılması bu çevrenin eseri olduğuna göre, Müslümanların gönlünden kopmuş olan bu cömertçe yardımların tamamen amaçlarına aykırı yerlere hacandığı görülür. Sonradan inanılır bir kaynaktan aldığım bilgiye göre, bu yardımların Isanbul Kızılay'ı aracılığıyla gönderilen bölümü, Ankara'daki Harbiye Vekaleti'ne resmen intikal etmişse de, doğrudan kendisine gönderilen bölümü kahramanımızın elinde kalmıştır. Hind Islam Cemaati lideri Mevlana Muhammed Ali merhum, -ki para yatırımı O'nun aracılığıyla yapılmaktaydı- cemaate hesabını vermek üzere, Ankara'ya giderek gönderdiği paraların makbuzunu isteyince, vermekten kaçınılmış ve Milli Hareket'in başarısı için tasavvurunun üstünde çaba gösteren bu bîçâre, namuslu adam da, bu darbenin etkisiyle az zaman sonra vefat etmiştir. Allah'ın rahmeti üzerine olsun.”[38]

Ah M. Kemal ah…

Yukarıda M. Kemal Atatürk'e Hindistan müslümanlarından 781.570 Türk Lirası (122.000 Ingiliz Lirası) ve muhtelif yerlerden de 254.038 Türk Lirası (8.252 Ingiliz Lirası) olmak üzere toplam;

1.035.608 Türk Lirası (130.252 Ingiliz Lirası) yardım gönderildiğini yazmıştık. Şimdi gelelim bu parayla kurulan Iş Bankası mevzuna…

***

M. Kemal Atatürk “IŞ”ini biliyor

M. Kemal Atatürk “IŞ”ini biliyor ve IŞ Bankası'nı kuruyor: Açıl Susam Açıl…

1976 yılında Iş Bankası Genel Müdürü olan Hüseyin Cahit Kocaömer, Iş Bankası'nın kuruluşuyla ilgili M. Kemal Atatürk'ün ilk Genel Müdür[39] yaptığı Celal Bayar'ın şu bilgiyi verdiğini aktarıyor: “Atatürk 250 bin lira ile o tarihte Osmanlı Bankası'na yatırdığı parasını değerlendirmek istemiş. Bizi çağırdı ve banka kuracağız dedi.” Işte bu 250 bin lira Hintli Müslümanların.[40]

Zaten Celal Bayar da, M. Kemal Atatürk'ün kendisine “Git Osmanlı Bankası'ndan 250 bin lirayı al, bu işe başla” dediğini söylüyor.[41]

***

M. Kemal Atatürk'ün maaşı

19 Kasım 1989 tarihli Nokta dergisinde CHP Genel Başkanı ve Birinci Cumhurbaşkanı M. Kemal'in ne kadar maaş aldığı yayınlandı. Dergiye göre, Birinci Cumhurbaşkanının 1928 yılında eline geçen net maaş 14 bin lira imiş. Dergi bunu 1989'un parasına çevirmiş. Şöyle ki:

1928 yılında bir cumhuriyet altını 5 liraymış. Reisicumhur maaşıyla tam 2800 altın alınabiliyormuş. Bu da Kasım 1989 fiyatlarıyla 537 milyon lira etmektedir. Evet, Birinci Cumhurbaşkanı M. Kemal Atatürk ayda 537 milyon lira alıyormuş.

Bu rakam, hem Türkiye için, hem de dünyadaki cumhurbaşkanları için bir “maaş rekoru”dur. M. Kemal günümüzün Amerika, Fransa, Almanya gibi zengin ülkelerin Devlet Başkanları, yahut Cumhurbaşkanlarından kat be kat fazla maaş almaktadır.

Atatürkün maasi, Atatürkün malvarligi, Atatürkün serveti, M. Kemal'in maasi, M. Kemal'in serveti, M. Kemal'in mal varligi
***

M. Kemal Atatürk'ün Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, onun maaşı ile ilgili şu bilgileri veriyor:

“Cumhurbaşkanına 1927 senesine kadar ayda 5000 lira maaş ve 7000 lira fevkalâde tahsisat verilmekte idi; 1927 senesinde bunlara, umumî bir kanun ile ve 'pahalılık zammı' adı ile 2480 lira ilave edilmiştir. 1927 ve 28 senelerinde bütün bunlardan ceman 453 lira, 1929 ve 30 senelerinde 724 lira, 1931 senesinde de 1293 lira vergi kesiliyor ve bu son senede kendisine net olarak ayda 13186 lira ödeniyordu.”[42]



M. Kemal Atatürk'ün Cumhurbaşkanı iken aldığı ma­aş ve öteki Cumhurbaşkanlarının aldıkları maaşlar ve 1989 yılında Cumhuriyet altınına göre değerleri… Arada uçurum var. (KAYNAK: Nokta Dergisi, 19 Kasım 1989.)

***

Can Dündar, ODTÜ Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Uygur Kocabaşoğlu'nun Tarih Vakfı için deneyimli bir ekiple birlikte yaptığı bir araştırmaya[43] dayanarak şunları yazıyor;

“Gazi Paşa, bankanın kuruluş sermayesinin dörtte biri değerindeki 250 bin liralık hisseyi Hindistan'dan gönderilen parayla satın aldı. Ayrıca da bankanın kurulduğu gün, 207 bin 400 lira yatırarak ciddi bir maddi destek verdi.”

