el cezire

iron
“Her şey Arap dünyasında pek benzeri yaşanmamış bir devrimle başlamıştır. Kasım 1995'te Katar Emiri Şeyh Hamid Bin Halife el Thani, babasını tahttan indirerek iktidara geçmiştir. Genç kral, İngiltere'de öğrenim görmüş, değişimden yana, liberal eğilimli genç kuşaktandır. Krallığın parasını ülkesinin modern altyapı harcamalarına yönlendirmiştir. Yalnız babasına değil, bölgedeki klasik, değişime kapalı, despotik yönetim biçimlerine de mesafelidir. Bu düşüncelerle 1996'da, yarımada anlamına gelen El-Cezire adında bir televizyon kurulmasını emretmiştir.

Televizyon için bir yönetim kurulu oluşturulmuştur. Televizyonun 5 yıllık bütçesi olan 150 milyon doları peşin veren kral, hükümet ile televizyon arasında bağ olmamasını da istemiştir. Suudi Arabistan'ın etkisinde 1989'da kurulan MBC televizyonunun kötü tecrübelerinden yararlanılmıştır. Çünkü bu televizyon da aynı niyetlerle kurulmuştur ancak çok geçmeden Suudi yönetiminin etkisine girmiştir. Bu arada BBC'nin 1994'te Arap dünyasına yönelik kurup işletmesini başaramadığı bir televizyonun kadrosu da tamamen transfer edilerek kadro ihtiyacı karşılanmıştır.(Kaplan, http://ilef.ankara.edu.tr/id/yazi.php?yad=1341, t.y)

Kurulduğu günden bu yana Arap televizyon kanalları arasında üstünlük kuran El-Cezire, Ortadoğu'daki önemli gelişmelerin izlendiği neredeyse tek kanal durumundadır. İzleyiciler, on yıllardır Arap televizyonlarının resmi propagandalarından, kendi televizyonlarında Arap liderlerin bitip tükenmek bilmez nutuklarından ve gösterişli kutlama törenlerinden bıkmışlardı. Arap izleyiciler bir yandan kendi televizyonlarında iktidar tekeliyle karşı karşıya kalırken, bir başka Arap ülkesinin televizyonunu açtıklarında, yine karşılarına iktidarların güç birliği çıkıyordu. El-Cezire ise farklıydı, herkese açıktı; Suudi ve Iraklı muhalifler, sürgündeki komünistler, farklı İslami mezheplerin temsilcileri, bir telefonla seslerini duyurur hale gelmişti. İzleyicilerin çekinmeden seksle ilgili sorular sordukları “Şeriat ve Yaşam”, kısa sürede El-Cezire'nin en çok izlenen programları arasında yerini aldı. Yani, istekleri ile resmi yasaklar ya da tabular arasında sıkışan Arap halkları için bu televizyon ciddi bir soluk alma kanalı olmuştu. (Schleifer, 2001)

Aralık 1998 ve Ocak 1999'da El-Cezire habercilik anlamında iki büyük başarı elde etmiştir; İlki, Afrika'da ABD büyükelçiliklerine yönelik saldırıdan hemen sonra, Washington'un bir numaralı düşmanı Usame Bin Ladin ile yapılan görüşme, ikincisi de Çöl Tilkisi operasyonu çerçevesinde İngiliz ve Amerikan bombardımanı sonrasında Saddam Hüseyin ile görüşülmesi. (Paris, 2001) Bunlar, habercilik anlamında önemli başarılardır.

