ikinci dalga feminizm

iron
Merkezinde oy hakkı ve eğitim hakkı mücadelesinin yer aldığı birinci dalgadan sonra 1960'ların ikinci yarısında başlayan ve yeni feminizm olarak da anılan ikinci dalganın farkı, kadın-erkek eşitliği perspektifinin ötesine geçerek, bizzat bu eşitliği sağlamanın ancak patriarkal sistemin aşılmasıyla mümkün olacağını öne sürmesidir. Bu yeni feminizm, birinci dalganın çalışma hayatına ve yurttaşlığa ilişkin eşitlik taleplerini sürdürmekle birlikte gündemine yeni sorun kümelerini dâhil eder: Cinsellik, beden, kadınlara yönelik şiddet ve kadınların görünmeyen ev emeği bunların başlıcalarıdır. “Özel (kişisel) olan politiktir!” sloganıyla feministler o güne kadar politika-dışı olarak görülen sorunları politikleştirdiklerini ilan ettiler. Evlilik-içi tecavüz, kadınların görünmeyen ve karşılıksız emeği, işyerinde taciz gibi yeni adlandırmalarla, kişisel ilişkilerin ve özel alanın doğallaştırılagelmiş çeşitli boyutları üzerindeki doğallık peçesi böylece sıyrılır; kadın-erkek ilişkilerinin bu veçheleri sistematik bir hâkimiyet ilişkisinin çeşitli boyutları olarak kavramlaştırılmaya başlanır. İkinci dalga feminizmin bir ilkesi de erkeklerden ayrı örgütlenmek ve faaliyetlerinin büyük bölümünü erkeklere kapalı olarak sürdürmektir. Ezilenlerin kurtuluşunun ancak kendi mücadelelerinin eseri olacağı bilgisinden hareketle geliştirilen bu ilkeyle, hem erkeklerin kadınlar adına konuşmasının önü alınmış olur, hem de bizzat mücadele süreci kadınların kendilerini dönüştürdükleri bir süreç haline gelir. İkinci dalga feminizmin kadınların kurtuluş mücadelesinin örgütlenme ilkelerine yaptığı bir başka katkı ise, hiyerarşik olmayan, esnek, küçük gruplar anlayışıdır. Bu ilke kadınların ezilme biçimlerinin çeşitliliğinden kaynaklanır: Kadınların tümü bir toplumsal egemenlik ilişkisinin tarafıdırlar, ama bu ezilmeyi farklı farklı biçimlerde yaşarlar, dolayısıyla da öncelikleri farklıdır. Kadınların patriarki (ataerkil toplum yapısı) içindeki somut konumlarını ve ezilme biçimlerini belirleyen bir yandan sınıfsal/ulusal/ırksal aidiyetleridir. Bunun dışında, cinsel yönelimleri, evli olup olmadıkları, anne olup olmadıkları, tam zamanlı ev kadınlığı yapıp yapmadıkları da tayin edici etmenlerdir. Bu çeşitliliği hiyerarşik, merkezi, geniş bir yapıda, temsile dayalı bir ilişki biçimiyle kucaklamak mümkün değildir. Bu çekirdek yapıların birlikte davranması kampanyalar ya da koordinasyonlar aracılığıyla sağlanır.

Birinci dalga feministler kadınların erkeklerle eşit ve aynı olduğuna vurgu yaparak eşit haklar talep etmiştir. Örneğin kadınlarda aynı erkekler gibi akıl sahibidir, eğitim hakkına sahip olduklarında eğitilip topluma yararlı olabilirler derken kadın ve erkeğin insan olarak aynı benzer özelliklere sahip olduğunu vurgulamıştır. Oysa ikinci dalga feminizmin bir diğer önemli tespiti kadınların gerek kendi içinde gerekse erkeklerden farklı olduğunu, farklı toplumsal, sınıfsal ve cinsiyet grupları olduğunu dile getirmiştir. Bu nedenle zengin ve yoksul kadınların sınıf farkı nedeniyle, siyah ve beyaz kadınların ırk nedeniyle, eğitimli ve eğitimsiz kadınların toplumsal statü nedeniyle farklı baskı ve ezilme pratiklerine tabii tutuldukları vurgulanmıştır. Bu nedenle kadınları farklı sınıf, ırk, eğitim ve konuma sahip kadınlar olarak genel sorunların yanı sıra sınıf, ırk, statü gibi kadınları ezen diğer sorunlarla da mücadele etmeye çağırmıştı
bu başlıktaki tüm girileri gör