Dündar, bu meblağın hangi hesaba yatırıldığı hakkında ise şu bilgiyi veriyor: “Gazi Paşa'nın bankada açtırdığı ilk hesap, işte o 207 bin 400 liralık 2 numaralı hesap.”

Can Dündar, az evvel zikrettiğimiz Prof. Dr. Uygur Kocabaşoğlu'nun çalışmasından aktarmaya devam ediyor:

“Atatürk öldüğünde Ankara 3. Sulh hukuk mahkemesi Iş Bankası'ndan Ata'nın bankadaki bütün hesabının bir dökümünü istedi.

Banka, 1938 Kasımı itibarıyla “müşterisi” Mustafa Kemal Atatürk'ün nakit ve hisse senedi varlığını şöyle bildirdi:

2 numaralı hesap bakiyesi : 1 milyon 446 bin 872 lira…

4 numaralı hesap bakiyesi : 53 bin 453 lira.

649 numaralı (mareşallikten) tekaütlük hesabı : 19 bin 556 lira…

Bunun dışında Iş Bankasının her biri 10 lira değerinde nama yazılı 62 bin 900 hissesi;

Hamiline ait her biri 10 lira değerinde 56 bin 225 hissesi.

569 adet müessis hisse senedi.

Zonguldak Maden Kömür Işleri TAŞ'nin;

Nama muharrer, her biri 10 lira değerinde 12 bin 750 hisse…

Hamiline ait, yine her biri 10 lira değerinde 12 bin 250 hisse…

125 adet müessis hisse senedi…

Türkiye Iş Bankası'nın o dönemki sermayesinin 5 milyon lira olduğu düşünülürse, Atatürk'ün, 1,5 milyon lirayı aşan hesabıyla öldüğünde bankanın en büyük müşterilerinden biri olduğu söylenilebilir.”[44]

Can Dündar'dan yapılan alıntı burada son buldu.

Aynı liste Atatürk'ün özel hesaplarını tutan ve harcamalarını yapan kişi olarak bilinen ve büyük bir güven duyulan Umumi Kâtibi (Genel Sekreteri) Hasan Rıza Soyak'ın hatıralarında da mevcuttur.[45]

kemal atatürkün mal varligi atatürkün malvarligi hasan riza soyak atatürkün maasi atatürkün banka hesabi atatürk is bankasi

[45] no'lu dipnotta bahsi geçen liste

***

Iş Bankası'ndaki paraların nerelere aktarıldığını yukarıda, “M. Kemal Atatürk'ün Vasiyeti” isimli bölümde görmüştük.

Bu arada, Kemalistler genelde, M. Kemal Atatürk'ün maaşı konusunda sadece o günkü rakamı (ortalama 13.000 TL) [46] gösterirler, ama onun bugünkü değerinden söz ettiklerini görmedim. M. Kemal Atatürk'ün maaşının altın üzerinden 2006 yılındaki karşılığı 620.000 liradır. 2006 yılında Cumhurbaşkanı'nın maaşı ise 14.000 liraydı. Yani, ilk Cumhurbaşkanı, 2006'daki Cumhurbaşkanı'ndan altın üzerinden 24, TL üzerinden 44 kat fazla maaş almaktaydı. O dönemde Türkiye'nin şimdikinden en az 15 kat daha fakir olduğu hesaba katıldığında, ilk Cumhurbaşkanı, 2006 yılı itibariyle Cumhurbaşkanı'ndan reel olarak en az 350 kat fazla maaş alıyordu.

Hak ve Adalet naraları atanların kulakları çınlasın.

***

Ali Baba'nın Çiftliği… Pardon, affedersiniz… M. Kemal Atatürk'ün Çiftliği



***

M. Kemal Atatürk, çeşitli çiftliklerin, fabrikaların, imalathanelerin kurucusu ve sahibidir. Bunlar Ismail Cem'in kitabına göre toplam olarak 154.720 dönümdür. Ancak bu rakam eksiktir. Meclis tutanaklarında daha fazla gözüküyor. Nitekim Kadir Mısıroğlu'un Meclis tutanaklarında yaptığı hesaba göre toplam arazi 310.258 dönümü bulmaktadır.

M. Kemal Atatürk'ün ziraî ve sınaî kuruluşları şunlardır[47] :

Ankara'da Orman, Yağmurbaba, Balgat, Macun, Güvercinlik, Takar, Etimesgut, Çakırlar çiftliklerinden meydana gelen Orman Çiftliği;

Yalova'da Millet ve Baltacı çiftlikleri, Silifke'de Tekir ve şövalye çiftlikleri, Dörtyol'da portakal bahçesi ve Karabasmak çiftliği, Tarsus'ta Puloğlu çiftliği.