El-Cezire'nin kendini tüm dünyaya kabul ettirmesi ise 11 Eylül saldırıları ve ardından ABD'nin Afganistan'a düzenlediği operasyon ile olmuştur. El-Cezire, 11 Eylül'ün ardından El Kaide örgütünün lideri Usame bin Ladin'e ait kasetleri yayınlayarak ve Afganistan Savaşı'nda kimsenin giremediği Kabil'den yaptığı canlı yayınlarla ses getirmiştir. Öyle ki, bu kez CNN gibi televizyonlar El-Cezire'den faydalanmıştır. ABD ve Britanya füzelerinin Afganistan semalarında belirdiği 7 Ekim gecesi, Katar'dan yayın yapan El-Cezire televizyonunun “anchormanı” Muhammed Kicham, kulaklığından şu anonsu işitti: “Muhammed, şu an CNN, BBC ve Sky News'te canlı yayındasın...” Sonrasını ise dünya nüfusunun önemli bir kısmı biliyor. Önce Kâbil'e düşen bombaların, sonra da Usame bin Ladin'in önceden kaydedilmiş röportaj görüntülerini yüz milyonlar izlemiştir. Bu mütevazı Arap televizyonu, harekatın başladığı pazar gecesi büyük bir habercilik olayına imza atarken, yayın görevlisinin anonsunda adı geçen haber kanallarıyla boy ölçüştüğünü de açıkça kanıtlamış oldu. Boşuna değil, Afganistan'dan canlı yayın yapabilen, Taliban'ın birkaç haber ajansı dışında herkesi sürdüğü Kâbil'de muhabir ve büro bulundurabilen tek televizyon El-Cezire oldu. Tüm dünyanın ilgisini çeken kanal, Türk medyasında şu sözlerle yer buldu: “Tüm dünya Körfez Savaşı'nı CNN'den izlemişti. Dün akşam başlayan ABD operasyonunun canlı yayın yıldızı ise Katar'dan yayın yapan El-Cezire televizyonu oldu. İlk dakikadan itibaren bölgeden sıcak haberler veren El-Cezire, ayrıca Ladin ve Zawahiri'nin dünyaya meydan okuyan konuşmalarını tüm dünyaya geçerek adını duyurdu. CNN bile bu konuşmayı El-Cezire'den alarak yayımlamaktan çekinmedi.”

Aslında El-Cezire'nin harekatın başladığı gece Kabil'den canlı yayını ve Bin Ladin röportajı ilk habercilik başarısı değildir. Filistin'den en çarpıcı İntifada görüntülerini, Taliban'ın tarihi Buda heykellerini dinamitlemesini, Taliban yanlılarının ABD Kabil elçiliğini ateşe verdikleri gösterileri de El-Cezire ekranına taşımıştı. Bunun karşılığını Arap ülkelerinde “reyting” rekorları kırarak aldı. El-Cezire yetkililerine göre kanalın hala 35 milyon daimi izleyicisi bulunmakta. Televizyonun internet kanalının ise 200 bin üyesi olduğu ve her hafta siteye ortalama 2500 kişinin daha üye olduğu belirtiliyor.
El-Cezire, sadece Batı'dan Doğu'ya tek yönlü haber akışının yönünü değiştirmekle kalmamış, aynı zamanda Arap dünyası için de değişimin tohumlarını atmıştır.

El-Cezire'nin popülerliğini artıran gelişme ise, 11 Eylül'den bir sene önce, Ekim 2000'de İkinci İntifada'nın başlamasıyla birlikte yaşanmıştır. İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un Mescid-i Aksa'yı 28 Eylül 2000'de ziyaret etmesiyle başladığı kabul edilen İkinci İntifada ile birlikte, dünyanın pek çok yerine yayılmış Araplar, hırslı bir şekilde televizyonlarını izlemeye başlamışlardır. 28 Eylül'den birkaç gün sonra El-Cezire, 12 yaşındaki Muhammed El-Durra'nın babasının kollarının arasındayken İsrailliler tarafından vurularak öldürülüşünü yayınlamış, böylece küçük çocuk İntifada'nın sembollerinden biri haline gelmiştir. (Nevevi, Iskandar; 2004: 17-21) El-Cezire herhangi bir Arap kanalıyken, İsrail ve Filistin topraklarındaki şiddet ve bu şiddeti haber yapma şekli, onu mutlaka izlenmesi gereken bir kanal haline getirmiştir.

