ahmed arif

ernesto
68-73 arasındaki devrim rüzgarları bu adamın şiirleriyle güçlendi.Tek bir şiir kitabıyla herkesi kendine hayran bıraktı
İyi ki vardı ve iyi ki yazdı.
peygamber cocugu
''Annem mahalledeki komşu kadınlarla
ara sıra oturup muhabbet ederdi.
Bir keresinde komşu kadınlar sürekli oğullarıyla övünüyorlarmış: "Benim oğlum İzmir'e gitti doktor oldu. Benim oğlum İstanbul'a gitti mühendis oldu. Benim oğlum Bursa'ya gitti mimar oldu" diye.
Anam altta kalır mı? O da: "Benim oğlum da Ankara'ya gitti komünist oldu" demiş. Garip anam ne bilsin, komünistliği de doktorluk, mühendislik gibi bir meslek zannediyordu.''
ulkesindemulteci
Öyle yıkma kendini
Öyle mahzun öyle garip
Nerede olursan ol
İçerde dışarda derste sırada
Yürü üstüne üstüne
Tükür yüzüne celladın
Fırsatçının fesatçının hayının
Dayan kitap ile
Dayan iş ile
Tırnak ile diş ile
Umut ile sevda ile düş ile
Dayan rüsva etme beni
Gör nasıl yeniden yaratılırım
Namuslu genç ellerinle
Kızlarım
Oğullarım var gelecekte
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası
Kaç bin yıllık hasretimin koncası
Gözlerinden
Gözlerinden öperim
Bir umudum sende
Anlıyor musun
Dizelerinin sahibi, bu dizeleri beni Ahmed arif ile tanıştıran bir yoldaşıma armağan ediyorum
pencere
beşikler vermişim nuh'a
salıncaklar, hamaklar,
havva ana'n dünkü çocuk sayılır,
anadoluyum ben,
tanıyor musun ?

utanırım,
utanırım fıkaralıktan,
ele, güne karşı çıplak...
üşür fidelerim,
harmanım kesat.
kardeşliğin, çalışmanın,
beraberliğin,
atom güllerinin katmer açtığı,
şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
kalmışım bir başıma,
bir başıma ve uzak.
biliyor musun ?

binlerce yıl sağılmışım,
korkunç atlılarıyla parçalamışlar
nazlı, seher-sabah uykularımı
hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
haraç salmışlar üstüme.
ne iskender takmışım,
ne şah ne sultan
göçüp gitmişler, gölgesiz!
selam etmişim dostuma
ve dayatmışım...
görüyor musun ?

nasıl severim bir bilsen.
köroğlu'yu,
karayılanı,
meçhul askeri...
sonra pir sultanı ve bedrettini.
sonra kalem yazmaz,
bir nice sevda...
bir bilsen,
onlar beni nasıl severdi.
bir bilsen, urfa'da kurşun atanı
minareden, barikattan,
selvi dalından,
ölüme nasıl gülerdi.
bilmeni mutlak isterim,
duyuyor musun ?

öyle yıkma kendini,
öyle mahzun, öyle garip...
nerede olursan ol,
içerde, dışarda, derste, sırada,
yürü üstüne - üstüne,
tükür yüzüne celladın,
fırsatçının, fesatçının, hayının...
dayan kitap ile
dayan iş ile.
tırnak ile, diş ile,
umut ile, sevda ile, düş ile
dayan rüsva etme beni.

gör, nasıl yeniden yaratılırım,
namuslu, genç ellerinle.
kızlarım,
oğullarım var gelecekte,
herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
kaç bin yıllık hasretimin koncası,
gözlerinden,
gözlerinden öperim,
bir umudum sende,
anlıyor musun ?

muhteşem dizelerinin yazarıdır.
pencere
güzel sevmekte değil maharet. bir kadını ahmed arif kadar güzel sevebilmekte marifet.

istanbul'da ki sevdiği kadına mektup gönderebilecek parayı bulmak için hammalık yapmakta bazen. hiç eli eline değmemiş bir kadına hemde. aşkının yalnızlığında sevgisini kalabalıklaştırmak. toplumsallıkta sevdiği kadını şiire dönüştürmek. yenilmiş gözler ama dimdik bakışlar.
aşkta idolu ahmed yiğitliği olmayan erkek kadın sevmesin.

büyük usta maphusla daha yirmili yaşlarında tanışmış. trende iki yanında iki jandarma bir cezaevinden başka bir cezaevine nakil edilirken bir teyze acımış haline. azığını bölüşmüş arifle. suçun nedir diye sormuş teyze.
ahmed arif "komünistlikten" yatarım teyze dese olmaz.
"sevdandandır" demiş.
teyze de sanmış ki arif kız kaçırmaktan yatıyor. "iyi oğlum iyi evlenir çıkarsın" demiş.

ahmed arif yalan söylemiyordu. onun en büyük sevdası halkı ve ülkesiydi. sevdiği kadınları da bu güzel halk ve güzel ülkenin kökleri kadar derin seviyordu.
pencere
her gün bir çok niye intihar etmiyorum diye sorular cevaplıyorum kendi kendime. bunlardan birisi belki bir gün yine ahmed arif evreni boyutu ve yüceliğinde seversin de içinden dışından bu şiir nehir olur akar sonsuza kadar gibi bir cevaptır.

seni, anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
seni, anlatabilmek seni,
namussuza, haldan bilmez,
kahpe yalana.

ard - arda kaç zemheri,
kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
dışarda gürül gürül akan bir dünya...
bir ben uyumadım,
kaç leylim bahar,
hasretinden prangalar eskittim.
saçlarina kan gülleri takayım
bir o yana,
bir bu yana...

seni bağırabilsem seni,
dipsiz kuyulara,
akan yıldıza,
bir kibrit çöpüne varana,
okyanusun en ıssız dalgasına
düşmüş bir kibrit çöpüne.

yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
yitirmiş öpücükleri,
payı yok, apansiz inen akşamdan.
bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
seni, anlatabilsem seni...
yokluğun, cehennemin öbür adıdır
üşüyorum, kapama gözlerini...