1. BUNLARDA MEVCUT ARAZI:

a) 582 dönüm çeşitli meyve bahçeleri.

b) 700 dönüm fidanlık, buralarda meyveli meyvesiz muhtelif yaşlarda ve çeşitlerde 650.000 fidan vardır.

c) 400 dönüm Amerikan asma fidanlığı. Burada 560.000 kök bağ çubuğu vardır.

d) 220 dönüm bağ. Burada 88.000 adet bağ çubuğu vardır.

e) 370 dönüm çeşitli sebze yetiştirmeye elverişli bahçe.[48]

(Mustafa Armağan'ın hesabına göre 375 dönüm. Ismail Cem listeyi Atatürk'ün “Söylev ve Demeçleri”nin 4. cildinden birkaç hata ile alan Fethi Naci'nin 1968 tarihli “100 Soruda Atatürk'ün Temel Görüşleri” isimli eserinden naklediyor. Mustafa Armağan ise direk Başbakanlık Arşivi'nde ulaştığı belgeden aktarıyor.)

f) 220 dönüm 6.600 ağaçlı zeytinlik

g) 27 dönüm 1.654 ağaçlı portakallık (Mustafa Armağan'ın hesabına göre 17 dönüm)

h) 15 dönüm kuşkonmazlık

i) 100 dönüm park ve bahçe

k) 2.650 dönüm çayır ve yoncalık.

L) 1.450 dönüm yeni tesis edilmiş orman.

m) 148.000 dönüm ziraata elverişli arazi ve meralar.

———————

TOPLAM : 154 bin 720 dönüm arazi.

(Ancak bu rakam eksiktir. Meclis tutanaklarında daha fazla gözüküyor. Nitekim Kadir Mısıroğlu'un Meclis tutanaklarında yaptığı hesaba göre toplam arazi 310.258 dönümü bulmaktadır.)

***

2. BINA VE TESISAT:

a) 45 adet büyük ve küçük idare binası ve ikametgâh, bütün mefruşat ve demirbaşlarıyla beraber.

b) 7 adet 15.000 başkoyunluk ağıl.

c) 6 adet Aydos ve Toros yaylalarında tesis edilen mandıralar.

d) 8 adet at ve sığırlara mahsus ahır.

e) 7 adet umumi ambar.

f) 4 adet hangar ve sundurma.

g) 4 adet lokanta, gazino ve eğlence yerleri, lunapark,

i) 2 adet çeşitli imalat yapan fırın.

k) 2 adet çiçek ve tezyinat (süsleme) nebatı yetiştirmeye mahsus yer.

———————

TOPLAM : 51 bina.

(Mustafa Armağan'ın hesabına göre : 91 bina)

***

3. FABRIKA VE IMALATHANELER:

a) Bira Fabrikası:

Senede 7.000 hektolitre çeşitli bira yapacak kabiliyette, bütün müştemilatıyla ve bütün işletme levazımı ve mütedavil kıymetlerle beraber.

b) Malt Fabrikası:

Senede 7.000 hektolitre biraya kâfi gelebilecek miktarda malt imaline kabiliyetli, bütün müştemilatı ve işletme levazımı ile beraber.

c) Buz Fabrikası:

Günde dört ton buz yapma kabiliyetinde, bütün müştemilatı ve işletme levazımı ile beraber.

d) Soda ve Gazoz Fabrikası:

Günde 3.000 şişe soda ve gazoz yapma kabiliyetinde bütün müştemilatı ve mütedavil kıymetleriyle beraber.

e) Deri Fabrikası:

Senede 14.000 çeşitli deri imaline elverişli bütün müştemilat ve mütedavil kıymetleriyle beraber.

f) Ziraat Aletleri ve Demir Fabrikası:

g) Biri Ankara'da diğeri Yalova'da olmak üzere iki modern süt fabrikası:

Her ikisi günde ayrı ayrı 15.000 litre pastörize süt ve 1.000 kilo tereyağı işlemek kabiliyetindedir. Bunlar da bütün müştemilat ve işletme levazımı ve mütedavil kıymetleriyle beraber.

h) Biri Ankara'da diğeri Yalova'da iki yoğurt imalathanesi.

i) Şarap imalathanesi:

Yılda 80.000 litre şarap imaline elverişli bütün müştemilat ve mütedavil kıymetleriyle beraber.

k) Iki taşlı elektrikle işler bir değirmen bütün müştemilatı ve mütedavil kıymetleriyle beraber.

L) Istanbul'da bulunan bir çeltik fabrikasının yüzde kırk hissesi.

m) Biri Orman Çiftliğinin, biri Tekir Çiftliğinin olmak üzere her biri 15'er bin teneke beyazpeynir, 600 teneke tuzlu yağ yapmaya elverişli iki imalathane, bütün işletme levazımatı ile beraber.

***

4. UMUMÎ TESISAT:

a) Biri Ankara'da diğeri Yalova'da kurulu iki tavuk çiftliği.

b) Yalova'daki çiftliklerde iki hususi iskele ve liman tesisatı.

c) Üçü Ankara'da ve ikisi Istanbul'da beş satış mağazasının bütün tesisat ve demirbaşları.

d) Orman Çiftliğinde:

Hususi sulama tesisatı, kanalizasyon, telefon tesisatı, elektrik tesisatı, küçük beton köprüler, hususi yollar, içme su tevziatı şebekesi.

Yalova Çiftliklerinde:

Hususi su tesisatı, telefon tesisatı, elektrik tesisatı, küçük beton köprüler ve yollar.