Uluslararası haber ajansları ve kanallarının giremediği yerlerden canlı yayınlar, Saddam Hüseyin ve Usame Bin Ladin'in görüntülerinin yer aldığı kasetler, Kabil'den canlı yayın, Filistin'den İntifada'ya dair görüntüler, Taliban'ın tarihi Buda heykellerini yerle bir etmesi, Taliban yanlılarının ABD Kabil elçiliğini ateşe verdikleri gösteriler, Afganistan, Filistin ve Irak'ta savaş koşullarındaki sivil halkın görüntülerini yayınlayarak ünlenen haber kanalı El-Cezire, tüm dünyanın gündemine sadece bu ilklerle taşınmamış, başta ABD olmak üzere belli başlı Batılı büyük güçlerin El-Cezire aleyhine yaptıkları propagandalar, El-Cezire'nin dünya gündeminde kalmaya devam etmesine vesile olmuştur.

Örneğin 13 Kasım 2001'de El-Cezire'nin Kabil ofisi bir Amerikan füzesi tarafından vurulmuştur. Kasım 2005'te İngiliz Daily Mirror gazetesinde yayınlanan habere, George Bush, Tony Blair ile görüşerek El-Cezire'nin bombalanmasını istemiştir. Bu gelişmenin ardından El-Cezire çalışanlarınca 24 Kasım 2005'te merkez ve yurtdışı ofislerinde iş bırakma eylemi yapılmıştır. Ayrıca El-Cezire'nin gerek Batılı ülkeler gerekse de Arap ülkeleri tarafından karşılaştığı engellemeler de kanalı sıklıkla dünya gündemine taşımaktadır. Örneğin özellikle ilk yayın yıllarında, El-Cezire'nin Fas, Ürdün, Suriye, Irak ve Mısır'da bürolarının kapatılması, muhabirlerinin sınırdışı edilmesi, hatta Libya, Tunus ve Fas'ın El-Cezire yüzünden Katar ile diplomatik ilişkilerini kesmesi bile söz konusu olmuştur. El-Cezire ne zaman bir Arap rejimini eleştirse, o ülkenin büyükelçisi soluğu televizyonun stüdyolarında alıp resmi protestosunu bildirmiştir. El-Cezire, Arap liderlerin baskısıyla Arap Yayın Birliği'nden kovulmuş ama aynı yıl üç uluslararası gazetecilik ödülünün sahibi olmuştur. (New York Times'tan akt. Radikal, 2001)

El-Cezire, tüm dünyaya, insanlığın katı gerçeklikle yüzleştiği en yakıcı durum olan savaş koşullarını yaşayan bir coğrafyadan, kurmaca değil gerçek görüntülerle savaş haberlerini aktarmıştır. El-Cezire'yle Ortadoğu'daki savaşlarda yaşanan, gerçek sivil katliam hakkında bilgi alınabilmiştir. Batılı haber kaynaklarının, tek yönlü ve taraflı haber akışının rahatlığı içinde, uzun yıllardır uyguladıkları stratejiler böylece bir kez daha gözler önüne serilmiş, Batı'nın haber üzerindeki egemenliği sarsılmış, bu arada bugüne kadar yapılan haberlerin gerçekle ilişkisi bir kez daha sorgulanmıştır. Arapların, El-Cezire'den önce temel haber kaynakları Arapça gazetelerin web siteleri ve BBC'nin Arapça web sitesidir. Çünkü Batılı haber kaynaklarının, Ortadoğu'ya ilişkin yayınları tepki çekecek kadar taraflı hale gelmiştir. Kanadalı Araplar'dan bazıları Batılı haber kanalları konusundaki görüşlerini şu şekilde dile getirmektedirler: “Orada neler olup bittiğine dair ellerinde yeterince bilgi yok. Haberler tamamen arşiv, canlı bir şey yok. Ayrıca neleri sansürledikleri konusunda da şüpheliyiz. Haberlerinde her zaman Arap olmayanları kayırmaktadır… Sokaktaki insanların ne düşündüğünü duymak istiyoruz. Ayrıca bu kanallarda Arap liderlerin siyasi açıklamaları da kuşa döndürülüyor. Yapılan yayının sansürlenmiş ve çok küçük kısımlarının yayınlanıyor olduğuna inanıyoruz. Bir Lakers maçına Batı Şeria'da ölen yirmi insandan daha fazla zaman ayırdıklarını biliyoruz. İşte bu yüzden El-Cezire'yi izliyoruz. Çünkü neyin daha önemli olduğu konusunda kanalla aynı fikirdeyiz.” (Nevevi, Iskandar, 2004: 35)

