ankara'da yok olan güzellikler

pencere
çiftlik kavşağında ki, dinozor manzaralı küçücük evimizde geceler boyu sevişmelerimiz yok. binlerce kez uzaklardadır, binlerce kez dokunduğum ten.
o erciyes'in en güzel kızını hergün doğum günü kızı ilan ettiğime şahid gösterdiğim dinozor yok. o dinozor ki, içerken efkarlanacak şey bulamaz onun üşüdüğüne efkârlanırdık. yalnızlığına üzülüp kar topu oynardık.
seni baş masajı ve kitap okuyarak uyuttuğum geceler yok. gece yan yana uyuyan biz değilmişiz gibi sabah hasretle bir birini öpen biz yok. daha sabah ayrılmamışız gibi akşam uzun uzun hasretle sarılmalarımız yok.
yazabileceğim şiirler çoktan yazılıp bitmiştir. ölümdür yaşanan tek başına.

arabayı kocatepe'ye park edip, selanik caddesinde yemek yemelerimiz yok. hani genelde ben kesin bir eşşeklik yapmış olurdum, yolda somurtursan yolun ortasında barış manço taklidi yapmakla tehtid ederdim seni. veya sen beni kızdırmışsan, hemen barışmassam müjde ar filmindeki "ayı kız" dansı yapmakla tehtid ederdin beni. onlar yok işte. selanik ten kızılay, maltepe üzerinden tandoğan'a el ele yürümelerimiz yok. yolda ki bir milyonculardan sana aldığım küçük hediyeler yok.

bahçeli'nin uzun çınarlı sokaklarında el ele mutlu yürümelerimiz yok. sen sarhoş olunca söylediğin ankara havaları yok. "ali dayı ali dayı, bi gece de yidin tarlayı dayı"

akşamları, odtü deki bitmek bilmeyen seminerleri kırıp çimlerde hazırlık bebeleri gibi bir kırmızı şarapla sevişmelerimiz yok.

bu kadar yokluğu ben kaldırırım da, başkentimizi bu kadar güzellikten mahrum bıraktığımız için ikimiz de tutuklanmalıyız.

içinde biriken zehir
sadece kendini öldürecektir

bir hançer gibi çekersin sevgini
onu ancak öldürmeye yarar

uçarı kuşun sevdanın
alıp başını gitmiştir
düşlerinde bir çocuk hıçkırır
gece camlara sürtünürken.