Silifke Tekir Çiftliğinde:

Hususi sulama tesisatı, beton köprüler.

e) Orman Çiftliğinde:

Kurulu çiftlik müzesi ve ufak mikyasta hayvanat bahçesi tesisatı, bunların işletme levazımı ve bütün demirbaşları.

***

5. CANLI UMUMI DEMIRBAŞ:

a) 13.000 başkoyun. Kıvırcık, Merinos, Karagül, Karaman ırklarıyla bunların melezleri.

b) 443 başsığır. Simental, Hollanda, Kırım, Jersey, Gören sey, Halep yerli ırklarıyla bunların melezleri, yeni üretilen Orman ve Tekir cinsleri.

c) 69 baş Ingiliz, Arap, Macar, yerli ve bunların melezleri, koşum ve binek atları. 58 çoban merkebi.

d) 2.450 ba tavuk Legorn, Rodayland ve yerli ırklar.

***

6. UMUMI CANSIZ DEMIRBAŞ:

a) 16 adet traktör, 13 adet harman ve biçerdöver makinesi ve bilcümle ziraat işlerini görmekte bulunan ziraat alet ve edevatının tamamı.

b) 35 tonluk bir adet deniz motoru, Yalova Çiftliğinde.

c) 5 adet çiftliklerin nakliye işlerinde çalıştırılan kamyon ve kamyonet.

d) 2 adet çiftliklerin umumi servislerinde çalıştırılan binek otomobili.

e) 19 adet çiftliklerin umumi servislerinde çalıştırılan binek ve yük arabası.

***

Bu bölümle ilgili birkaç belge sunalım:

Başbakanlık Arşivi'nde bulunan M. Kemal Atatürk'ün mal varlığıyla ilgili belge – 1

***


Başbakanlık Arşivi'nde bulunan M. Kemal Atatürk'ün mal varlığıyla ilgili belge – 2

***


Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde M. Kemal Atatürk'ün mal varlığıyla ilgili tutanak (KAYNAK: TBMM Zabıt Ceridesi, Inikad 75, cild 19, 12.06.1937, sayfa 267.)

***


Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde M. Kemal Atatürk'ün mal varlığıyla ilgili tutanak (KAYNAK: TBMM Zabıt Ceridesi, Inikad 75, cild 19, 12.06.1937, sayfa 268.)

***



***



***



***



***



***


19 Ağustos 1933 tarihli Hakimiyet-i Milliye'de eğlence yerleri arasında “Çiftlik” de var (Hakimiyet-i Milliye: M. Kemal Atatürk'ün gazetesi)

***



***


***



***



***



***



***



Evet, yanlış okumadınız; “Bira” Parkı… “Rakı” Parkı da var mı onu bilmiyorum

***



***



***



***



***



***



***



***



***

Savarona Yatı

Eskişehir milletvekili Ismail Hakkı Çevik, 1947 yılında Meclis'te yaptığı konuşmada Savarona'nın yüksek maliyetinden şöyle yakınmaktaydı:

“Denizyolları kadrosunda Savarona adında bir yat vardır. Iki gün evvel kabul ettiğimiz kanundan anlıyoruz ki, bu Savaronanın beher (her bir) seferi için 300.000 lira ve senede de 500.000 liraya mal olmaktadır. Yani yat alındığı günden bugüne kadar 5 milyon liraya malolmuştur. 8-9 sefer yapmıştır, her seferi tam 500.000 bir liradır. Bütçenin bugünkü durumu karşısında bu masrafı kaldırmak görüşümüze göre yerindedir.”[49]

atatürk savarona, m. kemal savarona, savarona yati, savaronanin fiyati, savarona kac lira, Atatürk gemicik

[49] no'lu dipnotta bahsi geçen Meclis konuşmasının tutanağı…

***

Kudret gazetesinde “Savarona satılmayacak mı?” başlığıyla yayınlanan bir yazıda Savarona yatının lüksten başka bir şey olmadığı, satılması gerektiği ifade ediliyor ve şu gerekçelere dayanılıyordu:

“Çünkü bu yat, Amerikalı milyarder bir kadından alınmıştır. Dünyanın en lüks ve en büyük yatlarından biridir. Bu yat, tonaj itibariyle Istanbul-Yalova arasında değil Atlantik denizini geçmek ve Afrika sahillerinde dolaşmak için yapılmıştır. Senede 5 gün yapılan Yalova sefası için, milyonlarca liralık bu yatı muattal tutmak ve her sene 1 milyona yakın masraf yapmak, israftan başka bir şey değildir. Çünkü ne Amerika Reisicumhuru, ne Ingiltere Kralı, böyle bir yata lüzum görmemişlerdir. Halbuki bugün dar bütçemizle bu yata, yaptığımız bu masraf, bir bakanlık bütçesine yakındır. Kanlıca koyunda yatan bu yat, bütün kadrosuyla çiftlik halini almıştır.”[50]

Savarona'nın inşa edildiği sırada The New York Times gazetesinde yer alan haber şöyleydi:

“Bugüne kadar inşa edilmiş en büyük özel yatın yapımı, Blohm & Voss tersanesinde tamamlanmak üzere. Küçük bir transatlantik boyutlarında olan ve Philadelphia'dan Richard M. Cadawalder için inşa edilmekte olan bu dev tekne, yaz başında sahibesine teslim edilecek.