El-Cezire yayıncılığı, Batılı haber kaynaklarının, tek yönlü haber akışı bağlamında uyguladıkları stratejilere, “öteki” olarak tanımlanan bir coğrafyadan, gerçek haberciliğin nasıl olması ve nasıl yapılması gerektiğine dair örnekler sunarak cevap vermiştir. Böylelikle, uluslararası iletişim alanında, gücün el değiştirebileceğine dair, haber akışının bazen de Doğu'dan Batı'ya doğru olabileceğine dair sinyaller vermiştir. Bu anlamda uluslararası iletişimin bilinen kurallarını da alt üst etmiştir.

Sadece Batı'nın tüm dünyadaki tek yönlü haber akışından kaynaklanan sorunların çözümü için değil, aynı zamanda Arap dünyasının kendi içindeki değişimin de ateşini yakmıştır. Her şeyi sorgulamakla Ortadoğu'da yasaklanmış, kaçınılmış ve sınırlandırılmış birçok konunun değerlendirilmesi için bir pencere açmıştır. Kapalı ve tabuların sınırlandırdığı bir toplum yapısı olan Ortadoğu'da El-Cezire, “her görüşe karşıt görüş” parolasıyla kökten dincilik, demokrasi, devlet içi yolsuzluklar, siyasal eşitsizlik, insan hakları ihlalleri gibi konuları ele alarak, önemli bir adım atmıştır. Bulunduğu coğrafyanın alışık olmadığı gelenek dışı, tabuları sarsan, kışkırtıcı üslubuyla habercilikte yeni bir dönemi başlatmıştır.

El-Cezire, bu kadar tutulmasının kendi tez ve gündemini savunmasından değil, önemli konuları ve farklı görüşleri doğru zamanda cesaretlendirmesi ve desteklemesinden kaynaklandığını ileri sürmektedir. Gerçekten de bunda çoğulcu bir medya tartışmasını kurumsallaştırmış olmasının payı vardır. (Zayani, 2006: 30)

El-Cezire'nin kültürel özgünlüğünü paradoksal bir şekilde oluşturan melezliğinin kalbinde; Doğulu ve Batılı, solcu ve sağcı, dinci ve laik, aşiretsel ve kentli ayrıca yerel ve küresel karışımı olması bulunmaktadır. (Zayani, 2006: 44)

Bu açıdan, El-Cezire'nin sembolik de olsa enformasyonun küreselleşmesi tarihinde bir dönüm noktasına işaret ettiği söylenebilir. Öncelikle Arapça konuşan izleyicileri hedeflemesine rağmen, Arap dünyasının dışına da ulaşmakta ve hatta önemli bir etkiye sahip olmaktadır. El-Cezire, egemen Batı medyasının izleyicilerine sunduğu görüntülere karşı bir ağırlık oluşturmaktadır. Bu, enformasyon akışının tersine çevrilmesi durumudur, bu yolla, enformasyon artık Kuzey'den Güney'e ya da Batı'dan Doğu'ya değil, başka farklı yollarla yayılmaktadır. Batı artık “güvenilir ve sorumlu medya” tekeline sahip değildir. El-Cezire'nin başarısı, küreselleşme sürecinde kısmi bir tersine dönüş eğilimini kristalize etmektedir. (Zayani, 2006: 44)

Ali Bayramoğlu, bu konuyu şu cümlelerle tartışmaktadır: “El-Cezire televizyonu sadece yerine getirdiği profesyonel gazetecilik açısından değil, aynı zamanda Batı ve Doğu arasındaki 'sembolik bir denge'yi işaret etmesi bakımından da önemli. El-Cezire; bir uçtan ötekine tüm Müslüman uluslarda belli bir siyasallaşma yarattığı gibi, Batı'nın medya devlerine hem teknik hem mesleki bakımdan rakip olmasıyla da bir olaydır… El-Cezire'nin sırrı ve gücü, uluslar arası bir İslamcı kimlik bağlamı etrafında şekillenen bir uzak görüşlülüktür. El-Cezire, İslami kimliğin devam eden politikleşme sürecini yansıtmakta ve bu anlamda “öteki” ne işaret etmektedir. Gerçekte bu çatışmada iki kutup bulunmaktadır. Küreselleşme sürecinde her ikisi de daha gerçek ve daha tehlikeli olma riski taşımakta ve daha önemli bir kutuplaşma doğru evrilmektedir.”

El-Cezire ile beraber bir başka önemli olgu olarak, yeni bir Arap perspektifinin ortaya çıktığını ve bununla birlikte Arap medyasının özgünlüğü konusunda bir bilincin gelişmeye başladığını söylemek mümkündür. El-Cezire, tüm medyanın aynı kalıba sokulduğu bir döneme etkili bir biçimde son vermiştir.

Ortadoğu ve El-Cezire
Arap Dünyası olarak adlandırılan Ortadoğu coğrafyası, medyaların varlık koşul ve biçimlerini de belirleyen, Batı'dan çok farklı bir rejim yapılanması sergilemektedir. Ortadoğu'da yer alan ülkelerin büyük bölümü, baskıcı, otoriter yönetimlerle yönetilmektedir. Gerek yönetim biçimlerinden, gerekse de dışarıdan gelen baskılardan kaynaklanan otoriter yapılanmanın medya alanındaki göstergesi, yoğun sansür ve denetimdir. Medyaların büyük bölümü devlet televizyonu ya da ülke yöneticisine veya yakınlarına ait özel kuruluşlar şeklindedir.

Bugün Katar dışındaki Arap ülkelerinin tamamında Enformasyon Bakanlığı gibi adlar altında kurulmuş, ülkedeki tüm kitle iletişim araçlarını yönlendiren ve denetleyen, yayın standartlarını belirleyen kuruluşlar mevcuttur. Dolayısıyla bu ülkelerde yapılan her türlü yayın ve medya kuruluşu, yönetimin denetim ve sansürüne tabidir. Üstelik bu sansür hem İslami gerekçelerle hem de ulusal güvenlik gerekçeleriyle kısıtlanmaktadır. Örneğin zayıf demokratik kurumlar, köktendincilik, siyasal eşitsizlik, insan hakları ihlalleri, cinsellik gibi konuların tartışıldığı yayınlar yapmak mümkün değildir.

Arap ülkelerinin El-Cezire'ye bakışları çok büyük farklılıklar arz etmektedir. Bazı Arap rejimleri El-Cezire'yi, düşmanlarının fikirlerini dile getiren ve hükümet karşıtı hareketleri destekleyen bir kanal olarak görürken, diğerleri de onu sorunlu bölgenin zıt fikirlerini objektif bir şekilde dile getiren kanal olarak kabul etmektedir. Kanalın kışkırtıcı ve geleneksel bakış açısından farklılık gösteren yayın çizgisi kendisini Arap bölgesindeki diğer bütün televizyon kanallarından farklı kılmaktadır. Örneğin, neredeyse bütün Arap kanalları Filistin-İsrail çatışmasına aynı açıdan bakıyor olmasına rağmen El-Cezire, ilk defa İsrailli görevlilerin fikirlerini de canlı yayınlarla halka duyurmuştur. (Nevevi, Iskandar, 2004: 32)

El-Cezire'nin geleneksel yayın politikasının dışındaki yayınlarının diğer Arap ülkeleri tarafından nasıl karşılandığını örneklerle vermek gerekirse;