Teçhizat ve lüks hususiyetleri açısından mükemmel olan yat, bugüne kadarki deniz vasıtalarını her bakımdan geride bırakacaktır. Yatı, Savarona Ship Corporation sipariş vermiş.

Misis Cadwalader'in Almanya'da yaptırmakta olduğu yatla ilgili bilgiler dün elimize ulaştı. Teknenin ölçüleri, yakın zamana kadar bir sır gibi saklanıyordu.

407 feet 10 inc (124,08 m) gövde uzunluğuyla yeni yat, kendinden önceki büyük yatları açık arayla geride bırakıyor. Yıllarca dünyanın “en büyük yatı” unvanını koruyan, merhum James Gordon Bennett'in “Lysistrata”sı 301 feet (91,7 m) uzunluğundaydı.(…) Misis Cadwalader'in yatı, tonaj olarak da hususi yatları geçmekte. 4.200 ton olan yatın sutaşırımı da 5.600 ton. “Lysistrata” sadece 1.942 tondu.(…) Yeni yatın su kesimi boyu, 350 feet (106,6 m) olacak. 13 kamaralı yatın, çalışır haldeyken 83 personel ve 9 hizmetli kapasiteli mürettebat bölmesi bulunacak. Şaft beygir gücü ise 7 bin 200 olacak. Bu yeni teknenin tasarımı, Boradway No. 1 adresinde faaliyet gösteren Gibbs & Cox Inc. tarafından yapılmıştı.”[51]

Savarona'nın satın alınmasından sonra yatta bazı tadilatlar yapıldı. M. Kemal, yatın kataloğunu önceden incelemiş ve yapılması gereken tadilatları Sait Özege'ye bildirmişti. Bu değişikliklere de 250.000 Türk lirası harcanacaktır.[52]

Tadilatlar, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak nezaretinde gerçekleşecekti. Soyak, Berlin'de bulunduğu sırada Iktisat Vekaleti'ne (Ekonomi Bakanı) göndereceği bir telgrafla işin ilerlemesi hakkında bilgi verecekti:

“Iktisad Vekaletine
6206 Berlin 205 205 21 1730 ve Eado

1 – Blohm (& Voss sirketi) teklifini bugün verdi. Yapılan konuşmalar neticesinde 95 bin mark üzerinde mutabık kaldık. Işe başlandı. Işlerin yüzde elli ikisi kamaraların tadilatı, otuzdördü yardımcı makinalar tamiratı ve (Kurumun) uzatılması, on dördü elektrik ve zil tadilatıdır. Kabulünden itibaren iki hafta zarfında bedeli Merkez Bankası'na klering yolile Türk parası olarak verilecektir. Bunda Fabrikanın açılmadan fiat veremediği yardımcı cihaz ve elektrik tamiratile bir kısım makine levazımı ve üç kabinenin yenilenecek bir kısım döşeme işleri dahil değildir.

2 – Fiatlar diğerlerinden çok ehvendir.

3 – Tamirat 19 Mayıs akşamına kadar bitecek bu suretle yatın Haziran iptidalarında Istanbul'da bulunması mümkün olacaktır.

4 – Ingilterede havuzlanmış harici boyası yapılmış bir kısım tente ve sandal örtüleri, yeniden yaptırılmış bir kısım makine levazımı alınmış, Atatürk dairesi mobilyası, sofra örtüleri, peçeteleri ısmarlanmış, bir mikdar mazot ve yağ alınmış ve diğer sefer masrafı verilmiştir.

5 – Londra'ya gönderilen paradan dördüncü maddedeki işlere verildikten sonra 1400 sterlin kalmıştır.

6 – Gemideki ecnebi mütehassısların ücretlerile geminin iaşe ve müteferrikası ve yolu için lüzum olan mazot ve sairenin temini Denizbank'a yazılmıştır. 15 bin türk lirasını mütecavizdir.

7 – Yatta olmayan hususi tabak bardak ve gümüş takımları ısmarlanmaktadır. Bedelleri ayrıca bildirilecektir.

8 – Ayın yirmi üçünde avdet ediyoruz. Mühendis Ark nezaret için kalacaktır. Arzederim.

Soyak”[53]

Savarona yatının iç teşrifatıyla alakalı siparişler için de şu bilgiler verilmekteydi:

1 – Siemens'e yapılan elektrik tesisatı siparişinin kopyasını 14 Mayıs tarihli mektubumla göndermiştim. “Motorwerke Mannheim” Fabrikasına sipariş edileceğini yazdığım ve cereyan istihsali için kullanılacak olan Diesel motorunun sipariş kopyasını da bu mektubuma leffen takdim ediyorum.

2 – 24 Mayıs 1937 tarihli mektubunuza göre, Rosenthal Fabrikasına tabak takımları sipariş edilmiştir. Bu sipariş mektubunun kopyası da melfuftur.

3 – Yine emirleriniz veçhile Württembergische Metallwarenfabrik Fabrikasına sipariş ettiğim kadeh takımları listesinin bir kopyasını da bağlı olarak takdim ediyorum.