“Başta Fas, Ürdün, Mısır, Tunus, Kuveyt ve Suudi Arabistan olmak üzere birçok Arap ülkesi, bu ülke yönetimlerinin muhaliflerine söz hakkı tanıdığı için televizyonu kıyasıya eleştirmiş, hatta El-Cezire'nin eleştirel yayınları için Katar'a protestolar vermiştir. Irak işgalinin yarattığı travma ve Körfez Savaşı'nın etkisiyle Kuveyt iktidarı, El-Cezire'de yayınlanan tartışmaları içine sindirememiş, Kuveyt Enformasyon Bakanı, kanalın “aşırılıklarını” önlemek için büyük çaba harcamıştır. Kuveyt tarafından kınama ve protesto mektupları gönderilmiştir. (Kaplan, a.g.m.)

El-Cezire'nin yayınlarından rahatsızlık duyan bir başka ülke de Suudi Arabistan olmuştur. 25 Temmuz 2002 tarihli bir tartışma programında Suudi Veliaht Prensi Abdullah, Ortadoğu barış planı nedeniyle eleştirilere maruz kalmış, Filistinlilere ihanetle suçlanmıştır. Suudi yönetimi ise, El-Cezire'yi İsraillilere programlarında yer vermekle ve İsrail propagandasına alet olmakla itham etmiştir. Suudi Arabistan, resmi gerekçe göstermeksizin Katar elçisini “istişarelerde” bulunmak üzere geri çağırmıştır. Riyad, böylelikle daha önce El-Cezire'nin “kulağını çekmesi” yönünde yaptığı baskılara direnen Katar'a ciddi uyarı vermiştir. (Kaplan, a.g.m.)

El-Cezire'den yakınanların arasında Ürdün hükümeti de bulunmaktadır. Ürdün Enformasyon Bakanı 7 Ağustos 2002 tarihinde, El-Cezire'nin Amman bürosunun kapatıldığını, çalışma izninin iptal edildiğini, televizyon çalışanlarının Ürdün'de çalışmasına ya da başka bir işte çalışmalarına izin verilmeyeceğini, kanala tanınan imkanlara son verildiğini açıklamıştır. Arap İfade Özgürlüğü'nü Savunma Örgütü'ne göre ise 6 Ağustos günü yayınlanan bir programda, “Irak'a olası ABD müdahalesinde Ürdün'ün rolü konu edildiği için” kapatma kararı alınmıştır. (Cumhuriyet, 2002)

Arap dünyasından kanala yönelik sürekli engelleme girişimleri olmaktadır. Örneğin Haziran 2004'te, El-Cezire'nin Cezayir lideri Buteflika'nın “ulusal uzlaşma programı”nı tartışmaya açmasından sonra, El-Cezire'nin ülkedeki faaliyetleri askıya alınmıştır. (BBCTurkish.com, 2004)

Benzer şekilde İran yönetimi, Nisan 2005'te, Ehvaz kentinde meydana gelen şiddet olaylarında, El-Cezire'nin provokasyonunun rol oynadığı gerekçesiyle, önce El-Cezire muhabirlerinin sınır dışı edilmesi çağrısında bulunmuş, sonra da televizyonun Tahran merkez bürosunu kapatmıştır.

Batı ve El-Cezire
Batılı ülkelerin El-Cezire'ye yaklaşımı, büyük oranda hükümetlerin yaklaşımı paralelinde gelişmiştir. Uzun yıllardır, Doğu'yu bastırılmış, ötekileştirilmiş ve en önemlisi düşmanlaştırılmış biçimde tanımak zorunda bırakılan Batı'nın El-Cezire gibi büyük bir değişim kanalına şüphe duymadan ve olumlu yaklaşmaları mümkün olmamıştır.

El-Cezire konusunda en açık tepkiler ABD'den gelmiştir. “ABD'li diplomatlar, üst düzey Katar yetkililerini El-Cezire'nin yayınları hakkında suçlamakta ve kanalın ABD karşıtlarına fazla yer verdiğini özellikle de Bin Ladin'i çok fazla gündeme taşıdığını söylemektedir. Colin Powel, konu ile ilgili olarak şu şekilde konuşmaktadır; “El-Cezire Arap dünyasında önemli bir kanal, fakat bizim bakışımıza göre kanal, sorumsuz açıklamalara ve tehlikeli yayınlara çok fazla yer ayırmaktadır.” New York Times'ın haberine göre, 11 Eylül saldırılarından birkaç gün sonra kendisiyle El-Cezire'nin röportaj gerçekleştirdiği Powell, 3 Ekim 2001'de Katar Emiri ile görüşmesinde kanalın sesinin kısılması yönünde talepte bulunmuştur. Katar Emiri, ABD'nin suçlamalarını bir dost tavsiyesi olarak kabul ettiklerini söylemiş ve ortak basın açıklamasında şöyle konuşmuştur; “Daha önceki ABD yönetimlerinden de, bu yönetimden de uyarılar aldık. Fakat parlamenter rejim bağımsız ve itibarlı bir medya gerektirmektedir, bizim de ulaşmak istediğimiz şey budur.” (Nevevi, Iskandar, 2004: 156)

ABD'nin El-Cezire'ye yönelik eleştirilerinin başında, bin Ladin'in yayınlanan video kasetleriyle teröristlere mesaj gönderebileceği iddiası gelmektedir. Bu dönemde ABD, “bir yandan Katar Emiri aracılığıyla El-Cezire'nin yayınlarını engellemeye çalışırken, bir yandan da ABD ve Batı medyasını El-Cezire görüntülerini yayınlamamaya zorlamıştır. 10 Ekim'de Condoleezza Rice, televizyon kanallarının yöneticilerini telefonla arayarak, Usame Bin Ladin görüntülerinde şifreli mesajlar olabileceğini bildirmiş ve onları El-Cezire'den aldıkları görüntüler konusunda uyarmıştır.” (İnceoğlu, 2004: 136)

Batı'nın bir başka kanadı olan Avrupa'nın El-Cezire'nin estirdiği değişim rüzgarlarına tepkisi, ABD'den çok daha yumuşak olmuştur. Bu yumuşak tavırda Avrupa basınının etkisi büyüktür. Avrupa hükümetleri de Bin Ladin kasetlerinin yayınlanmasına gizli mesaj taşıyabileceği gerekçesiyle sınırlama getirmeye çalıştıysa da, BBC bu şüpheleri 'gerçekliği ispatlanamamış spekülasyonlar' şeklinde tanımlayarak, doğru ve ilkeli bir habercilik anlayışı sergilemiştir.

Benzer şekilde Fransa, Almanya ve Avusturya basını ise El-Cezire'yi destekleyen yayınlar yapmıştır. Fransız gazeteleri, El-Cezire'nin yayınlarını destekleyen bir kampanya başlatmıştır. Liberation'un 11 Ekim tarihli başyazısında ABD'nin kısıtlamaları “erdemsizlik” olarak değerlendirilmiştir. Viyana gazetesi Der Standard, 'ABD ile Ortadoğu arasında televizyon dalgaları ile yapılan savaşta, El-Cezire dünya klasmanında bir savaşçıdır. Körfez Savaşı boyunca bütün dünyaya CNN haber servisi yaptı ve Batılı görüşü yansıttı. Bu defa ise başka bir ses, çok yüksek bir şekilde ortaya çıktı' demektedir. Berlin Güvenlik ve Uluslar arası Konular Enstitüsü'nün Ortadoğu Bölüm Başkanı Perphes Volker, 10 Ekim 2001'de CNN'e yaptığı konuşmada, 'görünüyor ki El-Cezire, başka hiçbir iletişim kanalının olmadığı bir ortamda, iki düşman arasında iletişimi sağlamaktadır. Bence Batılı liderler de El-Cezire'yi bin Ladin'in kullandığı gibi kullanmalıdır. El-Cezire'nin belli mesajları yayınlamasını durdurmak için baskı yapmak yerine, mesajlarını bu kanal aracılığıyla Arap dünyasına duyurmaları daha akıllıca olacaktır' demektedir.
1
lux lux
okudum. soru sor.
bu başlıktaki tüm girileri gör