4 – Çatal, bıçak takımları henüz sipariş edilmedi. Bunlar için leffen (ekte) birkaç resim takdim ediyorum.(…) Takımlar için teklif edilen fiyatları gösteren listeyi de leffediyorum (ekliyorum).
Emirlerinizi beklerim.

5 – Radyo, birisi güvertedeki salona ve diğeri güvertenin açık kısmına konulacak olan iki hoparlörle birlikte, sureti melfuf teklifleri veçhile, Telefunken Fabrikasına 1150 Marka sipariş edilmiştir. Radyo ve antenin enstallasyonu, elektrik enstallasyonunu yapan Siemens firmasına yaptırılacaktır. Bu enstallasyon için ehemmiyetsiz olan ücret ayrıca ödenecektir.

6 – Hasır takımı olarak melfuf kataloglardan mimarla müştereken bazı modeller intihap ettik. Seçtiğimiz modeller resimler üzerine X işaretile gösterilmiştir. Bunlardan veya kataloglardaki fabrika isimleri ve numaralarile telefonda bendenize bildirilmesini rica ederim. Bundan sonra sipariş yapılacak ve sür'atle yetiştirilerek takımlar yatla sevkolunacaktır.[54]

***

Savarona'yı Satın Alma Süreci

Washington Türk Büyükelçiliği'nin Amerikan Dışişleri Bakanlığı'yla Ilk Teması

Savarona'nın satın alınmasına aracı yapılan Mahmut Baler, Berlin'de temaslarda bulunduğu sırada Türkiye Cumhuriyeti'nin Washington Büyükelçisi Mehmet Münir Ertegün, Amerikan Dışışleri Bakanlığı'yla temas kurup Resi-i Cumhur M. Kemal Atatürk'ün Savarona'yı satın alma isteğini iletecekti. Amerikan Dışişleri Bakanlığı Yakın Şark Işleri Amiri Wallace Murray, Büyükelçi Ertegün'le yaptığı görüşmenin notunu, bir “görüşme muhtırası” düzenleyerek amirlerine aktaracaktı. Söz konusu muhtırada, Savarona'nın M. Kemal tarafından satın alınmak istendiği yazmaktadır:

“Türk büyükelçi bu sabah beni arayarak Reis-i Cumhur Kemal Atatürk'ün, sahibi Amerikalı olan ve Amerika'ya kayıtlı olup şu anda Hamburg'da demirli olan Savarona yatını satın almak istediğini bildirdi.”[55]

Bu görüşmeden sonra Amerikan Dışişleri Bakanlığı Yakın Şark Bölümü memurlarından Henry S. Villard, Birleşik Amerika Denizcilik Komisyonu'nun bir görevlisiyle bir telefon görüşmesinde bulunacaktı. Konuşmanın zaptı şöyleydi:

“Türk büyükelçisinin ifadesine göre Türkiye reis-i Cumhurunun şahsi kullanımı için satın almayı çok istediği Savarona yatıyla ilgili olarak Denizcilik Komisyonu'nda görevli Mister Hambolt'a telefon ettim.”[56]

Amerika Dışişleri Bakanı Cordell Hull'un, Birleşik Amerika Denizcilik Komisyonu Reisi Joseph P. Kennedy'ye aktardığı görüşlerinde de M. Kemal'in Savarona'yı şahsi kullanımı için satın almak istediği belirtilmektedir:

“Türk büyükelçisi, Türk reis-i cumhurunun, şu anda Hamburg'da demirli olduğu bilgisine sahip olduğumuz Savarona yatını şahsi kullanımı için satın almayı çok istediğini bildirdi.”[57]

Amerikan Dışişleri Bakanlığı Batı Avrupa Işleri Amiri Pierrepont Moffat, Savarona Ship Corporation'un avukatı Ira A. Campbell'a görüşecek ve görüşmesini zapta alacaktı. Bu görüşmede Savarona yatının, M. Kemal'e doğum günü hediyesi olarak takdim edileceği ve halkın paralarıyla satın alınacağı belirtilmektedir:

“…[Türk] Başkonsolosu, Türk reis-i cumhuruna doğum günü hediyesi olarak takdim edilmek amacıyla halkın yapacağı bağışlarla yatı satın almayı istemekte.”[58]

***

Savarona'nın Satın Alınması

Türkiye Cumhuriyeti, 23 Şubat 1938 tarihinde Savarona'yı resmen satın alacaktı. Washington Büyükelçiliği Ticaret Müşaviri Yeşim Bey, Amerikan Dışişleri Bakanlığı Yakın Şark Işleri Amiri Yardımcısı Paul Alling'le olan görüşmesinde kendisine “yat sahiplerinin mümessillerinin, önümüzdeki birkaç gün içinde Birleşik Amerika Denizcilik Komisyonu'na başvuracaklarını” belirtecek, “Büyükelçi Münir Ertegün'ün, erken ve olumlu bir kararın, Birleşik Amerika Denizcilik Komisyonu'ndan çıkması amacıyla Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın, komisyon nezdinde gerekli teşebbüslerde bulunacağını ümit ettiğini” iletecekti.[59] Aynı gün Savarona Corporation'un avukatı Ira Campbell, Paul Allen'la görüşecekti. Paul Allen'e göre görüşme, şu şekilde cereyan etmişti:

Mister Campbell, Savarona'nın satış mukavelesinin 23 Şubat Çarşamba günü New Jersey'de imzalandığını, satış bedelinin 1 milyon dolar olduğunu, Türk hükümetinin New York'taki Chase National Bank nezdinde bu meblağda bir akreditif açtırdığını söyledi. Anlattığına göre Türk yetkilileri, muamelelerin bir an evvel tamamlanmasına çok önem veriyorlar çünkü gemiyi, Atatürk'e doğum günü olan 20 Nisan'da (19 Mayıs?) sunmak istiyorlar. Mister Campbell, geminin Türk bandırasına devredilmesi müracaatını, Birleşik Devletler Denizcilik Komisyonu'nun onayına bugün öğleden sonra sunmayı planlıyordu. Bana müracaattan bölümler okudu. Bu bölümlerde yatın, Reis-i Cumhur Atatürk'ün şahsi kullanımı için saıin alınmakta olduğu vurgulanıyordu.[60]

Savarona'nın Türkiye'ye devrinin onaylanması[61] Ankara'yı fevkalade sevindirecek ve Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Aras, Amerikan Büyükelçiliği'ne memnuniyetini ifade edecekti.[62]

Benzer bir şekilde Büyükelçi Ertegün de Wallace Murray'a Türkiye Cumhuriyeti'nin teşekkürlerini iletecekti. M. Kemal, Büyükelçi Ertegün aracılığı ile Murray'a, Amerikan hükümetinin bu konuda kendisine gösterdiği güvene layık olmaya gayret edeceğini bildirmişti.

Murray'a göre bu ifadeyle, söz konusu geminin yalnızca Türk reis-i cumhurunun şahsi hizmetlerinde kullanılacağı, herhangi bir askeri amaçla kullanılmayacağı konusunda Amerika'ya teminat verilmiştir.[63]

***

Savarona Istanbul'a Varıyor

Savarona, 1 Haziran günü Marmara Denizi'ne varacak, önce Florya Deniz Köşkü önünde demirleyecek, bir müddet sonra da hareket ederek Dolmabahçe sarayı önüne gelecektir. Savarona, Dolmabahçe'ye vardıktan sonra M. Kemal; Başvekil Celal Bayar, Riyaset-i Cumhur Umumi Katibi Hasan Rıza Soyak, ser-yaverler Ali Kılıç, Cevad Abbas Gürer, Salih Bozok ve Istanbul Valisi Muhiddin Üstündağ'da birlikte, Acar motoruyla Savarona'ya gelecek ve yatı gezecekti.[64]

Dönemin gazetelerine göre yata “Güneşdil” adının verilmesi muhtemeldi. Hasan Rıza Soyak, anılarında bu ziyaretten şöyle söz etmekte:

“Savarona yatı 1 Haziran 1938 günü Istanbul limanına gelmiş, Dolmabahçe Sarayı önünde demirlemişti; Atatürk hemen o gün, öğleden sonra yata gitmiş, orada ikameti için yapılması icap eden hazırlıkları tespit etmiş, bu hazırlıklar bir, iki gün içinde tamamlandıktan sonra da, Dolmabahçe sarayından ayrılıp, yata yerleşmişti. Savarona'yı pek beğenmişti, ismini değiştirmeye de lüzum görmemişti; ilk günü mahzun bir eda ile: 'Ne olurdu, bu gemi elimize birkaç sene evvel geçmiş olsaydı?…' dediğini daima gözlerim yaşararak hatırlarım.”[65]

Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu ise M. Kemal'in gemiyi ilk gördüğü anı şöyle anlatıyor:

“1938 yılının Haziranın 1. günü Atatürk çok keyifsizdi, hatta o gün yatağından sabah hiç kalkmamıştı. Dolmabahçe Sarayı'ndaki yatak odasına girdim, bir ara yan pencereden Sarayburnu önlerinden geminin baston başını gördüm. Savarona olduğunu hemen anlayarak 'Paşam Savarona geliyor' diye heyecanla söyledim.

Dört gözle beklediği bu geminin gelmesine pek sevindi, yanına çağırdı, yataktan kalkmasına yardımcı oldum, pencerenin önünde beraberce geldik. Birdenbire o keyifsiz hali gitmis, tam tersine gözleri de gülmeye başlamıştı. Atamızın gemisi Savarona gelmişti.”[66]

Mustafa Armağan'ın Savarona'nın satın alınmasıyla alakalı sorduğu şu iki sualin cevabını biz de çok merak ediyoruz:

Savarona'ya 1 milyon 250 bin dolar hangi hesaptan ödendi? (Bu miktar bugünkü dolar satın alma paritesine göre kabaca 19 milyon dolara tekabül etmektedir.)

1938'de Gayri Safi Milli Hasılası 100 doların altında seyreden bir ülkede bu korkunç derecede masraflı yat alışverişi nasıl göze alındı?

***

M. Kemal Atatürk'ün Özel Eşyaları

M. Kemal Atatürk'ün mal varlığı konuşulduğunda genelde bira fabrikası, malt fabrikası, çiftlikleri, köşklerini yazarız, ancak kullandığı “küçük” özel eşyaları pek konuşulmuyor. Işte bu yazıda M. Kemal Atatürk'ün sigara tablasından – tabakasına, saatinden – kravat iğnesine kadar birçok pahalı eşyasını görme imkanı bulacaksınız. Kendi kendinize “neredeyse bütün eşyaları 'altından', bu adam acaba sarraf mıydı?” diye soracağınızı tahmin ediyorum.

Önemle ifade edelim ki, buradakiler, M. Kemal Atatürk'ün özel eşyalarının yalnızca bir kısmıdır, zira hepsini tespit etmek ve bir yazıya sığdırmak olanaksızdır. Buradaki “bazı” eşyalar kendisine hediye edilmiştir. Kemalist çevreler, “kendisine çok hediye geliyordu” diyerek ATA'larının sahip olduğu bu değerli eşyalara kılıf bulmaya çalışmaktadır. Hayır efendim, hepsi hediye edilmemiştir… Hediye edilen eşyaların altına ise; “hediye edilmiştir” şeklinde, kaynakta belirtildiği gibi yazmaya çalıştık. Ayrıca unutulmamalıdır ki, bu işler karşılıklıdır. M. Kemal'e hediye edilen eşyalar varsa, onun da mukabilinde hediye ettiği eşyalar vardı. Listeleyeceğimiz eşyaların kaynağının “Anıtkabir Atatürk Müzesi Kataloğu” olduğunu bilmenizi isterim[67]:

Bu bölüm, “ATA'm Anti emperyalistti, ATA'm halkçıydı, ATA'm mütevazi yaşadı” diyenlere ve bazı siyasetçilerin mal varlığını sorgulayanlara ithaf olunur. Yine sorgulamaya devam ediniz, ancak ATA'nızı da sorgulayınız.
3
kemalisthanım
Kaynak gösterdiği kişilere bak hele! Dr. Rıza Nur(ruh hastası adinin teki), Mustafa Armağan(akp'nin paralı çakma tarihçi uşağı) sen kimi yiyorsun? Sana bir ay önce senin bu iddialarının hepsinin cevabı ''belgeli, kanıtlı, kaynaklı(sayfalarına kadar)'' panzehir kitabında var dedim. Ne dedin bana hatırlıyor musun? ''onu okursan ohoo'' işte bu yüzden senin gibi adi birinin amacı gerçekleri öğrenmekdeğil, rıza nur denen ruh hastası ve mustafa armağan denen uşağın dediklerini alıp ''türklerin atası'' atatürk'e hırsız yaftası yapıştırmaktır. evet sana hakaret ediyorum çünkü bunu bilerek defalarca beni kışkırtmak için kasten yapıyorsun. ve artık ben de sabır kalmadı. Hindistan'dan gelen para Atatürk'ün şahsına gelmişti, yarısı kurtuluş savaşına yatırıldı diğer yarısı ise iş bankasının sermayesi için kullanıldı. Bak sana bunları açıklamayacağım, çünkü sen anlamazsın. Zira sen gerçekleri anlamak, öğrenmek için değil de ''hainliğini ortaya koyuyorsun.'' Evet hainsin. Gözümde Atatürk'e iftira atan herkes haindir. Sen de hainsin, hain!
O adam bize vatan bıraktı ulan vatan! sen gelmiş ona hırsız diyorsun! hadi bari doğru olsa gam yemeyeceğim, tamam diyeceğim. Ama doğru da değil. Oku lan diyorum bir şey kaybetmezsin, onu mu okuyacağım diyorsun. Vazgeçtim o adam senin gibilere değil bize bıraktı bu vatanı. Kendini yurt dışında olduğun gibi soyutla bu ülkeden. Zira o adamın kurtardığı bir milletten de, kurduğu bu vatandan da bir parça olamazsın. İnan şu an bunları yazmak yerine sana satırlarca küfür saymak istiyorum da zor tutuyorum kendimi.
laiikice
atatürk'ün mal varlığının tam olarak bizi alakadar ettiğini düşünmüyorum şayet çok alakadar etseydi lider denilen diğer insanların mal varlıkları da alakadar ederdi hepsinin kine durup durup bakardık o zaman dünyada lider diye kimse kalmazdı şayet zenginlik liderliği engelleseydi sokakta yaşayan adam lider olurdu atatürk'ün mal varlığı olması ve bunu nereye harcadığı tam olarak kimseyi ilgilendirmez duyun-u umumiye borçlarını dahi dünya ekonomik krizi eşiğindeyken ödedik mi ? ödedik. biz atatürk kusursuzdur demiyoruz her liderin belirli kusurları vardır hitler acımasız düşüncesizdi amma ve lakin bir çok kişinin lideriydi gerek düşünme biçimi gerek stratejik düşünce sistemiyle. herkesin belirli bir sırrı vardır ancak atatürk'ün sırrının ben bizi etkileyebilecek bir sır olduğunu düşünmüyorum eğer ülke zararına bir sırrı olsaydı ne ülkeyi işgalcilerden alıkoyabilirdik ne de sektörlerimizi canlandırıp baştan bir türkiye yaratabilirdik. israf denilen gemiler ise şuan elimizden alanlar sefaletini çekerekten bizi o gemilerde itler gibi çalıştırıyor.